05 Ağustos 2014

, ,

Lenin’in Kaleminden Engels’in Yaşam Öyküsü

Nasıl bir zekâ meşalesi söndü
Nasıl bir yürek durdu!

 

5 Ağustos 1895’te Friedrich Engels Londra’da öldü. Dostu (1883’te ölen) Karl Marx’tan sonra Engels, bütün uygar dünyanın modern proletaryasının en yetkin bilim adamı ve öğretmeniydi. Kaderin Karl Marx ve Friedrich Engels’i bir araya getirdiği andan bu yana iki arkadaş, yaşamları boyunca çalışmalarını ortak bir davaya adadı.

Bu sebeple, Friedrich Engels’in proletarya uğruna neler yapmış olduğunu anlamak için, çağdaş işçi sınıfı hareketinin gelişiminde Marx’ın öğretisi ve çalışmasının önemi konusunda açık bir fikre sahip olmak gerekir. Marx ve Engels, işçi sınıfı ve onun taleplerinin, burjuvazi ile birlikte kaçınılmaz olarak proletaryayı yaratan ve örgütleyen mevcut iktisadî sistemin zorunlu bir sonucu olduğunu ilk gösterenlerdir. Onlar, insanlığı, onu hâlen ezmekte olan kötülüklerden kurtaracak olanın, yüce duygulu bireylerin iyi niyetli girişimleri değil de, örgütlenmiş proletaryanın sınıf mücadelesi olduğunu gösterdiler.

Marx ve Engels, bilimsel çalışmalarıyla, sosyalizmin, hayalcilerin bir buluşu olmadığının, ama modern toplumdaki üretici güçlerin gelişmesinin nihai amacı ve zorunlu bir sonucu olduğunun ilk açıklamasını yapanlardır. Günümüze kadar olan yazılı tarih, sınıf mücadelelerinin belirli toplumsal sınıfların diğer sınıflar üzerinde tesis ettikleri egemenliğin, onlara karşı ulaştıkları, birbirini izleyen zaferlerin tarihidir. Sınıf mücadelesi ve sınıf egemenliğinin temelleri olarak özel mülkiyet ve anarşik toplumsal üretim ortadan kayboluncaya dek bu süreç devam edecektir. Proletaryanın çıkarı, bu temellerin yıkılmasını gerektirir ve bu nedenle, örgütlenmiş işçilerin bilinçli sınıf mücadelesi bunlara karşı yöneltilmelidir. Her sınıf mücadelesi, politik bir mücadeledir.

Marx ve Engels’in bu görüşleri, şimdi kurtuluşları için kavga veren tüm proleterler tarafından benimsenmiştir. Ne var ki kırklı yıllarda bu iki arkadaş, kendi dönemlerinin ürettiği sosyalist yazın ve toplumsal hareketler içerisinde tümüyle yeni isimlerdi. Politik özgürlük mücadelesine, kralların, polis ve din adamlarının despotizmine karşı yürütülen mücadeleye yetenekli veya yeteneksiz, dürüst veya namussuz birçok insan iştirak ediyordu. Neticede bu insanlar, burjuvazinin çıkarları ile proletaryanın çıkarları arasında uzlaşmaz karşıtlık olduğunu göremiyorlardı. Bu kimseler, işçilerin bağımsız bir toplumsal güç olarak hareket etmeleri gerektiği düşüncesini kabul edemiyorlardı. Öte yandan, yalnızca yöneticileri ve egemen sınıfları çağdaş toplumsal düzenin adaletsizliklerine ikna etmenin yeterli olacağına ve o zaman yeryüzünde barışın ve evrensel refahın kolayca kurulacağına inanan, kimisi deha sahibi, birçok hayalci vardı. Bunlar mücadele etmeden sosyalizme ulaşılabileceği hayalini görüyorlardı. Önü sonu, o zamanın sosyalistlerinin hemen hepsi ve genel olarak işçi sınıfının dostları, ancak, sanayinin gelişmesi ölçüsünde büyüdüğünü korkuyla izledikleri proletaryayı bir çıban olarak görüyorlardı. Bu yüzden de tümü, sanayinin ve proletaryanın gelişmesini durduracak, “tarihin tekerleğini” durduracak araçlar arıyorlardı. Marx ve Engels, proletaryanın gelişmesi konusundaki genel korkuyu paylaşmıyordu; bilâkis, bütün umutlarını proletaryanın sürekli büyümesine bağlıyordu. Proleterler ne denli çoğalırsa, devrimci sınıf olarak güçleri o denli büyük, sosyalizm o kadar yakın ve o kadar mümkün olacaktı. Marx ve Engels’in işçi sınıfına yapmış oldukları hizmetler, birkaç sözcük içinde şöyle ifade edilebilir: onlar, işçi sınıfına kendini bilmeyi, kendi bilincine ulaşmayı öğrettiler ve boş hayallerin yerine bilimi koydular.

İşte bunun içindir ki, Engels’in adı ve yaşamı her işçi tarafından bilinmelidir. İşte bunun içindir ki, bütün yayınlarımızda olduğu gibi, Rus işçi sınıfının bilincini uyandırmayı amaçlayan bu makaleler derlemesinde de, modern proletaryanın iki büyük öğretmeninden biri olan Friedrich Engels’in yaşamını ve çalışmasını özetlemek zorundayız.

Engels, 1820 yılında, Prusya krallığının Ren eyaletindeki Barmen’de doğdu. Babası bir imalatçıydı. 1838’de Engels, aile koşullarının zorlamasıyla, lise öğrenimini yarıda bırakarak, Bremen’deki bir ticarethaneye kâtip olarak girmek zorunda kaldı. Ticari işler Engels’in politik ve bilimsel eğitimini sürdürmesini engellemedi. Daha lisedeyken otokrasi ve bürokratların zorbalığına karşı kin beslemeye başlamıştı. Felsefe çalışmaları onu daha da ileri götürdü. Bu sırada Hegel’in öğretisi, Alman felsefesine egemendi. Engels, onun takipçisi oldu. Her ne kadar Hegel’in kendisi Berlin Üniversitesi’nde bir profesör olarak hizmetinde bulunduğu mutlakıyetçi Prusya devletinin bir hayranı idiyse de, Hegel’in öğretisi devrimciydi. Hegel’in insan aklına ve onun doğruluğuna olan inancı ve Hegel felsefesinin evrenin sürekli değişen ve gelişen bir süreç içinde olduğu yolundaki felsefesinin temel tezi, Berlinli filozofun bazı takipçilerini, mevcut durumu kabul etmeyi reddedenleri bu duruma karşı yürütülecek mücadelenin de, mevcut yanlışa ve hüküm süren kötülüklere karşı mücadelenin de o öncesiz ve sonrasız, evrensel gelişim yasası içinde kök saldığı düşüncesine götürdü. Eğer her şey gelişiyor, eğer kimi kurumların yerini başkaları alıyorsa, neden Prusya kralının mutlakıyeti ya da Rus çarının mutlakıyeti, geniş bir çoğunluğun zararına küçük bir azınlığın zenginleşmesi ya da burjuvazinin halk üzerindeki egemenliği sonsuza dek devam etsindi?

Hegel’in felsefesi aklın ve düşüncelerin gelişmesinden söz ediyordu, dolayısıyla idealistti. Doğanın, insanın ve insan ilişkilerinin, toplumsal ilişkilerin gelişmesi, Aklın gelişiminin eseri olarak görülüyordu. Marx ve Engels, Hegel’in öncesiz ve sonrasız gelişme süreci düşüncesini savunup sahiplenirken, önyargılı idealist görüşlerini reddetti; yaşama bakarken gördüler ki doğanın gelişmesini açıklayan şey zihnin gelişmesi değildir, tersine, zihin doğa ve madde üzerinden açıklanmalıdır.

Hegel ve öteki Hegelcilerden farklı olarak Marx ve Engels, materyalisttiler. Dünyaya ve insanlığa materyalist açıdan bakarak, tıpkı bütün doğal olayların temelinde maddi nedenlerin yatmasında olduğu gibi, insan toplumunun gelişmesinin de maddi güçlerin, üretici güçlerin gelişmesiyle koşullandırıldığını gördüler.

İhtiyaçların giderilmesi için gerekli olan şeylerin üretiminde insanların birbiriyle olan ilişkileri, üretici güçlerin gelişme düzeyine bağlıdır. Toplumsal yaşamın bütün görüngülerini, insanın özlemlerini, fikirlerini ve yasalarını açıklayan da bu ilişkilerdir. Üretici güçlerin gelişmesi, özel mülkiyet temeline dayanan toplumsal ilişkileri yaratmaktadır, ama şimdi görüyoruz ki, üretici güçlerin bu aynı gelişmesi, çoğunluğu mülkiyetten yoksun bırakıyor ve onu küçük bir azınlığın elinde biriktiriyor. Modern toplumsal düzenin temeli olan mülkiyeti ortadan kaldırıyor, bizzat o, sosyalistlerin önlerine koydukları hedefin ta kendisi için çabalıyor. Sosyalistlerin yapması gereken tek şey, modern toplumdaki durumuna bağlı olarak, hangi toplumsal gücün sosyalizmin gerçekleştirilmesinde çıkarı olduğunu kavramak ve bu güce çıkarlarının ve tarihsel görevinin bilincini vermektir. Bu güç, proletaryadır.

Engels proletaryayı İngiltere’de, babasının ortağı bulunduğu ticarethanede çalışmak için 1842 yılında geldiği, İngiliz sanayinin merkezi olan Manchester’da tanıdı. Engels, burada, fabrikanın bürosunda oturmakla yetinmedi, işçilerin başlarını soktukları sefil mahalleleri gezdi, onların yoksulluk ve sefaletini kendi gözleriyle gördü. Ama kendisini kişisel gözlemleriyle sınırlamakla da kalmadı. İngiliz işçi sınıfının durumu hakkında kendinden önce yazılanların tümünü okudu, ele geçirebildiği bütün resmi belgeleri büyük bir dikkatle inceledi. Bu çalışma ve gözlemlerin ürünü, 1845’te yayımlanan bir kitap oldu: İngiltere’de Emekçi Sınıfın Durumu.

Engels’in İngiltere’de Emekçi Sınıfın Durumu’nu yazmakla yaptığı hizmetin büyüklüğünü yukarıda belirtmiştik. Engels’ten önce de birçok kimse, proletaryanın acılarını yazmış ve ona yardımın gerekli olduğunu belirtmiştir. Proletaryanın yalnızca acı çeken bir sınıf olmadığını; aslında proletaryayı dayanılmaz bir biçimde ileri iten ve nihai kurtuluşu için savaşmaya zorlayan şeyin içinde bulunduğu utanç verici ekonomik durum olduğunu söyleyen ilk kişi Engels’tir.

Savaşan proletaryaya ancak kendisi yardım edebilir. İşçi sınıfının politik hareketi, kaçınılmaz olarak, işçileri tek kurtuluşlarının sosyalizmde olduğunu kavramaya götürecektir. Öte yandan sosyalizm, ancak, işçi sınıfının politik mücadelesinin amacı olduğu zaman bir güç hâline gelecektir. Engels’in İngiltere’de işçi sınıfının durumu üzerine yazmış olduğu kitabının temel fikirleri, şimdi düşünen ve mücadele eden proletaryanın tümü tarafından benimsenen, ama o zaman, tümüyle yeni olan fikirlerdir. Bu fikirler, İngiliz proletaryasının sefaletinin gerçeğe en yakın ve en çarpıcı görüntüleriyle dolu ve çekici bir üslupla yazılmış bir kitaba yerleştirilmişlerdi. Kitap, kapitalizme ve burjuvaziye yönelik, müthiş bir içerikle dile getirilmiş bir suçlamaydı ve bu çalışmanın etkisi epey derin oldu. Engels’in kitabı, modern proletaryanın durumunu en iyi biçimde sergileyen bir belge olarak, her yerde anılmaya başlandı. Ve gerçekten de ne 1845’ten önce, ne de daha sonra, işçi sınıfının sefaletinin öylesine çarpıcı ve öylesine gerçek bir betimlemesine rastlanmadı.

Engels’in sosyalist oluşu, İngiltere’ye gelmesinden sonradır. Manchester’da o zamanın İngiliz işçi hareketinde etkin olan kişileriyle ilişki kurdu ve İngiliz sosyalist yayınları için yazmaya başladı. 1844’te Almanya’ya dönerken, Paris’te, daha önceden mektuplaştığı Marx ile tanıştı. Bu şehir, aynı zamanda Marx’ın da Fransız sosyalistleri ve Fransız yaşamının etkisiyle sosyalist olduğu yerdi. Burada iki dost, Kutsal Aile ya da Eleştirel Eleştirinin Eleştirisi adı altında ortaklaşa bir kitap yazdılar. İngiltere’de Emekçi Sınıfın Durumu’ndan bir yıl önce yayımlanan ve büyük bölümü Marx tarafından yazılan bu kitap, temel düşüncelerini yukarıda anlatmış olduğumuz, devrimci materyalist sosyalizmin temellerini içermektedir.

“Kutsal Aile”, filozof olan Bauer kardeşler ve onların izleyicilerine verilen mizahî addır. Bu beyler, bütün gerçeklerin üstünde, partiler ve siyasetin üstünde duran, bütün pratik eylemleri reddeden ve yalnızca çevredeki dünyayı ve orada meydana gelen olayları “eleştirel” bir biçimde seyreden bir eleştiri öğütlüyorlardı. Bu beyler, Bauer’ler, proletaryayı eleştirel olmayan, eleştiri pratiğiyle alakası bulunmayan bir kitle olarak görüp küçümsüyorlardı. Marx ve Engels, bu saçma ve zararlı eğilime şiddetle karşı çıktılar. Hayalî değil gerçek insan olan bir kişi, egemen sınıflar ve devlet tarafından horlanan işçi adına, kenardan seyreden bir tutum değil de, daha iyi bir toplum düzeni uğruna verilecek bir mücadeleyi talep ediyorlardı. Onlar, kuşku yok ki, proletaryayı, bu savaşımı yürütebilecek olan ve bundan yararlanacak olan güç olarak görüyorlardı.

Daha Kutsal Aile’den önce, Engels, Marx ve Ruge’nin Deutshe-Französische Jahrbücher’inde [Almanya-Fransa Yıllıkları”], özel mülkiyet kuralının zorunlu sonuçları olarak değerlendirdiği, çağdaş iktisadî düzenin başlıca görüngülerini, sosyalist bir açıdan incelediği “Bir Ekonomi Politik Eleştirisi Denemesi”ni yayımladı. Hiç şüphe yok ki Marx’ın ekonomi politik bilimini, çalışmalarının gerçek bir devrim yarattığı bu bilimi incelemeye karar vermesi Engels’le kurduğu temasın bir sonucudur.

1845’ten 1847’ye kadar Engels, Brüksel ve Paris’te bilimsel incelemeler ile Brüksel ve Paris’teki Alman işçileri arasındaki pratik çalışmaları birleştirerek yaşadı. Burada, Marx ve Engels, gizli Alman Komünist Birliği ile ilişkiler kurdu. Birlik, onları kurmuş bulundukları sosyalizmin temel ilkelerinin açıklanması ile görevlendirdi. Marx ve Engels’in ünlü Komünist Partisi Manifestosu böyle doğdu, 1848’de yayımlandı. Bu küçük kitapçık ciltler değerindedir: bugüne kadar onun ruhu uygar dünyanın örgütlenmiş ve mücadele vermekte olan tüm proletaryasına güç vermiştir ve ona yol göstermiştir.

Önce Fransa’da patlayan ve sonra da öteki Batı Avrupa ülkelerine yayılan 1848 Devrimi, Marx ve Engels’i gerisingeri, doğdukları ülkeye götürdü. Burada, Ren Prusya’sında, Köln’de yayınlanan demokratik Neue Rheinische Zeitung’un [“Yeni Ren Gazetesi”] yönetimini aldı. İki arkadaş, Ren Prusya’sındaki tüm devrimci-demokratik hareketin kalbi ve ruhu hâline geldi. Gerici güçlere karşı, halkın özgürlüğünü ve çıkarlarını savunmada sonuna kadar mücadele ettiler. Bildiğimiz gibi, gericiler üstün geldiler. Neue Rheinische Zeitung yasaklandı. Sürgün olduğu sırada Prusya yurttaşlığı hakkını yitirmiş olan Marx, sınır dışı edildi; Engels silâhlı halk ayaklanmasında yerini aldı, üç muharebede, özgürlük için dövüştü ve isyancıların yenilgisinden sonra, İsviçre üzerinden Londra’ya kaçtı.

Marx da Londra’ya yerleşti. Engels, kırklarda çalışmış olduğu Manchester ticarî firmasında, kısa zaman sonra yeniden kâtip olarak çalışmaya başladı, daha sonra da, oraya ortak oldu. 1870’e kadar Marx Londra’da, o da Manchester’da yaşadı, ama bu, onların o capcanlı fikir alışverişini sürdürmelerini engellemedi: hemen her gün mektuplaştılar. Bu mektuplaşmalarda, iki arkadaş, karşılıklı görüşlerini ve buluşlarını birbirlerine ilettiler ve bilimsel sosyalizmin hazırlanmasında işbirliğini sürdürdüler. 1870’te Engels, Londra’ya geçti ve etkisi zirveye ulaşmış olan ortak entelektüel yaşantıları, 1883’te Marx’ın ölümüne kadar sürdü. Bu çalışmalar, Marx şahsında, çağımızın ekonomi politiğinin en büyük yapıtı olan Kapital, Engels yönünden de irili ufaklı bir dizi eser üzerinden meyvesini verdi.

Marx, kapitalist iktisadın karmaşık olgularının tahlili üzerinde çalıştı. Engels, yalın bir dille yazılmış, çoğu polemik niteliğinde, tarihin materyalist anlayışı ve Marx’ın iktisadî teorisinin ışığında, daha genel bilimsel sorunları ve geçmişin ve bugünün değişik olgularını kapsayan eserler kaleme aldı. Engels’in eserleri arasında şunları sayabiliriz: Felsefe, doğa bilimleri ve toplumsal bilimlerin çok önemli sorunlarını tahlil ettiği polemik eser olarak Anti-Dühring. Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni (Rusçaya çevrilmiş ve üçüncü baskısı St. Petersburg’da 1895’te yayımlanmıştır), Ludwig Feuerbach (Rusça çevirisini G. Plehanov yapmış, dipnotlar gene onun tarafından hazırlanmıştır, Cenevre 1892), Rus hükümetinin dış politikası üzerine bir makale (Rusçaya çevrilmiş ve Cenevre’de Sotsial Demokrat dergisinin birinci ve ikinci sayılarında yayımlanmıştır), konut sorunu üzerine parlak makaleler ve en sonu, Rusya’nın ekonomik gelişimi konusunda, iki küçük ama çok değerli makale (Rusya Konusunda Friedrich Engels, Zasuliç tarafından 1894’te Cenevre’de Rusçaya çevrilmiştir).

Marx, sermaye üzerine yapmış olduğu engin çalışmasının son düzeltmelerini yapamadan öldü. Ne var ki, müsveddeler tamamlanmıştı, arkadaşının ölümünden sonra Engels, Kapital’in ikinci ve üçüncü ciltlerinin hazırlanması ve yayımlanması gibi ağır bir görevi üstlendi. İkinci Cildi 1885’te, Üçüncü Cildi de 1894’te yayımladı (ölümü dördüncü cildin hazırlanmasına mani oldu). Bu iki cilt, son derece büyük bir emek gerektirmişti. Avusturyalı sosyal-demokrat Adler, haklı olarak, Kapital’in ikinci ve üçüncü cildini yayımlamakla Engels’in, dostu olan bir dehaya yüce bir anıt, farkında olmadan, üzerine silinmez bir biçimde kendi adını kazıdığı bir anıt diktiğini belirtmiştir. Gerçekten de Kapital’in bu iki cildi, iki insanın, Marx ve Engels’in müşterek eseridir.

Eski hikâyeler, dostluğun çeşitli dokunaklı örnekleriyle doludur. Avrupa proletaryası diyebilir ki, onun bilimi, aralarında insanların kurduğu dostluk ilişkilerine dair o eski ve oldukça dokunaklı hikâyelerin de ötesine geçen bir ilişki bulunan bu iki bilim insanı ve verdikleri mücadelenin eseridir. Engels, kendi ismini her daim, genel manada, çok da haklı bir tutum dâhilinde, Marx’ın isminin yanına iliştirmiştir. Eski bir arkadaşına “Marx hayattayken, ben ikinci keman oldum” diye yazmaktadır. Yaşayan Marx’a olan sevgisi ve ölen Marx’ın anısına saygısı sınırsızdı. Bu boyun eğmez savaşçı, bu dili güçlü ve sert düşünür, derin bir sevgiyle dolu bir ruh taşıyordu.

1848-49 hareketinden sonra, Marx ve Engels sürgünde kendilerini yalnızca bilimsel araştırmalarla sınırlamadı. 1864’te Marx, Uluslararası İşçi Birliği’ni kurdu ve bu kuruluşa bir on yıl boyunca önderlik etti. Engels de bu çalışmalarda aktif bir görev aldı. Marx’ın fikirlerine uygun olarak, bütün ülkelerin proletaryasını birleştiren Enternasyonal çalışması, işçi sınıfı hareketinin gelişmesinde son derece önemli bir yer tutmaktadır. Ama Enternasyonal’in yetmişlerde kapatılması bile, Marx ve Engels’in birleştirici rollerini sekteye uğratamadı. Tersine, denilebilir ki, işçi sınıfının manevi önderleri olarak, önemleri, hareketin kendisinin de kesintisiz büyümesi nedeniyle, sürekli olarak arttı.

Marx’ın ölümünden sonra Engels, Avrupa sosyalistlerinin danışmanı ve önderi olmayı tek başına sürdürdü. Onun öğüt ve talimatları, aynı ölçüde, hükümetin zulmüne karşın, hem güçleri hızla ve durmadan büyüyen Alman sosyalistleri tarafından, hem de ilk adımlarını iyi düşünmek ve tartmak zorunda olan İspanya, Romanya ve Rusya gibi geri kalmış ülkelerin temsilcileri tarafından ciddiye alınıyor, bu insanlar o öğüt ve talimatlara göre hareket ediyorlardı. Bu isimlerin hepsi de yaşlı döneminde, Engels’in zengin bilgi ve deneyim hazinesinden yararlanıyorlardı.

Rusça bilen ve Rusça kitaplar okuyan Marx ve Engels, bu ülkeye canlı bir ilgi duymuşlardı, Rus devrimci hareketini sempatiyle izlemişler ve Rus devrimcileri ile ilişkiyi sürdürmüşlerdi. Her ikisi de önce demokrat, sonra sosyalist olmuştu, demokrat olarak politik despotluğa karşı duydukları kin son derece güçlüydü. Politik despotlukla ekonomik baskı arasındaki bağın derin bir teorik kavranışı ile bu dolaysız politik duygunun birleşmesi ve ayrıca da zengin yaşamsal deneyimleri, Marx ve Engels’e, müstesna bir politik duyarlılık kazandırmıştı. İşte bunun içindir ki, bir avuç Rus devrimcisinin zorlu çar yönetimine karşı kahramanca yürüttüğü mücadele, o güçlü duygudaşlığın neticesi olarak, bu iki güngörmüş devrimcinin kalbinde yankısını bulmuştu. Öte yandan, insanı aldatan ekonomik yararlar uğruna, Rus sosyalistlerinin en acil ve en önemli görevinden, yani politik özgürlüğün kazanılması görevinden yüz çevirme eğilimini doğalında kuşkuyla karşılayan Marx ve Engels, hatta bu yüz çevirmenin, toplumsal devrimin o büyük davasına doğrudan bir ihanet olarak değerlendirdi.

“İşçilerin kurtuluşu, işçi sınıfının kendi eseri olmalıdır.” Marx ve Engels durup dinlenmeden işte bu düsturu öğrettiler. Ama iktisadî kurtuluş uğruna dövüşmek için proletarya, belli politik haklar kazanmak zorundadır. Ayrıca Marx ve Engels, Rusya’daki bir politik devrimin, aynı zamanda Batı Avrupa işçi sınıfı için de çok büyük önemi olacağını açıklıkla görmüşlerdi.

Mutlakıyetçi Rusya, her daim Avrupa gericiliğinin kalesi olagelmiştir. Almanya ve Fransa arasında uzun bir süre için anlaşmazlık tohumları eken 1870 savaşının bir sonucu olarak, Rusya’nın yararlandığı olağanüstü elverişlilikteki uluslararası durum, kuşku yok ki, yalnızca gerici bir güç olarak mutlakıyetçi Rusya’nın önemini artırmış oldu. Ancak özgür bir Rusya, ne Polonyalıları, Finlileri, Almanları, Ermenileri ya da öteki küçük uluslardan birini ezme, ne de durmadan Fransa ve Almanya’yı birbirlerine düşürme gereğini duymayan bir Rusya, modern Avrupa’nın savaş yükünden kurtulmasını, özgürce nefes almasını sağlayacak, Avrupa’daki bütün gerici unsurları zayıflatacak ve Avrupa işçi sınıfını güçlendirecektir. İşte bu yüzden Engels, Batıda da işçi sınıfı hareketleri ilerleyebilsin diye, Rusya’da politik özgürlüklerin yerleşmesini, canı gönülden istemişti. Rus devrimcileri onun şahsında en iyi dostunu yitirmiş oldu.

Friedrich Engels’in, proletaryanın büyük savaşçısının ve öğretmeninin anısına her daim hürmet edelim!

V. I. Lenin
1895 Sonbaharı
Kaynak

0 Yorum: