22 Ağustos 2014

,

Halkın Şeriatı


Mazlumlar bizim dediklerimizi yaparlarsa iyi, yapmazlarsa kötü oluyorlar. Biz, esasında onların bizi bizim istediğimiz düzeyde anlamalarını sağlayacak koşulların oluşmasını bekliyoruz. Mutlak bir örtüşme, zamansal kesişme gerçekleştiğinde “devrim” olacak, güneş herkes için doğacak zannediyoruz. Mazlumlar bizim dediklerimizi yapmazlarsa, onları karalayacak kelime çıkınımızı çıkartıyoruz hemen. İçinden bıçağı çıkartıp, mazlumların doğal, verili öfke biçimlerini bir bir doğramaya başlıyoruz. Yekten “faşist” ilân ediyoruz onları, çünkü öğrendiğimiz şu: faşizm, zafere ulaşmayan devrimin bir ürünü.

Ama kimse o devrim niye olmamış, işçiler, emekçiler neden Hitler’in peşine gitmişler, sorgulamıyor. Hitler, kitabında diyor: “bu komünistler ödlek adamlar, höt dersin susarlar.” Herkese “faşist” etiketi yapıştırmada işte bu ödlekliğin intikamı var, dolayısıyla cesareti ve şiddeti örgütleyenin kellesi, hemen faşist kellelerin toplandığı sepete atılıveriyor.

Mazlumların bizim dediğimizi yapmamasının, bizim iktidar ve devletle kurduğumuz tarihsel ilişkileri lime lime etmiş olmamızla ilgisi olabilir mi? Onların kudret arayışlarını boşa düşüren, karşılıksız bırakan bir ideolojiyi kim neylesin? İktidar ve devlet eleştirileriyle geçen ömrümüz neye merhem olmuş, sorgulamayacak mıyız? Mazlumları sırf vicdanımızı aklamak, rahatlatmak için mi kullanacağız?

* * *

Müslüman bir İngiliz, İngiltere’den IŞİD’e katılan gençleri anlatan bir makale[1] kaleme alıyor: Diyor ki, bu gençler romantik, çölde macera arıyorlar. “Beyinleri yıkanmış demeyelim, çünkü eylemlerindeki sorumluluktan onları azade kılıyor bu yaklaşım” diye ekliyor polis kafasıyla. Sonra, “intikam ve iktidar için, batılı değerleri yok etmek adına, sapık, totaliter İslam versiyonlarını muzaffer kılmak amacıyla eylemlere girişiyorlar” diyor. Ama yazı boyunca neyin intikamını aldıklarına dair tespit yok. Irak işgali, İngilizlerin dâhli, gerçekleşen katliamlar, İngiltere’deki Müslüman gençlerin çektiği çileler yok yazıda. Üstelik yazıyı yazan kişi, IŞİD’e katılan gençlerin güç sahibi olmaktan zevk alan sapıklar” olduğunu söylerken, bir yandan da “Londra’da hasbelkader bir perakendecide çalışırken, bugün tetikteki parmağıyla ölüm ve hayatın kudretine sahip oluyor”, yani bir bakıma, “burada adam değilken, orada adam olmuş!” diyor. Buradaki alaycılığın, küçümsemenin intikamı alınmasın istiyor bir yandan.

Devamında yazar, bugün SoL yayıncılığın “Dilovası” haberlerinde görülen türden, polise, istihbarata kimi hedefler gösteriyor. Akıl veriyor, “bu gençler yarın burayı kana bularlar” uyarısında bulunuyor, bazı camilere işaret ediyor, 11 Eylül sonrası Müslümanların terörize edilmesi işlemini güncellemeye çalışıyor, kendi verili rahat konumunu garantiye alarak. Bu noktada, İngiliz olan bir IŞİD militanının şu mesajını paylaşıyor: “Duydum ki, benim burada edindiğim beceriler İngiliz hükümetini endişelendirmiş!”

Diğer bir yazısında[2] ise, Amerikalı gazeteci James Foley’nin kafasını kesenin İngiliz vatandaşı olduğunu söylüyor ve bunun üzerine, İngiltere’deki IŞİD yanlısı bir Müslüman’ın paylaştığı şu mesajı aktarıyor: “Bir İngiliz kardeşimiz kesmiş kafayı! Ne şeref! Amerika’ya ne güzel mesaj vermiş!” Guantanamolu tutsakların üzerindeki elbise de bu mesaja dâhil. Devamında, IŞİD’cinin şu mesajını paylaşıyor yazar: “İngiltere halkına sesleniyoruz, devletinizin eylemlerinin bedelini sizler ödeyeceksiniz. Devletinizi suçlayın, bizi değil.”

Bir Müslüman yazıyor bunları. “Batılı değerlere saldırıyor” diyerek, batılı kamuoyunu örgütlemek istiyor. “İslamofaşizm” terimi, liberallerin ağzından çıkıp kamusallaşıyor. Mesele, bireyselleştirilip talileştirilmeye çalışılıyor. Arka planındaki toplumsal-tarihsel ilişkiler karartılıyor. Vice News’in belgeselinde konuşan Belçikalı Müslüman, neden IŞİD’de olduğunu ağlayarak anlatıyor: “Bize çok zulüm ettiler.” Herkes zannediyor ki, Müslüman Araplar istedi İngiliz, Amerikan askerlerini, gelsin kızlarına, analarına tecavüz etsin, babalarını çırılçıplak soyup onlara işkence etsin, oğullarını gözünü kırpmadan kurşuna dizsin. Yaşanan şaşkınlık hâli biraz da bundan.

Bu hâlden anlayacak tek gerçek millet, Kürdler; ama onlar da IŞİD saldırısı altında, bu dili kullanıyor ve kendisini bölgenin laik ve modern geleceğinin garantisi olarak sunmaya çalışıyor. Düne kadar zalimin kendisi için kullandığı argümanları IŞİD’e karşı kullanıyor şimdi. Onlar da herkes gibi, bir Kerbela merasimindeki tiyatro sahnesine ait kadın görüntüsünü “IŞİD kadınları pazarda satıyor” diyerek sunan yalana ortak oluyor, o da bir Kur’an okuma yarışmasında 9 yaşındaki ağlayan kız çocuğu ile IŞİD militanını gösteren görüntüyü, “küçük yaşta zorla evlendirilen kız” diye veriyor. “Baba beni okula gönder” kampanyalarını, töre üzerinden halkına hakaret edilmesini unutuyor. Fransa’da Müslüman gençler isyan edip araba yaktıklarında, burada kimi solcular o gençlere "faşist" diyorlardı. O yüreği yoldaş bilen ve burada araba yakan Kürdler, bugün araba sahiplerinin akıllarına sesleniyorlar maalesef, batıya ve Batı’ya verilen mesaj bu. Ama kimse, IŞİD’in zincirlerinden tam da bu sebeple kurtarıldığını ve ortalığa salındığını düşünmüyor. Kürdler dâhil herkes, modern, laik ve batılının hizasına çekilsin diye. İsrail, Suudiler ve Türkiye, kendi bekaları adına, bölge dizaynında sınırları bu “maşa”yla çizmek istiyor. IŞİD militanları, “bizim sınırlarımız olacak ama hududumuz olmayacak” diyor. Hududu olmayan İsrail’in karşısına İslamî bir İsrail çıkartılıyor.

İsrail sevenler derneği Hamas’a karşı IŞİD’i övüyor, kendisine saldırmayı “küfür” sayıyor diye. İsrail’in teokratik, dikta rejimine övgüler dizen solcular, birden IŞİD üzerinden kendilerini pazarlama imkânı buluyorlar. Herkes, ne kadar modern, ne kadar batılı ve ne kadar laik olduğunu ispatlamak için IŞİD yazıları yazıyor.

Örneğin Ergin Yıldızoğlu[3], herkesin kendisi kadar apış arasıyla yaşayıp düşündüğünü önvarsayarak, Müslüman gençlerin, özellikle cinsel konularda, Avrupalı Hristiyan gençler karşısında ezildiklerini ve buna karşı tepki olarak IŞİD’e katıldıklarını, onlara, "bu dünyayı terk etmeden, hazlarından vazgeçmeden" mücadele etmeyi öğretmek gerektiğini söylüyor. Müslüman genç, kendisine küfreden bu Yıldızoğlu’nu ne yapsın? Ancak İran’a ya da Filistin’e yönelik porno kanalları açmayı düşünebilen bu zihniyeti Ortadoğu’nun kabulleneceği güne dek bekleyelim mi? İran’ın Amerika, Filistin’in İsrail tarafından bombalarla yok edileceği gün mü solun zafer günü? Haz kapıları o zaman mı kırılacak, dünya o zaman mı bizim olacak? “Biz” kimiz?

* * *

Freud’a göre, “id” koordine edilmemiş içgüdüsel eğilimler kümesi; süper-ego, ahlâkî ve eleştirel mekanizma; ego ise id ile süper-egonun arzuları arasında arabuluculuk yapan örgütlü ve gerçekçi kısım. İD, yani İslam Devleti ismini alan IŞİD’in, yüksek siyasetin derininde, mazlumların kara öfkesini dışavuran kontrolsüz, “içgüdüsel” bir niteliği olabilir mi? Biz, o sırf steril, makbul ve gelişkin egomuzun dili ve bedeni olanlar, hangi süper-egonun hizmetinde olduğumuzun farkında mıyız? Egomuzun ak olduğunu gösterirken, neye ve kime alan açıyoruz, liberalizmin akıncı birliği olmak, bize kimin ve neyin zaferini getirecek?

Yukarıda bahsi geçen Şiraz Mahir’e ait makalede bir IŞİD’cinin şu cümlesi geçiyor: “Biz burada Suriye halkı için bulunmuyoruz, toprak Allah’a aittir, halka değil.” Kendisini savaş şeriatı ile kuran için olağan cümleler bunlar. Ama şeriat, halksız bir anlam ifade etmiyor. İD’e göre “mürted” olan Ali Şeriati’nin tespitiyle, “Kur’an’da halk sözcüğü ile Allah aynı manada.” O hâlde bugün yaşananlara başka bir açıdan bakmak da mümkün. Ancak mülkiyet üzerinden Allah’la rabıta kurabilene karşı oluşturulacak bir halk şeriatı, tüm bu kan revan içinde, illaki demleniyor olmalı. Ak egoların, kara idlerin görmediği, görmek istemediği bu.

Eren Balkır
21 Ağustos 2014

Dipnotlar:
[1] Shiraz Maher, “Why the British Cihadis Fighting in Syria and Iraq Are So Vicious”, 21 Ağustos 2014, DailyMail.

[2] Shiraz Maher, “The West Should Take Note: There Is No Avoiding Isis”, 21 Ağustos 2014, Guardian.

[3] Ergin Yıldızoğlu, “Bilmece, Gizem ve Enigma Olarak IŞİD”, 20 Ağustos 2014, Cumhuriyet.

0 Yorum: