05 Nisan 2023

,

Tıbbi İstibdat ve Kovid

Kovid solunun tıbbi istibdada verdiği destek, kırk yılını politik faaliyetlerde ve sendikacılık alanında geçirmiş bir solcu olarak, beni şoke etti. Zira eskiden solcular, hükümetin ve medyanın her daim yalan söylediğini bilir, “bilimin peşinden git” lafını değil de “paranın peşinden git” lafını kendisine rehber beller, bilhassa işin içinde büyük ilâç tekelleri varsa, meselenin ekonomik tarafına bakardı. Oysa bugün tüm politik değer sistemini inkâr eden sol, Kovid üzerinden çevrilen üçkâğıtlara, tıpkı diğer politik eğilimler gibi, teslim olmuş durumda.

Eski bir solcu olarak ben, Kovid’in o rezil Irak Savaşı’nın ve kitle imha silâhları yalanının yeniden vücut bulmuş hâli olduğunu düşünüyorum.

Tıpkı Irak Savaşı (Vietnam Savaşı ve diğer emperyalist savaşlar) gibi Kovid savaşı da herkese muazzam zararlar veren bir politik ajandanın yardımını arkasına alan propaganda temelinde gerçekleştirilen yeni ve devasa bir dolandırıcılık pratiği.

Buna karşın, Irak’taki kitle imha silâhları saçmalığına tanık olmuş, o yalanları dinlemiş olan Kovid solu, Kovid döneminde kendisine doğrultulan kitlesel aldatma silâhlarına teslim bayrağını çekti, tüm aldatmalara bir bir kandı. Hatta büyük bir hevesle yenilerine talip oldu (“daha fazla kapanma, daha fazla maske, daha fazla test, daha fazla aşı lütfen” diye yalvardı.)

Solun Kovid döneminde sergilediği performans, solun benden uzaklaşma sürecini hızlandırdı. Ben soldan uzaklaşmadım, onu ben terk etmedim. (Solun ilkelerini ve vizyonunu hâlen daha muhafaza ediyorum.) Beni asıl Kovid solu terk etti. “Mesele sende değil, bende” deyip sevgilisini terk eden ben değilim yani.

Kovid solu, yeni değerlere sarıldı; devletin zulmüne, sansüre ve büyük şirketlerin elindeki tıbba destek verdi.

Benim kopuşum, altı yıllık sürecin sonunda gerçekleşti. Bu altı yıl boyunca sol, Brexit kaynaklı akıl hastalığı, Trump kaynaklı akıl hastalığı, “her şey ırkla ilgilidir” anlayışı, bugün solun saplantılı bir biçimde kafayı taktığı duyarcı kimlik politikasına ilişkin diğer türden takıntılar sebebiyle, işçi sınıfı kitlesine sırtını döndü.

Kovid döneminde ifrata vardırılan önlemlerin ve yasakların neye mal olduğu görülmüş, aşıların yavaş yavaş felâkete yol açtığı anlaşılmış olmasına rağmen bugün bile sol, Kovid döneminde çizdiği yolu zerre değiştirmedi, kapitalist devletin korku ve güç üzerine kurulu idaresi dâhilinde politik birer hain olarak oynadığı rolü eleştirel süzgeçten geçirmedi, bu role dair hiçbir düşünce geliştirmedi.

Kovid sonrasında ölüm oranları arttı, doğurganlık düzeyi düştü, ekonomiler paramparça, eğitim mahvoldu, çocukların gelişimleri sekteye uğradı. Kimse, bu komplikasyonları fark etmedi bile. Tüm bu gelişmeler, gizemli olgular olarak ele alındı ya da basit bir yaklaşımla virüse bağlandı, virüse karşı başvurulan, yalan üzerine kurulu, beyhude ve zararlı tedbirlerle ilişkilendirilmedi. Cehaletin getirdiği saadet, herkesi rahatlattı.

Eskiden solcular olarak geçmişin o büyük işçi mücadeleleriyle ilgili olan “Hangi Saftasınız?” şarkısını söylerdik. Bugünse üzerinde “Kovid sonsuza dek” yazan dövizleri sallayan yeni “sol”, gerçekleştirilen grevi kırdı ve açıktan gidip yeni “halk sağlığı” yöneticilerinin ve büyük ilâç tekellerinin patronlarının safına geçti.

Bugün Kovid solu, özgürlüğü sağcılara ait bir laf olarak görüyor. Bugünün solu özgürlükten yana değilse, politik hareket olarak herhangi bir anlama da sahip değildir.

Günümüz solunun Kovid konusunda yaptığı en büyük hatadan söz ederken Kovid ile ilgili olarak politik sağın doğru ve haklı bir konum aldığını iddia ediyor değiliz. Her ne kadar sağ, bilhassa özgürlükçü bileşenleri, Kovid deliliğine karşı ilk hamleyi yapmışsa da politika sahasında elbise değiştirme sürecinde solun kıyafetlerini çalsa da sağın önemli bir kısmı da o büyük Kovid dümeninden yana saf tuttu.

Geleneksel manada siyaset, istibdattan yana olanların mı yoksa ona karşı çıkanların mı öngörü becerisine daha fazla sahip olduğunu henüz ortaya koymuş değil.

Phil Shannon
22 Aralık 2022
Kaynak

Virüs, Kapanma ve Sol

0 Yorum: