28 Haziran 2025

,

ABD’nin Arap Dünyasındaki Üsleri: Örtülü Sömürgeci İşgal



ABD’nin İran İslam Cumhuriyeti’ne yönelik gerçekleştirdiği son saldırı, uzun zamandır görmezden gelinen bir hakikati gözler önüne serdi: ABD’nin askeri üsleri, bölgemizdeki halkların yüzleştiği en ciddi tehditlerdir.

Bugün Arap dünyasının önemli bir kısmı, askeri üslerin, politik kontrolün ve ekonomi alanında yürürlüğe konulan, ülkeleri boyun eğdirmeye yönelik faaliyetler üzerinden tesis edilen yabancı hâkimiyeti aracılığıyla gerçekleştirilmiş işgal koşullarında yaşamaktadır.

ABD veya Batı’nın askeri hâkimiyetinin son bulduğu noktada Dünya Bankası’nın talimatlarıyla ilerleyen iç işgal süreci başlamakta, ülkelere bağımlılık, normalleşme ve boğucu çaresizlikle tanımlı bir sistem dayatılmaktadır.

Atlas Okyanusu’ndan Körfez’e dek geniş bir alana yayılmış olan ABD askeri üsleri, “modern” sömürgeci canavarın Arap dünyasına geçirdiği sivri dişleridir. “İşbirliği”, “istikrar” ve “koruma” gibi kelimelerle ambalajlara sarılan bu karakollar, uzun zamandır gerçek amaçlarını gizlemektedirler. Bu üsler, eski sömürgecilikten özde farklı olmayan pratiğin arsızca ve utanma nedir bilmeden gerçekleştirdiği askeri işgaller olarak görülmelidir. Topraklarına, kendi iradeleri ve onurları hilafına dayatılan yabancı askeri varlığını hiçbir hür insan, hoş görüyle karşılayamaz.

Bugün Arap topraklarında en az 19 askeri üste ve karakolda 40.000’in üzerinde asker bulunuyor. Bu sayı, son birkaç yol içerisinde ikiye katlandı. Katar’daki bölge savaşlarının komuta merkezi olarak kullanılan Udeyd üssüyle, Bahreyn’deki Beşinci Filo’yla, Kuveyt’teki işgal platformuyla, BAE ve Suudi Arabistan’daki hava üsleriyle, oradan Ürdün, Irak ve Suriye’deki gizli üslerle topraklarımız, halklarımıza yönelik saldırıların ana zemini haline geldi.

Bu üsler, Siyonist teşekkülü savunan casus merkezleri ve silah depoları, aynı zamanda ekonomilerimizi ve politikamızı kontrol etmek için başvurulan hâkimiyet kurma araçları olarak iş görüyorlar. Bize ait sularda hareket halindeki savaş gemilerinin desteğini arkasına alan bu üsler, bütünüyle o en büyük karakola, İsrail denilen teşekküle bağlı.

ABD, İngiliz ve Fransız üsleri basit birer yapı ya da silah deposu değiller. Bunlar, ABD ve Siyonizme ait hâkimiyet projesinin koçbaşları. İran’a ve Yemen’e bu üslerden saldırı düzenlendi. Filistin ve Lübnan’daki direnişi zayıflatan güvenlik çalışmaları buralarda koordine edildi. O casus ağları bu üslerde oluşturuldu, o normalleşme anlaşmaları oralarda imzalandı, nerelerin yıkılacağını gösteren haritalar oralarda çizildi. Geçmişte bölgemizi taksim edenler, bugün onu daha büyük tahribatla taksim ediyorlar.

Bu üsleri bağımlılık, normalleşme ve teslimiyet bayrağını eline almış yönetimleri üzerinden kabul eden ülkeler, milletlerini bir avuç zengin hayatta kalsın diye sattılar. İktidarda kalmak için her limanı, havalimanını ve hava üssünü, ayrıca ticari alandaki egemenliklerini yabancı ordulara teslim ettiler. Ama çatışma süreci hızlanınca halklar şu soruyu daha gür bir sesle sormaya başladılar: “Arap toprağındaki tüm ABD üslerini söküp atmanın vakti gelmedi mi?”

Gazze’de devam eden soykırım, İran’a yönelik gerçekleştirilen son saldırı ve direniş liderlerine her gün düzenlenen suikastlar, bu üslerin eski sömürgecilikten daha kötü olduğunu ortaya koyuyor. Bu üsler, varlıklarıyla, şiddet ve kontrol mekanizmalarıyla tanımlı döngünün ilanihaye devam etmesini sağlıyor.

O üsler kaldıkça hiçbir Arap devleti güvende olamaz. Hiçbir millet, o üslerin gölgesinde istikrar nedir bilemez. ABD savaş uçaklarının semalarında uçtuğunu gören hiçbir halk, egemenliğin tadına varamaz.

Bölgede ABD üssü varolduğu sürece Filistin özgür olamaz. ABD’nin askeri işgal pratiği tüm ağırlığıyla bölgede varlığını hissettirdiği sürece Irak, Yemen, Lübnan, Suriye, Tunus, Cezayir ve Fas özgür olamaz. Bizim cengimiz tek, kaderimiz ortaktır. Düşman da herkesin malumudur.

Şimdi Arap direnişinin bayraklarını bir kez daha göğe kaldırmasının vakti gelmiştir. Arap halkları, Siyonist projeye karşı ayağa kalktıkları gibi, bu sefer de ABD emperyalizmine karşı direniş bayrağını yükseltmelidirler. Şimdi “ABD üsleri topraklarımızdan derhal defolup gitsin” sloganıyla tüm bölge, kampanyalar yürütmeli, ayaklanmalar gerçekleştirmeli, devrimci hareketler inşa etmelidir.

Bu üslere yönelik devreye sokulacak silahlı harekatlar ve halk hareketleri, emperyalist kontrol mekanizmasının tam merkezine vurmakla kalmayacak, ayrıca ABD emperyalizmi, Siyonizm ve Arap coğrafyasındaki gerici rejimler arasındaki ittifakı ifşa edecektir. Böylesi bir saldırıyla düşman kampın dengesi bozulacak, Arapların kurtuluş mücadelesi yeni bir aşamaya girecektir.

Bu üslerin kovulması basit bir seçenek değil, zorunluluktur. Kolektif direnişimizde önemli bir merhaleyi ifade eden bu hamle, milli ve devrimci bir yükümlülüktür. Yabancı işgalini söküp atmadan, teslimiyetin zincirlerini kırmadan Arapların birliğini gerçekleştiremeyiz, özgür bir geleceğe ve onurlu bir hayata sahip olamayız, egemenliğimizi Pentagon’daki generallerin elinden alıp Arap halkının ellerine teslim edemeyiz.

Halid Bereket
24 Haziran 2025
Kaynak

0 Yorum: