28 Ağustos 2014

,

Gazze'de Savaşı Kim Kazandı?


Şu basit soru üzerine çetin ve karmaşık bir dizi tartışma yürütülüyor: Gazze’deki savaşta zafer kazandığını kim iddia edebilir? Ateşkes şartları, ne Hamas’ın ne de İsrail’in istediğini aldığını gösteriyor. O hâlde ne kaybedildi, ne kazanıldı ve bir kazanan varsa, bu savaştan kim muzaffer olarak çıktı?

Hamas, ilkel silâhlar kuşanmış olsa da, muazzam bir esneklik ve güç düzeyine sahip olduğunu göstererek, anlamlı bir caydırıcılık siyaseti yürüttü. Böylelikle, İsrail’i mal, insanî yardım ve inşaat malzemesi akışının kolaylaştırmasına izin vermeye, Filistinlilerin tarlalarına daha fazla erişme imkânı sunma noktasında, güvenlik için konulmuş tampon bölgeyi daraltmaya ve Gazze’deki sahil şeridinde balıkçılık için belirlenen sınırı 9,6 km’ye çıkartmaya mecbur etti. Filistin Yönetimi cumhurbaşkanı Mahmud Abbas’ın sürecin idaresinde gerekli sorumluluğu üstlenmesi şartıyla, Mısır, Refah sınır kapısını açmayı kabullendi. Her şeyin ötesinde, Hamas’ın en büyük ve en önemli kazanımı, Filistin direnişinin can alıcı noktası olan, tüm politik örgütleri kesecek biçimde, Filistin halkından gördüğü takdiri ve desteği artırması oldu. Bu süreçte Hamas, Filistin direnişinin merkez üssü hâline geldi. Önümüzdeki gün ve aylarda bu desteğin muhafaza edilip edilmeyeceği hususunda bir şeyler demenin güç olduğunu söylemeye bile gerek yok.

Madalyonun öteki yüzünde ise, Hamas’ın kuşatmayı bütünüyle kaldıramamış olması duruyor: Hamas, Filistinlilerin istedikleri hava ve deniz limanını alamadı, ayrıca örgüt, Filistinli tutsakların serbest kalmasına aracılık edemedi. Dahası, Gazze’de insan kaybı çok yüksek: İsrail tarafından 2.142 kişi katledildi, bunların çoğu sivil. Ölenlerin arasında 490 tane de çocuk var. İsrail, evleri ve apartmanları kasten yıktığından, 540.000 kişi yerinden yurdundan oldu. Gazze altyapısı ve ekonomisi harabeye, şehrin neredeyse yarısı moloz yığınına döndü. Ayrıca Hamas, bir de, insan hakları grupları ve uluslararası gözlemcilerden, İsrail’e ayrım gözetmeksizin füze attığı ve olağandışı yargılamalar üzerinden işbirlikçilikle suçladığı insanları öldürdüğü için eleştirilere maruz kaldı.

İsrail tarafında ise yaşananlar şu şekilde: dünyanın en büyük dördüncü büyük ordusu Gazze’de saha operasyonunu sürdüremedi ve Hamas’ı iktidardan indirme hedefine ulaşamadı, hatta onu zayıflatmayı bile beceremedi. İsrail’in, iddia ettiği gibi, tüm tünelleri yok edip etmediğini hiçbir zaman gerçek manada bilemeyeceğiz. İsrail, Fetih ve Hamas arasındaki birlik anlaşmasına da son veremedi. Gazze’deki vahşetin tüm dünya genelinde izlenmesi sayesinde, halkla ilişkiler savaşını da kaybetti. 69 İsrailli öldü ki bunların neredeyse tamamı askerdi. Tüm bu kayıpların karşılığında İsrail, Hamas’la kendisine füze fırlatmayı durduracağına dair bir anlaşma yaptı ki bu, birçok kez kabul edilmiş bir husustu ve geçmişteki saldırılarda, bu denli bir canavarlığın yoğun bir biçimde sergilenmesine de gerek kalmamıştı. Esasında Filistinlilere karşı işlediği suçların listesinin daha da kabardığını bir kenara koyarsak, İsrail’in eline geçen çok az.

Mutlu olmamız gereken husus şu ki, iki taraf bir anlaşmaya vardı ve bombaların atılmadığı bir güne uyandık. Ama gene de ateşkesin ortadaki büyük sorun için sadece geçici bir çözüm olduğunu kabul etmemiz gerekli. İsrail’in Filistin halkına yönelik etnik temizlik uygulama ve mülksüzleştirme siyaseti 67 yıldır sürüyor ve o hiçbir hesap vermeksizin, bu siyaseti bugün de tüm hızıyla devam ettiriyor. Elli yıldan fazla bir süredir, İsrail’in uluslararası hukuk kurallarını, insanların hayatlarını ve Gazze’deki tüm hayatı ayakları altına almasına ve hiçbir cezaya çarptırılmamasına tanık oluyoruz. Öte yandan Filistinliler ise, uluslararası toplumun kayıtsız bakışları altında, kendi başlarının çaresine bakmak zorunda kalıyorlar.

Köklü bir değişim gerekli ve bu değişim yolda. Eğer bir zafer kazanıldığı iddia ediliyorsa, bu, öncelikle, Gazze’deki Filistinlilerin kazandığı bir zaferdir. Muazzam bir sabır, sebat ve fedakârlık ile, özgürlük yolunda önemli bir mücadele veren, onlardır. Daha az bir dereceye kadar, bu zafer, dünya genelinde vicdanlı insanlara ait bir zaferdir: Bu zafer, aynı zamanda kabilelerine olan sadakatlerini terk edip “benim adıma değil” diyen, hizip çizgisini terk edip “birlikte direnelim” diye bağıran, farklı yollardan küresel düzeyde Filistin’le dayanışma içerisine giren insanlara ait bir zaferdir. Limanlarda hep birlikte yaratıcı eylemler yapan, bilbordlara mesajlar asan, köprülerden aşağı Filistin bayrağı sarkıtan, bayrağın meclis binalarında asılı kalması için onu koruyan, tüm dünyada yapılan gösterilerde yürüyen milyonlara aittir bu zafer. Zafer, silâh fabrikalarının çatılarını işgal eden ve alışveriş merkezlerindeki kalabalıkların içinde dans edenlerindir. Sanatçılardan, akademisyenlerden, politikacılardan ve sendikalardan giderek daha fazla destek gören, Boykot, Tecrit ve Yaptırımlar (BDS) Hareketi’nin kazandığı bir zaferdir bu.

Peki o zaman gerçekte Gazze’deki savaşı kim kazandı? Kazanan, Filistin davasıdır.

Samah Sabavî
30 Ağustos 2014
Kaynak

0 Yorum: