Şu basit soru üzerine çetin ve karmaşık bir dizi
tartışma yürütülüyor: Gazze’deki savaşta zafer kazandığını kim iddia edebilir?
Ateşkes şartları, ne Hamas’ın ne de İsrail’in istediğini aldığını gösteriyor. O
hâlde ne kaybedildi, ne kazanıldı ve bir kazanan varsa, bu savaştan kim
muzaffer olarak çıktı?
Hamas, ilkel silâhlar kuşanmış olsa da, muazzam bir
esneklik ve güç düzeyine sahip olduğunu göstererek, anlamlı bir caydırıcılık
siyaseti yürüttü. Böylelikle, İsrail’i mal, insanî yardım ve inşaat malzemesi
akışının kolaylaştırmasına izin vermeye, Filistinlilerin tarlalarına daha fazla
erişme imkânı sunma noktasında, güvenlik için konulmuş tampon bölgeyi
daraltmaya ve Gazze’deki sahil şeridinde balıkçılık için belirlenen sınırı 9,6
km’ye çıkartmaya mecbur etti. Filistin Yönetimi cumhurbaşkanı Mahmud Abbas’ın
sürecin idaresinde gerekli sorumluluğu üstlenmesi şartıyla, Mısır, Refah sınır
kapısını açmayı kabullendi. Her şeyin ötesinde, Hamas’ın en büyük ve en önemli
kazanımı, Filistin direnişinin can alıcı noktası olan, tüm politik örgütleri
kesecek biçimde, Filistin halkından gördüğü takdiri ve desteği artırması oldu.
Bu süreçte Hamas, Filistin direnişinin merkez üssü hâline geldi. Önümüzdeki gün
ve aylarda bu desteğin muhafaza edilip edilmeyeceği hususunda bir şeyler
demenin güç olduğunu söylemeye bile gerek yok.
Madalyonun öteki yüzünde ise, Hamas’ın kuşatmayı
bütünüyle kaldıramamış olması duruyor: Hamas, Filistinlilerin istedikleri hava
ve deniz limanını alamadı, ayrıca örgüt, Filistinli tutsakların serbest
kalmasına aracılık edemedi. Dahası, Gazze’de insan kaybı çok yüksek: İsrail
tarafından 2.142 kişi katledildi, bunların çoğu sivil. Ölenlerin arasında 490
tane de çocuk var. İsrail, evleri ve apartmanları kasten yıktığından, 540.000
kişi yerinden yurdundan oldu. Gazze altyapısı ve ekonomisi harabeye, şehrin neredeyse
yarısı moloz yığınına döndü. Ayrıca Hamas, bir de, insan hakları grupları ve
uluslararası gözlemcilerden, İsrail’e ayrım gözetmeksizin füze attığı ve
olağandışı yargılamalar üzerinden işbirlikçilikle suçladığı insanları öldürdüğü
için eleştirilere maruz kaldı.
İsrail tarafında ise yaşananlar şu şekilde: dünyanın
en büyük dördüncü büyük ordusu Gazze’de saha operasyonunu sürdüremedi ve
Hamas’ı iktidardan indirme hedefine ulaşamadı, hatta onu zayıflatmayı bile
beceremedi. İsrail’in, iddia ettiği gibi, tüm tünelleri yok edip etmediğini
hiçbir zaman gerçek manada bilemeyeceğiz. İsrail, Fetih ve Hamas arasındaki
birlik anlaşmasına da son veremedi. Gazze’deki vahşetin tüm dünya genelinde
izlenmesi sayesinde, halkla ilişkiler savaşını da kaybetti. 69 İsrailli öldü ki
bunların neredeyse tamamı askerdi. Tüm bu kayıpların karşılığında İsrail,
Hamas’la kendisine füze fırlatmayı durduracağına dair bir anlaşma yaptı ki bu,
birçok kez kabul edilmiş bir husustu ve geçmişteki saldırılarda, bu denli bir
canavarlığın yoğun bir biçimde sergilenmesine de gerek kalmamıştı. Esasında
Filistinlilere karşı işlediği suçların listesinin daha da kabardığını bir
kenara koyarsak, İsrail’in eline geçen çok az.
Mutlu olmamız gereken husus şu ki, iki taraf bir
anlaşmaya vardı ve bombaların atılmadığı bir güne uyandık. Ama gene de
ateşkesin ortadaki büyük sorun için sadece geçici bir çözüm olduğunu kabul
etmemiz gerekli. İsrail’in Filistin halkına yönelik etnik temizlik uygulama ve
mülksüzleştirme siyaseti 67 yıldır sürüyor ve o hiçbir hesap vermeksizin, bu
siyaseti bugün de tüm hızıyla devam ettiriyor. Elli yıldan fazla bir süredir,
İsrail’in uluslararası hukuk kurallarını, insanların hayatlarını ve Gazze’deki tüm
hayatı ayakları altına almasına ve hiçbir cezaya çarptırılmamasına tanık
oluyoruz. Öte yandan Filistinliler ise, uluslararası toplumun kayıtsız
bakışları altında, kendi başlarının çaresine bakmak zorunda kalıyorlar.
Köklü bir değişim gerekli ve bu değişim yolda. Eğer
bir zafer kazanıldığı iddia ediliyorsa, bu, öncelikle, Gazze’deki
Filistinlilerin kazandığı bir zaferdir. Muazzam bir sabır, sebat ve fedakârlık
ile, özgürlük yolunda önemli bir mücadele veren, onlardır. Daha az bir dereceye
kadar, bu zafer, dünya genelinde vicdanlı insanlara ait bir zaferdir: Bu zafer,
aynı zamanda kabilelerine olan sadakatlerini terk edip “benim adıma değil”
diyen, hizip çizgisini terk edip “birlikte direnelim” diye bağıran, farklı yollardan
küresel düzeyde Filistin’le dayanışma içerisine giren insanlara ait bir
zaferdir. Limanlarda hep birlikte yaratıcı eylemler yapan, bilbordlara mesajlar
asan, köprülerden aşağı Filistin bayrağı sarkıtan, bayrağın meclis binalarında
asılı kalması için onu koruyan, tüm dünyada yapılan gösterilerde yürüyen
milyonlara aittir bu zafer. Zafer, silâh fabrikalarının çatılarını işgal eden
ve alışveriş merkezlerindeki kalabalıkların içinde dans edenlerindir.
Sanatçılardan, akademisyenlerden, politikacılardan ve sendikalardan giderek
daha fazla destek gören, Boykot, Tecrit ve Yaptırımlar (BDS) Hareketi’nin
kazandığı bir zaferdir bu.
Peki o zaman gerçekte Gazze’deki savaşı kim kazandı?
Kazanan, Filistin davasıdır.
Samah Sabavî
30 Ağustos 2014
Kaynak
0 Yorum:
Yorum Gönder