“Bu iki buçuk yıl içerisinde hiçbir şey yapılamamış olması
ne acı.”
[Haydar Emmioğlu, 8 Şubat 1917]
“O saygıdeğer toplumunuzu örgütleyecek yapıyı kurduğunuz
için sizi tebrik eder,
İran’a yönelik ilginizden dolayı size şükranlarımızı sunarız.”
[Bolşeviklerin İran Temsilcisi, Tebriz 2 Haziran 1920]
Avrupa’da
Birinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesiyle birlikte İran’a İngiliz, Türk ve Rus
askerleri konuşlandırıldı. 1915 yılının başlarında Rusya Kuzey İran’ı işgal
etmiş olan orduya takviye yaptı. Türkiye İran Azerbaycanı’nın belirli
bölümlerini ele geçirdi, Güney İran’a İngiliz askerleri çıktı.
O
dönemde asıl öncelikli konu, Kafkasya’da Ruslarla Türkler, Mezopotamya’da
İngilizlerle Türkler arasında yaşanan çatışmalardı. İran topraklarında ilgili
güçler arasında yaşanan askeri çatışmalar, bu bahsi edilen çatışmaların
neticesiydi. Rusya-Türkiye savaşı İran’a uzandı ve 1917’ye dek sürdü.
İngiltere-Türkiye savaşı, Orta ve Batı İran’da milliyetçi ayaklanmaları
tetikledi.
İran,
Kasım 1914’te tarafsızlığını ilan etse de gerçekte merkezi kuvvetlerden
yanaydı. 1915 baharında Almanlar, Orta ve Güney İran’da sabotaj faaliyetleri
yürütüp gizli planları yürürlüğe koyacak küçük örgütler kurdu. Bazı kabileleri
örgütleyen bu güçler, bir süre sonra İngilizlerin müdahalesiyle ezildiler.
1915
yılının sonlarında İranlılar, Almanlara ve Türklere destek vermek amacıyla
Tahran’da büyük bir grup halinde toplantı gerçekleştirdiler. Ekim ayının
sonunda General Baratov komutasında hareket eden büyük bir Rus askeri birliği
Kuzey İran’a girdi. Bu birliğin belirli bir kısmı Karac’a ilerledi ve başkenti
kuşattı. Merkezi kuvvetleri destekleyenler, arkalarındaki güçlerle birlikte
Tahran’ı boşaltıp güneydeki Kum kentine çekildiler. Bu hamleye ikna edilemeyen
Şah, Tahran’da kaldı. Kum’da Türkler ve Almanlarla işbirliği içerisinde olan,
alternatif bir milli hükümet kuruldu ve hükümet, Rusya ile İngiltere’ye savaş
ilan etti. Milliyetçiler, 1916 yılına dek Orta ve Batı İran’da Rus askerleriyle
savaştılar.
Gilan’daki
Cengeli hareketi, Rus işgal ordusuyla bu tarihsel bağlam içerisinde savaştı.
Şubat Devrimi sonrası Gilan’ın balta girmemiş ormanlarında kurulmuş olan örgüt,
Gilan şehrine bağlı bölgeleri de ele geçirmeyi bildi. 1919 başına dek şehri
kontrol altında tuttu. 1918 başlarında Rus güçleri Gilan’dan ayrıldı, onların
yerini İngiliz askerleri aldı.
Ağustos
1918’de Bakû Komünü hükümetinin yıkıldığı koşullarda İngilizler ile Cengeli
hareketi arasında bir anlaşma imzalandı. Hareketin başını çektiği birleşik
cephe bu anlaşmayla birlikte krize sürüklendi. Kısa bir süre sonra İngiliz ve
İran askerleri Cengelileri ezdi.
Ağustos
1919’da halkta karşılığı olmayan İngiliz-İran anlaşması imzalandı. Cengeli
hareketi bu gelişme üzerine yeniden toparlandı. Mayıs 1920’de Gilan’a giren
Bolşevikler, Cengelilerle ittifak kurdular. Bu ittifak neticesinde İran Sovyet
Sosyalist Cumhuriyeti kuruldu.
İran
Komünist Partisi, İran topraklarındaki ilk kongresini Haziran 1920’de, Bolşevik
devriminden yaklaşık iki buçuk yıl sonra topladı. Bolşevik devriminin etkisi,
esasen Mayıs 1920’de Gilan’a Bolşevik askerleri gelene dek pek hissedilmemişti.
Devrim, İranlı devrimcilere sovyet cumhuriyeti kurma fırsatı sundu.
Tarihçiler,
bu iki buçuk yıllık dönemi yeterince delil olmadığı için göz ardı ediyorlar.
Transkafkasya’daki Bolşeviklerle işbirliği içerisinde çalışmış olan İranlı
komünistlerin ülkeleriyle ilgili attıkları adımlara pek bakılmıyor.
Oysa
İran komünizmi Transkafkasya’da doğuyor, sonra faaliyet alanını Orta Asya’ya
doğru genişletiyor. Bu anlamda, önemli bir tarihsel deneyime sahip. Buna karşın,
söz konusu deneyim ve birikim genelde göz ardı ediliyor. Çünkü İran
komünizminin tarihinin Bolşevik güçlerinin Gilan’a girişiyle birlikte
başladığına inanılıyor. Oysa bu yaklaşım, İran komünizmini tarihsel meşruiyet
zemininden mahrum bırakıyor.
Ben
bu makalede, İran komünizminin gerekli tarihsel meşruiyet zeminine sahip
olduğunu iddia ediyorum. Bu noktada, onun doğuşuyla birlikte ele alınması
gereken Bolşevik devrim üzerinde duruyorum. Ben, İran komünizminin hikâyesinin
1920’de Bolşeviklerin ülkeye ayak basmasından önce başladığını düşünüyorum.
Sosyalizm,
İranlıların 1905-1911 döneminde cereyan eden Anayasa Devrimi esnasında
tanıştıkları politik bir güçtü. Bilindiği üzere, Rusya’da 1905-1907 devrimi
ezildi, Stolipin dönemi başladı, bu gelişme üzerine, Transkafkasya’daki sosyal
demokratlar İranlı devrimcilerin yardımına koştular. Rusya’nın 1905’de Japonya
karşısında aldığı yenilgi de Rus İmparatorluğu’nun iç siyasetinde önemli
sonuçlara yol açtı. Rusya’nın İran’a yönelik planlarının da aynı şekilde
başarısızlığa uğrayacağı düşünüldü. Bu düzlemde uluslararası dayanışma somut
bir anlam kazandı.
Bu
dönemde sosyal demokratlar, faaliyetlerinin burjuva demokratik devrimi
desteklemekle sınırlı kalmasına neden olacak bir politika benimsediler. Oysa
sosyal demokrasi İran’da halktan ciddi bir destek görüyor, çok az kişi, kendisini
sosyal demokrat olarak tanımlama konusunda bir tereddüt yaşıyordu.
Politik
partilerin kurulduğu, meclisin yeniden açıldığı 1909 yılında devrimci sosyal
demokratlar, yüzlerini parlamentarizme döndüler, meclis dışında yürütülen tüm
devrimci faaliyetleri terk ettiler. Sonrasında, Birinci Dünya Savaşı patlak
verip Rusya, İngiltere ve Türkiye orduları İran topraklarına girdiğinde sosyal
demokrat parti bile milliyetçi bir güce dönüştü, sosyal demokrasiye ait fikirler
arka plana atıldı.
Tam
da bu sebeple, Şubat Devrimi sonrası İranlıların başını çektiği, Rus
İmparatorluğu’ndaki gelişmelerin etkisiyle ortaya çıkan radikal sosyal demokrat
hareket İran’da değil Azerbaycan’da açığa çıktı. Bu dönemde içlerinden bazı
isimlerin Bolşevik parti içinde faaliyet yürüttüğü bir grup İranlı sosyal
demokrat, İran Sosyal Demokrat İşçi Partisi (Adalet) kurdu.
O
dönemde İran’dan farklı olarak Transkafkasya’da İranlılar, hem İranlı işçilerin
hem de belirgin bir güce sahip olan sosyal demokrasi ideolojisinin desteğini
arkalarına aldılar. Ama bu sefer İran sosyal demokrasisi, eski sosyal
demokratlardaki teslimiyetçiliği reddedip sosyal demokrat hareket içerisinde
hegemonik bir role sahip oldu.[1] Eski sosyal demokrasiyi Bakû’de faal olan
Demokrat Parti temsil ediyordu. Adalet Partisi ile Demokrat Parti arasındaki
farklar, Bolşeviklerle işbirliği ve Bakû’deki siyasete katılma meselelerine
yaklaşımla alakalıydı.[2] Bolşeviklerle kurulacak işbirliği, Adalet Partisi’nin
İran topraklarına doğru genişleyip burada örgütler kurma hedefini içeren
politikanın basit bir bileşeniydi.
1917’de
yaşanan iki önemli olay, İran siyasetinde dönüm noktalarını teşkil eder. İlki, o
güne dek dizginlenmiş olan politik güçlerin açığa çıkmasını sağlayan Şubat
Devrimi, diğeri de onu tamamlayan, söz konusu politik güçlerin saflarındaki
kitleleri yeniden örgütleyip düzene sokan Ekim Devrimi’dir.
Bolşevikler,
çok daha öncesinde Bakû Sovyeti’ne liderlik etseler de Bakû’de Nisan 1918’e dek
iktidarı ele geçiremediler. Ekim Devrimi ile birlikte Bakû’deki Bolşevikler
iktidarı almak için kolları sıvadılar.
Ekim
Devrimi, İran’da da zihinlere iktidarın devrim yoluyla alınması fikrini zerketti.
Devrimin Rusların İran’daki işgaline son vereceğini düşünen birçok İranlı
radikal Bolşevik devrimine örgütlendi. O günlerde dağılmış olan Demokrat Parti’nin
bazı liderleri bile Bolşeviklerle sıcak ilişkiler kurmaya başladılar. Berlin’de
yaşayan Takizade, Demokrat Parti lideri olarak, Petrograd Sovyeti’ne telgraf
çekti. Telgraftaki ifadeler, birçok İranlı radikalin yaklaşımını yansıtıyor:
“İran halkı adına şükranlarımızı
sunuyoruz. Çarlık rejiminin huzursuzluğa mahkûm ettiği, felâkete sürüklediği
İran topraklarını hassas bir yaklaşım üzerinden boşaltarak göstermiş olduğunuz
nezaket için tüm samimiyetimizle teşekkür ederiz. Demokrat Rus hükümetinin bu
büyük jesti, hürriyet ve adaletle tanımlı yeni çağın şafağının söktüğünün
habercisidir. Tarih, sizin isimlerinizi hafızasına nakşedecek, o kötü olayların
kayıtlı olduğu sayfaları yırtıp açtığınız, üzerinde adalet yazan o parlak ve şanlı
sayfa, İran halkına sunduğunuz o güzel sayfa, en güçlü ışığıyla parıldayacak.
Umarız bu halkımıza karşı iyi niyetli olduğunuzu ispatlayan bu adımınızın
devamı gelir, İran, bağımsızlık ilkesinin inkârı demek olan zincirlerden
kurtularak tam bağımsızlığa kavuşur.”[3]
Uzak
diyarlarda mücadele eden bu insanların haricinde bir de pratikte Bolşeviklerle
ilişki kurmak zorunda olan, Ekim Devrimi’nin etkilediği topraklarda faaliyet
yürüten bir devrimci güç vardı. Cengeli hareketi denilen bu güç, Ekim Devrimi’ni
iyimser bir yerden yorumladı ama pratik ilişkinin daha karmaşık bir seyir
izleyeceğini ortaya koydu.
Cengeliler,
Gilan’da kendi devrimlerini yapmakla meşgullerdi. Bu bölge, onlarca yıldır
Rusya’nın güneyine açılan, önemli ticari ve siyasi ilişkilere vesile olan bir
kapıydı. Kısa süre öncesine kadar bölge, Rus ordusunun tüm İran topraklarına
girmek için tuttuğu mevzi idi. Rusya’ya yakın oluşu sayesinde, İran devrimine
Rusya’nın hoşgörü göstermediği 1911 yılında Rus ordusunca bastırılan Anayasa
Devrimi’nde en radikal politik hareket Gilan’da kuruldu. Sonrasında Kuzey İran’ın
tamamı, Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasına dek Rus ordusunun elinde kaldı. Sonrasında
Rus ordusu, varlık alanını genişletti, gücünü artırdı.
Bu
gelişmeye İranlılar, başkent Tahran’dan çıkarak, Orta ve Batı İran’da Türklerle
kurulan işbirliği üzerinden Ruslarla savaşacak milliyetçi bir ordu teşkil ederek
cevap verdi. Aynı tarihsel bağlam dâhilinde, merkezdeki milliyetçi hareketten
uzakta ve ondan ayrı faaliyet yürüten Gilanlılar da 1915 güzünde Rus ordusuna
kendi silahlarıyla karşı koymaya başladılar. Bu hareket, sonrasında Cengeliler
olarak anıldı.
Hareket,
kır merkezli ve kendi coğrafyasına sıkışmış bir yapı olarak, Tahran’daki
iktidarı tek başlarına ele geçiremeyeceklerini biliyordu. İktidarı almak için
hazırlanan plan, Anayasa Devrimi’nde yürünen yolu takip ediyor, güneydeki Bahtiyarilerin
ve kuzeybatıdaki Azerbaycanlıların devrimin ana bileşenlerini oluşturması
üzerinde duruyordu. Süreçte önemli bir rol oynayan Gilanlılara Transkafkasyalı
sosyal demokratlar da eklendi. Anayasa Devrimi süresince bu kesim, İran
siyasetine meşru bir zeminden dâhil olmuştu. İlgili kesimin üyeleri o dönemde “Kafkas
devrimcileri” olarak anılıyorlardı.
Cengelilerin
lideri Küçük Han, Anayasa Hareketi’nin ortaya koyduğu deneyimin bilincinde bir
isim olarak, Ekim Devrimi sonrası Kafkaslıların İran devrimine iştirakinin önemini
açıktan kabul ediyordu. Şubat 1918’de Tahran’da Türkiye adına çalışan
Ubeydullah Efendi isimli ajana yazdığı mektupta Türkiye’nin sağcı darbe planını
reddeden Küçük Han, “asıl önemli ve gerekli olan, Gilan’ın, Azerbaycan’ın ve Kafkasya’nın
birliğini güvence altına almaktır” diyordu. Aynı mektupta Küçük Han, Bakû’dekilerle
arasındaki farkları ortadan kaldırdığından, ayrıca Cengeliler için silah
toplasın diye bu şehre ajanlar gönderdiğinden bahsediyordu.[4]
Küçük
Han “Kafkaslılar” derken, büyük olasılık Bolşevikleri kastediyordu. Cengeli
lideri, Bolşeviklerin Rusya’daki zaferini ve Bakû’deki politik hâkimiyetlerini
önemli görüyor, buradan Bolşeviklerin devrimci işbirliği kurmaya aday bir güç
olduğunu düşünüyordu. Bu noktada Bolşeviklerin Cengelilerle hareketin kurulduğu
günden beri işbirliği içerisinde olduklarını unutmamak gerek.[5] Çok erken bir
tarihte Bolşevikler, Anayasa Devrimi sırasında Gilan’da önemli bir rol üstlendiler.
Ekim
Devrimi’nin zafere ulaşmasından kısa bir süre sonra Gilan’daki Bolşevikler, Enzeli’de
örgütlendiler ve bir Devrimci Komite teşkil ettiler. Böylelikle Bolşeviklerin
Gilan’daki faaliyetlerinin tarihinde, bugüne dek genelde göz ardı edilen yeni
bir sayfanın açılmasını sağladılar. Bu momentte İran’da radikal devrim ihtimali
canlıydı. Bu devrim, Cengelilerle Bolşevikler arasında kurulacak ilişkiye
bağlıydı.
Cengeliler
açısından Bolşeviklerle kurulacak ilişkiler farklı düzeylerde ele alınmak
zorundaydı. Yerellik düzeyinde Cengeliler, Bolşeviklerle dostane bir ilişki
kurdular. Cengeli hareketi liderleri, Ekim Devrimi’nin hemen ardından, ormanda
Bolşevik temsilcileriyle bir araya geldiler. Cengel isimli gazeteleri, bu
buluşmayı yeni ve güçlü bir ittifakın kutlandığı bir tören olarak takdim etti.[6]
Kısa
bir süre sonra Bolşeviklerle dostluk ilişkisi kurma konusunda önemli bir adım
atıldı. Gilan’da düzeni kurma çalışmalarında iki taraf işbirliği içerisinde
hareket ettiler. O dönemde Rus askerlerini disipline edecek herhangi bir
otorite mevcut olmadığı için bu askerlerin çıkışı önemli bir soruna yol
açmıştı. Yardım elini karşı çıkılan Rus askerlerinden gelmesi mümkün değildi. Dolayısıyla,
her ne kadar iktidarı henüz tam anlamıyla kontrol altında tutmuyor olsa da Bolşevikler,
geleceğe hâkim olacak dinamik gücü temsil ediyorlardı. Bu sebeple, Cengelilerin
Gilan’da düzenin tesisi ile ilgili endişeleri, Gilanlıları, Bolşevikleri ve Rusya’daki
devrik geçici hükümetin destekçilerini bir araya getirdi. Müzakereler neticesinde
“milli” polis gücü teşkil edildi. Cengeli üyeleri ve seçilmiş Bolşevik askerler,
kızıl kolluklarıyla polis rolünü üstlenip sokaklarda devriye attılar. Hepsi de
asi askerleri gözaltına alma yetkisine sahipti.[7] Bu süreçte Cengeliler,
Bolşeviklere olumlu bir tavırla yaklaştılar. Hatta bildiğimiz kadarıyla 1918
yılının başlarında Cengeliler, Bakûlü bir Bolşevikten Reşt’in idaresini
üstlenmesini istediler.[8]
Gilan’daki
Bolşevik komitenin iktidarı, tümüyle Bakû’deki Bolşeviklerin gücüne tabiydi. Bolşevikler,
politik sahneye hâkim olsalar da ve Bakû Sovyeti’nin liderliğini üstlenseler de
henüz tüm politik iktidarı ele geçirememişlerdi. Bakû Sovyeti’nde farklı
çıkarları temsil eden, birbirinden farklı çizgide birçok politik parti vardı,
ayrıca Sovyet, şehirde meclis ve gibi önemli rakiplere sahipti.[9] (Sonraki
aşamada yeni politik güçler açığa çıkınca Bolşevikler, iktidarı Ermeni ve Azerbaycanlı
milliyetçilerle paylaşmak, iktidar konusunda bu güçlerle kapışmak zorunda
kaldı.)
Bu
karmaşık politik ilişkilerin basit bir versiyonuna icra komitesinin muhtemelen Kamu
Teşkilatları İcra Komitesi’ne bağlı olduğu Gilan’da rastlanıyordu. İcra komitesi,
geçici hükümetin Ekim Devrimi’nin yarattığı sarsıntıdan sağ çıktığı günlerden
beri Bolşeviklerin devrimci komitesi ile iktidar ve Rus askerlerinin kontrolü
konusunda ciddi bir rekabet içerisindeydi. Bolşevik Komitesi, Gilan’da nispeten
zayıf bir konumda olduğu için Rus askerlerinin faaliyetlerini her daim kontrol
edemiyordu. Bu da Cengelilerin Bolşeviklerle yaptıkları planlar için önemli
sorunlara yol açıyordu.
Bu
durum, Bolşeviklerin iktidarı alıp “Bakû Komünü” olarak bilinen Sovyet
hükümetini kurduğu Nisan 1918’e dek sürdü. Komünün kurulması sonrası Gilan’da
bulunan Kızıl Muhafız askerlerinin sayısı bine çıkartıldı. Yüzeyden bakıldığında,
yeni gelen askerlerin amacı, Bolşevik Komitesi’nin otoritesine destek olmaktı. Öncesinde
Cengeliler, Rusya’daki geçici hükümeti halen daha destekleyen Ruslarla kötü
tecrübeler yaşamışlardı. Daha önce de ifade ettiğimiz gibi bu Ruslar İcra
Komitesi’ne örgütlendiler. Cengelilerle doğrudan çatışmaktan kaçınmasına karşın
komite, 1917 yılı boyunca Rusya’nın savaş konusunda attığı adımları destekledi.
Ekim 1917’den sonra ise Cengelilerin antiemperyalist çalışmalarını baltaladı.
Aradaki
fark 1918 başlarında başında General L. C. Dunsterville’in bulunduğu askeri
gücün Gilan’a varmasıyla birlikte açığa çıktı. İlk plana göre, bu birliğin
hedefi, komutanın askeri güçler örgütlemek istediği Tiflis’ti ama kısa bir süre
sonra Dunsterville bu plandan vazgeçip Türklerin işgal etmek üzere olduğu,
İngilizlerin Rusya’nın güneyine yönelik planlanan saldırılar öncesinde “alınması
gerekli” denilen Bakû şehrine doğru ilerledi.
Enzeli
şehrindeki Bolşeviklerle işbirliği içerisinde hareket eden Cengeliler,
Dunsterville’in birliklerinin Bakû’ye ulaşmasına mani olmak istiyorlardı. İngilizlerin
niyeti, bu dönemde nüfuz alanını İran topraklarına doğru genişletmek, ayrıca
Kafkasya’dan Bolşevikleri çıkartmaktı. Ama bu plan konusunda Bolşevik olmayan
Rusların rızasının alınması gerekiyordu. 1918 yılının Şubat ayının ortalarında
İngilizler, Rus askerleri üzerinde belirgin bir nüfuza sahipti. Bu noktada
Cengeliler, Ruslarla bir araya gelip milliyetçi davalarını onlara aktardılar. Cengelilerin
İngilizlerle savaş başladığı vakit icra komitesinin tarafsız kalmasını sağlamak
için attıkları üç adım da sonuçsuz kaldı. Hatta bir noktada Ruslar, Cengelileri
İngilizlerden yana saf tutmakla tehdit ettiler. Nihayetinde Cengeliler, Dunsterville
birliklerinin topraklarından geçmeleri için onlara on beş gün mühlet verdi.[10]
Bakû’deki
politik durum aleyhlerine olan Dunsterville ve askerleri hedeflerine ulaşamadılar.
Ayrıca Enzeli’de Bolşevik Komitesi’nin muhalefetiyle karşılaştılar. Dunsterville
geldiği yöne doğru geri çekildi, Gilan’da güç oluşturmaya çalışacağı Mayıs 1918’e
dek geri planda kaldı ve Bakû’deki politik durumun değişmesini bekledi.
Dunsterville, sonrasında Cengelilerin Bolşeviklerle ilişkilerini sınayacak, en
azından bu ilişkilerin sınırlı kalmasını sağlayacak bazı adımlar attı. Nisan
1918’de, Dunsterville’in ilk çalışmalarının ardından Bolşevikler, Ermeni
milliyetçisi güçlerin yardımıyla Bakû’deki Azerbaycan güçlerini mağlup ettiler.
Bolşeviklerin sovyet iktidarını tesis etmesiyle sonuçlanacak kısa süreli iç
savaştan muzaffer çıktılar. Bolşevik hükümetine verilen adla “Bakû Komünü”
Bolşeviklerle Ermeniler arasında kurulmuş askeri ittifakı temel alıyordu.[11]
Komün’ün
kurulduğu günden itibaren Türk işgalinin nefesini ensesinde hissettiği koşullarda
Ermenilerin bu tehdit konusunda şehirdeki diğer güçlerden daha fazla
endişelenmesi gayet doğaldı. Bu noktada şehrin savunulmasında İngilizlerden
yardım alınması üzerinden bir tartışma açığa çıktı. Ermeni milliyetçileri, bu
adımın en güçlü savunucuları haline geldiler. Bolşeviklerse bu tür bir hamleye
karşı çıktılar ve Komün’ün çöküşüne dek bu görüşlerini muhafaza ettiler.
İngilizlerden
yardım alınması ile ilgili tartışmaya Enzeli’deki Bolşevikler ve Kızıl
Muhafızlar da dâhil oldular. Bolşeviklerin Bakû’de iktidarı almalarının, o “Mart
günleri”nin ardından Gilan’a daha fazla sayıda Kızıl Muhafız askeri gelmişti. Ancak
Ermeni milliyetçileriyle kurulan askeri ittifakın ve Gilan’daki Rus
yerleşiminde Ermenilerin ağırlığının bulunmasının neticesinde Bolşevik
güçlerine Nisan ayı içerisinde yüzlerce Ermeni Kızıl Muhafızı katıldı.
Bu
birleşmenin ve kurulan ittifakın ideolojik temeli yoktu, salt taktikseldi. Bakû’nün
Türklere karşı savunulması konusunda İngilizlerden yardım alınması fikri, bu
kırılgan ittifakı sadece Bakû’de değil, bu şehirden epey yetki almış olan küçük
bir Bolşevik komitesinin politikalarını yürürlüğe koymak için büyük bir Ermeni
gücünü devreye sokmak zorunda kaldığı Enzeli şehrinde de sarstı.[12]
Bu
koşullarda, başında Biçerahov’un bulunduğu Rus karşı-devrimci gücünün yardımını
arkasına alan Dunsterville birlikleri, Kazvin ile Reşt şehirlerinin arasında
bulunan Mencil’den Cengeli topraklarına girmek için bir kez daha hamle yaptı.
Kafkaslarda “İslam Ordusu” olarak bilinen Türkiye-Azerbaycan güçleri Bakû’ye
sefer öncesi hazırlıkların sonuna gelmişti.
Dunsterville,
İran’daki Bakûlü Ermenilerin temsilcilerini kandırdı[13] ve onlara büyük bir İngiliz
gücünün Bakû’yü savunacağı vaadinde bulundu.
Reşt
şehrinde, İngiliz konsolosunun yardımcısı Maclaren ve British Bank’in müdürü
Binbaşı Oakshot, Cengeli ajanları tarafından gözaltında tutuluyordu.
Rus-İngiliz askerlerinin Cengelilere saldırması üzerine İngiliz ajanları bir grup
Kızıl Muhafız tarafından kurtarıldı.[14] Bu, Enzeli’deki Ermenilerin Cengelilerin
karşısına geçtiğinin deliliydi. Bu sebeple, kafa karışıklığı ve düzensizlik
sebebiyle Cengeliler “Mencil Muharebesi”ni kaybettiler.
Kızıl
Muhafızların bu tavrının sebebini milliyetçi kimliklerinde ve eylemlerini
belirleyen, Bakû’de faal olan ve onların eylemlerini tayin eden siyasette aramak
gerekiyor. Rusya’nın eski Reşt konsolosu Nikitin’e göre bu askerler, “farklı bir
aşamanın önemli aktörleriydi”.[15]
Cengeliler,
Tahran’da iktidarı ele geçirme planlarının bu koşullarda suya düştüğünü
düşünüyorlardı. Bolşeviklerin desteklerinden de pek emin değillerdi. Küçük Han’ın
bazı yardımcıları Bolşeviklerle savaşılmasını istediler ama Küçük Han bu
öneriye karşı çıktı.[16] Bolşevikler masum olduklarını söylediler. Küçük Han’a
mektup yazan Bolşevikler, İngilizlere karşı olduklarını kanıtlamak amacıyla mektubun
içine İngiliz karşıtı yazılar içeren bazı Bakû gazetelerini koydular. O günlerde
Tahran’da faaliyet yürüten Bolşevik diplomatı Bravin’in yerini alacak olan
Kolomitsev de bir mektup yazdı.
Bakû’de
siyaset, Ekim Devrimi’nin etkisini bir ölçüde kırdı. Bir bütün olarak devrim
İranlıların iktidarı alacak çalışmalar yürütmesini isterken, Bakûlü Bolşeviklerin
iktidarı tam anlamıyla ele geçirememiş olması Cengelilerin işini imkânsız
kılmasa da güçleştirdi. Bu sebeple, Cengelilerle Bolşevikler arasındaki ilişki,
dostluk üzre olsa da hiçbir zaman devrimci bir ittifaka evrilmedi.
Bakû’deki
ve Gilan’daki İranlı komünistlerin faaliyetleri, büyük ölçüde Bakû’deki duruma tabiydi.
İranlı komünistlerin partisi Adalet, Bakû’de çalışan göçmen işçilere yaslanıyor,
parti hem Rusya’da Bolşevikleri destekliyor hem de faaliyet alanını İran’a doğru
genişletip orada parti kurmak için uğraşıyordu.
İran’da
parti kurma çalışmaları 1919’a dek yeraltında yürütüldü. O tarihten önce Adalet
Partisi İran’da örgütler kurma konusunda çok fazla çaba sarf etmedi. Bunun da
sebebi, zayıf bir konumda bulunan Bolşeviklerin kendilerine destek sunacak
herkesin gücünden istifade etmek istemesiydi. Ayrıca Bolşeviklerin bölgedeki
liderlerinden Stepan Şahumyan, Bakû’deki devrimi esas olarak Batılı bir gelişme
olarak gören, Avrupamerkezci bir devrimciydi. Bu durum, Bakû ile Gilan arasında
Bolşeviklerin 1920’ye dek kapatamayacakları bir mesafenin açılmasına sebep oldu.
Bu mesafeye karşın Cengeliler, Bolşeviklerle işbirliği kurma politikasından hiç
vazgeçmediler.
Cengeliler,
Gilan toprakları dışında da Bolşeviklerle temas halindeydiler. Kafkasya ve ilk
Sovyet diplomatı Bravin’in iktidarı alma girişimi için yürütülen hazırlıklar
dâhilinde İranlılarla işbirliği yaptığı Tahran’da Cengeliler Bolşeviklerle
ilişkiler kurdular. Bakû’deki Bolşeviklerle ilk temas 1918 yılının başlarında sağlandı.
İngiliz
ajanı Yüzbaşı Edmond Noel Kafkasya’dan Gilan’a gelince Cengeliler tarafından
gözaltına alındı, evrakı Bakû’ye gönderildi. İngilizlerin Bakû’deki konsolosunun
yardımcısı ve Noel’in birlikte hareket ettiği isim olan Ranald MacDonell
hatıratında ikilinin birlikte karşı-devrimci general Polovtsov’u Rusya dışına kaçırdıklarını
söylüyor.
MacDonell,
Bakû komiserlerinden Cevanşir’le bir araya geldi. Kendisine Noel’in Kafkasya’da
faaliyet yürüttüğüne dair belgeler gösterildi. Cevanşir’le MacDonell arasında
geçen sohbetten Bakû Komünü ile Gilan’da Cengelilerin kurduğu özgürlükçü rejim
arasındaki ilişkinin gayet iyi olduğunu öğreniyoruz. Aynı toplantıda Cevanşir,
MacDonell’dan Tahran’daki İngiliz bakana bazı belgeleri götürmesini istiyor, devamında
Cengeli topraklarından sorun yaşamadan geçme güvencesi veriyor.[18]
1918
yılında, “Mencil Muharebesi”nin yaşandığı günlerde önemli bir olay yaşandı.
Cengeliler, Komün liderleriyle bir araya gelecek bir heyeti Bakû’ye gönderdi. Tercüman
olarak bu heyete eşlik eden Grigor Eğikyan’ın aktardığı kadarıyla, bu heyetin yegâne
amacı, Bakû’den silah ve cephane temin etmekti, “zira o dönemde Cengeliler,
Tahran’ın askeri baskılarıyla uğraşıyorlardı.” Hınçak partisinden arta kalan
sağcı unsurlardan biri olarak Eğikyan, o günlerde İngilizlerle işbirliği
yapmaya karar verdi. Bu karar uyarınca Cengelilerin Bakû’deki çalışmalarını
baltalamak için uğraştı. Bu açıdan, hatıratının güvenilir olmadığını söylemek
zorundayız.
O
dönemde Cengeliler, daha çok iktidarı alma planlarını suya düşürecek olan
İngiliz tehdidiyle ilgililerdi. Tahran, henüz ciddi bir tehdit değildi.
Cengeli
temsilcilerinin Stepan Şahumyan’la yaptıkları toplantının ana konusu İngiliz
tehdidiydi. Ayrıca Bolşeviklerin vaatlerini yerine getirmesine mani olan Kızıl
Muhafızların kimi tavırları da tartışıldı. Gündemdeki bir diğer madde ise silah
meselesiydi. Türkiye tehdidi karşısında Bakû’nün Cengelilere silah desteği
sunması imkânsızdı. Ayrıca Eğikyan, Cengelilerin adımlarını boşa düşürmek için
elinden geleni yapıyordu.
Eğikyan’ın
hatıratında aktardığı kadarıyla, Enzeli Komitesi lideri Çelyabin hışımla
toplantı odasına daldı ve Cengelileri Türklerle işbirliği yapmakla suçladı.[20]
Oysa aynı Eğikyan, Tahran’daki İngiliz bakanına yazdığı, hizmetleri
karşılığında para istediği mektubunda, Bolşevikleri Cengelilerle karşı karşıya
getiren dolapların arkasında kendisinin olduğunu söylüyordu.[21]
O
dönemde Bakû’de olan, Eğikyan’ın iddialarını doğrulayan Ranald MacDonell,
Tahran’a gönderdiği raporda, “Bay Eğikyan’ın Bakû’deki çalışmalarıyla ilgili
söylediklerinin tümüyle doğru olduğunu teyit ederim. Bakû’deyken bana epey
yardımı oldu. İngiliz hükümetine hizmet konusunda elinden gelenin en iyisini
yaptı” diyordu.[22]
Eğikyan’ın
aktarımlarının biraz abartılı olduğu açık. Esasında Cengelilerin Bolşeviklerle
ilişkileri ciddi bir yara almadı. Hatta aralarında tesis edilen işbirliği, iki
tarafın bir anlaşma imzalama sürecine girdiğine dair dedikoduların işitilmesine
neden oldu.[23]
Yakınlarda
keşfedilmiş belgelerin de gösterdiği üzere Cengelilerle Bolşevikler, Mart 1918’de
ortak bir devrimci faaliyet içerisindelerdi. Sonrasında Cengeliler, güneye
doğru ilerlemek, Tahran’ı almak için adım attıklarında, bu girişimleri Bolşeviklerce
desteklenmiş, hatta Bolşevik güçleri bu çalışmaya katkı sunmuştu. Bu yürüyüş
esnasında Bolşevikler, Cengelilere bin kadar Kızıl Muhafız askeri vermeyi vaat
ettiler. Bugün Enzeli’deki Bolşeviklerin Hamedan’a kadar uzanan bir alanda
otorite tesis ettiklerini biliyoruz.[24]
Hatta
Cengeliler, Enver Paşa gibi önemli şahsiyetlerin çağrılarına rağmen, o dönemde Bakû
kuşatması sırasında Türklerle işbirliğine gitmediler, Gilan’a gelen Türk
askerlerine katılmadılar.[25]
Aynı
günlerde İranlı komünistlere rehberlik ve liderlik eden fikir adamı Esadullah
Gaffarzade Reşt’e geldi ve burada katledildi. Yazılanlara göre Gaffarzade’nin
amacı, Bakû ile Reşt arasında temas kurulmasını sağlamaktı.
Özensiz
bir çalışma olsa da hakikate dair birkaç kırıntıyı içeren kısa hatıratında
Cafer Pişevari, “Bakû’deki Sovyet hükümetinin Cengelilere vaatlerine sadık
kalacağına, gerektiğinde onlara yardım ve silah temin edeceğine dair güvence
vermek zorunda” olduğunu söylüyor.[26] Bu ilişkilerin tesis edildiği durumu
izah etmeyen Pişevari, Cengelilerin Dunsterville ve Biçerahov birliklerine
karşı pozisyon aldıkları Mayıs-Haziran 1918’deki politik krize atıfta
bulunduğunu söylüyor.

Gaffarzade’nin
Reşt’te öldürülmesi, sonrasında önemli tartışmalara yol açtı. Bir aktarıma göre
katiller, ondan şahsen nefret eden düşmanlarıydı ve kendisini ta Bakû’den beri
takip etmişlerdi.[27] Pişevari de benzer bir hikâye anlatıyor ama o, suikastı
politik bir olgu olarak aktarıyor.[28] İran komünist hareketinin sol kanadında
öne çıkan bir isim olan Pişevari’nin söyleyemediğini İrandust (Vladimir
Osetrov) 1926 tarihli yazısında söylüyor: yazıya göre Gaffarzade, Gilan’a
devrimci fikirleri yaymak ve partinin şubelerini açmak için gitmiş ama
“milliyetçi eğilimleri olan Cengelilerce, başında Küçük Han’ın bulunduğu
hareket eliyle katledilmiş”.[29]
İrandust,
yirmilerde İran’daki gelişmeleri yorumlayan önemli bir yorumcuydu. O günlerde
kendisini yeni İran şahı ilan edip tahta geçen Rıza Han’ın gönlünü hoş tutmanın
derdindeydi. Rıza Han, 1921’de İngiliz yanlısı bir darbe yaparak başa geçti ve
kısa süre sonra Gilan Cumhuriyeti’ni yıktı. İlerleyen süreçte İrandust,
Sovyetler’in gözünde İran’ın milli kurtuluş hareketinin lideri olarak kendisine
yer bulmuş olan Küçük Han’ın yerine Rıza Han’ın geçmesini sağladı. 1925’te Rıza
Han taç giydiğinde İrandust, Pravda gazetesinde ona destek veren bir
yazı yazdı.[30]
Ama
bugün artık elimizde T. A. İbrahimov’un Gaffarzade’nin Gilan yolculuğunu Sovyet
arşivlerinden alınan belgeler ışığında yaptığı değerlendirmesi var. Bu
belgelere göre, Bolşeviklerle Cengeliler arasında temas kurmanın yanında
Gaffarzade, Gilan’da komünist örgütler kurma görevini üstlenmiş. Bu amaç
doğrultusunda Gaffarzade’ye deneyimli bir dizi parti emekçisi eşlik ediyormuş.
Ama bu isimlerin bazıları, Astara sınırından geri dönmek zorunda kalmış.
Ardından Gaffarzade, yanındaki iki yoldaşıyla birlikte Reşt’e gitmiş.
İbrahimov’un çalışmasında Cengelilerin Gaffarzade suikastıyla bağını ortaya
koyan herhangi bir delile rastlanmıyor.[31]
Bu
açıdan, Adalet Partisi’nin İran’da örgüt kuramamasının suçunu Cengelilere
yükleyemeyiz. İrandust’un ifadesini politik durum bağlamında ve Cengelilerin
Bolşeviklerle ilişkileri, onlara yönelik yaklaşımları üzerinden değerlendirecek
olursak, Cengelilere yöneltilen suçlamaların saçma olduğu daha net
görülecektir. İleride göreceğimiz üzere, Cengeliler Gilan’da komünist
hücrelerin kurulmasını teşvik etmiş, onlarla sıkı bir ilişki içerisinde
çalışmışlardır.
Burada
bir de Sovyetler’in İran’a gönderdiği ilk diplomatı N. Z. Bravin konusunda
birkaç şey söyleniyor. Cengelilerle temas kuran Bravin, onların rolünü Enzeli
ve Bakû’deki Bolşeviklerden farklı ele alıyor. Kendisini öncelikle Rusya’nın
başkentinde faaliyet yürüten Bolşevik hükümetin temsilcisi olarak gören Brevin,
politik gelişmeleri daha geniş bir bağlamda ele alıyor. Sovyet hükümetine
sadakatle bağlı olan Brevin, Bakû’deki durumu yanlış değerlendirdiği için bu
şehrin siyasetine pek saygı duymuyor. Zaten Bakû’nün siyasetiyle Sovyet
hükümetinin arzuları örtüşen şeyler değildi. Bu sebeple, iki taraftan birine
bağlı kalanların kendi aralarında bir uzlaşma sağlamaları imkânsızdı. Üstelik
Bolşevikler, Moskova ve Petrograd’ın siyasetiyle uyumlu hareket etmiyor,
devrimci politikanın temel ilkelerini benimseyen şehirlerde görüldüğü üzere,
arada bazen çatışmalara tanık olunuyordu.
Bizi
bu noktada sadece Bravin’in 1918 başında İran’daki devrimci durum bağlamında
yürüttüğü çalışmalar ve Cengelilerle kurduğu ilişki ilgilendiriyor. Bravin,
1918 yılının Ocak ayından Temmuz ayına dek Tahran’da kaldı. Bu ilk Bolşevik
diplomatının sadece diplomat olarak hareket ettiğini söyleyemeyiz. Süreç
içerisinde Bravin, Sovyet hükümetinin İran’ı tanımasında, iki ülke arasında
kurulacak diplomatik ilişkilerde, aynı zamanda Sovyetler-İran arasında anlaşma
imza edilmesinde önemli bir rol oynadı. Bu noktada, onun Tahran’daki
faaliyetlerinin detaylarına yakından baktığımızda, karşımıza daha karmaşık bir
manzara çıkıyor.
Bravin,
İran’daki devrimci faaliyetleri ciddiye almayan bir isim değildi. Hatta
kendisini devrimci mücadelenin önemli bir parçası olarak görüyordu. Kısa süre
Tahran’da kalan Bravin, Sovyet hükümetine sunduğu raporda, İran’da devrimin
gerçekleşme ihtimalinin yüksek olduğunu söylüyor, hükümetten devrimin
yapılabilmesi için daha fazla para ve kaynak temin etmesini istiyordu.[32]
Bu
dönemde Cengeli ajanları, Tahran’da gizli komiteler kuruyor, sempatizanları
örgütlüyor, politik iktidarı almak için hazırlıklar yürütüyorlardı.
Cengelilerin Gilan’daki liderlerine gönderdikleri raporlarda Bravin, “işini
gayet iyi yapan biri” olarak anılıyordu.[33]
Tahran’daki
bir Cengeli ajanı, raporunda “Bravin bizim için çok çalışıyor” diyordu.[34]
Bravin ise Sovyet hükümetine gönderdiği, Cengelilerle ilgili raporunda
gönüllüler ve silahlar gönderilmesini talep ediyordu.[35] Bravin’in Cengeli
hareketinin İran’daki en önemli devrimci güç olarak gördüğüne hiç şüphe yok.
Sonrasında,
Mayıs ve Haziran 1918’de Mencil’de bulunan Cengeli gücü, Dunsterville ile
Biçerahov’un askerleriyle çatışmaya girince Bravin, Bolşevik karşıtı Rusların
eylemlerini kınayan bir açıklama yayınladı. Bu açıklamasıyla Bravin, bir yandan
da İran hükümetini yerine devrik Rus hükümetinin temsilcisini getirmemesi
konusunda ikna etmeye çalışıyordu.
Açıklamada
Biçerahov’un İngilizlerin maaşlı adamı olduğundan, onun İngilizlerin
emperyalist planları hesabına çalıştığından bahsediliyordu. Devamında Bravin,
Sovyet hükümetinin İran’da İngilizlerle işbirliği yapan, yoldan çıkmış Ruslarla
bir ilişkisinin olamayacağını söylüyordu.[36]
Bu
açıklama haricinde Bravin, Sovyet Dışişleri Bakanı Çiçerin’e bir telgraf çekti:
“[…] 12 Haziran günü
İngiliz birliğinin Reşt ve Enzeli’ye ilerlemesine katkıda bulunan Biçerahov’un
askerleri, İran’ın özgürlüğünü savunan devrimci lider Mirza Küçük Han’ın
milisleriyle burun buruna geldi. Çatışmaya dair değerlendirmesinde İngiliz
diplomatı, Biçerahov’un askerlerinin müttefikleri olduklarını açıktan dile
getiriyordu. Bu durumu protesto eden bir açıklama yayınlayarak, Rusya’nın
İran’ın toprak bütünlüğüne saygı duyduğunu, İran topraklarında hiçbir askeri
operasyon gerçekleştirmeyeceğine dair söz verdiğini söyledim. Biçerahov’un
askerleri, İngilizlerin müttefiki değil ama İran’ın özgürlüğünü savunanların
azılı düşmanı, nefret edilmesi gereken İngiliz uşaklarıdır.”[37]
Bravin’in
Cengelilere sunduğu destek, bir yandan da onun Enzeli’deki Bolşeviklerle
çatışma içine girmesine neden oldu. Görebildiğimiz kadarıyla, Bakû’deki politik
durum konusunda yeterince bilgi sahibi olamayan Bravin, Enzeli Bolşevik
Komitesi’nin yaklaşımını anlamaktan uzaktı. Bolşeviklerin zayıf konumda
bulunduğu Bakû’deki siyasetin Cengelilerin devrimci planlarıyla çeliştiğini
göremeyen Bravin, Enzeli’deki Bolşeviklerin Cengelilere yönelik tavrı da idrak
edemiyordu.
Bravin’in
Enzeli’deki Bolşeviklerle ilişkisi, her daim kopukluklarla ve yanlış
anlamalarla maluldü. Tahran’a ilk gidişinde Tahran’daki hükümetin tanıdığı
Bolşevik karşıtı Rusları tehdit etmek amacıyla, Bolşevik Komitesi’nin sahip
olduğu güçten istifade etmeye çalıştı. Komite de bu süreçte Bravin’e destek
veren açıklamalar yaptı, Rus elçiliğindeki görevlileri tehdit etti.[38]
Özünde
Cengelilerle Bolşevikler arasında kurulan dostluk ilişkisi, Bakû’deki politik
durum sebebiyle devrimci bir ittifaka dönüşemedi. Zaman geçtikçe bu ilişki
kopmadı ama Cengeliler umutlarını süreç içerisinde yitirdiler, Enzeli’deki
Bolşevikler önemlerini belli ölçüde yitirdiler. Cengeli-Bolşevik ittifakının
işlemediği, zamanla görüldü. Bunun neticesinde Bravin, Enzeli’deki Bolşeviklere
dair inancını ve umudunu yitirdi. Yaşadığı hayal kırıklığı ve hoşnutsuzluk
üzerinden Bravin, Mayıs 1918’de tümüyle Enzeli’deki Bolşeviklerin karşısına
geçti.
Bu
gelişmelerin Bolşeviklerin icra komitesiyle ilişkisiyle bir alakası olmalı.
Ancak bu, yeterince ele alınan bir konu değil. İngiltere Savaş Bakanlığı
kayıtlarında yer alan, Rusya’nın Tahran’daki elçisi von Etter’in Londra’daki
elçiye yazdığı mektup, bize Mayıs 1918’de Bolşeviklerle icra komitesinin
birleştiğini söylüyor. Ama bu birleşmenin niteliği ortaya konulmuyor. Bu
gelişmeyi haber veren Etter’in ifadelerinde ne bir üzüntüye ne de neşeye yer
var. Dolayısıyla, bu birleşmenin hangi tarafın lehine gerçekleştiğini
öğrenemiyoruz. Bildiğimiz kadarıyla Bolşevikler, icra komitesinin
faaliyetlerine son veriyor, onun istenmeyen vasıflar kazandığını düşünüyor.
Bravin ise yeni Bolşevik rejimini temsil eden tarafla geçici hükümetin
kalıntısı olan diğer tarafın birleştiğini düşünüyor. Aynı mektupta Etter,
Bravin ile Enzeli’deki Bolşevikler arasında kimi farklılıkların açığa çıktığını
söylüyor.[39]
İngiliz
arşivlerinde bulunan diğer bir belge, Bravin’in Lenin’e yazdığı mektup.
Bravin’in Enzeli’deki Bolşeviklerle arasındaki farklılıkları aktaran bu mektubu
İngilizlerin Cengeli topraklarına girdiği, Bakû’ye doğru ilerlediği dönemin
verili bağlamı içinde ele almak gerekiyor.
Bravin
gibi Bakû’deki Bolşevikler de Dunsterville birliklerinin Bakû’ye gitmesini
istemiyordu ama Brevin, Bolşeviklerin Biçerahov’a gücünü şehre taşımasına izin
verdiğini bilmiyordu. Biçerahov, bu noktada Bolşeviklerden yanaymış gibi yaptı
ve onları aynı safta olduklarına ikna etti.[40] Bu sebeple, Enzeli’deki
Bolşevikler de aynı tavrı geliştirdiler.
Esasında
bu süreçte Bravin, gerçekçi bir değerlendirmede bulunuyordu. Bolşevikler,
Bakû’nün savunulmasını istiyor, bu noktada, taktik zemininde Biçerahov’u kente
davet ediyorken Bravin, meseleye ideolojik bakıyordu. Tarih, Biçerahov’un
Dunsterville’in güvenini bile hak etmeyecek denli gerici bir unsur olduğunu
kanıtladı.
Lenin’e
yazdığı mektubunda Bravin, kendisinden Enzeli Komitesi ile Rus gücünü
dağıtmasını istedi. Lenin’e “her ikisinin de emperyalist İngilizlerin maaşlı
elemanları olduğunu, gerçek hedeflerinin Kafkasya’da Bolşevizmle savaşma
niyetiyle hareket ettiklerini” söyledi.[42]
Neticede
Bravin’in diplomasi ve devrimci ajitasyon konusunda yürüttüğü çalışmalar,
İranlıların devrim yapamaması yüzünden, hiçbir sonuç üretmedi. Haziran ayında
Bravin, İngilizler ve İran Kazak Tugayı’nı kontrol eden Bolşevik karşıtı Ruslar
eliyle yalnızlaştırıldı, mali açıdan iflasa sürüklendi. Kısa bir süre sonra
yerini Stepan Şahumyan tarafından Sovyet heyetinin ilk sekreteri olarak
atandıktan sonra Tahran’a giden Enzeli Bolşevik Komitesi sekreteri I. O.
Kolomitsev’e bıraktı.[43]
Kolomitsev’in
yanı sıra Sovyet hükümeti, 1918 sonunda diplomasi alanında yeni bir adım attı
ve Babuşkin isimli birini Sovyetler’in Horasan sefiri olarak atadı. Görev
yerine geldiğinde Babuşkin, İngilizlerce gözaltına alındı. İngilizler, rehin
aldıkları sefir karşılığında Türkistan’da kayıplara karışan İngiliz ajanı
Bailey’yi istediler.[44]
Sovyet
temsilcilerinin, bilhassa Bravin’in yaptığı yanlışlara İranlıların yanlışları
eşlik etti. Bakû sorunu yanında Bolşevik devrimi de İranlılar açısından
çelişkili değerlendirmelerle ele alındı. Bolşevik devrimi, İranlıların zihnine
iktidarın devrimci yoldan ele geçirilmesi fikrini zerk etti ama aynı zamanda
İran sosyal demokrasisinin parçalanma sürecini tamama erdirdi. Bolşevizm,
Avrupa sosyal demokrasisini de böldü. İran’daki ayrışma ise istisnai bir
gelişmeydi ve tümüyle Bolşeviklerin etkisinin bir sonucu değildi. Sorun,
esasında İran sosyal demokrasisinin yerelciliğin ve isyanın el ele ilerlediği
Anayasa Devrimi sırasında doğmuş olmasından kaynaklanıyordu.
Parçalı
halde, farklı yerelliklerde doğan İran sosyal demokrasisini merkezi hükümetin
zayıflığı sebebiyle, zaten dağınık olan İran siyaseti bağlamında ele almak
gerekiyor. Anayasa Devrimi sırasında ortada sosyal demokrasiyi tüm İran’ı
kucaklayan bir harekete dönüştürebilecek bir güç yoktu. 1909’da kurulan ilk
sosyalist parti olarak Demokrat Parti bile ideolojik birliği sınırlı ölçülerde
sağlayabilmişti. Örgütün özgürlük alanı ve yerel koşulların önceliği,
devrimciler için önemliydi. Sosyal demokratları örgütleme konusunda Demokrat
Parti’yle yarışan diğer partilerin işi hiç de kolay değildi.
Sonrasında,
Birinci Dünya Savaşı’nın başlaması, İran’ın Rus, İngiliz ve Türk askerlerince
işgal edilmesi ile birlikte sosyal demokrasi mücadelesi, milliyetçi
kampanyalara teslim edildi. Kuzey İran’da Demokratları Ruslar ezdi, başka
yerlerde Demokratlar Osmanlılar eliyle hapse atıldılar ya da sürgüne
gönderildiler.
Ayrıca,
Türklerin işgaliyle birlikte İran Azerbaycanı’nda etnisiteler arasında
çatışmalar yaşandı. Bu da sosyal demokrat faaliyetleri anlamsız kıldı. Güney’de
Rus ordusunun Tahran kapılarına dayandığı koşullarda Demokratlar
muhafazakârlarla birleştiler, şehri terk ettiler, böylece sınıfsal tabanlarını
ve toplumsal desteklerini geride bıraktılar. Neticede Rus ordusuyla savaşan
askeri bir güce dönüştüler. Bu birlikler, Türklerin yardımıyla savaştı ama
nihayetinde Irak’a çekildi. Burada bir süre Türk ordusuyla aynı kaderi
paylaştı, neticede tümüyle dağıldı.
1917’e
uzanan süreçte Tahran’a az sayıda devrimci dönebildi. Ancak şehir, devrimci
hareketin örgütsel omurgasını teşkil edecek sayıda devrimciye sahip değildi.
Milliyetçi ordunun yok olması üzerine sosyal demokrat unsurlar, dünyanın dört
bir yanına dağıldılar. Bu isimler, Berlin’e, İstanbul’a, Moskova’ya,
Petrograd’a, Taşkent’e, Aşkabad’a, Tiflis’e ve tabii İran komünizminin doğduğu
Bakû’ye yerleştiler. (İran’da kalanlar, Gilan ve İran Azerbaycanı gibi yerlerde
yaşamlarını sürdürülenler, diğerlerinden bağımsız olan ama milliyetçiliğin
gölgesinde gelişen başka bir hareketi demlediler.)
Esasında
bu parçalanmanın dayandığı ideolojik zemin, 1917’de İran komünizminin, bilhassa
Bolşevik Devrimi sonrası oluşmasının bir sonucuydu. Şubat Devrimi sonrası
kurulan Adalet Partisi, eski sosyal demokrasideki teslimiyetçiliği reddederek
öne çıkmıştı ama o da 1917 sonrası süreçte burjuva demokratik devrimi savundu.
Ekim
Devrimi sonrası, Rusya’daki devrimci unsurların Adalet Partilileri
radikalleştirmesiyle birlikte eski sosyal demokrasi, partinin varlığının temel
koşulu haline geldi. Tahranlı radikallerin yokluğu ve sosyal demokrat
hareketteki ayrışma sebebiyle İran devrimi başarısız oldu, neticede Bravin’i bu
başarısızlığıyla yanılttı. Ayrışmada en radikal unsurlar Bakû’de kaldılar,
bunlar, İran’ın iç meseleleriyle pek ilgilenmediler.
İran
Sosyal Demokrat İşçi Partisi (Adalet) geri planda faaliyetlerini sürdürdü.
Bakû’de, tüm kaynaklarını ve destek kuvvetlerini devreye sokmak zorunda kalan
Bolşevikler güçsüzdü. Bu güçsüzlük, Adaletçileri Bolşeviklere verilecek desteği
temel ilke olarak görmelerine neden oldu.[45] Neticede Adalet, Gilan’da kalıcı
hiçbir örgüt kuramadı. Ama gene de 1918’in ilk yarısında önemli bir imkânla
yüzleştiler. O günlerde Bolşevik Komitesi’nin varlığından ve bölgeyi kontrol
eden Cengelilerin korumasından istifade eden parti, Gilan’da örgütler kurma
şansını yakaladı. Cengelilerdeki halkçılık ve demokratlık, komünistleri
kucaklıyordu. Neticede Cengeli hareketi, Bolşevikleri ve komünistleri
İngiltere’ye karşı mücadelelerinde müttefik olarak gören antiemperyalist bir güçtü.
Enzeli
Bolşevik Komitesi’nin varlığı Bakû Komünü’nün varlığına bağlıydı. 1918 yazında
Bakû’deki Bolşevik olmayan güçler, şehrin savunması için İngiliz askerlerini
davet etmeye karar verdiler. Bolşevikler, bu karara cevap olarak, Bakû
Sovyeti’nden ayrıldılar, bu da komünün çökmesine neden oldu.[46] Ardından, o
dönemde Gilan’da konuşlu olan İngiliz askerleri Enzeli Komitesi üyelerini
gözaltına aldı ve onları Irak’a sürgün etti.[47] Dunsterville’in tespitine göre
(ayrıca İngiliz Savaş Bakanlığı’nın kayıtlarının da teyit ettiği biçimiyle)
Çelyabin ile yoldaşlarının Cengelilerle işbirliği içerisinde hareket ettiğine
dair elde kimi deliller mevcuttu.[48]
Adalet
Partisi Gilan’da yoktu. Ama gene de Cengeli topraklarında komünist hücreler
kuruldu. O dönemde komünistlerin veya Bolşeviklerin şahıs olarak bölgede
ajitasyon çalışması yürüttüklerini biliyoruz. Aynı günlerde aslen Alman olan
Gaug ismindeki bir Rus, İngiliz askerlerince gözaltına alındı ve savaş
tutsakları kampına gönderildi. Sonrasında Gaug, Bolşeviklerin gelişinden dört
gün sonra, 22 Mayıs 1920 günü Gilan’a Bolşevik heyetinin bir üyesi olarak
döndü. İngiliz askeri istihbaratı raporları, bu kişinin önemli bir konumda
olduğunu söylüyordu.[49] Gilan Cumhuriyeti’nin ayakta kaldığı süreçte zamanla
Bolşeviklerden uzaklaşan Gaug, Küçük Han’ın dostu haline geldi ve Halhal
dağlarında birlikte ölene dek onun yanında kaldı.[50]
Bir
de elimizde Sovyet yorumcu İrandust’un söyledikleri var. Bu kişiye göre,
Gilan’da sovyetin kurulmasını teşvik eden, Enzeli’deki Bolşevik
Komitesi’ydi.[51] Oysa Enzeli’den Hamedan’a uzanan hat boyunca kurulmuş olan,
“maksimalist askerler”ce yönetilen Rus askeri komiteleri[52] haricinde Gilan’da
sovyet olarak tanımlayabileceğimiz bir yapıya rastlanmıyordu. Ama komünist
hücreler vardı.
Dunsterville
birlikleriyle ilgili istihbarat günlüklerinde denildiğine göre, bölgede
devrimci ajitasyon çalışması yürüten, Ruslardan ve Alman kökenli Ruslardan
oluşan gizli bir dernek gözaltına alıp sınır dışı edilmişti. Belgede
aktarıldığı kadarıyla bu örgüt, Cengelilerle çalışıyor, Olga Zots (Villia),
Margot Bauman, Loskaya ve Zenya gibi üyeleri içeriyordu. Zenya, Cengelilere
hizmet ederken hayatını kaybetmişti.[53]
Alman
Dışişleri Bakanlığı arşivlerinde yer alan, ünlü İranlı komünist lider Haydar
Emmioğlu’nun (Tariverdiyev) yazdığı mektuplar, onun o dönemde Gilan’daki
devrimci eylemcilerle bağlantılı olduğunu ortaya koyuyor. Petrograd’daki
kardeşi Musa’ya yazdığı mektupta Haydar Emmioğlu, akrabası olan bir kadınla
ilgili duygusal ifadelere yer veriyor. Mektup, 1917 başında Lozan’da, Haydar’ın
Lenin ve yoldaşlarını Şubat Devrimi öncesi Rusya’ya götüren trenin ardından
aynı yolu takip edip bu ülkeye gitmesinden kısa bir süre önce yazılmış. Kadının
adı Zenya.[54] Bu kanıt, şüpheleri ortadan kaldıracak cinsten olmasa da
Haydar’ın Zenya’sının Gilan’da mektup yazıldıktan 18-19 ay sonra öldürülen
kadın olmasının yüksek ihtimal olduğunu ortaya koyuyor.
Haydar’ın
devrimci faaliyetleri başlı başına ele alınmayı hak eden bir hikâye. Burada
sadece 1919’da Adalet Partisi’nin bir şubesinin bulunduğu Petrograd şehrinde
toplanan, farklı milletlerden isimlerin katıldığı bir toplantıda Haydar’ın
1920’de İran Komünist Partisi ile birleşen İran Devrimci Partisi’ni temsil
ettiğini söylemekle yetinelim.
Lozan’dan
Bakû’ye mektuplar gönderen Haydar, Adalet Partisi’nin kuruluş hazırlıklarına
dair bir şeyler işitmese bile Şubat Devrimi’nin gerçekleştiğini kesin olarak
biliyordu. Bu sebeple, Rusya’ya Alman pasaportuyla gitmenin yollarını
araştırdı. Bu süreçte kardeşleri Musa ve Abbas yanında, Himmet partisinden eski
yoldaşı, zamanla milliyetçileşip ünlü Azerbaycan milliyetçi partisi Musavat’ın
lideri olan Mehmet Emin Resulzade’ye mektuplar yazdı.
Eski
sosyal demokratlarda görülen kaçamaklı yaklaşım üzerinden Haydar, mektuplarında
Bakû’deki petrol sahalarına yatırım yapmanın gerekliliği üzerinde duruyordu.
Musa’ya yazdığı mektubunda şunları söylüyordu:
“Petrol meselesi,
özellikle bizim için çok önemli, bizimki gibi büyük bir ailenin yaşaması için
en az iki petrol sahasına ihtiyaç var. Bu konuyu ciddiyetle ele almalıyız.
Elimizdeki arazileri kimseye satamayız, kiralayamayız.”[55]
Resulzade’ye
de benzer şeyler söylüyor:
“Kiralamak da satmak da
bize gelmez. Petrol çıkartma fırsatımız var, bu işi kendimiz yapmalıyız, bu iki
buçuk yıl içerisinde hiçbir şey yapılamamış olması ne acı.”[56]
Anayasa
Devrimi sırasında sosyal demokratların faaliyetlerini bilenler, Haydar’ın bu
ifadelerini, onun Şubat Devrimi’nin yaşandığı dönemde alternatif bir komünist
teşkilât kurmak istediğinin delili olarak ele alırlar. Dolayısıyla, iki
Zenya’nın bir ve aynı kişi olduğunu söyleyebiliriz. Ekim sonrası dönemde Gilan
siyaseti yeni bir unsuru içermektedir.
Haydar
Emmioğlu’nun İran Devrimci Partisi, Berlin’de faal olan Demokrat Parti’nin sol
kanadından arta kalanlarla (Takizade grubuyla) birlikte kuruldu. Demokrat
Parti’yle kurulan temas ve Jöntürklerin sürece katılımı ile birlikte parti,
faaliyet alanını İstanbul’a doğru genişletti. Bu şehirde 1919 başlarında
Gilan’la temas kurmaya başlayan parti temsilcileri, politik komiteler
oluşturdular.[57]
Tahran’da
devrimcilerin politik faaliyetleri konusunda elimizde yeterince delil yok.
Bravin’in mektubunu Lenin’e götürürken Bakû’de gözaltına alınan Avusturyalı
askeri ajan Von Tischolds dışında pek bir şey bilmiyoruz. İngiliz arşivinde yer
alan evrakı içerisinde Tahran’daki Bolşeviklerin yazdığı bir açık mektup da
bulunuyor. Buradan Tischolds’un özel bir görevle, Mazandaran ve Türkistan
üzerinden Moskova’ya gittiğini, tüm Bolşevik komitelerinden kendisine yardım
etmesini istediğini öğreniyoruz.[58] Büyük ihtimal bu Bolşevikler İranlıydı,
çünkü Sovyet temsilcisi olarak Bravin, bunlar Rus olsaydı, ayrıca bir tavsiyede
bulunma ihtiyacı duymazdı.
Elimizde
ayrıca Tahran’daki sosyalist devrimci komitesine dair belgeler de var. İngiliz
belgelerine göre bu komite propaganda çalışması yürütüyormuş.[59]
Bakû
Komünü’nün çöküşü ve Enzeli Bolşevik Komitesi’nin tasfiyesiyle birlikte
Gilan’da, esas olarak tüm İran’da komünist faaliyet, 12 ay sürecek bir çöküş
sürecine girdi. Cengelilere hizmet eden tek tek Bolşevikler çalışmalarına devam
ettiler, lakin Cengeli hareketi de “Bakû’de Bolşeviklerin iktidarı kaybetmesi
neticesinde aynı akıbetle yüzleşti.”[60]
Tahran’da
Kolomitsev çalışmalarını ümitsizce sürdürdü, Babuşkin, Sovyet sefiri olarak,
Horasan’da faaliyetlerine devam etti. Kolomitsev’in çalışmaları, sonrasında
İran’daki Bolşevik karşıtlarının ve İngilizlerin öfkelenmesine neden oldu.
Kolomitsev’in yaptığı açıklamayla Rusya’da kurulmuş olan karşı-devrimci Ufa
hükümetini eleştirmesi bardağı taşırdı.[61]
Sonrasında,
3 Kasım 1918 günü Sovyet elçiliği basıldı, Kolomitsev haricinde herkes
gözaltına alınıp Irak’a sürgün edildi. Bu operasyonda İngiliz güçlerine İran
Kazak Tugayı eşlik etti.[62] Ardından Kolomitsev, Rusya’ya dönmek zorunda
kaldı. 1919 yazına dek İran, Bolşevik faaliyetlerine ev sahipliği yapamadı. Tüm
İran genelinde Bolşevik faaliyetinin en yoğun yaşandığı yer, Gilan’dı.
Azerbaycan’ın
Lenkeran kentinde politik hücre kurulunca Bolşeviklerin faaliyetleri yeniden
başladı. Bu komünist grubu Mirza Küçük Han’la temasa geçti. Ona sundukları
mesajın ne olduğu hâlâ bilinmiyor, ama genel kanıya göre, Lenkeranlı
devrimcilerden mektup aldıktan hemen sonra Küçük Han, onlarla bir araya gelip
devrimle alakalı meseleleri tartıştı. Ama artık Cengeli lideri, Bolşeviklerin
belirlediği hedefe ulaşmıştı.[61]
Bu
dönemde Transkafkasya’da önemli değişiklikler yaşandı. En önemlisi de
merkezileşme fikrinden yana olan komünist güçlerin yeniden örgütlenmesiydi. Bu
dönemde Adalet Partisi liderleri, Himmet’in kontrolündeydi. Bu, komünistleri
Mart 1919’da Bakû’de bir araya getiren gizli konferansın bir neticesiydi.
Adaletçiler, sonrasında hükmünü yitirecek olan yeni bir merkez komitesi
seçtiler. Politik güç, beş kişilik bir gruba teslim edildi. Grup, merkez
komitesi üyelerinden oluşuyordu ve zamanla “Dış Büro” adını aldı. Bu Dış
Büro’nun başında Himmet’in önde gelen liderlerinden Dadaş Bünyatzade
bulunuyordu. Bu sayede Adalet Partisi tümüyle Himmet’e tabi kılındı.
Ama
aynı zamanda bu Dış Büro’nun kurulması, İran konusunda yeni bir yönelimin açığa
çıktığını ortaya koyuyordu.[64] Büroya Rusya’daki partiyi yönetme görevi
verildi. Bu görevin verilmesiyle birlikte, aslında Adalet’in faaliyet yürütmesi
gereken yerin İran olduğu söyleniyordu.
Bu
dönemde Sovyetler’in tüm diplomatik çabaları sonuçsuz kaldı. İlk iki temsilci,
Bravin ve Kolomitsev, tüm gayretlerine karşın, İran hükümetiyle Sovyet hükümeti
arasında ilişki kurulmasını sağlayamadı.
İran’da
asıl mücadele, Bolşevik karşıtı Ruslarla işbirliği içerisinde olan İngilizlerle
Sovyetler arasında cereyan etmekteydi. Temmuz 1919’da Kolomitsev, İran’a
giderken suikasta uğradı, kısa bir süre sonra İran başbakanı Vussukü’d Devlet,
İngiliz hükümetiyle Ağustos 1919 tarihli, halkta hiçbir karşılığı olmayan
anlaşmayı imzaladı. Tam da bu düzlemde Sovyet Dışişleri Bakanı Çiçerin, en
doğrusunun İran hükümetini tanımamak olduğunu düşündü, hatta 28 Ağustos 1919
günü yaptığı açıklamada, Sovyetler’in İran’a çıkartma yapabileceği imasında
bulundu.
Sovyetler’in
diplomatik çabalarına bir yandan da 1918’den başlayan, özellikle 1919’da
hararetlenen bir tartışma eşlik etti. Bu tartışma, Doğu’da devrimin niteliği ve
bu devrimin dünya devrimiyle ilişkisiyle alakalıydı. Bu bağlam dâhilinde,
Bolşevik devrimine bağlı olup Cengeli hareketini “halkçı-milliyetçi” bir
hareket olarak tarif eden kimi Doğulu isimler, bu hareketin Bolşevik desteğini
hak ettiğini düşünüyorlardı. Himmet partisinin önde gelen liderlerinden S. M.
Efendiyev, Bolşevik liderlerden İran’daki devrimci dalgaya dikkat kesilmelerini
istedi. Efendiyev, övgülerle bezeli Küçük Han değerlendirmesinde, onun
arkasındaki kitle desteğinin giderek büyüyeceğini söylüyordu. Ona göre
Cengeliler, Doğu devriminin öncüsüydü ve hareket, sosyalizme oldukça yakın bir
hareket olarak görülmeliydi.[65]
Bu
sebeple, Küçük Han görüşme sonrası çok beklemeden Bolşeviklerle temas kurdu.
1919 yılının Temmuz ayının sonunda veya Ağustos başında Gilan’a Stepan Afonyan
isminde bir Bolşevik geldi. Yanında getirdiği iki önemli belge, Bolşeviklerin
Cengeli hareketiyle ilgilendiğini, aynı zamanda Adalet Partisi’nin Gilan’da
örgütlenmeye hevesli olduğunu ortaya koyuyordu. Bu belgeler, ikna edici,
şüpheleri dağıtıcı nitelikleriyle, komünistlerle Cengeliler arasında herhangi
bir çatışma olmadığını ispatlıyorlardı. İlk belge, Lenkeranlı devrimcilerin
Küçük Han’a hitaben kaleme aldıkları mektuptu. Mektup, şu tür ifadeleri
içermekteydi:
“Bizi Lenkeran’daki
komünistler görevlendirdiler. Bakû’ye özel bir görev için gönderildik.
Lenkeran’a geri döneceğiz, bu yüzden sizin yanınıza gelemedik. Bizim yerimize
tüm gerekli konuşmaları yapabileceğimiz dostumuz Afonyan’ı gönderiyoruz.
Bakû’deki işleri yoluna koyup Lenkeran’a döneceğiz, en kısa sürede Enzeli’ye
gelip sizi ziyaret edeceğiz. Dostumuz, tüm fikirlerimizi size aktaracak. Bir
araya geleceğimiz güne kadar sizi dostane duygularımızla selamlıyoruz.”
“Sovyet iktidarı, özgürlüğün, hakikatin ve eşitliğin yol
göstericisidir.” [Kızıl Doğu propaganda treni, 1920]
Afonyan’ın
yanında, İranlı komünistlerden aldığı ilginç bir belge bulunuyordu. Belgenin
sol tarafında “İran İşçilerinin Komünist Partisi, Adalet, Sayı. 293, 17 Temmuz
1919, Bakû Komitesi” yazılıydı. Altında ise şu ibareye yer verilmişti:
“İmza ve mührümüzün de
gösterdiği üzere, bu İran Komünist Partisi’ni (Adalet) İran’da örgütleme
görevi, bizzat bu partinin belirlediği Stepan Afonyan’a verilmiştir.”
Belgeyi
başkan olarak Ahundzade, sekreter olarak N. Turani imzalamıştı.[66] 1918’de
Adalet’e katılan Ahundzade, sonrasında epey ünlü bir komünist haline geldi.
1919’da Adalet, onun liderliğinde Lenkeran şehrinde küçük bir hücre kurdu. Ama
Ahundzade, Adalet Partisi’nin lideri değildi.[67]
Afonyan’ın
Gilan’da İran Komünist Partisi’ni örgütleme çalışmaları konusunda pek fazla şey
bilinmiyor. Elimizde sadece onun faaliyetlerinin anlatıldığı, Gönüllü Ordusu
temsilcisine imzasız iletilmiş bir mektup var. Mektubun başında Afonyan’ın
Enzeli’deki bir tarak gemisinde kılavuz olarak çalıştığından, liman kenti
Kazyan’da makine üretimi için bir atölye açtığından bahsediliyor. Mektubun
yazarı devamında, Afyonyan’ın “Küçük Han’la ve Bakû’deki işçi komitesiyle
ilişkili olduğunu” söylüyor. Bolşevik ajitasyon çalışmaları için bu komiteden
para alıyor. Birçok kişiye Küçük Han’ın hizmetinde eğitimci olarak çalışması
tavsiyesinde bulunuyor, 120 kişinin bu görevi üstlendiğini söylüyor. Mektuba
göre Afonyan, Gilan, Bakû ve Tiflis arasında bağ kuran kişi. Mektubun yazarı,
sık sık işçi komitesinin toplantı yaptığı kulübe uğrayan Afonyan konusunda şu
soruları soruyor:
“Akşamları neden farklı
teknelerde saklanıyor? Komiteden ne kadar para aldı ve bu para kendisine niçin
verildi? Hiç birilerine Küçük Han’ın hizmetine girmesini söyledi mi? Hiç
birilerinden Bolşevik ajanı olmasını istedi mi? […] Eylül ayında Enzeli’den Bakû’ye
niye gitti, Samuel ismiyle Tiflis’e gitme iznini niye aldı, yirmi gün sonra
niye döndü? O Eylül ayında farklı teknelerde saklandı mı? [...] Tüm işlerini
aşırı bir dikkat ve zekâyla yürütüyor, gerçek işlerini yaparken onu yakalamak
güç. Bu işlerinde kendisine eşi Belagaya yardım ediyor. Kadın, ilişkide olduğu
az sayıda İranlıdan aldığı bilgileri Bakû’deki eşine iletiyor. Kanaatimce
atölyede çalışmakta olan Varanof da Afonyan’ın suç ortağı.”[68]
Muhtemelen
Afonyan, bu mektubun ele geçirilmesi sebebiyle İngilizlerin eline geçti. Ama
Afonyan, Gilan’daki tek Bolşevik ajanı değildi. Süreç içerisinde Kızıl Ordu’nun
elde ettiği zaferler, Gilan’daki durumu iyice kırılganlaştırıp ve huzursuzluğu
hâkim kıldı. Bölgede Bolşeviklerce yürütülen faaliyetler, Haziran 1919’da iyice
yoğunlaştı. Bunun üzerine İngilizler, 1918’de yürürlüğe koydukları
sıkıyönetimin kapsamını genişletmeye karar verdiler.
Kasım
1919’da İngiliz bakan Percy Cox, Curzon’a yazdığı mektupta Gilan’daki durumun
hiç de tatmin edici olmadığını söylüyordu. Raporunda Cox, dışişlerini Cengeli
hareketinin Bakû’deki Bolşevik ve Türk unsurlarıyla ayaklanma tertiplediği
konusunda uyardı.[70]
O
dönemde Bolşeviklerin elçileri de sık sık Gilan’a ziyaretler düzenliyorlardı.
Bu ziyaretlerin belki de en önemlisi, Şubat 1920 sonunda Bakû’den gelen
Muharrem Ağayev’in gerçekleştirdiği ziyaretti. Ağayev, Adalet Partisi’ne üye
ünlü Ağayev kardeşlerden biriydi. Komünist örgütlere liderlik etsin diye İran’a
gönderilen Ağayev, Astara’da gözaltına alındı.[71] İngiliz Dışişleri Bakanlığı
arşivlerinde yer alan bir dizi belge, Gilan’daki Bolşevik faaliyetlerinin
yoğunlaştığından bahsediyor.
Bu
dönemde Bolşeviklerin Gilan’a gelmesinde şaşılacak bir yan yoktu. Bolşeviklerin
Gilan’a gelmeleri gayet doğal bir gelişmeydi, zira burada önemli bir müttefike
sahiplerdi. 1915’ten itibaren radikalleşen Cengeli hareketi, kurulduğu günden
beri Bolşeviklerle işbirliği içerisindeydi. Cengelilerin Anayasa Devrimi
sırasında radikal bir toplumsal hareket oluşturmasıyla birlikte Bolşevikler
ilişkilerini daha da yoğunlaştırdılar. Bu hikâye, hareketin sol kanadın pratik
radikalizmi sebebiyle oluşmuş meseleler üzerinden bölündüğü 1919’da daha da
ilginç bir hal aldı.
Hareketin
sağ kanadı koptu, İran ve İngiliz güçlerine teslim oldu. Geride kalanlar, o
öfkenin ve kafa karışıklığının tanımladığı süreçte, hareketin önüne farklı
seçenekler sundular. Neticede solcu Cengeliler, Bolşevik programını
benimsediler. Hatta daha da ileri giderek, 1919 yılının başlarında Bolşevik
Komitesi meydana getirdiler.[72] Küçük Han gibi isimlerse bu Bolşevik
programına onay vermediler. Ama Küçük Han dâhil tüm sol kanat, Sosyalist Komite
bayrağı altında birleşti.[73] Böylelikle Cengeli Bolşevikler, hareketin lider
kadrosu içerisinde önemli bir güç haline geldiler.
Gilan’daki
İngiliz ajanlarının eline geçen propaganda metinlerinin İranlı ve Azerbaycanlı
Bolşeviklere ait olduklarına hiç şüphe yok. Bu metinlerin birkaçı, bugün hâlâ
İngiliz arşivlerinde bulunuyor. İçlerinde Adalet Partisi bildirileri ve Himmet
partisine ait yayınlar var. En ilginci, Bolşeviklerin 1919 tarihli
programlarının Azerbaycanca hali.
Bu
noktada Türkistanlı Bolşeviklerin de Cengelilerle temas kurmaya çalıştıklarını
not etmek gerekiyor. Gilan’a ulaşma umuduyla Astarabad’a gelen Bolşevik sayısı
400’ü buluyordu.[74] Esasında Bakû’de Bolşeviklerin iktidarı ele geçirmesinden
önce İran’a yönelik Sovyet müdahalesinin ana üssü olarak Türkistan
belirlenmişti. Türkistan kaynaklı propaganda metinleri Gilan’a ulaştı.
1919
ve 1920’de Bolşevikler, Batılı işçilerin mücadeleleriyle Doğulu devrimcilerin
mücadelelerini birbirine bağlamaya karar verdiler. Bu politikanın simgesi de
“Kızıl Doğu” ismini taşıyan trendi. Bu trende görevli personel içerisinde
Anayasa Devrimi döneminde faaliyet yürütmüş, deneyimli sosyal demokrat ve
komünist hareketin lideri Haydar Han Emmioğlu’nun başını çektiği İranlı grubu
da bulunuyordu. “Kızıl Doğu”nun politik sorumlusu ise Lenin’in kişisel elçisi
olarak Türkistan’a gönderilmiş olan G. Safarov’du. Türkistan’ı dolaşan tren,
Batı’da Rostov’a kadar gitti. Bu tren üzerinden propaganda metinleri, İran’ın
kuzey bölgelerine ulaştı.[75]
Bu
dönemde Türkistan’dan gelen bir bildiride İranlılara şu söyleniyordu:
“İstibdat karşısında İran
milletine bahşedilmiş olan hürriyet, iki hükümet eliyle yok edildi. Bu
hükümetlerden biri Çar, diğeri İngiliz hükümeti. İngilizler, bugün hâlâ
kurbanlarının yüreklerindeki kanı emmek için büyük bir iştahla çaba sarf
ediyor. Yeni Rus hükümeti, 1907’den beri sizin bu zulme karşı sergilediğimiz
muhalefeti övgüyle karşılıyor. Hükümet, o cesaretle yaptığınız eylemlerin ve
bugünkü fedakârlıklarınızın boşa gitmeyeceği güvencesini veriyor. [...] Tüm
dünya, Rusya’yı ve diğer ülkeleri çizmeleri altında ezmeye çalışan düşmana
karşı yürüttüğü savaşında Rus hükümetinin her gün ortaya koyduğu çabayı büyük
bir dikkatle izliyor.”
Bildiride
halkların kardeşliği vurgulandıktan sonra İranlılar, Afganistanlılarla,
Hintlilerle ve Türklerle birlikte Bolşeviklere katılıp “o büyük savaşa
hazırlanmaya, İngiltere’yi mağlup edecek cepheyi meydana getirmeye” çağrılıyor.
Bildirinin sonunda “İran devrimi” selamlanıyor.[76]
1919’da
ve 1920 başlarında komünist hareket yanlısı bireylerin faaliyetlerini
arttırdığını görüyoruz. Örneğin Ağustos 1919 başlarında Adalet Partisi’nin
gazetesi Hürmet, “Tahran’daki parti komitesi”nin bir mektubunu yayınladı.
Mektupta komite, halkın kendilerini sıcak karşıladığını söylüyordu.[77]
Eldeki
kanıtlar, ayrıca Horasan eyaletinin başkenti Meşhed’de gizli bir komünist
örgütün varolduğunu ortaya koyuyor. Görünüşe göre parti, komünistlerden ve eski
Demokrat Parti üyelerinden oluşuyordu. Bu hücreler, Türkistan’daki
komünistlerin İranlıları örgütleme çabalarını yoğunlaştırdıkları 1919 yılının
sonlarında oluşturulmuşlardı.
Haydar
Han, Meşhed’deki komünistlerle temas kurdu ve onlara politik eylemlerle ilgili
talimatlarını iletti.[78] Fakat Sovyet arşivlerinde araştırma yapan
İbrahimov’un yerinde tespitiyle, İran’daki parti şubeleriyle Bakû ve
Türkistan’daki merkezi yapı arasında fazla bağ kurulamadı.[79]
1920
yılının başlarında muhtemelen bu şubeler kendiliğinden kurulup gelişmişlerdi.
Bu gelişme, merkez komitenin bilinçli müdahalesinin bir sonucu değildi.
İran
Azerbaycanı’nda komünist faaliyet daha yoğundu. Bakû’ye yakın oluşu önemli bir
avantajdı. Savaş süresince Rus ve Türk ordularının işgaliyle yüzleşmişti. Gilan
bağlamında Şubat ve Ekim devrimleri sayesinde bölgedeki politik güçler açığa
çıkma ve güçlenme imkânı buldular.
Ruslarla
İranlılar arasındaki işbirliğinin zeminini ilkin Şubat Devrimi tesis etti.
Bildiğimiz kadarıyla, 1917’de Tebriz’de “Asker ve Yurttaş Sovyeti İcra
Komitesi” oluşturuldu. Hatta bu komite, Adalet Partisi’nin yayın organı
Bayrak-ı Adalet’e aşağıdaki ifadeleri içeren bir mesaj gönderdi:
“İran ve Rusya halklarının
kardeşçe el sıkışıp tüm dünya emekçilerinin beklediği nihai hedefe doğru
adımlar atma fırsatı bulacakları o çok beklediğimiz, arzuladığımız an gelip
çattı.”[80]
Ekim
Devrimi ardından sık sık toplantılar ve gösteriler düzenlendi. Askerler
paltolarına kırmızı kurdeleler takınca Rus komutanlar kaçmak zorunda
kaldılar.[81] Tebriz’de bulunan Bolşevik askerlere bir süre Saltıkov ismindeki
bir bahriyeli liderlik etti.[82] Ayrıca 1917’de Tebriz’de küçük bir grup, ilk
komünist hücresini kurdu. Sonrasında bu grup, Bakû’ye Adalet Partisi
liderleriyle buluşmaları için birkaç temsilci gönderse de burada gerekli
temasları kuramadı.[83] Bu kişiler sosyal demokrattı, ama eski sosyal
demokrasiden kopmuşlardı. Bu kopuş, temelde 1917 yılında sosyal demokratların
programının yayınlanmasına karşı çıkan Demokrat Partililerin kararına itiraz
neticesinde gerçekleşmişti. Demokrat Partililer, o süreçte Teceddüd
[“Yenilenme”] ismindeki gazetelerinde bu programın yayınlanmasına karşı
çıktılar. Sonrasında, sosyal demokratların lideri Rızazade, politik bir
toplantı örgütledikten sonra gözaltına alındı.[84]
Ancak
bu eski sosyal demokrasiden kopuş süreci henüz tamamlanmış değildi. Bazıları,
iki taraf arasında orta yolcu bir çizgiyi benimsediler. Fakat Kızıl Ordu’nun iç
savaşta kazandığı zaferler neticesinde politik durum radikalleşince bu kişiler
Bolşeviklerin safına geçtiler.
Ardından,
Gilan yanında Azerbaycan’a da elçiler gönderildi. Bu kişiler parti örgütleri
kurmakla görevlendirilmişlerdi, fakat önemli bir kısmı tutuklanıp hapse atıldı.
İbrahimov’un araştırmalarında bulduğu belgeler, bu dönemde Adalet Partisi’nin
Tebriz’e iki heyet gönderdiğini ortaya koyuyor. 1920 başlarında örgütlenen bu
hücrelerin sonrasında pek bir başarı elde edemedikleri görülüyor.[85]
Ama
bu noktada Sovyet arşivlerinin araştırmacıları yanılttığını, İngiliz
arşivlerinin daha faydalı olabileceğini söylemek gerekiyor. 1920’de İngiliz
istihbaratının eline geçen, Tebrizli komünistlerin Adalet Partisi merkez
komitesine gönderdiği mektuplar, bu şehrin Bolşeviklerin Gilan’a gelmesine dek
açığa çıkmamış olan, nispeten büyük bir komünist örgüte ev sahipliği yaptığını
ortaya koyuyor. O dönemde Tebriz’deki çalışmaya başında Şeyh Muhammed
Hıyabani’nin liderlik ettiği Azerbaycanlı Demokratlar grubu bulunuyor.
Hıyabani,
Anayasa Devrimi’nin gerçekleştiği dönemde mecliste vekildi. Babası gibi tüccar
olan Hıyabani, Tebriz’de epey takipçisi olan bir mollaydı. Gençliğini
Petrovski’de geçirdi. Bu şehirde Kafkas ötesinde oluşan politik ve düşünsel
aydınlanmadan beslendi. Anayasa Devrimi’nin bastırılması sonrası yoldaşları ile
birlikte 1916’de Demokrat Parti’nin dağılışına, partinin hızla büyümeye
başladığı 1918 yılına dek İran Azerbaycanı’nın Rus ve Osmanlı ordularınca işgal
edilişine tanıklık etti. Teceddüd isminde gazete çıkartan Hıyabani, İran
Azerbaycanı’na hâkim olmak için merkezi hükümetin zayıf yanlarından istifade
etmeye çalıştı.[86] Demokrat Parti’den ayrılanlar da bu dönemde Tenkidiyun
(“Eleştiri”) ve Tahran’daki başbakanı destekleyen Ammiyun
(“Demokratlar”) isminde bir gazete çıkarttı.
Sosyal
demokratlar bu süreçte daha radikaldi. Tebriz’deki İngiliz ajanının aktardığına
göre bu parti Bolşevik yanlısıydı. Daha önce de ifade ettiğimiz gibi, bu parti,
sonrasında İran ve Rus Bolşeviklerine katıldı. Bolşeviklerin başında 1917’de
kurulan “İran-Rus Sovyeti”nin cumhurbaşkanı Timovyev vardı. 14 Nisan 1920 günü
Tebriz’den Tiflis’e geçen Timovyev, Sovyet büyükelçisi olarak geri döneceğini
söyledi. Timovyev, İngiliz ajanının “terörist” olarak nitelediği birkaç
şakirdin ve birkaç İranlı vekilin desteğini arkasına almıştı.[87]
Yukarıda
bahsini ettiğimiz, 20 Temmuz 1920 günü ele geçirilen mektuplar, Rus ve İranlı
Bolşeviklerin Tebriz’deki faaliyetlerine ışık tutuyor. Mektuplar, Bolşevik
temsilcileri yanında Adalet Partisi ajanlarına ait birçok ilginç belgeyi
içeriyor.[88] Mektupların biri, Adalet Partisi’nin üst düzey yöneticilerinden
biri olduğunu düşündüğümüz Abdullah Sadıkzade tarafından Musevi’ye yazılmış.
Mektuptan anladığımız kadarıyla Sadıkzade, Adalet Partisi tarafından Tebrizli
komünistlerle temas kurmakla görevlendirilmiş. Sadıkzade mektupta, “Tebriz’e
varmadan önce şehirde zaten güçlü bir örgüt vardı” diyor. Devamında şunları
söylüyor:
“Tüm masraflarımızı
Tebriz’deki Bolşevik komitesi karşılıyor. Bolşevizm adına çalışma yürüten,
İngilizler Bolşeviklere karşı gelsin ve onları ezsin diye uğraşan Demokrat
Partililerin çalışmalarına rağmen faaliyetlerine devam eden insanlar, çok iyi
iş çıkarıyorlar, Kafkasya’da böyle bir sonuç ortaya çıkamazdı. Komite, bu
mektubu getirecek kişiyle detaylı bir rapor gönderiyor. Burada yoldaşlar yoğun
baskı görüyorlar. Birçok Bolşevik, ya hapiste ya da sınır dışı edildi. Bir
kısmımız, Alman konsolosluğuna yakın bir evde sıkışıp kaldık. Bazımız özgür ve
çalışmalara devam ediyor. Parti üyeleri, tüm güçlüklere rağmen bir saat gibi
gece gündüz çalışıyorlar. Dün Demokratlar partinin matbaasını bastılar, biz de
bozuk bir makineyi tamir edip birkaç bildiri yayımladık.”[89]
Sadıkzade’nin
mektubu, bir yandan da Tebriz’i fiilen yöneten Demokratların Bolşeviklere
yönelik yaklaşımlarına ışık tutuyor. İlginç olan şu ki 1915-1921 döneminde
İran’da farklı türde milliyetçi akımlar gelişti. Gilanlılar, Bolşeviklerle
işbirliğine giderken, Tebrizliler onlara kati surette karşı çıktı, hatta onları
ezmeye çalıştı.[90]
Ele
geçirilen diğer bir belge, Tebrizli devrimcilerin İran Komünist Partisi’ne
gönderdikleri mektup. Belgenin başına şu not düşülmüş: “Tebriz, İran
Bolşevikleri temsilcisi, şube vekili Sayı. 36, 2 Haziran 1920.” Mektubun
başında Tebriz’e giden Sadıkzade’ye Biller isminde bir Rus’un eşlik ettiği
söyleniyor. Adalet Partisi’nin Biller ve Sadıkzade için hazırladığı referans
mektupları 12 Mayıs 1920’ye, yani Bolşeviklerin Enzeli’ye gelmelerinden altı
gün öncesine tarihli. İki ajanın geldiği bilgisini veren mektupta şu
söyleniyor: “Saygın toplumunuzu örgütleyecek örgütü kurmanız sebebiyle sizi
tebrik eder, İran’a gösterdiğiniz ilgi için teşekkürlerimizi sunarız.” Mektup,
ayrıca Tebrizlilerle Adaletçiler arasında daha önce hiçbir temas kurulmadığını
söylüyor.
“Temsilcilerimizin Bakû’ye
üç ay önce gittikleri konusunda sizi bilgilendirmek isterim. Bahsini ettiğiniz
temsilcilerinizin geldikleri ana dek sizden herhangi bir talimat gelmemiştir.
İran’daki Bolşevik teşkilâtın üyeleri, aşağıda aktardığım onca baskı ve zulme
rağmen övgüye değer bir adanmışlıkla önemli faaliyetler yürütmüşlerdir.
İngilizlerin yoğun muhalefetine rağmen İran’ın her yerinde, özellikle
Azerbaycan eyaletinde Bolşevik politikasının tanıtılması için gerekli zemini
hazırladık. Artık bize sadece Bolşevik güçlerinin gelip kitleleri
ayaklandıracağı, hükümet binalarını ele geçireceği, onları yoldaşlarımız olarak
sizin talimat ve planlarınız uyarınca organize edeceği günü beklemek
düşüyor.”[91]
Tebrizli
komünistler, yolu açmak için çok çalıştılar ama o Bolşevikler şehre hiç
girmediler. Bolşeviklerin geleceğine dair beklentileri öyle yüksekti ki
Tebrizli komünistler bölgedeki kabile liderlerini uyaran bildiriler
hazırladılar ve onları Bolşeviklerin karşısına dikilmemeleri konusunda
uyardılar. Mektuplar, bize bu belgenin bir kopyasını sunuyor:
“İranlı Bolşevikler,
Rusyalı Bolşeviklerle ve Türkiyeli Bolşeviklerle birer kardeş gibi
kucaklaştılar. Amaçları, Bolşeviklerin kutsal sistemini her yana yaymak. İran’a
buranın Bolşeviklerinin izniyle geldiler. Davet edilmelerindeki amaç,
İngilizleri İran toprağından atmak, her türden müdahaleci gücü ezmekti. Bu
sebeple, size dört bir yandan, İran’ın batı, kuzey ve doğu cephelerinden
İngilizlere karşı koymak için milli Bolşevik ordusunun İran topraklarına
gireceğini duyururuz. Saygıdeğer hanlara ve bölgenizdeki tüm insanlara Bolşevik
ordularına dostlukla ve kardeşçe duygularla yaklaşmaları, onları hoş
karşılamaları talimatını vermeniz gerekiyor. İranlı Bolşevikler sayesinde
zafere ulaşacaksak, bu kusursuz arkadaşlık ilişkisinin korunması şart. Tebriz,
İranlı Bolşeviklerin bölge temsilcisi.”[92]
Biller’ı
Tebriz’e gönderen Kızıl Ordu 11. Bölüğü’nün asli görevi Rus Azerbaycanı’nı
işgal etmekti. İran Azerbaycanı’nda ikamet edecek bir kişiymiş gibi bölgeye
gelen Biller, Bakû’ye Bolşeviklerin İran’a gireceği beklentisini içeren askeri
ve politik raporlar gönderiyordu.[93] Tebrizli devrimcilerin Adalet Partisi’ne
gönderdikleri raporlar, ayrıca Azerbaycan yanında Gilan, Kazvin ve Tahran’daki
ajanların listesini içeriyordu. Devrimciler, aynı zamanda Demokratların
“zulmettiği eylemcilerin listesini göndermişlerdi. Her iki liste bir miktar
abartılı bilgiler içerse de o kritik günlerde sosyal demokratların
Bolşeviklerin safına katılmayı kararlaştırdıklarını, hatta ellerindeki güçleri
komünistlerin emrine verdiklerini göstermesi bakımından önemli.”[94]
Toplumsal
çelişkinin Gilan kadar keskin olmadığı Tebriz’de komünist örgütlerin daha
sağlam bir yapıya sahip olmaları kimilerine şaşırtıcı gelebilir. Bunun sebebi,
Tebriz’deki siyasetin özel yanlarında aranmalı. Tebriz, o dönemde komünizmin
bağımsız bir güç olarak ortaya çıkmasını gerekli kılan koşullara sahipti.
Gilan’dan farklı olarak, Birinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesi, İran
Azerbaycanı’nda politik mücadelenin mevcut tarzını hiç değiştirmedi. Ayrıca
bölgedeki siyasetin bileşenlerin ana niteliğinden de önemli bir değişiklik
yaşanmadı. Anayasa Devrimi’nde görüldüğü üzere, savaş ve kıtlığa rağmen
köylülük politik bir güç haline gelemedi. Demokratlar, toplumsal zemini olmayan
saf bir milliyetçilik türü geliştirdiler ve Tebriz’e uç bir radikalizm türünü taşıması
muhtemel sosyal demokrasinin hiçbir kolunun varlık imkânı bulmasına izin
vermediler. Bu nedenle, kaçınılmaz olarak radikal güçlerin her biri kendisine
özel bir örgüt kurmak zorunda kaldı.
Gilan’da
ise yeni milliyetçi yükseliş neticesinde oluşan yeni bağlam dâhilinde yeni
mücadele yöntemleri benimsendi. İlk başta kent ve kasabalardaki Rus işgali
Cengelileri taşrada konuşlanmak zorunda bıraktı. Hareket, bir sınıf meydana
getiren köylülüğün şikâyetleri üzerinden örgütlenmeyi bildi. Cengelilerin
kentten getirdikleri liberalizme eşlik eden popülizm ve antiemperyalizm,
onların farklı politik görüşleri birlikte benimsediklerinin kanıtıydı. Buna ek
olarak, Cengelilere Gilan hareketinin öncüsü olma imkânı sunan pratik
radikalizm, onun nispeten daha radikal olan eğilimleri soğurmasını, hareket
bünyesine katmasını sağladı. Ancak bu radikalizm, salt antiemperyalizmle
sınırlı bir şey değildi. O, aynı zamanda hareketin toplumsal yönüyle de
bağlantılı bir pratikti. İlgili dönemde İran’da faal olan diğer hareketlerden
farklı olarak Cengeliler, Gilan’da bir sınıf mücadelesi de verdiler. İran
bağlamında bu sınıf mücadelesi, eksik ve ideolojik açıdan ham olmasına karşın,
eşi benzeri görülmemiş biçimde radikaldi. Bu radikalizm sayesinde Gilan,
radikal sosyal demokrasi ihtiyacını gerektiği şekliyle karşılamayı bildi.
Cengeliler, bu tür bir radikalizme hiçbir şekilde itiraz etmediler. Bazen
muhtelif unsurlar, Bakû’deki radikalizmi Gilan’a taşımaya çalışsalar da başarılı
olamadılar.
Hareketin
toplumsal boyutuna dair inceleme, bu makalenin sınırlarını ve kapsamını aşıyor.
Ancak Küçük Han konusunda şunu söylemek mümkün: Küçük Han, Anayasa Devrimi’nden
beri sosyal demokrat olan, 1918 sonlarında sosyalizmin ilkelerini temel alan
bir cumhuriyeti kurma niyeti olduğunu açıktan dile getiren bir isimdir.[95]
Cengeli
hareketinin Bolşevik Devrimi’ne borçlu olduğu, inkâr edilemeyecek bir
gerçekliktir. İnkâr etmek şöyle dursun, bu gerçeklik ısrarla vurgulanmalıdır.
Öte yandan, Gilan’daki devrimin sahip olduğu milli niteliğinin tarihsel
düzlemde meşru olduğu da inkâr edilemeyecek bir gerçekliktir. Bolşevikler bu
gerçeği kabul etmiş, Ekim Devrimi’nden itibaren sürekli dile getirmişlerdir.
Gilan’daki
hareketi Transkafkasya ve Orta Asya’daki hareketlerle kıyasladığımızda,
Bolşeviklerle kurulan ilişkiler açısından Gilan’daki hareketin içsel mantığının
farklı olduğu görülür ama bu farklılık, Bolşevizmin reddedildiği anlamına
gelmez. Burada asıl mesele, Bolşevizmle kurulan ilişkilerin niteliğiyle
ilgilidir. Cengeliler açısından Bolşeviklerle kurulan ilişkinin niteliğini
sadece onlardaki milliyetçilik değil, toplumsal radikalizm düzeyi de tayin
etmiştir.
Bolşevizmle
doğrudan temas halinde olan Cengelilerin daha radikal bir harekete dönüşme
ihtimallerinin bulunmadığı, sosyal demokrasiyle onu radikalizm yoluna sokacak
komünizm arasında bir köprü kurup kurmadığı halen daha tartışılan sorulardır.
Bolşeviklerin İran topraklarına ayak basması sonrası Gilan, bu soruların
cevaplarının arandığı bir zemin haline gelmiştir. Eldeki delillerin de
gösterdiği üzere Cengeliler, Bolşeviklerle anlaşmaya hazırdırlar. Dolayısıyla,
Gilan Cumhuriyeti’nin edindiği deneyim, esasında sadece Cengelilerin Bolşevizme
yönelik itirazları değil, kimi komünistlerin makul olmayan aşırı radikal
beklentileriyle ilgili bir meseledir.
O
toz dumanın içerisinde gelişmiş ham fikirlerin gezindiği bölgeye gelen
Bolşevikler, Tebrizli Demokratlarla anlaşma konusunda hayal kırıklığı
yaşadılar. Tam da bu kesimden gördükleri itiraz sebebiyle İran Azerbaycanı’na
yönelemediler. Buna karşın, Gilanlılar farklı bir tavır geliştirdiler. Bu
döneme ait bir belge, Bolşeviklerin kafasının epey karışık olduğunu ortaya
koyuyor. Bu mektup, Lenkeran’daki Bolşeviklerce, muhtemelen Bakû’nün
Bolşeviklerin eline geçmesiyle Enzeli’ye girişleri arasındaki dönemde, yani 28
Nisan-18 Mayıs 1920 arası bir tarihte yazılmış olmalı.
Mektubun
başında Lenkeran işçilerinin ve köylülerinin, Rus askerlerinin ve Sovyet
Azerbaycanı’nın “Küçük Han Yoldaş”a selamları iletiliyor. Ardından, İranlı işçi
ve köylülerin İngiliz kapitalistlerce sömürüldüğünden bahseden mektup, İngiliz
burjuvazisinin İran hükümetini kontrol ettiğini, İran halkını Rus halkı iki
buçuk yıldır karşı-devrimcilerle savaşmakla meşgul olduğu, bu sebeple,
İranlılara dayanışmacı desteğini sunamadığı gerekçesiyle zincirlediğini
söylüyor.
Mektup,
barışın ancak İngiliz emperyalizminin Sovyetlerle ve Doğu halklarıyla kurulacak
ittifak neticesinde gerçekleşebilecek olan Doğu devrimiyle mağlup edilebileceği
üzerinde duruyor. Sovyetler’in iç savaştan zaferle çıkmasıyla birlikte
İngiltere’nin barış talep etmek zorunda kaldığını söyleyen mektupta şu ifadeye
yer veriliyor: “Fakat bizim tek fikrimiz, tek dileğimiz var, o da Doğu’daki
ülkelerin İngiliz burjuvazisinin zulmünden kurtarılmasına dairdir.”
İngiltere’nin ancak bu sayede zararsız bir güce dönüştürüleceğini söyleyen
mektup, aşağıdaki ifadelerle son buluyor:
“Küçük Han Yoldaş, siz
İngiliz idaresine karşı ayaklanmış tek kişisiniz. Ülkenizi İngiliz
hırsızlarının elinden kurtarmak için İngiltere’ye savaş ilan ettiniz. Tüm
ezilen İran halkı umutla baktığı size hayranlık duyuyor, yabancıların elinden
kurtulmak için gerekli yolu sizin bulmanızı istiyor. Azerbaycanlı işçiler ve
köylüler olarak size şunu söylüyoruz: ‘İran işçilerinin lideri, biz İran
milletinin ilk daveti üzerine size yardım için koşmaya, İngiliz hâkimiyetine
son vermeye hazırız. Biz, yardım ve kardeşçe ilişkiler kurmak için elimizi
İranlı kardeşlerimize uzatmaya her an hazırız. Samimiyetimizin bir nişanesi
olarak size Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti’nin bir madalyasını ve
bir tabancayı gönderiyoruz. Küçük Han, umarız ki o maharetli ellerinizle
İran’daki son zalimin yüreğini dağlamayı bilirsiniz. Aramızdaki bağ hiçbir
zaman kopmamalı, birbirimize her daim yardım etmeliyiz.”
Bu
mektubu alan Cengeli temsilcileri, şehirdeki Bolşeviklerle buluşmak için
Lenkeran’a gittiler. Bu ziyaretin asıl amacı konusunda birçok hikâye anlatıldı,
sayısız yazı yazıldı. Bazıları ziyaretin amacının Bolşeviklerle işbirliği
kurmak, bazıları da Bolşeviklerin Gilan’a gelmelerini engellemek olduğunu iddia
ettiler.
Neticede
Bolşevikler, Gilan’a 18 Mayıs 1920 günü geldiler. Birkaç gün sonra, 5 Haziran
akşamı Küçük Han ve yoldaşları, bir süre önce İngiliz ve İranlı güçlerin
kovdukları Reşt’e yürüyüşe geçtiler. Köylülerin ve şehir sakinlerinin
toplaştığı kent meydanında, Küçük Han, popülizmin omuzlarına binen ağırlığıyla
Gilan halkına şunları söyledi:
“Rusya’da ışıl ışıl bir
fener yakıldı, bu fener ışığıyla bizim de gözlerimizi aldı, öyle ki ona
sırtımızı dönmek zorunda kaldık. O parlak ışığın büyüklüğünü işte o an anladık.
Eğer bu fener sönecek olursa İran halkı, onu yakacak ateşten mahrum kalacaktır.”
O
günlere hâkim olan dayanışmacı ruha teslim olan Adalet Partililer de bir Kızıl
Ordu’nun Küçük Han komutasında örgütlenmesi için harekete geçtiler. Sovyet
iktidarını selamlayan Adaletçiler, Küçük Han’ı İran’ın “özgürlük savaşçısı”
olarak tarif ettiler.[98]
Cengelilerin
İran Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ni kurmaları ardından Adaletçiler, kongre
toplama fırsatını yakaladılar. Kongre, 22 Haziran 1920 günü toplandı. Partinin
isminin “İran Komünist Partisi” yapılması ve Bolşevik programının benimsenmesi
kararları alındı. Aslında kongre, 1919’da zaten alınmış olan bu kararların
onaylanması için formaliteden gerçekleştirilmişti. Buna karşın kongre, partinin
İran topraklarında kurulması, farklı kollarının faaliyetlerinin koordine
edilmesi, buradan, tüm İran’ı kucaklayan bir hareketin oluşturulması konusunda
atılmış ilk adımı temsil ediyordu.
İran
Komünist Partisi’nin ilk kongresinin yayımlanmış olan oturumları, bize farklı
bölgelerden temsilcilerin kongrede bulunup bulunmadığı konusunda çok fazla şey
söylemiyor. Ancak gene de kongrede ülkenin kuzey bölgelerinin ve Tahran’ın
temsil edildiğini biliyoruz.[99]
Peyman Deylemi
[Kaynak:
“The Bolshevik Revolution and the Genesis of Communism in Iran, 1917–1920”, Central
Asian Survey, 1992, Yıl. 11, Sayı. 3, s. 51-82.]
Dipnotlar:
[1] Ja'far Pishevari, Tarikhche-ye Hezb-e Edalat (Tahran: Elm, 1981), s.
28-30.
[2]
A.g.e., s. 25-26.
[3]
Takizade’nin Petrograd Sovyeti’ne gönderdiği telgraf, 27 Aralık 1917, Politisches
Archiv des Auswärtigen Amts, Bonn (bundan sonra “AA” olarak anılacak). Görebildiğimiz
kadarıyla Takizade Sovyet hükümetiyle müzakere yürütmeye bile çalışıyor. Bu müzakere
sürecine Almanlar aracılık ediyor ama hiçbir sonuca varılmıyor. Bkz.:
Movarrekh-od-Dowleh Sepehr, Iran dar Jang-e Bozorg (Tahran: Adib, 1983),
s. 470.
[4]
Küçük Han’ın Ubeydullah Efendi’ye gönderdiği mektup, 21 Şubat 1918, FO
248/1203, Public Records Office, Londra (bundan sonra “PRO” olarak anılacak).
[5]
Pezhman Dailami, “The Bolsheviks and the Jangali Revolutionary Movement, 1915-1920”,
Cahiers du Monde russe et soviétique, XXXI (1), Ocak-Mart 1990, s. 44-45.
Bu makale, Cengelilerin Bolşeviklerle ilişkisine dair daha detaylı bir analiz
sunuyor.
[6]
Jangal, Sayı. 17, 24 Kasım 1917 (8 Safer 1335), s. 7.
[7]
Jangal, Sayı. 23, 23 Ocak 1918 (10 Rabbitüssani, 1336), s. 1-5; Rapor
No. 6, 14 Şubat 1918, FO 248/1203 (PRO).
[8]
T. A. Ibrahimov (Taqi Shahin), Peidayesh-e Hezb-e Kommonist-e Iran (Tahran:
Gunesh, 1981), s. 137 [Bu “Iran Kommunist Partiasının Yaranması” isimli çalışmanın
Farsça çevirisidir (Bakû: Elm, 1963)].
[9]
R. G. Suny, The Baku Commune, 1917-1918: Class and Nationality in the
Russian Revolution (Princeton: Princeton U.P., 1972), s. 171-214.
[10]
Rapor No. 48 ve 52, ilkinin tarihi 17, ikincisinin tarihi 18 Şubat 1918, FO
248/1203 (PRO).
[11]
Suny, s. 214-222.
[12]
Dunsterforce İstihbarat Bölümü Savaş Günlüğü’nde (Dunsterforce İstihbarat
Günlüğü’nde) 9 Ağustos 1918 tarihli kayda bakınız.
[13]
A. H. Arslanian, “Dunsterville’s Adventure: a Reappraisal”, International
Journal of Middle East Studies, Cilt. 12 (1980), s. 209-210.
[14]
B. Nikitin, Khaterat va Safarnameh (2. Baskı, Tahran: Ma'refat, 1976), s.
306.
[15]
A.g.e.
[16]
Mir Hamid Madani konusunda onun henüz yayımlanmamış olan hatıratına
bakılabilir.
[17]
Dunsterforce İstihbarat Günlüğü’ndeki 26 Temmuz 1918 tarihli kayıt.
[18]
R. MacDonell, “…And Nothing Long” (Londra: Edward Arnold, 1938), s. 205-206.
[19]
G. Eghikian, “Sar’anjam-e Saran-e Enqelab-e Roussieh”, Yayına Hz.: B. Dehgan, Showravi
va Jonbesh-e Jangal (Tahran: Novin, 1984), s. 415.
[20]
A.g.e., s. 417.
[21]
Eğikyan’ın Tahran’daki İngiliz bakana gönderdiği mektup, 14 Ekim 1918, FO
248/1212 (PRO).
[22]
MacDonell’ın Cox’a yazdığı 2 Kasım 1918 tarihli mektubu, a.g.e.
[23]
Kargozar, 31 Mayıs 1918, FO 248/1202 (PRO).
[24]
Dunsterville’ın to C.I.G.S.’e mektupları, 26, 27 Şubat ve 7, 15 Mart 1918, Hindistan
Kütüphane ve Arşiv Bürosu, Londra (bundan sonra “IOL” olarak anılacak).
[25]
Maclaren, deşifre 78, 8/9 Mayıs 1918, FO 248/1212; a.g.e., 21/22 Mayıs
1918; G.O.C. Kuzey İran Gücü’nün Küçük Han’a mektubu, 9 Kasım 1918, FO 248/1203
(PRO).
[26]
Pishevari, s. 44.
[27]
A. M. Manshur-Garakani, Siasat-e Dowlat-e Showravi dar Iran az 1296 ta 1306
(Tahran: Mazaheri, 1947), s. 54.
[28]
Pishevari, s. 44-46.
[29]
Irandust, “Klassy i partii sovremennoi Persii”, Mirovoe Khoziaistvo i
Mirovoia Politika, Sayı. 2 (1926), s. 85.
[30]
Pravda, 15 Aralık 1925. Sovyet tarihçilerinin de İrandust’un üzerinde
durduğu hususu ciddiye almamaları gerçekten ilginç.
[31]
Ibrahimov, s. 157.
[32]
Bravin’in 28 Mart 1918 tarihli telgrafı Wustrow’un 6 Haziran 1918 tarihli
raporunda yer alıyor: A24145 (AA); ayrıca bkz.: Werner Ziirrer, Persien
zwischen England und Russland 1918-1925, Grossmachteinfliisse und nationaler
Wiederaufstieg am Beispiel des Iran (Bern: Peter Lang, 1978), s. 56.
[33]
Bkz.: Muhammed Ali Musevi’nin İttihad-ı İslam Komitesi’ne gönderdiği mektup ve
Hüseyin’in Küçük Han’a yazdığı mektup, FO 248/1202 (PRO).
[34]
Muhammed Ali’nin İttihad-ı İslam’a yazdığı mektup, a.g.e.
[35]
Bravin’in 32. dipnotta bahsi edilen telgrafı.
[36]
Sepehr, s. 496-497.
[37]
Bravinin Çiçerin’e telgrafı, 19 Haziran 1918, FO248/1213 (PRO).
[38]
Abdolhossein Mas'ud Ansari, Zendegani-ye Man va Negahi be Tarikh-e Mo'aser-e
Iran va Jahan (Tahran: Ebn-e Sina, 1972), Cilt. I, s. 250-251; Sepehr, s.
494.
[39]
Von Etter’in Londra’daki “Rus elçisi”ne gönderdiği, sonradan ele geçirilen
tarihsiz (muhtemelen Mayıs veya Haziran 1918’de kaleme alınmış) mektubu,
WO106/55 (PRO).
[40]
Arslanian, s. 206.
[41]
Bravin burada “Baratov’un gücü”nden bahsediyor. Burada onun artık Baratov’un
komutasında olmayan Rus gücünü kastettiği açık.
[42]
26 Temmuz 1918 tarihli madde, özet no. 21, Dunsterforce İstihbarat Günlüğü.
[43]
X. J. Eudin ve R. C. North, Soviet Russia and the East, 1920-1927 (Stanford:
California U.P., 1964), s. 94.
[44]
Babuşkin’in Meşhed’de gözaltına alınışının hikâyesi, G. Uloth’un annesine
yazdığı, Ulusal Ordu Müzesi’nde bulunan, mektuplarını içeren çalışmada yer
verilen mektupta anlatılıyor. Bu mektubun daktilo edilmiş halinde tarih
yanlışlıkla 27 Mayıs 1918 olarak verilmiş. Babuşkin Meşhed’e Ekim’de gelmiş.
Ayrıca bkz.: Balfour (Londra), 9 Ekim 1918; Grey (Meşhed), deşifre no. 264,
28/29 Ekim 1918; Percy Cox’un Etter’e mektubu, 18 Ekim 1918; Grey (Meşhed), 18
Ekim 1918; Malmiss (Meşhed), 26 Ekim 1918; Grey (Meşhed), 28 Ekim 1918,
FO248/1213 ve Grey (Meşhed), deşifre no. 81, 19/20 Mart 1919, FO248/1261 (PRO).
F. M. Bailey kısa süreliğine ev hapsinde kaldı. Hatıratı için bkz.: Mission
to Tashkent (Londra: Jonathan Cape, 1946), s. 69-81.
[45]
Solmaz Rostamova-Towhidi, Matbu'at-e Kommonisti-ye Iran dar Mohajerat (dar
Salhaye 1917-1932) (n.p.: Ruzname-ye Azarbaijan, 1985), s. 13.
[46]
Arslanian, s. 207.
[47]
L. C. Dunsterville, Adventures of Dunsterforce (2. Baskı, Londra: Edward
Arftoid, 1932), s. 209-210.
[48]
Dunsterforce Intelligence Diary, 1-31 Ağustos 1918.
[49]
36. Hint (Karma) Tugayı’nın Savaş Günlükleri’nin 22 Mayıs 1920 tarihli bölümü.
[50]
Gaug’un geçmişi konusunda bkz.: G. Eghikian, “Yaddashthaye Gaug”, Yayına Hz.:
B. Dehgan, s. 363-364.
[51]
Trudy instituta istorii partii pri TsK KP Azerbaidzhana (Bakû, 1967), s.
56, Stephen Blank, “Soviet politics and the Iranian revolution of 1919-1921”, Cahiers
du Monde russe et soviétique, XXI (2), 1980, s. 175. Türkçesi: İştiraki.
[52]
Marling (Tahran), 17 Aralık 1917, Sayı. 449 (IOL).
[53]
Dunsterforce Intelligence Diary, No. 25 ve 26.
[54]
Haydar Emmioğlu’nun kardeşi Musa’ya yazdığı mektup (1917 başları), A565917
(AA).
[55]
A.g.e.
[56]
Haydar Emmioğlu’nun Memmed Ali Resulzade’ye yazdığı mektup, 8 Şubat 1917, a.g.e.
(AA).
[57]
Hacı Mirza Muhammed Rıza’nın Vussukü’d Devlet’e yazdığı mektup, 15 Mart 1919,
FO248/1243 (PRO).
[58]
Dunsterforce İstihbarat Günlükleri, 26 Temmuz 1918, özet no. 21.
[59]
Norperforce İstihbarat Günlükleri, 6 Eylül 1918’de biten hafta, No. 27.
[60]
Dailami, s. 50-51.
[61]
Norperforce’un General Baghdad’a yazdığı mektup, Sayı. 257M, 29 Ekim 1918,
FO248/1213 (PRO).
[62]
Norperforce (Kazvin), deşifre hali, No. 9858, 31 Ekim 1918, a.g.e.
[63]
Esma'il Jangali, Qiam-e Jangal (Tahran: Javidan, 1980), s. 133; Ebrahim
Fakhraii, Sardar-e Jangal (10. Baskı, Tahran, Javidan, 1983), s.
227-230.
[64]
Ibrahimov, s. 153-154.
[65]
Zhizn’ Natsional’nostei, Sayı. 20(28), 1 Haziran 1919, Sayı. 30 (38), 10
Ağustos 1919, Sayı. 39 (47), 12 Ekim 1919, Sayı. 2 (59), 11 Ocak 1920.
[66]
İngilizce çevirileri şu dosyada: FO248/1244 (PRO).
[67]
“Khaterat-e Rafiq Sirus Bahram (Mirza Muhammed Ahundzade)”, Donya, Cilt.
IV, Sayı. 1(1973), s. 73.
[68]
Mektup 8 Kasım 1919 tarihli. Tüm metin şurada: Dailami, s. 52, 58.
[69]
“Political Resht”, 27/28 Haziran 1919, FO248/1260 (PRO).
[70]
Aktaran: Mahmud Ketabi, Kucek Han Und die "Uangali Bewegung",
Darstellung und Analyse der Persischen Bewegung Gangal (1915-1921), Tez
(Heidelberg: 1972), s. 96.
[71]
Kazvin Bölüğü’nün Nisan 1920 tarihli raporu.
[72]
Eldrid, gizli deşifre, Sayı. 21, 17 Şubat 1919, FO248/1243 ve “Resht Situation
Report”, Sayı. 2, Şubat 1919, FO248/1260 (PRO).
[73]
“Resht Situation Report”, Sayı. 4, 27 Şubat 1919, FO248/1260 (PRO).
[74]
Cox’un Dışişleri’ne yazdığı mektup, 19 Ağustos 1919, FO248/1261 (PRO).
[75]
Sharif Ogla, “Poezd Krasnogo Vostoka”, Zhizn' Natsional'nostei, Sayı. 4
(61), 1 Şubat 1920, s. 2; Ali Shamida, Azadliq Qahramani, Haidar Amu-oghlu
(Bakû: Yashar, 1972), s. 72; Rahim Re'isnia, Haidar Amu-oghly dar Gozar az
Toufanha (Tahran: Donya, 1981), s. 225.
[76]
İlanın tam metni: Dailami, s. 53.
[77]
Rostamova-Towhidi, s. 37-38.
[78]
Ibrahimov, s. 160-161.
[79]
A.g.e., s. 160.
[80]
Rostamova-Towhidi, s. 27.
[81]
Nikitin, s. 244.
[82]
A.g.e., s. 238.
[83]
Ibrahimov, s. 159.
[84]
Ali Azari, Sheikh Mohammad Khiabani (Tahran: Safialishah, 1975), s. 111,
178.
[85]
Ibrahimov, s. 158-159.
[86]
Mohammad Ali Badamchi, Sharh-e Hal va Eqdamat-e Sheikh Mohammad Khiabani
(Berlin: Iranshahr, 1926), s. 23-39; Ahmad Kasravi, Tarikh-e Hijdah Sale-ye
Azarbaijan ya Sarnevesht-e Gordon va Daliran (Tahran: Amir Kabir, 1978),
Cilt. II, s. 842-850, 858-896; Rahim Re'isnia, Abdolhossein Nahid, Do
Mobarez-e Jonbesh-e Mashruteh (Tebriz: Ebn-e Sina, 1970), s. 277-323; Sh.
A. Tagieva, “Sheikh Mokhammad Khiabani i natsional' no-osvoboditel'noe
dvizhenie v Iranskom Azerbaidzhane v 1917-1920 gg.”, Yayına Hz.: N. A.
Nuznetsova, Iran, istoriia i sovremennost' (Moskova: Nauka, 1983), s.
107-120.
[87]
“Precis of political situation in Persian Azerbaijan”, FO248/1278 (PRO).
[88]
C. J. Edmonds’ın genelkurmaya yazdığı mektup, 36. Hint (Karma) Tugayı,
Sayı. B.4/1237, 20 Temmuz 1920, a.g.e.
[89]
Sadıkzade’nin Musevi’ye mektubu, a.g.e.
[90]
Tebrizli Demokrat Partililerin İranlı komünistleri pratikte ezdiklerine dair
birkaç belge için bkz.: FO248/1278 (PRO).
[91]
İran Bolşevik Komiserliği’nin Adalet Partisi Merkez Komitesi’ne mektubu, 2
Haziran 1920, a.g.e.
[92]
Tebriz Bolşevik Komiseri’nin raporuna ikinci ek, a.g.e.
[93]
Biller’ın Taraskin’e mektubu, 28 Mayıs 1920 ve İran Bolşevik Komiserliği’nin
Bakû’ye mektubu, a.g.e.
[94]
İran Bolşevik Komiserliği… a.g.e.
[95]
Jangali, s. 125.
[96]
Bu mektubun doğruluğu kesin olan Farsça versiyonu için bkz.: A.g.e., s.
128-132.
[97]
Rosta, 13 Haziran 1920.
[98]
Baimq-e Edalat, 23 Mayıs 1920.
[99]
“Pervyi Sezd Persidskikh Kommunistov Partii “Adaliat”, Kommunisticheskii
Internatsional, Sayı. 14 (Kasım 1920), sütun. 2889-2892; Sultanzade, “Ob
Iranskoi Kommunisticheskoi Partii”, A.g.e., Sayı. 13 (Eylül 1920),
sütun. 2551-2552; Ibrahimov, s. 189-203.