31 Temmuz 2025

Teyitçiler ve Dezenformasyon Uzmanları Muhalefeti Nasıl Ezdi


Genelde “bağımsız” oldukları için övülen teyitçiler kendilerini, yaşanan olayları tarafsız ve ilkeli bir yerden analiz eden kişiler olarak takdim ediyorlar. Gerçekte ise teyitçiler, zenginlerin, örgütlerin ve devletlerin kendilerine verdikleri görevleri ifa ediyorlar.

Teyitçiliğin ve onunla bağlantılı çalışmaların “dezenformasyon”un yayılmasına mani olmak için hayati önemde olduğu söyleniyor. Debord, bu kavramın esas olarak gösteriye hizmet ettiğini düşünüyor.

Gösteri toplumu, başka bir çelişkiye de sahip: dezenformasyonu, esas olarak, bu sorunla en çok ilgilenen hükümet, istihbarat kuruluşları ve ana akım medya mensupları gibi güçler yayıyorlar.

Yorumlar’da “dezenformasyon” terimine dair yaklaşımını aktaran Debord, dezenformasyonun yerleşik olanı muhafaza etmek amacıyla ekonomi veya politikadaki otoritede belirli payları bulunan kişiler veya belirli güçlerce devreye sokulduğunu, dezenformasyonun saldırı amaçlı kullanıldığını söylüyor. Genelde iktidarı suçlayan haberlerden ve tartışmalı haberlerden sonra gündeme gelen teyit pratikleri, genelde Debord’un iktidara yönelik itirazları susturmak için saldırma görevini yerine getiriyorlar.

Bugün bilinen teyitçi örgüt ve kurumların önemli bir kısmı, ABD devletinden para alıyor, onunla ortak çalışıyor. Bu anlamda, ilgili örgüt ve kurumlar, istihbaratın yan kuruluşları olarak iş görüyorlar.

Örneğin NewsGuard Technologies isimli “güven derecelendirme” sistemi, Microsoft, ABD Dışişleri Bakanlığı ve ABD Savunma Bakanlığı gibi yapılarla ortak çalışıyor, hatta eski CIA ve NSA direktörü Michael Hayden ile eski NATO Sekreteri General Anders Fogg Rasmussen’den tavsiyeler alıyor.

MintPress sitesinden Alan MacLeod’un dile getirdiği biçimiyle, VoxCheck, Poynter Enstitüsü ve StopFake gibi örgütler, Reagan döneminde CIA’in cephe örgütü olarak, ABD Büyükelçiliği’nden ve Ulusal Demokrasi Vakfı (NED) üzerinden para aldı. 1991’de verdiği mülâkatta eski NED başkanı Allen Weinstein, “NED’in bugün yaptıklarını 25 yıl önce CIA gizli yapıyordu. Aradaki temel farklılık, bu tür faaliyetlerin artık açıktan yapılmasıyla ilgili. NED’in CIA ile çatışma yaşama ihtimali sıfıra yakın. Açıklık, bizi koruyan zırh” diyordu.

Muhtemelen tartışmalı olan para kaynaklarını ve bağlantılarını gizlemek için teyitçilik ve benzeri operasyonları zevahiri kurtarmak adına devreye sokuyorlar. Bu noktada sıklıkla hâkim dili güçlendiren, etkili “uzmanlar”dan yararlanılıyor.

Bu konuda İngiliz istihbaratı adına yürütülen Bellingcat operasyonundan bahsedilebilir. İlk başta tek kişiden oluşan örgüt ünlendi ve bir gecede gazeteciliğin en büyük isimlerinden biri haline geldi. Açık kaynak üzerinden yürüttüğü araştırmalarla örgüt, Suriye ve Ukrayna’daki savaşlara dair hâkim söylemi muhafaza etmek için çalıştı. Bu çalışma dâhilinde Suriye’de Batı’nın desteklediği, terörist örgütlerden devşirilmiş Beyaz Miğferler isimli örgütü eleştiren araştırmalar, “dezenformasyon” kategorisine sokuldu.

Aynı şekilde, devletin ve Gates Vakfı’nın fonladığı Stratejik Diyalog Enstitüsü (ISD), ana akım medyadaki söylemlere yürüttükleri çalışmalarla karşı çıkan, bu noktada kariyerlerini tehlikeye atan muhabirleri sıklıkla iftira atıyor. “Dünya genelinde kutuplaşmada, aşırıcılıkta ve dezenformasyon alanında yaşanan kabarmayı terse çevirecek çalışmalar yürüttüğünü iddia eden” ISD, tartışmayı susturup muhalif sesleri sansürleyecek dezenformasyonla mücadele çalışmalarına imza atıyor. İnternet sitesinde “Hakkımızda” sekmesine tıkladığınızda, ISD’nin yasaklanmasına katkıda bulunduğu sosyal medya hesaplarının sayısına ulaşıyorsunuz.

Tıpkı Debord’un bahsini ettiği, kendi eylemlerine yönelik hiçbir gerçek tepkiye imkân tanımayan, “hiçbir cevaba alan aşmamak” gibi bir şeyi maharet gören ISD’den dezenformasyon iddialarının doğru olduğuna bizi ikna edecek bir yorumda bulunmasını istediğimizde, bir tartışma yürütülmesini talep ettiğimizde veya bir kanıt beklediğimizde, genelde enstitü, hiçbir cevap vermiyor. Hatta ISD, şikâyetlerle ilgili politikasında kötü niyetli aktörlerin şikâyetlerini dikkate almadıklarını söylüyor. Guardian gazetesiyle birlikte kendisine temelsiz iddialar üzerinden iftira atması üzerine muhabir Aaron Maté’nin dile getirdiği itirazlara verdiği cevapta ISD, dezenformasyon, aşırıcılık ve nefret dilini güçlendirmek istemediklerini söylüyor. ISD, başkaları hakkında kimi iddialarda bulunduğu vakit, iddiaların yanlış olduğuna dair deliller sunulduğunda, bunların karşısına kanıtla veya cevapla çıkma gereği bile duymuyor. Gösteri toplumunda bu tür güçlerin suçlamaları, tek başına birçok insanın kariyerini bitirebiliyor.

Yorumlar’da Debord, hâkim söylemden uzak duran insanlardan bahsediyor:

“Bir kişinin geçmişi, Moskova yargılamalarında görülen üslup dâhilinde, tümüyle yeniden yazılır, kökten değiştirilir, yeniden oluşturulur. Üstelik bir mahkeme süreci gibi bir şeyleri beceriksizce rahatsız etmesine bile gerek kalmaz. Bugün cinayet, gayet ucuza mal edilebilecek bir iştir.”

Gösterinin cevap vermeye yönelik itirazı ve “cinayetler” için zemin hazırlama çabaları, teyitçilikte, şirketlerin muhalifleri toptan yasaklamasında, gazetecilerin sosyal medya hesaplarını gayri meşru ilan etme girişimlerinde karşılık bulur. Akıntıya karşı yüzen, bu noktada bilgi ve içerik üreten kişi ve örgütler bu tür saldırılarla yüzleşirler. Örneğin 2022 Mayıs’ında YouTube, Ukrayna’daki savaşla ilgili materyal üreten 9.000’in üzerinde kanalı yayından kaldırdı.

Bugün Twitter ve Facebook, Batı dışı ülkelerdeki hesapları, antiemperyalist ağları ve onlarla bağlantılı gazetecileri “devletle ilişkili” veya “devlet kontrolünde” kategorileri dâhilinde ele alıyor. Bu örgütleri ve kişileri itibarsızlaştırmaya çalışan siteler, hâkim söylemden uzaklaşan gazetecileri ve internet sitelerini iftiralarla karalamaya ve parasız kılmaya çalışıyor. MintPress ve Russia Today gibi siteler Twitter’dan kovuluyor.

Yasaklama ve siteden kovma gibi kararların temelinde belirli iddiaların veya araştırma sonuçlarının yanlış ya da zararlı olduğuna karar veren “bağımsız” teyitçilerin tespitleri duruyor. Bu “zararlı” ibaresi, gerçek bir kanıttan veya temelden yoksun, bu anlamda tüm muhalifler için kullanılabiliyor.

Bağımsız ve düzene karşı olan kaynaklar, yasaklamaların mevcut sınırları dâhilinde çalışma yürütmek zorunda kalırken, ana akım medya kanalları ve teyitçiler, sürekli tahrif edilmiş veya yanlış söylemleri papağan gibi yinelemekten başka bir şey yapmıyorlar.

Örneğin Ukrayna’daki savaş süreciyle ilgili olarak medyada çıkan haberlerin önemli bir bölümü, Ukrayna ordusundaki Neonazi unsurlarının varlığını ve niteliğini gizledi. Kimse, çatışma süreci öncesi Neonazizmle bağlantılı olan Azak Taburu üzerinde durmadı. Ukrayna Başbakanı Zelenski, bir Azak Taburu üyesinin Nisan 2022’de Yunanistan Parlamentosu’nda konuşmasını isteyince ülkede yaygın bir tepkiyle karşılandı.

Ana akım medyada çıkan haberlerde Polonya’ya düşen füzenin Rusya kaynaklı olduğu, hiçbir delil öne sürülmeden iddia edildi. Neticede bu haberler, uluslararası gerilimi epey tırmandırdı. Sonra füzenin Ukrayna’dan gelmiş olabileceğine dair haberler çıkınca makaleler iptal edildi, haberler güncellendi. Ama gene de Zelenski’nin çatışmanın tırmandırılması çağrısına dek hiçbir şey yapılmadı.

Associated Press’te çalışan ve ABD istihbaratından aldığı yanlış bilgiyi haber yapan gazeteci kovuldu, ama gene de birçok önemli yayın kuruluşu, füzenin Rusya’ya ait olduğuna dair haberini tek satır özeleştiriye yer vermeden, tekrar yayınladı.

Bugün yaşanan olaylar, ahlaktan yoksun bir yaklaşımla aktarılıyor. Ana akım medya, dezenformasyonu fütursuzca yayarken hakikati dile getirenler, tekdirle karşılanıyorlar. Sözleriyle devlete ve gösteri toplumuna hizmet eden gazeteciler ve teyitçiler, gemilerini yürütmeye devam ediyorlar.

Bu zehirli medya ortamı, kendi kendisini güçlendirecek araçlara sahip. Gösterinin mevzi elde etmesini sağlayacak işler yapmayan uzmanlar veya teyitçiler, iftiralarla yüzleşeceklerini iyi biliyorlar. Bugünün dünyasında herkes, internette iptal edileceklerinin, gerçek hayatta kendilerini savunma imkânını hiçbir şekilde bulamayacaklarının bilincinde.

Ukrayna devletinin Eva Bartlett ve ünlü müzisyen Roger Waters gibi isimleri içeren ölüm listesi üzerinden Debord’un bahsini ettiği “cinayet”in mecazi niteliğinden kurtulduğunu, gerçek anlamına kavuştuğunu söyleyebiliriz. Tabii tüm teyitçilerin bu türden iddiaları yanlış bulduklarını söylemeden geçmeyelim.

Sonuç

Gösteri toplumuna hizmet eden medya söylemleri, kamuoyunu etkileme veya onu kafa karışıklığına mahkûm etme becerisine sahip. Suriye’deki savaş, Ukrayna’daki çatışma süreci, koronavirüs krizi hep birlikte bu becerinin epey yüksek olduğunun ispatı.

Ama aldatıldıklarının veya yanlış yöne sevk edildiklerinin bilincine varan insan sayısı giderek artıyor. Yani kamuoyu, ekrandaki görüntülerine tapan uzmanların dillerinin aldatıcı olduklarını artık görüyor. 100 milyon dolarlık yatırımla açılan CNN+ kanalının on bin aboneye ulaştığını görüp kapanması bunun kanıtı. Medyaya yönelik güven düzeyi diplerde. Gallup şirketinin Temmuz 2022’de yaptığı anket, ABD’deki yetişkinler içerisinde gazetelerdeki haberlere yüksek düzeyde güven duyduğunu söyleyenlerin oranı yalnızca yüzde 16, televizyon kaynaklı haberlere güven duyduğunu söyleyenlerin oranı ise yüzde 11 olduğunu ortaya koyuyor.

Son yıllarda insanlar, birçok haberin ve etkileşim kanallarının bir şekilde imal edildiğini, bu haberlerin sansasyonel olduklarını, asla doğal ve gerçek olmadıklarını düşünüyorlar.

Tüketilen medyanın bir şekilde yanlış veya yanlışa sevk edici olduğuna dair bu kolektif ama hiçbir şekilde dile dökülmeyen bilgi, Debord’un Yorumlar’da dile getirdiği, insanların gösterinin toplumsal ilişkileri altüst eden adımlarına devam ettiği sürece hayatın kendisi için önemli olan şeylerin de değiştiğini bilinçaltı düzeyinde idrak ettiklerine dair tespitiyle örtüşüyor.

Debord’un aynı çalışmada dile getirdiği biçimiyle:

“Bugün insanları tümüyle farklı bir şekilde yaşamak zorunda bırakan, bir şeylerin hayatı hızla istila ettiğine dair o belli belirsiz his, artık çok yaygın. Yalnız bu his, mevcut iklim dâhilinde veya doğal bir denge içerisinde idrak edilemeyen, cahillerin sadece ‘söyleyecek bir şey kalmadı’ diyeceği türden bir değişime benzer bir değişim tecrübe ediliyor.”

Gösteri, hayatlarımıza tümüyle hâkim oluyor. Bu, tümüyle şaşırtıcı ve şoke edici bir olgu. Bizi bu gerçeklik, yaşadığımız “hayat dışı”nı hesaba katmaya mecbur ediyor. “Cahiller söyleyecek bir şey olmadığını söyleseler de” gösteri toplumunu hükümsüz kılıp ortadan kaldırmak için bizim tam da Debord’un bahsini ettiği “pratik gücü harekete geçirmemiz gerekiyor.”

Bu “pratik güç”, bugün gösteri toplumunun hayatlarımıza teyitçilik ve dezenformasyon karşıtlığı gibi furyalar türünden olgular üzerinden sızmasına yönelik girişimleri tüm izleriyle silmese de büyük ölçüde ortadan kaldırılacak anlamlı bir diyaloga ihtiyacımız var. Bu diyalog ve iletişimse, gösterinin etkisine şüpheyle yaklaşan atomize bireylerce veya yalnız kalabalıklarca değil, toplumu gören, Debord’un “evrensel tarih” dediği, diyalogun kendisini zafere taşıyacak silahları kuşandığı şeyle anlamlı bir bağ kuran insanlarca başlatılabilir.

Debord’un tespitiyle, “Bu toplumu gerçek manada anlamak istiyorsak, onu reddetmeliyiz.” Bugün “uzmanlar” nüfuzlarını yitiriyorlarsa bunun sebebi, kamuoyunun onları yekten redde tabi tutmaları, onların muktedirler adına insanları aldatmak gibi bir toplumsal role sahip olduklarını söyleyebilmeleridir.

Stavroula Pabst
2 Ocak 2023
Kaynak

Kaynakça:
Debord, Guy. Comments on the Society of the Spectacle. Çeviri: Malcolm Imrie. Londra ve New York: Verso Books, 1990. PDF.

Debord, Guy. The Society of the Spectacle. Çev: Ken Knabb. Berkeley, Kaliforniya: Bureau of Public Secrets, 2014. PDF.

0 Yorum: