Semih Kasım ve Devrimin Dili
Rama’daki Galilee Köyü’nde bulunan evinde meşhur
Filistinli Arap Dürzî şair Semih Kasım (1939- 19 Ağustos 2014) ile buluşmak
için gittim. Bir tepenin yamacındaki evi, halkın “zeytin denizi” dediği bir
vadiye bakıyor.
Odasına girdiğimde, üzerinde cüppesi ve kırmızı
atkısıyla ayakta duran Kasım beni selamladı. Arapça “Ehlen ve Sehlen” (“hoş
geldin”) dedi. Şairle bir önceki buluşmam iptal olmuştu; ona bir süre önce
kanser teşhisi konmuştu ve tedaviye sık sık zaman ayırması gerekiyordu. Bugün
Kasım kendisini sağlıklı hissediyor ki bu da benim şansım. Şairin evinde bana
çevirmen, sözlük bilimci ve Kasım’ın kadim dostu Dr. Nezih Kassis eşlik ediyor.
Kasım, Arapçadan Rumenceye yeni çevrilen kitaplarından
birinin nüshasını sallıyor ve haylaz bir çocuk gibi gülümsüyor, kahve masasının
üzerinde gazeteler var, onların da üstünde bu kitabın birkaç nüshası. “Maalesef
Rumence okuyamadığım için bu kitapta ne yazdığını bilmiyorum” diyor.
Gülümseyerek, “belki sen okuyabiliyorsundur” diye ekliyor. Kitap, Poeme adı
altında, şaire ait yazıların toplandığı bir eser, Rumenceye iki deneyimli Romen
akademisyen George Grigore ve Gabriel Bituna tarafından çevrilmiş.
Her ne kadar Arapça konuşan dünyada şair olarak saygı
görse de Kasım dışarıda daha az biliniyor, Sadece “Sudan Daha Hüzünlü” isimli
eseri çevrilmiş İngilizceye. Kitabın çevirmeni, arkadaşı Dr. Kassis.
Direniş Şairi
Kasım, 1939’da Yukarı Ürdün’de, Zarka şehrinde doğar.
Babası buradaki Arap Lejyonu’nda subay olarak görevlidir. Ailesi ikinci dünya
savaşı patlak vermesi üzerine Rama’ya dönmek için bir trene biner, şair o
günden beri burada yaşamaktadır. 1948 Savaşı başladığında dokuz yaşındadır, ona
göre, bu yıl onun doğum tarihidir, zira hatırladığı ilk görüntüler bu yıla
aittir.
Kasım erken yaşta şiirle ilgilenmeye başlar, 18’inde
ise Mevakibü’ş-Şems [“Güneş Alayları”] ismiyle, ilk şiir seçkisini
yayınlar. Şiirler milliyetçi duygularla yüklüdür; İsrail’in kurulmasını takip
eden ilk günlerde Arap halkına askerî yönetim dayatılır. Askerî valinin katı
kararlarına karşı mücadele eden Kasım, sonrasında şiirine de yansıyacak olan,
politik faaliyetler içine girer.
Ardından genç şair ünlü “direniş şairleri”nden biri
hâline gelir. Direniş şairleri, şiirleri Filistin ulusal hareketinin bir
parçası olarak övülen, aralarında merhum Mahmud Derviş ve Tevfik Zeyyad’ın da
bulunduğu şairlere verilen isimdir. Bu yaftayı kendisine sorduğumda Kasım şu
cevabı veriyor:
“Benim
için kullanıldı ve bu beni gururlandırıyor. Ben bir direniş şairiyim, sadece
Arap ve Filistin direnişinin değil ama. Ben enternasyonal direnişin bir
şairiyim.”
Gerçekten de şiirler, oyunlar, romanlar ve politik
makalelerle yüklü o muazzam külliyat konu bakımından çok geniş bir alana
uzanıyor; Vietnam Savaşı’ndan Latin Amerika’ya ve ABD’deki yurttaşlık hakları
hareketlerine dek bir konuyu ele alıyor. Dahası, şiir onun eylemliliği ile de
birleşmiş. Kasım, İsrail’de askerlik yapmayı ilk reddeden Dürzî. Başbakan David
Ben-Gurion’a bir mektup yazıyor ve mektupta kendisinin silâh değil, şiir için
doğduğunu söylüyor.
Konuyu bugünün mücadelelerine getirdiğimizde, kararlı
bir ses tonuyla, Ortadoğu genelinde devrimlerin kaçınılmaz olduğunu söylüyor.
“Arap dünyasındaki mevcut durum altüst oldu, zira askerî diktatörlüğün ve
yozlaşmanın kontrolündeki yönetim sonsuza dek süremezdi.” Diğer politik
şiirleri yanında ondaki poetika, tüm Arap dünyası genelinde, değişim mesajı
taşıyan bir güç olarak görüldü. Değişimin bir gün gerçekleşeceği konusunda her
daim iyimser oldu: “Hep şunu söyledim: Diktatörlük ve yozlaşma genel anlamda Arap
dünyasını özelde İslam dünyasını sonsuza dek yönetemez. Bu mantıklı ve olağan
bir durum değil. Bir seferinde Tunus’ta devrim olduğunda oraya gidip Habib
Burgiba Bulvarı’nda yalın ayak dans edeceğimi söylemiştim.” (Tunus’ta devrim
olduğunda Kasım, Tunuslu eylemcilerce bizzat davet edildi ve kendisinden
Tunus’un ana caddesinde yalın ayak dans etmesi istendi.)
Birçok dile tercüme edilen külliyatıyla Kasım, Asya,
Avrupa, Kuzey Afrika, Amerika ve Rusya’ya davet edildi. Dediğine göre, 1979
İslam Devrimi’nden beri İran’a şahsen davet edilen tek İsrail pasaportlu kişi.
Devrimin Dili
O, şiiri “gerçek bir devrimci iş” olarak tarif ediyor
ve onun insanlara ulaşma kapasitesine inanıyor. “Değişime iştirak ettiğimi
gururla söyleyebilirim” diyor ama öte yandan büyük resme dair bakışını da hiç
kaybetmiyor. “Tüm dostlarım, meslektaşlarım, o devrimciler çok çile çektiler
ama hepsi de tarih yapma noktasında takdiri hakkediyorlar.”
Kahire’de ve tüm Körfez ülkelerinde birlikte şiir
okuduğu Mısırlı halk şairi ve devrimci Ahmed Fuad Necim’in kısa süre önce vefat
etmesi onu çok üzmüş. “O gerçek bir şair, gerçek bir özgürlük savaşçısıydı.
Birçok kez hapse atılmıştı.” Her ne kadar Kasım, halk diliyle konuşan şiiri
takdir etse de, kendisi standart Arapça ile kaleme alınmış şiiri tercih ediyor.
“Bir Arap olarak ben Arap birliğini, Arap milletini savunuyorum, Araplar,
tanklar, uçaklar ya da iktidarlar üzerinden değil, ama bir biçimde birleşmek
zorundadırlar.” Ona göre, dil ve kimlik hayatî bir rol oynuyor: “Birleştiren,
Arap dili olmalı. Tek millet, tek kültür, tek dil, tek tarih.”
Bu onun, İngiliz ve Fransız diplomatları arasında
birinci dünya savaşı esnasında imzalanan ve batının çıkarlarına Ortadoğu’yu
peşkeş çekilmesinin temellerini atan “Sykes-Picot cürmü”ne verdiği cevap. “Bu
anlaşmanın tüm Arap tarihindeki en büyük trajedi olduğuna inanıyorum.”
Bu tür tarihsel cürümler, Kasım’ın şiirinde sık sık
yinelenen konular. “Zindancıyla Sohbetin Sonu” isimli şiiri en çok bilinen
şiirlerinden, bu şiirde Kasım İsrail-Filistin çatışmasının çözümüne dair tüm
taraflara adalet getirecek bir yaklaşımın ihtiyaç olduğundan bahsediyor. Şiirde
Kasım, hücresinin başında bekleyen zindancıya, “Küçük hücremin penceresinden
senin büyük hücreni görebiliyorum” diyor. Şair bu dizeyi şu şekilde izah
ediyor: “Bu mücadele sürdüğünden, zindancı, beni kendi zindanındaki küçük bir hücreye
koymuş olabilir ama aynı zamanda o da mahpustur. O da benim yaşadığım meselenin
mahpusudur. Onun için ülkenin tümü bir hücredir. Orada sadece hapiste olan ben
değilim.” Bu, şiirlerinde hep çatışma dâhilinde mevcut olan insanî değerleri
arayıp durduğundan, şairin tüm çalışmasında öne çıkan bir temadır.
Zindancıyla Sohbetin Sonu’ndan:
Küçük hücremin dar penceresinden,
Bana gülümseyen ağaçları görüyorum.
Çatıları doldurmuş ailemi sonra
Pencere ağlıyor ve benim için dua ediyor.
Küçük hücremin dar penceresinden
Senin büyük hücreni görebiliyorum!
Kendisini öldürecek kişiye yazılmış bir mektup
biçimini alan “Seyahat Biletleri” isimli şiirinde Kasım, katilinin cebinden bir
bilet alıp barış ve özgürlüğün peşine düşmesini, bir seyahate çıkmasını ister.
Maruz kaldığı ve yıllarca süren zulme rağmen ondaki bu hümanizm kimilerini
şaşırtabilir.
Seyahat Biletleri’nden:
Öldüğüm gün
Katilim cebimde
Biletler bulacak:
Biri barışa,
Biri tarlalara ve yağmura,
Biri de insanlığın vicdanına.
Yalvarırım israf etme biletleri
Yalvarırım, beni katleden sen: git.
Kasım’ın şiiri yasaklıdır, hücrelere atılır, İsrail
gizli servisi Şin Bet tarafından takip edilir. Bu, “Yarasalar” şiirinde ele
alınır. Ama Kasım değerlerine bağlı kalır: “Her zaman şunu dedim: ırkçılık,
Siyonizm ve emperyalizm bizi sadece tek bir koşulda yenebilir, bize
insanlığımızı terk ettirdiğinde. Kimsenin insanlığımı benden almasına izin
vermeyeceğim, o benim siperim. Orada savaşıyorum ve kimse beni bu barikattan
söküp alamaz.”
Gelecek Nesil
Mülâkatın bu aşamasında Kasım durup bir sigara
yakıyor. Mahcup bir biçimde gülümsüyor ve doktorun sigarayı bırakmasını tavsiye
ettiğini söylüyor. Sohbetimiz genç şairlere öğütlere dönüşüyor sonra. “Güzel
şiirler yazan yeni birçok sesimiz, delikanlımız ve kızımız var.”
1967’de, Hayfa’daki Demun Hapishanesi’nde kalırken
üyesi olduğu İsrail Komünist Partisi’nde çalıştığı günlerde Kasım, İttihad ve
Cedid isimli iki derginin editörlüğünü üstleniyor. Bana editörlük dönemini
ve genç şairlerden aldığı katkıları anlatıyor: “Genç şairler bana şiir
getirirlerdi, ben de o şiirleri okuyup onlara ‘bakın, bu şiir bana benziyor.
Gidin ve size benzeyen bir şiir getirin bana.’ Beni taklit etmenizi
istemiyorum. Ben sizin yüzünüzü, dilinizi istiyorum” derdim. Bu konuda
gerçekten katı: “Bu, hep benim politikam olmuştur. Bana benzeyen yeni bir nesil
istemiyorum ben.”
Her ne kadar bugün kendi şiiri genç şairleri etkilese
de o, bugünkü şair neslinin kendi yolunu bulması gerektiğini söylüyor.
“Kendisine benzeyen, özgün olan yeni bir nesil istiyorum ben. Etkilenmek,
sevmek, hoşlanmak, incelemek, okumak, öğrenmek tamam ama aynı zamanda özgün de
olunmalı.” Kasım, şimdilerde İsrail’deki Arap nüfusu tarafından yaygın biçimde
okunan Kulü’l-Arab isimli gazetenin editörlüğünü yapıyor.
İki yıl önce Kasım’a kanser teşhisi konuldu, o günden
beri tedavi görüyor. Misafirlerin gelmesi canına can katıyor. Ölümü
kabullenirken bir yandan da şiir yazmanın nasıl bir şey olduğunu soruyorum ona.
“Şair insandır ve doğanın parçasıdır. Doğadaki değişimler beni etkiliyor ve
bedenim bu doğanın bir parçası. Dolayısıyla bedenimdeki her türden değişim
yazılarımı etkileyecektir.”
Devam ediyor: “Daha az yaygara kopartıyorum.
Şüphelerim var. Ama iyimserliğimi terk etmiş değilim.” Kahvesinden bir yudum
alıyor ve bu konuya dair yazdığı bir şiirini okuyor:
Seni sevmiyorum, ölüm.
Ama senden korkmuyorum da
Biliyorum ki bedenim senin yatağın.
Ruhum da canım da yatak örtün.
Biliyorum, taburen bana çok dar.
Seni sevmiyorum, ölüm.
Ama senden korkmuyorum da.
Kasım’ın siyasî hayatı, birçok ayaklanmaya, isyana,
yenilgiye ve küresel değişikliğe tanık olmuş. Gençken Nasır’ın panarabist
milliyetçiliği ve radikalizminden etkilenmiş, bugünse değişimin daha uzun
vadede gerçekleşeceğini düşünüyor: “Gençken” diye söze başlıyor ve devamında
elindeki sigarayla beni işaret edip, “ki sen de gençsin” diye devam ediyor:
“Düşündüğün her şeyin hemen şimdi ya da yarın olması gerektiğini düşünürsün.
Yapılmak zorundadır. Yapılmalıdır ve yapılacaktır.”
Biraz duraksıyor. “Şimdi böyle düşünmüyorum” diyerek
tekrar başlıyor söze, biraz dalgın bir ifadeyle. “75 yaşındayım. Zaman, deneyim
ve hayat, tüm bu şeyler, bana acele etmemeyi, zamana saygı duymayı ve işlerin
seninle ya da sensiz halledilmesini zamana bırakmayı öğretti. Artık dünyada
değişimleri beklemeyi öğrendim.” Gençken öfkeli olma hâlini tarif ediyor sonra:
“Uzun yıllar yalnız olduğumu düşündüm. Konuşan bir tek bendim ve dünya beni
dinlemeliydi. Bu berbat dünya beni dinlemek zorundaydı.”
Bu, ilk şiirlerinin önemli bir bölümündeki mesaj aynı
zamanda. “Dünya beni dinlemelisin yoksa kırbacımla kırbaçlarım seni.” Gülüyor.
Kendisindeki değişimin 2001’de başladığını söylüyor. Şüphelerinin su yüzüne ilk
çıkışı da Sudan Daha Hüzünlü şiiri. Şiir bir serbiyye çalışması,
Kasım’ın kendisinin geliştirdiği ve ruh hâliyle duygulardaki değişimler üzerine
kurulu bir şiir biçimi, serbiyye. Burada şair, zulmün ve ümitsizliğin
yol açtığı kaosu anlama karşısında ağıt yakıyor.
Miras
Tüm bölge genelinde insanlar, Kasım’ın şiirlerini
ezberlemesine rağmen o, şiirlerinin nasıl anımsanacağı üzerine hiç düşünmüyor.
“İnan bana, beni gelecekte nasıl anımsayacaklar diye hiç sormuyorum kendime.”
“Eğer
Filistin halkı özgür olacaksa, eğer Arap dünyası birleşecekse, eğer sosyal
adalet tüm dünyada muzaffer olacaksa, eğer uluslararası barış tesis edilecekse,
beni ya da şiirlerimi kimin hatırlayacağını asla umursamıyorum. Umurumda
değil.”
Kasım’ın şiirinde amaç, özelde Arap dünyasında varolan
vizyondan daha geniş bir vizyona sahip olmak. “Örneğin intifada ile ilgili şiir
yazmışsam bu şiir asla bir belgesel değil, hayır, ben, intifadadaki duygu, onun
anlamı üzerine yazıyorum. Şiir, özel ve lokal bir eylemden ziyade, görece daha
insanî ve daha enternasyonal oluyor böylelikle.”
Genelde Kasım dünya konusunda iyimser. “İyimser
olmazsam, tek kelime yazamam. Değişim yarın sabah gerçekleşmeyecek; biz bugün
değil, yarından sonra değiştireceğiz dünyayı.” Burada bir mecaza başvuruyor ve
devam ediyor: “Hep bu noktada bazalt taşını örnek veririm. Eğer bazalt taşının
üzerine tek bir su damlası düşse, bu damla, bugün, bir ay ya da bir yıl sonra
olmasa da ille küçük bir çukur açacaktır.”
Liam Brown
12 Şubat 2015
Kaynak
0 Yorum:
Yorum Gönder