Genelde
“bağımsız” oldukları için övülen teyitçiler kendilerini, yaşanan olayları
tarafsız ve ilkeli bir yerden analiz eden kişiler olarak takdim ediyorlar.
Gerçekte ise teyitçiler, zenginlerin, örgütlerin ve devletlerin kendilerine
verdikleri görevleri ifa ediyorlar.
Teyitçiliğin
ve onunla bağlantılı çalışmaların “dezenformasyon”un yayılmasına mani olmak
için hayati önemde olduğu söyleniyor. Debord, bu kavramın esas olarak gösteriye
hizmet ettiğini düşünüyor.
Gösteri
toplumu, başka bir çelişkiye de sahip: dezenformasyonu, esas olarak, bu sorunla
en çok ilgilenen hükümet, istihbarat kuruluşları ve ana akım medya mensupları
gibi güçler yayıyorlar.
Yorumlar’da
“dezenformasyon” terimine dair yaklaşımını aktaran Debord, dezenformasyonun
yerleşik olanı muhafaza etmek amacıyla ekonomi veya politikadaki otoritede
belirli payları bulunan kişiler veya belirli güçlerce devreye sokulduğunu, dezenformasyonun
saldırı amaçlı kullanıldığını söylüyor. Genelde iktidarı suçlayan haberlerden
ve tartışmalı haberlerden sonra gündeme gelen teyit pratikleri, genelde
Debord’un iktidara yönelik itirazları susturmak için saldırma görevini yerine
getiriyorlar.
Bugün
bilinen teyitçi örgüt ve kurumların önemli bir kısmı, ABD devletinden para
alıyor, onunla ortak çalışıyor. Bu anlamda, ilgili örgüt ve kurumlar,
istihbaratın yan kuruluşları olarak iş görüyorlar.
Örneğin
NewsGuard Technologies isimli “güven derecelendirme” sistemi, Microsoft, ABD
Dışişleri Bakanlığı ve ABD Savunma Bakanlığı gibi yapılarla ortak çalışıyor,
hatta eski CIA ve NSA direktörü Michael Hayden ile eski NATO Sekreteri General
Anders Fogg Rasmussen’den tavsiyeler alıyor.
MintPress
sitesinden Alan MacLeod’un dile getirdiği biçimiyle, VoxCheck, Poynter Enstitüsü
ve StopFake gibi örgütler, Reagan döneminde CIA’in cephe örgütü olarak, ABD
Büyükelçiliği’nden ve Ulusal Demokrasi Vakfı (NED) üzerinden para aldı. 1991’de
verdiği mülâkatta eski NED başkanı Allen Weinstein, “NED’in bugün yaptıklarını
25 yıl önce CIA gizli yapıyordu. Aradaki temel farklılık, bu tür faaliyetlerin
artık açıktan yapılmasıyla ilgili. NED’in CIA ile çatışma yaşama ihtimali
sıfıra yakın. Açıklık, bizi koruyan zırh” diyordu.
Muhtemelen
tartışmalı olan para kaynaklarını ve bağlantılarını gizlemek için teyitçilik ve
benzeri operasyonları zevahiri kurtarmak adına devreye sokuyorlar. Bu noktada
sıklıkla hâkim dili güçlendiren, etkili “uzmanlar”dan yararlanılıyor.
Bu
konuda İngiliz istihbaratı adına yürütülen Bellingcat operasyonundan
bahsedilebilir. İlk başta tek kişiden oluşan örgüt ünlendi ve bir gecede
gazeteciliğin en büyük isimlerinden biri haline geldi. Açık kaynak üzerinden
yürüttüğü araştırmalarla örgüt, Suriye ve Ukrayna’daki savaşlara dair hâkim
söylemi muhafaza etmek için çalıştı. Bu çalışma dâhilinde Suriye’de Batı’nın
desteklediği, terörist örgütlerden devşirilmiş Beyaz Miğferler isimli örgütü
eleştiren araştırmalar, “dezenformasyon” kategorisine sokuldu.
Aynı
şekilde, devletin ve Gates Vakfı’nın fonladığı Stratejik Diyalog Enstitüsü
(ISD), ana akım medyadaki söylemlere yürüttükleri çalışmalarla karşı çıkan, bu
noktada kariyerlerini tehlikeye atan muhabirleri sıklıkla iftira atıyor. “Dünya
genelinde kutuplaşmada, aşırıcılıkta ve dezenformasyon alanında yaşanan
kabarmayı terse çevirecek çalışmalar yürüttüğünü iddia eden” ISD, tartışmayı
susturup muhalif sesleri sansürleyecek dezenformasyonla mücadele çalışmalarına
imza atıyor. İnternet sitesinde “Hakkımızda” sekmesine tıkladığınızda, ISD’nin
yasaklanmasına katkıda bulunduğu sosyal medya hesaplarının sayısına
ulaşıyorsunuz.
Tıpkı
Debord’un bahsini ettiği, kendi eylemlerine yönelik hiçbir gerçek tepkiye imkân
tanımayan, “hiçbir cevaba alan aşmamak” gibi bir şeyi maharet gören ISD’den dezenformasyon
iddialarının doğru olduğuna bizi ikna edecek bir yorumda bulunmasını
istediğimizde, bir tartışma yürütülmesini talep ettiğimizde veya bir kanıt beklediğimizde,
genelde enstitü, hiçbir cevap vermiyor. Hatta ISD, şikâyetlerle ilgili
politikasında kötü niyetli aktörlerin şikâyetlerini dikkate almadıklarını
söylüyor. Guardian gazetesiyle birlikte kendisine temelsiz iddialar
üzerinden iftira atması üzerine muhabir Aaron Maté’nin dile getirdiği itirazlara
verdiği cevapta ISD, dezenformasyon, aşırıcılık ve nefret dilini güçlendirmek
istemediklerini söylüyor. ISD, başkaları hakkında kimi iddialarda bulunduğu
vakit, iddiaların yanlış olduğuna dair deliller sunulduğunda, bunların
karşısına kanıtla veya cevapla çıkma gereği bile duymuyor. Gösteri toplumunda
bu tür güçlerin suçlamaları, tek başına birçok insanın kariyerini bitirebiliyor.
Yorumlar’da Debord,
hâkim söylemden uzak duran insanlardan bahsediyor:
“Bir kişinin geçmişi, Moskova
yargılamalarında görülen üslup dâhilinde, tümüyle yeniden yazılır, kökten
değiştirilir, yeniden oluşturulur. Üstelik bir mahkeme süreci gibi bir şeyleri
beceriksizce rahatsız etmesine bile gerek kalmaz. Bugün cinayet, gayet ucuza
mal edilebilecek bir iştir.”
Gösterinin
cevap vermeye yönelik itirazı ve “cinayetler” için zemin hazırlama çabaları,
teyitçilikte, şirketlerin muhalifleri toptan yasaklamasında, gazetecilerin
sosyal medya hesaplarını gayri meşru ilan etme girişimlerinde karşılık bulur. Akıntıya
karşı yüzen, bu noktada bilgi ve içerik üreten kişi ve örgütler bu tür
saldırılarla yüzleşirler. Örneğin 2022 Mayıs’ında YouTube, Ukrayna’daki savaşla
ilgili materyal üreten 9.000’in üzerinde kanalı yayından kaldırdı.
Bugün
Twitter ve Facebook, Batı dışı ülkelerdeki hesapları, antiemperyalist ağları ve
onlarla bağlantılı gazetecileri “devletle ilişkili” veya “devlet kontrolünde” kategorileri
dâhilinde ele alıyor. Bu örgütleri ve kişileri itibarsızlaştırmaya çalışan
siteler, hâkim söylemden uzaklaşan gazetecileri ve internet sitelerini iftiralarla
karalamaya ve parasız kılmaya çalışıyor. MintPress ve Russia Today
gibi siteler Twitter’dan kovuluyor.
Yasaklama
ve siteden kovma gibi kararların temelinde belirli iddiaların veya araştırma
sonuçlarının yanlış ya da zararlı olduğuna karar veren “bağımsız” teyitçilerin
tespitleri duruyor. Bu “zararlı” ibaresi, gerçek bir kanıttan veya temelden
yoksun, bu anlamda tüm muhalifler için kullanılabiliyor.
Bağımsız
ve düzene karşı olan kaynaklar, yasaklamaların mevcut sınırları dâhilinde
çalışma yürütmek zorunda kalırken, ana akım medya kanalları ve teyitçiler,
sürekli tahrif edilmiş veya yanlış söylemleri papağan gibi yinelemekten başka
bir şey yapmıyorlar.
Örneğin
Ukrayna’daki savaş süreciyle ilgili olarak medyada çıkan haberlerin önemli bir
bölümü, Ukrayna ordusundaki Neonazi unsurlarının varlığını ve niteliğini
gizledi. Kimse, çatışma süreci öncesi Neonazizmle bağlantılı olan Azak Taburu
üzerinde durmadı. Ukrayna Başbakanı Zelenski, bir Azak Taburu üyesinin Nisan
2022’de Yunanistan Parlamentosu’nda konuşmasını isteyince ülkede yaygın bir
tepkiyle karşılandı.
Ana
akım medyada çıkan haberlerde Polonya’ya düşen füzenin Rusya kaynaklı olduğu,
hiçbir delil öne sürülmeden iddia edildi. Neticede bu haberler, uluslararası gerilimi
epey tırmandırdı. Sonra füzenin Ukrayna’dan gelmiş olabileceğine dair haberler
çıkınca makaleler iptal edildi, haberler güncellendi. Ama gene de Zelenski’nin
çatışmanın tırmandırılması çağrısına dek hiçbir şey yapılmadı.
Associated
Press’te çalışan ve ABD istihbaratından aldığı yanlış bilgiyi haber
yapan gazeteci kovuldu, ama gene de birçok önemli yayın kuruluşu, füzenin Rusya’ya
ait olduğuna dair haberini tek satır özeleştiriye yer vermeden, tekrar yayınladı.
Bugün
yaşanan olaylar, ahlaktan yoksun bir yaklaşımla aktarılıyor. Ana akım medya,
dezenformasyonu fütursuzca yayarken hakikati dile getirenler, tekdirle karşılanıyorlar.
Sözleriyle devlete ve gösteri toplumuna hizmet eden gazeteciler ve teyitçiler,
gemilerini yürütmeye devam ediyorlar.
Bu
zehirli medya ortamı, kendi kendisini güçlendirecek araçlara sahip. Gösterinin
mevzi elde etmesini sağlayacak işler yapmayan uzmanlar veya teyitçiler, iftiralarla
yüzleşeceklerini iyi biliyorlar. Bugünün dünyasında herkes, internette iptal
edileceklerinin, gerçek hayatta kendilerini savunma imkânını hiçbir şekilde
bulamayacaklarının bilincinde.
Ukrayna
devletinin Eva Bartlett ve ünlü müzisyen Roger Waters gibi isimleri içeren ölüm
listesi üzerinden Debord’un bahsini ettiği “cinayet”in mecazi niteliğinden
kurtulduğunu, gerçek anlamına kavuştuğunu söyleyebiliriz. Tabii tüm teyitçilerin
bu türden iddiaları yanlış bulduklarını söylemeden geçmeyelim.
Sonuç
Gösteri
toplumuna hizmet eden medya söylemleri, kamuoyunu etkileme veya onu kafa
karışıklığına mahkûm etme becerisine sahip. Suriye’deki savaş, Ukrayna’daki
çatışma süreci, koronavirüs krizi hep birlikte bu becerinin epey yüksek
olduğunun ispatı.
Ama
aldatıldıklarının veya yanlış yöne sevk edildiklerinin bilincine varan insan
sayısı giderek artıyor. Yani kamuoyu, ekrandaki görüntülerine tapan uzmanların dillerinin
aldatıcı olduklarını artık görüyor. 100 milyon dolarlık yatırımla açılan CNN+
kanalının on bin aboneye ulaştığını görüp kapanması bunun kanıtı. Medyaya yönelik
güven düzeyi diplerde. Gallup şirketinin Temmuz 2022’de yaptığı anket, ABD’deki
yetişkinler içerisinde gazetelerdeki haberlere yüksek düzeyde güven duyduğunu
söyleyenlerin oranı yalnızca yüzde 16, televizyon kaynaklı haberlere güven
duyduğunu söyleyenlerin oranı ise yüzde 11 olduğunu ortaya koyuyor.
Son
yıllarda insanlar, birçok haberin ve etkileşim kanallarının bir şekilde imal
edildiğini, bu haberlerin sansasyonel olduklarını, asla doğal ve gerçek
olmadıklarını düşünüyorlar.
Tüketilen
medyanın bir şekilde yanlış veya yanlışa sevk edici olduğuna dair bu kolektif
ama hiçbir şekilde dile dökülmeyen bilgi, Debord’un Yorumlar’da dile
getirdiği, insanların gösterinin toplumsal ilişkileri altüst eden adımlarına
devam ettiği sürece hayatın kendisi için önemli olan şeylerin de değiştiğini
bilinçaltı düzeyinde idrak ettiklerine dair tespitiyle örtüşüyor.
Debord’un
aynı çalışmada dile getirdiği biçimiyle:
“Bugün insanları tümüyle
farklı bir şekilde yaşamak zorunda bırakan, bir şeylerin hayatı hızla istila
ettiğine dair o belli belirsiz his, artık çok yaygın. Yalnız bu his, mevcut
iklim dâhilinde veya doğal bir denge içerisinde idrak edilemeyen, cahillerin sadece
‘söyleyecek bir şey kalmadı’ diyeceği türden bir değişime benzer bir değişim tecrübe
ediliyor.”
Gösteri,
hayatlarımıza tümüyle hâkim oluyor. Bu, tümüyle şaşırtıcı ve şoke edici bir olgu.
Bizi bu gerçeklik, yaşadığımız “hayat dışı”nı hesaba katmaya mecbur ediyor. “Cahiller
söyleyecek bir şey olmadığını söyleseler de” gösteri toplumunu hükümsüz kılıp
ortadan kaldırmak için bizim tam da Debord’un bahsini ettiği “pratik gücü
harekete geçirmemiz gerekiyor.”
Bu
“pratik güç”, bugün gösteri toplumunun hayatlarımıza teyitçilik ve
dezenformasyon karşıtlığı gibi furyalar türünden olgular üzerinden sızmasına
yönelik girişimleri tüm izleriyle silmese de büyük ölçüde ortadan kaldırılacak
anlamlı bir diyaloga ihtiyacımız var. Bu diyalog ve iletişimse, gösterinin
etkisine şüpheyle yaklaşan atomize bireylerce veya yalnız kalabalıklarca değil,
toplumu gören, Debord’un “evrensel tarih” dediği, diyalogun kendisini zafere
taşıyacak silahları kuşandığı şeyle anlamlı bir bağ kuran insanlarca
başlatılabilir.
Debord’un
tespitiyle, “Bu toplumu gerçek manada anlamak istiyorsak, onu reddetmeliyiz.” Bugün
“uzmanlar” nüfuzlarını yitiriyorlarsa bunun sebebi, kamuoyunun onları yekten
redde tabi tutmaları, onların muktedirler adına insanları aldatmak gibi bir
toplumsal role sahip olduklarını söyleyebilmeleridir.
Stavroula Pabst
2 Ocak 2023
Kaynak
Kaynakça:
Debord, Guy. Comments on the Society of the Spectacle. Çeviri: Malcolm
Imrie. Londra ve New York: Verso Books, 1990. PDF.
Debord,
Guy. The Society of the Spectacle. Çev: Ken Knabb. Berkeley, Kaliforniya:
Bureau of Public Secrets, 2014. PDF.
0 Yorum:
Yorum Gönder