Irak Kürdistanı ve İsrail: Politik Stratejiler
ve Ahlâkî Duruşlar Arasında Tercih Yapmak
Son on yıl boyunca Güney Kürdistan olarak da bilinen
Irak Kürdistanı, Irak’tan ayrılıp bağımsız bir Kürd devleti kurmaya doğru
itiliyor. Eğer bu gerçekleşirse, Kürd siyasetçiler ve Kürd halkı rahatlıkla
İsrail ile ittifak kuracak mı?
Kürdler, kendi kaderlerini tayin etmek için tüm
yirminci yüzyıl boyunca uzun ve zahmetli bir mücadele verdiler.
Ta 1919’da Mahmud Berzenci liderliğindeki Kuzey Irak
Kürdleri İngiliz sömürgeciliğinin hâkimiyetine karşı ayaklandılar, ayaklanma
şiddetliydi, İngiliz hava kuvvetlerinin köyleri ve şehirleri gaz bombalarıyla
ölümüne bombalamasına dek sürdü. Tam iki yıl sonra, 1922’de Berzenci Kürdistan
Krallığı’nı ilân etti, yeni bir Kürd ayaklanması patlak verdi ama İngilizler
bunu da hemen zorla bastırdılar.
Ama kuzeydoğu Suriye’yi, güneydoğu Türkiye’yi ve batı
İran’ı içine alan bağımsız bir Kürd devleti rüyası varlığını sürdürdü ve
zamanla daha da yaygınlaştı. Yirminci yüzyıl başlarında yaşanan bu olaylardan
beri muhtelif Kürd politik ve direniş yanlısı grup, Suriye, İran ve Irak’ta
zemin buldu; bu grupların her biri, Kürd davasını sürdürmek için farklı
taktiklere ve ittifaklara başvurdu, ister bu devletler içinde bir sese sahip
olma, isterse bağımsız bir ulus oluşturma biçiminde olsun, temsiliyet ve kendi
kaderini tayin hakkı talebinde bulundu.
Özellikle Türkiye ve Irak’ta Kürdistan’ın bağımsızlığı
için verilen mücadeleler, zulmün en berbat biçimlerine tanık oldular.
Bugün Irak Kürdistanı'nda ya da birçok Kürd’ün
isimlendirdiği biçimiyle, Güney Kürdistan’da modern Kürd tarihinde hiç tanık
olunmamış en yüksek özerklik düzeyine ulaşıldı. Resmî planda Irak’tan
bağımsızlaşmaya dair kimi tartışmalar yürütülüyor, bu tartışmalar, merkezî
hükümetin en zayıf olduğu, bağımsızlığın oylanmasına dönük bir referandum
çağrısının yapıldığı bir döneme denk düşüyor. Söz konusu bağımsızlık arzusuna
yaygın ve sıklıkla alevlendirilen Kürd toplumu içi tartışma eşlik ediyor; bu
noktada bağımsızlık ilânında gerekli uygun araçların neler olabileceği üzerinde
duruluyor.
Söz konusu tartışma dâhilinde, bu devletin dış
politikasının ne olacağına ve yeni kurulan devletin ne tür ittifaklar kurması
gerektiğine dair sorular da soruluyor.
En azından bölgesel düzeyde, Siyonist bir devlet olan
İsrail ile ittifak kurma fikrinden daha ihtilaflı bir konu yok.
“İkinci İsrail”
Kürdistan Bölgesel Yönetimi (KBY), 2003’te
İngiliz-Amerikan birliklerinin yasadışı yollardan işgal etmesi sonrası sahayı
yönetmeye başladı. KBY’nin oluşturulmasından beri Kuzey Irak’ta İsrail’in
politik, askerî ve istihbarat personelinin mevcudiyetine dair çok sayıda haber
yapıldı. Öyle ki, 2006’da Kuveyt’e yaptığı ziyaret esnasında Kürdistan
Demokratik Partisi (KDP) lideri ve KBY cumhurbaşkanı Mesud Barzani’ye Kuveytli
muhabirler bu bağlantıları sordular. O ise şu cevabı verdi: “İsrail ile bağ
kurmak suç değildir. Eğer Bağdat İsrail ile diplomatik bağ kurarsa, biz de
Erbil’de onlara bir konsolosluk açacağız.”
Barzani’nin üzerinde durduğu husus şu: Irak Kürdistanı
Irak’ın parçası olarak kaldığı sürece, teknik olarak İsrail ile savaşıyor
olacak. Ama Barzani ayrıca 2006 tarihli basın konferansında, diğer Arap
ülkelerinin de İsrail ile bağının olduğunu söyledi. Bu, Kürd siyasetçiler ve
kamuoyunun yürüttüğü birçok tartışmada da dile getirilen bir argüman.
Araplar, Kürdlerin İsrail ile bağ kurmasından
korkuyorlar. Bu da Arap olmayan halkların pan-Arabist eğilimleri ezip boğmaya
dönük gayretleriyle ilişkilendiriliyor.
Altmışların ortasında Iraklı Arap yetkililer ve
yorumcular, Kürdlerin bağımsızlık arzularını “ikinci bir İsrail” kurma gayreti
olarak tarif ediyorlar, batının çıkarlarıyla uyumlu başka bir Arap olmayan
devletin kurulmasına yönelik korkuya sesleniyorlardı.
Onlarca yıl sonra Irak Kürdistanı'nın “ikinci İsrail”
olduğunu söyleyen tanım, Ekim 2006’da bu sefer (Zaim Ali olarak bilinen) Ömer
Osman tarafından sahiplenildi. KYB Peşmerge Bakanı olan Osman’ın bu yaklaşımı,
Amerikan subaylarıyla yaptığı bir toplantının belgelerinin Wikileaks üzerinden
sızması sonucu öğrenildi.
Iraklı yetkililerin ve diğer Arap yorumcularının
onlarca yıl önce sahip oldukları niyetlerin aksine, Osman’ın KYB’yi “ikinci
İsrail” olarak tanımlamasının nedeni, “KYB’nin Amerikan politikalarını
desteklemesi ve terörizme karşı çıkması.”
Wikileaks belgesine göre, “Osman bu kavramı geliştirdi
ve 2003 öncesinde KYB’nin Araplarla (diğer Arap ülkeleriyle) iyi anlaştığını
ama bugün Arap dünyasının KYB’nin ABD’yi desteklemesinden ötürü Kürdlerden
nefret ettiğini söyledi. Zaim Ali’nin ifadesiyle, Kürdler ABD’nin yanında
durmak için fedakârlıklarda bulundular, şimdi de bunun bedelini ödüyorlar.
Ancak Ömer Osman, Filistin meselesinin Kürdlerin de canını yaktığını, çünkü
Kürdler gibi Filistinlilerin de meşru ulusal hakları için mücadele ettiğini söylüyor.”
Bu yılın 29 Haziran’ında İsrail’in sağcı başbakanı
Benjamin Netanyahu, hükümetinin Irak Kürdistanı'nın bağımsızlığını
desteklediğini açıkladı. Bu, epey şaşırtıcı bir açıklamaydı ve İsrail’i
Kürdlerin kendi kaderlerini tayin hakkına dönük desteğini açıktan dillendiren
ilk ülke hâline getirdi.
İngiliz-Kürd gazeteci ve yorumcu Ruveyda Mustafa Reber
Ahbar’a şunu söylüyor:
“Açık
olan şu ki İsrailliler kendi rızalarıyla hareket ediyorlar. İsrailliler bu
bağımsızlığı kendileri için önemli bir fırsat olarak görüyorlar, zira Kürdistan
petrole sahip, ayrıca o bölgedeki kuşatılmışlığını kırıyor.”
Reber şu tespiti yapıyor sonra: “İsrailliler tek
taraflı hareket ediyorlar ama bu tavırları sanki bir felâket açacak başlarına.”
Irak ve bölgede Araplar söz konusu desteği
eleştirdiler. Netanyahu’nun açıklaması, Irak’taki televizyon kanallarının
ürettiği ve uluslararası ana akım yayın organlarının yaydığı, KYB’nin
İsraillilere petrol sattığına dair asılsız söylentilerin sosyal medya üzerinden
yayılmasından hemen sonra yapıldı.
Bu hikâye doğru olsa bile, Beyrut Carnegie Ortadoğu
Merkezi’nde misafir araştırmacı ve Hollanda merkezli Hivos örgütü çalışanı olan
Kava Hasan’ın ifadesiyle, Kürdler de, bu iddialar üzerine Mısır’ın İsrail’e
petrol satmasını emsal olarak verdiler.
Hasan bu konuda doğal olarak şu soruyu soruyor Ahbar’a:
“Onlara helâl de bize haram mı?”
“Siyaset
konusunda en uygunsuz şey, kapalı kapılar arkasında görüşmeler yapmak ve masa
başında anlaşmalar imzalamak. Arap ülkeleri Filistinlilere çok az yardım
ediyorlar ve perde arkasında İsrail hükümetiyle iyi ilişkiler kuruyorlar. Ama
İsrail’in Kürdistan’a destek verdiği dillendirilir dillendirilmez Kürdler en
sert eleştirilere maruz kalıyorlar.”
Irak’taki Kürd şehri Süleymaniye’de bulunan bir petrol
ve gaz şirketinde çalışan, ayrıca eski bir gazeteci olan Lavin Azad bunları
söylüyor.
“İçi Çürük Elmalı Şeker”
İsrail’in Irak Kürdlerine ne faydası olur? Tek bir
konuda, o da askerî imkân ve kabiliyetler.
“ABD
yönetimi, Kürd silâhlı kuvvetlerine para vermeyi ve onları eğitmeyi reddetti,
bunun sebebi, Peşmerge üzerindeki mevcut ambargoydu. IŞİD yeni silâhlarla
savaşıyorken, Peşmerge’nin elindekiler eski. İsrail’le kurulan bağ bu boşluğu
doldurabilir.”
Reber’in kanaati bu yönde.
Dahası İsrail, Irak Kürdlerine, mevcut durumun onların
arzularına düşman olduğu koşullarda ittifak kurmayı öneriyor.
“Saddam
Hüseyin, Filistin davasına ve halkına destek sunduğunda, birçok Filistinli onu
kendi sesleri olarak gördü, Saddam’a destek verildi ve Kürd halkına yapılan
zulme ses çıkartılmadı. Bu da Filistin halkına karşı öfkeye neden oldu, işte bu
yüzden Kürdler, İsrail hükümetini daha fazla destekliyorlar.”
Azad’ın iddiası bu yönde.
Tartışmalara oldukça pragmatik bir yaklaşım
sergileniyor.
Hasan’ın söylediği kadarıyla, “Kürd toplumunda oldukça
sağlıklı bir tartışma sürüyor. Kürdler konuyla ilgili farklı konumlar
alıyorlar. Bazıları, ABD, İsrail ve İran’ın 1975’teki Kürd ayaklanmasına ihanet
ettiğini, bu nedenle ihtiyatlı olunması gerektiğini söylüyorlar. Bazıları da
İsrail ile ittifak kurmaya gerek olmadığını, bu ittifakın içi çürük elmalı
şeker olduğunu iddia ediyorlar. Bazı kesimler ise İsrail ile bağları bulunan
Arap ülkelerine atıfta bulunuyorlar ve kanaatimce politik alandaki en güçlü konum
da bu.”
Hasan sözlerine şunu ekliyor:
“Aynı
zamanda araştırmacılar, aydınlar, akademisyenler, eylemciler ve diğer isimler,
İsrail ile kurulacak ittifakın Kürdlere hiçbir katkısının olmayacağını
düşünüyorlar.”
Aynı şekilde Reber de şunu söylüyor:
“İsrail
ile kurulacak bir ittifak pek muhtemel değil, zira Irak Kürdistanı Arap
ülkeleriyle kuşatılmış, bugün aslî öncelik, İsrail’e hasım olan Türkiye ile
kurulacak bağların öne çıkartılmasıdır. Ancak sosyal medyadaki tartışmalara
bakılacak olursa, başka bir yerde birileri ezilirken, bir zalimden gelecek
desteğin nasıl kabul edileceğine dair tartışma giderek yaygınlaşıyor.
Nihayetinde
kilit nokta, bu ittifakın Kürdlerin çıkarına olup olmaması. Mesele,
bağımsızlığın ilân edilip edilmeyeceği ve onu kimin destekleyeceği. Her şeyin
ötesinde, lafla peynir gemisi yürümüyor.”
Netanyahu’nun açıklamasından bir gün sonra, İsrail
Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman, basına İsrail’in “Kürdlere resmî devlet
statüsü elde etme noktasında yardım etmek için hiçbir adım atmadığını” söyledi.
Meseleyle ilgili diğer ve belki de daha önemli problem
de KDP’nin İsrail ile ittifak kurma olasılığına karşı çıkan diğer Kürd
gruplarının konumu.
Hasan’a göre, “Tarihsel açıdan birçok Kürd bugün bile
Filistin davasını destekliyor. Belirli bir empati kuruluyor, adaletsizliğin
ortak olduğu düşünülüyor.” Hasan burada, hâlihazırda bir Türk hapishanesinde
bulunan Abdullah Öcalan’ın kurup yönettiği Kürdistan İşçi Partisi gibi
örgütlere işaret ediyor. Birçokları, Öcalan’ın tutuklanmasının Mossad’ın dâhli
olmaksızın imkânsız olacağına inanıyorlar.
Hasan şunları ekliyor:
“Güçlü
bağlara sahip birçok Kürd politik örgütü mevcuttu. Bunların önemli bölümü
Beyrut ve Suriye’deydi, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi ve Filistin Kurtuluş
Örgütü ile birlikte çalışıyorlardı. Erbil’de Filistin Yönetimi’nin bir
elçiliğinin bulunduğunu, İsrail’in elçiliğinin olmadığını da unutmamak gerek.”
Bu tespiti destekleyen, Suriye Kürdleri Örgütü
görevlisi ve Demokratik Birlik Partisi üyesi Rüstem Cudi ise KDP’nin İsrail ile
ilişki kurmasını şiddetle eleştiriyor.
“Biz PYD olarak Siyonist devletle kurulacak her türlü
ilişkiye karşıyız. O Filistinlileri eziyor ve Suriye ile bölgenin diğer kısmına
saldırıyor. Filistin’deki Direniş’i tümüyle destekliyoruz.” Cudi’nin Ahbar’a
ilettiği yaklaşım bu.
“İsrail ile ilişki kurmak, KDP’ye has bir durum. KDP
eğer bir ulus inşa ediyorsa, bilmelidir ki İsrail bölgedeki Kürdler ve Araplar
arasındaki ayrışmayı istismar ediyor.” Devamında şunu ekliyor: “KDP dışında 25
Kürd politik grubu var ve bunların önemli bir bölümü KDP’ye karşı. Bu, bizim
davamıza katkı sunmaz. Kürdler devredilemez haklara sahiptir ama bu durum bize
zerre katkı sunmaz.”
Eğer bağımsız bir Irak Kürdistanı İsrail ile ittifak
kurarsa, bölünmüşlüğün gölgesi daha fazla düşecek demektir. Bölgedeki Kürd
siyasetçilerle onların destekçileri arasında yapılan hesaplamaların bir parçası
da muhtemelen bu husus.
Azad’ın kanaatine göre, “bugün Kürdistan’ın
bağımsızlığı için birleştirici bir yaklaşıma ihtiyaç var, söz konusu yaklaşım,
Büyük Kürdistan’ın diğer parçalarındaki tüm partileri içermektedir. Bunlara
kimi noktalarda danışılmalıdır, zira bağımsız Kürdistan (Güney Kürdistan)
anlayışına ulaşılmış olması büyük bir başarı olsa da, diğer parçalardaki durum
inkâr ya da ihmal edilemez. Bir kez daha ifade etmem gerekir ki, insanî yön
politik kazanımlar karşılığında satılmamalıdır.”
“Onların
desteği sizi bir ülke hâline getirebilir ama bunun neye malolacağını kimse
bilemez. Bu, yürünmesi epey çetin olan bir yoldur. Politik arzularınız ahlâkî
ve insanî yükümlülüklerinize mani oluyor mu olmuyor mu, mesele budur.”
* * *
Irak’ta Kürdlerin (Kısa) Tarihi
Kava Hasan’a göre, “İsrail ile bağ kuran Barzani ile
KDP’dir, diğer Kürd gruplarının bu işle bir alakaları yoktur.”
Kürdlerin, kendi kaderini tayin hakkı hedefi
dâhilinde, ideolojik ve taktik anlamda yan yana gelmiş, birleşmiş, monolitik ve
homojen grup olduklarına dair yaygın bir yanlış anlama mevcuttur. Gerçekte her
biri kendi lehçesine sahip, birkaç ülkeye dağılmış 30 milyon Kürd vardır.
Dahası Kürdler, onların kendileri dışında farklı halklarla bağ kurmalarını
sağlayan bir dizi mezhep ve dinî inançtan oluşmaktadır. Kürdlerdeki değişkenlik
ve heterojenlik, tarih göz önünde bulundurulduğunda, daha belirgin bir husustur.
Hasan’a göre, diğer Kürd gruplarının aksine, Irak
Kürdistanı ve KDP lideri Barzani’nin Siyonist devletle özel bir ilişkisi
vardır. Bu ilişki, onun Irak’taki öznel deneyimini de biçimlendirmiştir.
KDP ve İsrail arasındaki bağlar, ilkin Iraklı Kürd
Yahudiler üzerinden tesis edilmiştir. Kürd Yahudiler, 1950-51’de Irak’ı terk
edip İsrail’e gitmişlerdir. Söz konusu bağ, sonrasında, altmışlı yıllarda
yaşanan ilk Kürd-Irak savaşı ile birlikte gelişmiştir. Savaşın bir tarafı olan,
mevcut KDP’nin lideri Mesud Barzani’nin babası Mustafa Barzani’dir. Savaş,
1961’de Bağdat hükümeti ile Barzani arasındaki kısa süreli ve kırılgan yumuşama
sürecinin sona ermesinin ardından yaşanmıştır. Bu savaş, modern Irak devletinin
kurulmasından beri Barzani ailesinin önderlik ettiği bir dizi ayaklanmanın bir
parçası olarak gerçekleşmiştir.
Mustafa Barzani ile Bağdat arasındaki çatışma,
1963’deki askerî darbenin kurduğu Irak hükümetinin ve beş yıl sonraki Baas
darbesinin kimi radikal değişiklikler yapmasına karşın sürmüştür.
İlk Kürd-Irak savaşı süresince Mustafa Barzani, ABD,
İran ve İsrail ile, politik, askerî ve ekonomik destek almak amacıyla, güçlü
bağlar kurmuştur. Mustafa Barzani İsrail’i iki kez gizlice ziyaret etmiştir.
İlki 1968, ikincisi 1973’te gerçekleşen bu ziyaretlerde İsrail Başbakanı Levi
Eşkol gibi üst düzey görevlilerle buluşulmuş, İsrailli askerî danışmanlar Kürd
bölgelerine gitmişlerdir.
Savaş 1970’de bir ateşkes anlaşması ile sona ermiş,
anlaşma Kuzey Irak’daki Kürd bölgelerine özerklik vermiş, Irak hükümetinde
Kürdlerin temsil edilmesine dönük vaatler dile getirilmiştir. Ancak barış kısa
süreli olmuştur.
Sadece dört yıl sonra, Baas hükümetinin anlaşmanın
kimi kısımlarını uygulamaya koyamaması üzerine, ikinci savaş patlak vermiştir.
İlk savaşın aksine ikincisi, Mustafa Barzani’nin çatışmaya son vermesine dönük
uluslararası destekçilerinden gelen baskılar sebebiyle, bir yılda bitmiştir.
Sonuçta o ve yaklaşık yüz bin destekçisi İran’a sürgüne gönderilmiştir. Mustafa
Barzani 1979’da İran’da vefat etmiş, oğlu Mesud KDP’nin başına geçmiştir.
Mustafa Barzani’nin başarısız olmasına karşın
Irak’taki Kürd mücadelesi bitmemiş, daha büyük engellerle yüzleşilecek yeni bir
safhaya geçilmiştir.
KDP’nin sürgün edilmiş olması, bugün Irak
cumhurbaşkanı olan Celal Talabani liderliğindeki Kürdistan Yurtseverler Birliği
olarak bilinen başka bir Kürd grubunun sahneye çıkmasına imkân vermiştir.
KYB’nin yükselişi, KDP ile KYB’nin çatışmasına yol açmış, her iki yapı da
Irak’ta Kürd davasının liderliğini kendi eline almaya çalışmıştır. Tüm bunlar
yaşanırken, muhtelif Kürd gruplarının Irak hükümetine karşı ara sıra
sürdürdükleri savaş devam etmiş, 1980’lerde İran-Irak savaşının patlak vermesi
sonrası, Kürdler İran’ın safını tutmuştur.
Bu güçlüklerle yüzleşen Irak hükümeti, tarihçilerin ve
yorumcuların soykırım olarak nitelediği bir politika uygulamıştır. Kürd
bölgeleri ve Kerkük gibi şehirler hızla Araplaştırılmış, ordu, halkı
bombalayıp, ona karşı yoğun bir şiddet uygulamış, 1988’de yaşanan Halepçe
Katliamı’nda görüldüğü üzere, kimyasal silâhlar bile kullanmıştır. Toplamda
yaklaşık iki yüz Kürd sivil, Saddam Hüseyin rejiminin yürüttüğü harekât
esnasında katledilmiştir.
Irak’ın başarısız Kuveyt fethi ve işgali sonrası,
1991’de kısa süreli bir Kürd ayaklanması gerçekleşmiş, Kuzey Irak, Amerika ve
diğer batılı güçler tarafından uçuşa yasak bölge ilân edilmiş, bu da Kürdlere
güvenli ve özerk bir alan tahsis etmiştir. Söz konusu fırsatı değerlendiren
Mesud Barzani Irak’a dönüp seçimlere katılmış, oylar KYB ile KDP arasında
bölünmüştür.
KYB ile kurulan ittifak bozulmuş, bu da Kürdler
arasında yeni bir çatışmanın oluşmasına yol açmıştır. Saddam Hüseyin’in askerî
desteği sayesinde KDP üstünlüğü ele geçirmiştir. Washington’da 1998’de
imzalanan barış anlaşması, KYB ile KDP arasındaki çatışmayı sonlandırmış, her
iki parti muhtelif bölgeleri aralarında paylaşmıştır. Kürdistan Bölgesel
Yönetimi olarak bilinen birleşik hükümet, 2003 İngiliz-Amerikan işgali sonrası
kurulmuştur ve bugün de iktidardaki varlığını sürdürmektedir. Barzani bu
yönetimin lideri iken, Talabani Irak cumhurbaşkanıdır.
Son birkaç yıl içinde KBY’nin gücü ve özerkliği, Irak
Başbakanı Nuri Malikî liderliğindeki merkezî hükümetin giderek zayıflamasına
karşın, tersten daha da artmıştır. Irak Kürdistanı bölgesi, Irak’ın geri kalan
kısmında süren şiddetten uzak durmuş, ayrıca ekonomik ve sosyal açıdan belirgin
bir bağımsızlık elde etmiştir. Daha da önemlisi, Kerkük gibi şehirler,
Kürdlerin eline geçmiş, Saddam’ın Araplaştırma siyaseti terse çevrilmiştir.
Kürdistan’ın bağımsızlığı ile ilgili önemli ayrışma noktaları olan ve bu bölgelerde
bulunan petrol sahalarının ileride Irak hükümetinin elinden çıkması
muhtemeldir.
Son dönemde Kürd bağımsızlığına dair motivasyon doruk
noktasına ulaşmıştır.
Lavin Azad’ın Ahbar’a aktardığı kadarıyla, “son
birkaç yıl içinde Barzani’nin merkezî hükümeti, gerilimlerin iyiden iyiye
tırmandığı noktada, bağımsızlıkla tehdit ettiğine tanık oluyorduk ama bu sefer
durum farklı. IŞİD’in Irak’ta ilerlemesi herkesi şaşırttı, bu, birçok Iraklı ve
Iraklı olmayan insanın IŞİD’in kontrol altına aldığı toplulukların Malikî
hükümetince marjinalize edildiğini görmesini sağladı. Artık birçok insan,
Malikî’nin ülkedeki istikrarı güvence altına alamadığını görüyor. Dolayısıyla
bu sefer dem vurulan bağımsızlığın daha fazla ağırlığı var ve bu bağımsızlık
daha somut.”
Azad sözlerine şunu ekliyor:
“Barzani,
Kürdistan Parlamentosu’na referandum çağrısı yaptığında herkes şaşkına döndü,
denildi ki ‘işte vakit geldi.’ Elbette sonrasında hayattaki gerçeklerle yani
komşularınızla ve uluslararası toplumla yüzleşmeniz gerek. İran güçlü bir
biçimde karşı çıkıyor bağımsızlığa, Türkiye’deki itirazın yoğunluğu daha düşük
(bu konuda petrol işe yarıyor tabiî), Suriye’de ve Irak’ta kıyamet yaşanıyor.
ABD, Irak’ın birleşmesi yönünde çağrıda bulunuyor ve tüm yükü, insafsızca,
Kürdlerin omzuna yüklüyor, ardından da şu, İsrail’in Kürdistan’ı desteklediğine
dair hükümet bildirisi geliyor.”
Yazen Sadi
0 Yorum:
Yorum Gönder