27 Aralık 2023

,

Huzur

Bu dünyada benlik satan, ahmaktır.

[Zaralı Halil Söyler]


“Lenin ve Kültürün Sorunları” başlıklı makalesinin girişinde Georg Lukács, Maksim Gorki’nin Lenin’le ilgili tespitini aktarır.

Gorki, “ortalama bir küçük burjuvanın hayatında hâkim olan fikir, ‘beni alışmış olduğum özel yaşam tarzından kopartıp huzurumu bozmayın’ olarak özetlenebilir” der.[1]

Devamında, Lenin’in tam aksi görüşe sahip olduğundan, onun arkadaşlarını ve yoldaşlarını bugüne dek alışkın oldukları yaşam tarzından kopartıp başka türlü yaşamaya zorladığından” bahseder.

Bu alıntının ardından Georg Lukács, Budapeşte-Moskova hattında yaşanan ideolojik-politik tartışmalar ışığında, bir tür hümanizm alanına kaçmak için cümleler sıralar. O, Lenin’in materyalist bakış açısının her şeyden önce “insanlığın topyekûn kurtuluşu”nu talep ettiği[2] iddiasındadır.

Marksizm, solcu akımlardan bir akım değildir. Onun kurucu isimlerinden Engels, “Hukukçuların Sosyalizmi” makalesinde[3] solcuların, “ütopyacıların bir kısmının meselesi, adalet hissine; bir kısmının meselesi insanlık hissine seslenmek” der. İnsanı ve adaleti merkeze koyan yaklaşımları gerçek dışı bularak eleştirir.

Yıllar sonra Lenin, Lukács eliyle, o ütopyacı-solcu geleneğe bağlanır. Lenin, orada sol burjuva devrimcisi olarak kodlanmış ve o şekilde okunmuştur. Bu kodlama, onun yanına Atatürk’ü iliştirir ve onun (TKP, ÖDP ve türevlerinin iman ettiği) feodalizme karşı sosyalist burjuva devrimini yaptığı yalanına sarılır.

Lukács, o makaleden çok sonra verdiği bir röportajda, Lenin konusunda şu değerlendirmeyi yapar:

“Lenin ise tümüyle yeni tipte bir devrimciydi. Tüm kalbiyle devrime bağlı olan Lenin, sadece devrimle yaşıyordu, ama onda sözünü ettiğim sofuluk yoktu. Tüm çelişkileri nasıl kabul edeceğini bilen, görenin ‘bu adam hayattan nasıl keyif alınacağını iyi biliyor’ diyeceği türden biriydi. Lenin, sofuluktan, o sofulara has çilecilikten en ufak bir iz bile taşımadan, ama sanki bir sofuymuş gibi, tüm eylemlerini nesnelci bir yaklaşımla gerçekleştiren bir isimdi.”[4]

Lenin, “bu dünyada benlik satmanın ahmaklık olduğunu” bilen bir devrimcidir. O, devrime örgütlüdür. 1905’te “Devrim öğretiyor” diye yazmaktadır.[5] Başka bir yerde “Biz örgütlenmeyi işçi sınıfından öğrendik” der. Bunlar, devrime ve işçiye örgütlenmeden dile dökülemeyecek, örgütlenmeyenin anlayamayacağı, sadece kendi bildiğine tapanların zihninde karşılık bulamayacak cümlelerdir. Onlarda kendi huzurunun, daha doğrusu, burjuvazinin (veya devletin) huzuru bozulmasın diye uğraşanların idrak edemeyeceği bir hakikat saklıdır.

Lukács, aynı röportajda Lenin’in “kişisel olanla politik olanı” birbirine karıştırmadığına dair örnekler sıralar. Buharin’i sevdiğini, ama onu Marksist bulmadığını söyler. Trotskiy ile ilgili değerlendirmesini aktarır. “O hiç bizden olmadı” diyen Lenin, Trotskiy’le devrim momentinde birlikte yürür.

Küçük burjuvalar, bu ayrımları hiç bilmezler, tanımazlar. Çünkü sadece kendilerinin bilinmesini, sadece kendilerinin tanınmasını isterler. Çünkü siyasetle ve solculukla kendi kişisel-bireysel çıkarı için ilgilenirler. Oradaki huzurun bozulmasını, rant kapılarının kapanmamasını hiç istemezler. O huzur, arkadaşlık kulüplerinden başka bir şey inşa edemez. Sosyal medya hesaplarını hem kişisel çıkarları hem de politik imajları için aynı anda kullanacak tıynete sahiptirler. Ayrımları silerler. Solculaşırlar, solu tecimsel, kişisel çıkarlarına ram ederler.

Bu küçük burjuvaların derdi, ezilenleri, halkı ve işçi sınıfını devrimden ve politikadan mahrum kılmaktır. Ne ezilen, ne halk, ne işçi bölünür, yani politika yapar, ne de bunlara devrime muhtaç bir sosyalizm öğütlenir. Bölmeyen-bölünmeyen politika, devrime ihtiyaç duymaz. Kişiler şahsında geniş kolektif ve nesnel seyrin okunması, o kişilerle dövüşmek, herkese anlamsız gelir.

Mesleki ideolojiler, solu-sosyalizmi kendi dünyasına doğru daraltır. Devrim ve sosyalizm mücadelesi, onların şahsında çözülüp dağılır. Sosyalizm devrimsiz; devrim politikasız kılınır.[6] Teori ve pratik kişisel, bireysel, tecimsel olan merkeze alınarak, oradan kurulur. Devrime ve sosyalizme prangalar vurulur. Mücadele özgürleştirilmeden özgürlük mücadelesi verilemez.

Küçük burjuvaların yüce tuttukları mesleki ideolojileri dışarısını, çoğalmayı, kolektifi yasaklar, onları “yaban, kirli, tehlikeli, tehditkâr” olarak tanımlar. Marksizm çok şey söyler, ama pratikte çözüm bulunamaz. Sonra güçsüzlük hâli ve parti olmanın zaruri olduğu idrak edilir, kafa kaldırılıp gerçeğe bakılınca sadece CHP görülür. O, partinin cephesi ya da cephenin partisi zannedilir. “İyi ki CHP var” deyip onun eşiğine bağlanılır.

Bugün sendika bürolarına, asıl mesleği, işi ve geçim kapısı sendikacılık olan, ama bu varoluş hâlini politikmiş gibi satan kişiler hâkimdir. Kitle örgütlerinde de durum aynıdır. Bu kişiler cehepelileşmeye mecburdurlar. Düzenin işleyişi bunu emreder. CHP, devrimi ve sosyalizmi fikren ve fiilen tasfiye etmek için vardır.

Yukarıda ismini andığımız Lukács’taki mesleki marazsa aydın olmakla alakalıdır. Onda halkçı-cumhuriyetçi kurgu için kaba ve yaban halk kitlelerini dönüştürecek aydın kesiminin dili konuşmaktadır. Lenin, bu dönüştürücülük için basit bir simge, imge ve bilgiden ibarettir. Alenen istismar edilir. Kabuğu alınır, özü köpeklere yedirilir. Lukács, o yüzden huzur bozan Lenin’den dem vurur. Kaba ve yaban halk kitlelerinin huzurunun küçük burjuvalar adına bozulmasını ister. Tersini talep etmez.

Huzurun bozulmaması için çentikler silinir. Sosyalizmin çentiği devrim, devrimin çentiği politika, silinip atılmak zorundadır. Devrim sonrası dönemle devrim öncesi dönem, bu huzur adına, dikişsiz-lehimsiz bir biçimde birleştirilir, devrim ayracı, hükümsüz kılınır. Devrim sonrasına ait adımlardan yola çıkıldığı için devrim öncesinde atılacak adımlar görülmez olur. Tersi de geçerlidir. Lukács türü aydınlar şahsında devrim ve politika ayraçları, hükmünü yitirir. O nedenle, “devrimin güncelliği”nden dem vurulur. Devrim, bugünde düzlenir. Yok olur.

Lenin’in “Çar, halka ‘sana iktidar haricinde her şeyi veriyorum der. Devrimci halk ise ‘iktidar haricinde her şey yalan’ diye cevap verir” ifadesindeki anlam[7] silinir. Geriye sadece düzlenmiş toplum ve giderilmesi gereken sorunları kalır. Sınıflar mücadelesiyle yaralanmış toplum, tedavi, tamir ve ıslah edilmelidir. O toplum, özel ve yüce bireye tabii ki dışsal ve sabittir.

Bugün devleti gören, gözeten, oradan düşünen “Sağcı”; burjuvaziyi gören, gözeten, oradan düşünen “Solcu” olarak adlandırılmaktadır. Bunun dışına işaret edene ise “komünist” (iştirakçi) deniyor olmalıdır. Komünist, devletle ve burjuvaziyle değil, ezilenle, halkla ve işçi sınıfı ile düşünüyor, onları gözetiyor, onların iktidarın fiili iktidarı için mücadele ediyor olmalıdır.

Proletaryasız sosyalizm hülyası, iç huzurun yansımasıdır, bozulmamalıdır, ona halel gelmemelidir. Proleter olan, onu iğfal etmemelidir. Bu fikriyata karşı her daim burjuvazisiz sosyalizm bayrağı yüksekte tutulmalı, ona örgütlenilmelidir.

Eren Balkır
28 Aralık 2023

Dipnotlar:
[1] György Lukács, The Culture of People’s Democracy, Yayına Hz. ve Çev.: Tyrus Miller, Brill 2013, s. 26.

[2] A.g.e., s. 32.

[3] Friedrich Engels, “Hukukçuların Sosyalizmi”, 1887, İştiraki.

[4] András Kovács, “Georg Lukács: The Final Interview”, 24 Mart 2022, Verso.

[5] V. I. Lenin, “Revolution Teaches”, 26 Temmuz 1905, Collected Works Cilt 9 içinde, Progress Publishers Moskova 1977, s. 146-155.

[6] Eren Balkır, “Muhayyile ve Ufuk”, 6 Şubat 2018, İştiraki.

[7] V. I. Lenin, “The Denouement is At Hand”, 18 Kasım 1905, MIA.

0 Yorum: