İsrail ile Direniş arasındaki benzerlikler ve
karşıtlıklar üzerine kimi ön gözlemler:
(1)
İsrail, Lübnan ve Filistin’deki Direniş hareketi ile
kimi önemli benzerlikler taşımaktadır:
(a) Siyonist politik askerî aygıt, %86-91 arasında
değişen organik bir halk desteğine sahiptir (Hizbullah’a yönelik Şii desteği de
aynı oranlardadır, kimi raporlara göre, Filistin’de de Hamas’a yönelik destek
benzeri yüksek rakamlara sahiptir.). Tıpkı direniş kültürünün Lübnanlıları ve
Filistinlileri karakterize ettiği gibi, saldırganlık ve işgal kültürü de
İsraillilerin ezici bir çoğunluğunu simgeleyen ana unsurdur. İsrailliler, kendi
devletlerinin askerî ve politik liderlerinin eylemlerini yansıtmakta ve desteklemektedirler.
Bu, kültürel manada aşırı bir genelleme değil, Twitter, Facebook ve Instagram
üzerinden Filistinli sivillere yönelik İsrailli gençlerin, ergenlerin ve diğer
sosyal medya kullanıcılarının sergiledikleri insanı sarsan ahlâkî bozukluğa dayanan
bir gözlemdir. Bu konuya dair tonla örnek verilebilir, alternatif medya bu tip
numunelere çokça yer vermektedir.
(b) Hizbullah’ı veya Hamas’ı /İslamî Cihad’ı askerî
kanatları olan bir politik hareket olarak nitelemek yanlıştır, esasında bu
örgütler politik kanatları olan askerî/direniş hareketleridir. Aynı şekilde,
İsrail’in ordusu olan bir devlet olduğunu söylemek de hatalıdır. Oysa o,
Nasrallah’ın da birçok kez söylediği gibi, politik ve sivil kanatları olan
askerî bir üstür. İsrail devletinin yegâne amacı, İsrail’in yayılmacı
amaçlarına hizmet etmektir; aynı şekilde Hizbullah ve Hamas tarafından kurulmuş
politik partiler de öncelikle direnişe öncelik veren yapılardır. Bu, sık sık
kurmaya mecbur edildikleri ittifakların ve birlik hükümetlerinin de örneklediği
bir husustur.
(2)
Hamas’a diz çöktürmek amacıyla baskı uygulama,
direnişe verilen halk desteğini zayıflatma noktasında İsrail tarafından devreye
sokulan soykırım amaçlı savaş politikasının aksine, İzzeddin Kassam
Tugayları’nın askerî stratejisinin amacı, komutanı Muhammed Deif’in de ifade
ettiği üzere, İsrail Savunma Güçleri’ni hedef almak ve sivilleri
tarafsızlaştırmak suretiyle İsrail’e baskı uygulamaktır. Deif’in ifadesiyle,
“hareket, civar köylerdeki sivillere saldırmak yerine, İsrail askerleriyle
çatışıp seçkin askerlerini öldürmeyi tercih etmektedir.” Bunun kanıtı da ölü
sayısıdır (60 ilâ 80 İsrail askerine karşılık 2 sivil öldürülmüştür). Birçok
rapora göre, Demir Kubbe füzelere mani olamamıştır. Reuters’in haberine
göre, “Demir Kubbe, fırlatılan füzelerin ancak yaklaşık yüzde beşine, savaş
başlığını devre dışı bırakmak suretiyle, yeterli zararı verebilmiştir. Kalan
yüzde 95’te ise, önleyici, ya füzeleri tümüyle kaçırmış ya da mühimmata hafif
zarar verebilmiş, bu da füzelerin sağlam savaş başlığı yere indiğinde etkin
olabilmiştir.” Bu da çok sayıda İsrailli sivilin yere göğe sığdırılamayan
savunma zırhına rağmen, füzelerden kaçtığı anlamına gelir. Hamas’ın füzelerinin
amacı, çok sayıda sivili öldürmek değil, sivilleri sığınaklara kaçmaya
zorlamak, ekonomiyi felç etmek, havalimanını kuşatmak vb. suretiyle, bir tür
psikolojik savaş formu olarak iş görmektir. Aynı şekilde İsrail istihbaratının
da kabul ettiği biçimiyle, saldırı tünelleri, sivilleri değil, askerleri hedef
almaktadır. Sınırda dokuz tünel tespit edilmiş, hiçbirisinin sivillerin
yaşadığı mahallere uzanmadığı anlaşılmıştır: İstihbaratçı, konuyla ilgili şunu
söylemektedir: “Oysa 500 metre daha kazıp kibbutz’un içine girebilirlerdi? Bunu
neden yapmamışlar ki?”
Emel Saed Gureyb
0 Yorum:
Yorum Gönder