2007 tarihli “STK’lar Emperyalizmin Hizmetinde”
başlıklı makalesinde, James Petras şunları söylüyor:
“Akademisyenler,
gazeteciler ve profesyoneller, çok az parası olan solcu hareketleri terk edip,
çok para getiren STK yönetme işine girdiler, onlarla birlikte, bu isimlerdeki
örgütleme ve belâgat gibi yetenekler yanında, popülist dil de STK sahasına taşındı.”[1]
STK’ların “en çok da serbest piyasa kapitalizminin yol
açtığı, sık sık cereyan eden ve giderek derinleşen ekonomik krizler esnasında
çoğaldığını”[2] söyleyen Petras, bu kurumların tabanda kitleyi mikro projeler
üzerinden neoliberalizme bağladığına ve politik muhalefeti etkisizleştirdiğine
vurgu yapıyor.
“Emeğin partisi” lideri Aydın Çubukçu ise sendikaların
STK’laşması gerektiğinden söz ediyor. STK’laşıp ülkedeki siyasi hiyerarşide pay
sahibi olmasını istiyor. Küçük burjuva, sendikalarda eriyen varlığını veya
sendikaların eriyen varlığını yeni dönemin renkleriyle bezenmiş örtüyle
gizlemeye çalışıyor. Küçük burjuva, işçi sınıfının derdi ve öfkesiyle hiç ilgilenmiyor.
O serilen örtüye pek kanmamak gerekiyor. O
gazeteciler, akademisyenler ve profesyoneller, çanak yalamak için STK’lara
koştular, sahip oldukları örgütleri STK’ya dönüştürdüler, Amerika ve Avrupa’dan
gelen paraları kapmak için suyun başına yerleştiler, örgütlerini birer dernek
düzeyine çektiler. Bu tağşiş pratiği, kitleleri, emekçi halkı, yoksulları ve
işçi sınıfını kandırma amacını güden işlerin yapılmasına neden oldu.
Tağşiş, altın
gibi değerli madenlerin içine düşük değerli madenlerin karıştırılmasını veya
bir gıda ürününe içinde olmaması gereken, zararlı bileşenlerin katılmasını
ifade ediyor. STK’laşma ile birlikte sosyalist hareket tağşiş ediliyor.
“Ali Koç’u severiz” diyen TİP’li genel müdür de,
Nevzat Aydın isimli patronla aynı değerleri savunduğunu söyleyen TİP’li editör
de bu tağşiş sürecinin parçasıdır. Ahmet Kaya’ya çatal fırlatılan gecede onun
karşısında olması muhtemel kişinin başkanlık ettiği örgütün, o gecede o çatallara
karşı gelen ismi vekil adayı yapması da bu sürece aittir. Çünkü ortada işçi
partisi değil, bir imaj partisi vardır. O, parlamentoya işaret edip, sonra o parlamentoda gerçekleşen NATO oylamasında hayır oyu vermekten aciz bir balondur.
Altılı Masa ve son seçim pratiği üzerinden esas olarak
muhalefete “ayar” çekiliyor. Ona sermaye ve devletten yana bir kıvam veriliyor.
İttihatçıların devleti ile itilafçıların burjuvazisi, kendisine muhalefet inşa
ediyor. Amerika’nın HDP’sinin karşısına Avrupa’nın TKP’si çıkartılıyor. Buna
“TİP” deniliyor. Bu TİP, HDP’den rol çalıyor. Bu rol çalma işleminde kitle
terbiye ediliyor, disipline kavuşturuluyor, bireyde çözünüyor.[3] Sosyalist
hareket, TİP gibi imaj çalışmaları eliyle tağşiş ediliyor. Şişirilen balon,
seçim sonrası sönerse bunun hesabını nasıl olsa kimse sormayacak, kimse
vermeyecek.
* * *
Soros’un beslediği Orta Avrupa Üniversitesi için
yazdığı makalede Dorit Deva isimli bir yazar, Erdoğan’ın adını Trump ve Macar
başbakanı Orbán’la birlikte anıyor. İddiasına göre Orbán, Bonapartizmin bir
temsilcisi. Bonapartizm ise “hegemonya krizinde ortaya çıkan, güçlü devleti
savunan, halkı temsil iddiasında bulunan liderlik anlayışını”[4] ifade ediyor.
Yazar, Bonapart ile Orbán arasındaki temel farkın, gücü piyasalaştırma
faaliyetleri üzerinden, hiç silâha başvurmadan elde etmesi olduğunu söylüyor. “Orbáncılık,
ifrata vardırılmış neoliberalizmin somut hâli.”
Tüm bu analizler, esasen sermaye adına yapılıyor.
Otoriterizm, devlet ve iktidar meseleleri, sermayenin çıkarları uyarınca
tartışılıyor. Emperyalizm bağlamında açığa çıkan çapaklar, marazlar ve pürüzler
üzerinde duruluyor. Mutlak, yekpare, homojen ve pürüzsüz gerçeklik olarak
sermaye akışına, piyasalara ve emperyalist orduların ilerleyişine
odaklanılıyor. Yoksul emekçi kitlelere, işçi sınıfına, “ezilen burjuvazi”yle
gönüldaş ve yoldaş olursa kurtulacağı söyleniyor.
Söz konusu analizlerde Orbán’ın yeni bir orta sınıf
yarattığından, işçi ve köylüden destek aldığından bahsediliyor. Kapitalist
birikim üzerindeki devlet kontrolünü savunan Orbáncılık, neoliberal
otoriterlikten farklı olarak, düzeni sağlıyor. Ulus-devlet savunusu, milliyetçi
devlete doğru evriliyor.
Stephen Buranyi isimli yazarsa Orbán’ın karşısına
çıkan altılı ittifakın “normal”e dönüşü savunduğunu söylüyor.[5] İttifakın
kendisini ayrıksı bir yapı olarak öne çıkartmak yerine, normali savunduğundan
bahsediyor. Muhalefet, özünde düzen adına ve düzen içre konuşuyor. Gevşemiş
menteşelere vurgu yapıyor.
Parlamento, bu düzende pazara dair bir imge olarak iş
görüyor. “Kürt” gibi meselelerin o imgede çözüneceğine bu nedenle iman
ediliyor. Orbán gibilerin karşısına ancak bu imge ve özgürlükle ilgili
imajlarla çıkılıyor.
Emekçi kitlelerse kriz, afet ve savaş dönemlerinde
bütünlüğü, birliği, istikrarı ve düzeni tercih ediyorlar. Küçük burjuvaziyi ve
onların efendilerini bu tercihler ve kararlar hiç ilgilendirmiyor. Çünkü emekçi
kitleler, esasen burjuvazi ölçütüne vuruluyorlar ve insandan sayılmıyorlar.
Onların yol açtığı riske ve tehdide karşı küçük burjuvazi, bu türden refleksler
geliştiriyor. Popülizm, iktidar ve devlet tartışmaları, küçük burjuvazinin
ekmeği ve kudreti ile ilgili tartışmalar.
Muhtemelen Macaristan’daki altılı ittifak, Soros
masasında üretilmiş, küçük burjuvaziye roller veren bir oyun. Yazılmış bir
piyes. Gerçek meselelere dokunmuyor, halkın gerçek dertleriyle ilgilenmiyor.
Sağcı ve solcu partileri bir araya getiren projede, sağ partilerin tabanı,
ittifaka Nisan seçiminde yeterince destek sunmuyor.[5] Daha İyi Bir
Macaristan Partisi (Jobbik) kitlesi, liderlerinin sözünü hiç dinlemiyor.
Seçim sonrasında kimi yazarlar, tek başına Orbán
nefretinin yeterli olmadığını söylüyorlar.[6] Siyasetin aritmetik işlemi
olmadığı konusunda uyarılarda bulunuluyor. Rakiple aynı temelde duran muhalefet
liderinin ilgi görmeyeceğine vurgu yapılıyor. “Tüm siyaseti Orbán nefreti
üzerine kurduğunuzda, seçimin de onunla alakalı olmasını sağlarsınız”
deniliyor. Muhalefet, muktedirle birlikte büyüyeceğini düşünüyor, büyüme
iradesini muktedire tabi kılıyor. Kendisini onunla tanımlıyor. Giderek ona benziyor. Onun gibi düşünüp onun gibi hareket ediyor.
Orbán, herkesi bu sayede kendi minderine çekip orada
tuş ediyor. Seçim zaferi sonrası “küreselcileri” yendiğini söylüyor, “o
küreselcilerin topunun canı cehenneme!” diyor. Ülke içindeki sorunları
yaratanları milliyetçi bir zeminde temize çıkartıyor. Bu aklayıcılık konusunda
kimse onunla yarışamıyor. Bunlar, Erdoğan ve Erdoğan nefreti üzerine inşa
edilen siyaset konusunda çok şey söylüyor olmalı.
* * *
Macaristan’daki “Soros projesi”, Fethullahçılar ve
liberaller eliyle, birebir Türkiye’ye adapte edildi. Altılı Masa’nın özgün bir
tarafı yok. Macaristan’daki masa da benzer çıkış noktalarından hareket ediyor. Kılıçdaroğlu’nun
durduk yere Erdoğan’a Twitter’da “ne oldu, çakma Orban’lık mı yapacaksın?”[7]
demesi, hiç tesadüfi değil.
Seçimde
Orbán’la yarışan Péter Márki-Zay, “Orbán’ın
karşısına Hz. İsa çıksa Orbán’a hizmet eden propaganda mekanizmasına yenilirdi”
diyor. Kılıçdaroğlu, anlaşılan o ki, Macar deneyimi ile ilgili raporları
okuyor, oradaki kavramların kötü tercümelerini diline doluyor. (Belki de CHP, Hüseyin Baş’ın masaya oturmasını bu
adaptasyona sadık kalmak için istemedi. Oyunun ve büyünün bozulacağını düşündü!)
O
örnek aldıkları Macaristan’da mevcut seçim
sisteminin Orbán’a yaradığı
düşünülerek, bir araya geliniyor. Macaristan’da vekil listelerinde ve başkan
adayının belirlenmesinde kavgalar yaşanıyor. Sonra aday değişiyor, toplumda
karşılığı pek olmayan bir aday üzerinde anlaşılıyor. Ardından Orbán, vekil
sayısını artırarak, seçimden zaferle çıkıyor.
Macaristan’daki seçim sürecinde inşa edilen altılı ittifakın
arkasında Amerikalı danışmanlar var. Başbakan adayı, Amerikalı kampanya
uzmanlarının süreci yönettiğini söylüyor.[8] Türkiye versiyonu, bu türden
akıldânelerle ancak futbol taraftarlarının sloganlaştırdığı bir şarkıyı seçim
şarkısı yapabiliyor. İçerdiği anlam itibarıyla fazlasıyla Fethullahçı olan
şarkının TÜSİAD’ın baharından söz ettiği çok açık.
Bu seçimde en çok da belediye seçimlerinde Ankara ve
İstanbul’da kazanılan zafer üzerinde duruluyor. “Her şeyin çok güzel olacağı”
söylenen o seçimin bu seçimle arasındaki farka kimse işaret etmiyor. Kitleler,
belediyelerde farklı bir eğilim ortaya koyuyorlar. Ülke siyaseti konusunda ise
başka türde bir yönelim içerisine girebiliyorlar. Dolayısıyla, 14 Mayıs’ın 1994
ve 2019 belediye seçimleri üzerinden okunması hatalı. Birileri, belki de
kitleyi tüm heyecanı ve umuduyla en yükseğe çıkartıp oradan aşağı bırakmak
derdinde. Bu tür politik süreçler, kitlelerin terbiye ve disipline edilmesine
dair bir boyut içeriyorlar.
Altılı Masa, Fethullahçıların, liberallerin ve
“küreselcilerin” son barutu. Linç kampanyalarını onlar örgütlüyor, sahayı,
sahneyi onlar düzenliyor, isimleri onlar seçiyor. Kampanya danışmanları, anket
firmaları, köşe yazarları, ünlüler, hep birlikte bir nefret objesine
yatırıyorlar ellerindeki tüm parayı.
Macaristan’dan ithal edilmesi, ana fikrin Çiller’in “Türkiye
son sosyalist ülke” lafının temel alındığına delalet. Seçim pratiğinin ölçü ve
ölçeğini tayin edenlerin aklı da fikri de liberal. Sosyalist hareket, bu
liberalizme kul köle olsun diye tağşiş ediliyor. Belirli bir kıvama
getiriliyor.
Eğer bu oyunu yazanlar kazanamazlarsa, bu büyüklükteki
bir deprem felâketine, onca enflasyona, krize, savaşa, açlığa, gerilime ve yirmi yıllık aşınmışlığa rağmen Erdoğan’ı
alt edemezse, sosyalist örgütleri de alıp bir masa etrafında toplaşsınlar ve
birbirlerinin yüzlerine tükürsünler! Sonra da taklit projelerle gerçekte neden
yol alamadıklarını sorgulasınlar.
Eren Balkır
31 Mart 2023
Dipnotlar:
[1] James Petras, “NGOs: In the Service of Imperialism”, Journal of
Contemporary Asia, Yıl 29, Sayı 4, s. 430. Tand. Türkçesi: İştiraki.
[2] A.g.e., s. 432.
[3] Eren Balkır, “HDP-TKP Notları”, 9 Mart 2019, İştiraki.
[4] Dorit Geva, “Orbán’s Ordonationalism as
Post-Neoliberal Hegemony”, Theory, Culture & Society, 2021 Cilt
38(6) s. 72.
[5] Stephen Buranyi, “Why Orbán Keeps Winning”, 8
Haziran 2022, LRB. Türkçesi: İştiraki.
[6] Julien Warnand, “Election Triumph”, 5 Nisan 2022, Conversation.
[7] Kemal Kılıçdaroğlu, “Çakma Orban”, 22 Ekim 2022, Twitter.
[8] Adam Ramsay, “Fidesz Won Again”, 4 Nisan 2022, OD.
0 Yorum:
Yorum Gönder