12 Ocak 2025

,

Bozuk Satıh

Radikal demokrasi hareketi de KESK de işbirlikçi ve sınıf uzlaşmacıdır. Ne zaman egemenlerle görüşseler, soluğu burjuvazinin kapısında alırlar. Onlara göre, emek ve sınıf hareketleri sadece birer kimlikten ibarettir ve basit bir STK meselesidir.

6-8 Ekim ve 29 Aralık grevlerine katıldığı için işinden aşından mahrum bırakılan, ihraç edilen işçi emekçiler, bugünkü diyalogların gündemi ve geri işe alınma koşulu dahi değildir. Aynı şekilde, barış akademisyenlerinin imzaladığı bildiriden dolayı işsiz kalmaları gündeme bile getirilmez.

Beş bin civarı Kürt siyaseti tutuklusuna af gündemdedir. Onlar adına af talep edilir ama emeği hiçe sayılıp bir gecede işsiz kalanların konusu bugün için talep konusuna dönüşmez. Tüm ihraçların işe alınmaları için açlık grevi yapanlar, hiçbir şekilde radikal demokrasi hareketinin, İHD’nin ve KESK’in gündemi olamaz çünkü KESK, onlarla arasına kırmızı çizgi çektiğini ve ihraçların birer “yol kazası” olduğunu deklare etmişti. Ardından dönemin içişleri bakanı, meclis tutanaklarına geçtiği ifadesinde “KESK’e çökeceklerdi, KESK’i ben kurtardım” demişti. Buna karşı sendika hiçbir açıklama yapmadı. Demek ki ihraçlar, egemenler adına bir tür yol açmaydı ki KESK de buna hempa oldu.

KESK sınıf işbirlikçidir, evet uzlaşmacıdır. Enflasyon oranları her ayın üçüncü iş gününe denk geldiğinde TÜİK tarafından açıklanır. Bu kurum önünde göstermelik basın açıklamaları yapmak dışında KESK, hiçbir sendikal eylem öremedi. Son 2-3 ay bile enflasyonun düşük çıkacağı bilindiği hâlde her ay belirli saatlik ve günlük iş bırakmalar ayın üçü öncesinde geliştirilseydi, sendikacılık da emekçiler nezdinde rüştünü ispatlardı.

Bakanlık 11,54 zammı imzalayıp bordroları mühürledikten sonra KESK yanına aldığı sendikalarla 13 Ocak’ta grev ilan ederek sendikacılığın nasıl yapılmayacağını egemenlere ve burjuvaziye gösterip onlardan bir kez daha icazet alacak. Oysaki asgari ücretin açıklandığı günlerde sosyal medyada ve emekçilerin gündeminde genel grev vardı.

KESK, bilinçli bir şekilde sınıf kinini yatıştırıyor. Ona biçilen görev bu. Salgın döneminden itibaren barınma, gıda, eğitim, ulaşım, sağlık harcamaları emekçilerin sırtına yük olurken KESK, hiçbir biçimde buna hazırlanmadı. CHP’li İBB’nin rekor toplu taşıma ulaşım zamlarına karşı sesini çıkarmadı. KESK, bu gerçekleri bildiği hâlde sendikacılık yapmadı, olası bir çözüm sürecinin yedek bileşeni olarak üyesini hazırlayıp sivil toplumculuk yaptı.

Şu an Eğitim Sen ile KESK arasında dönem dönem çaprazlama şekilde yönetici transferi gerçekleşiyor. İki yönetimdeki toplam sayı 14. Bunlardan biri, Adana şube başkanıyken öğretmenlerin performans olarak puanlandığı dönemde sendikanın ilkesel olarak 100 puan da verilse itiraz dilekçesi yazılması yönünde dilekçe verilmesini kararlaştırdığı eylemine katıldığı için avukatla görüşmek isteyen üyeye “Seksen puan aldın, neye itiraz ediyorsun, 40-50 puan alan arkadaşlarımız var” diyen biridir. Bir diğeri, sol bir partiye yakın olduğu hâlde İstanbul’da bar ve meyhane ortaklığı yapandır. Bir diğeri, genel oyu savunduğunu söyleyip yok denecek delegeye sahip olduğu hâlde yönetime girendir. Aralarında HDP vekil adayı olup sendika yönetimine tırmanan, özel dersler veren, kendi üyesine iftira atmaktan geri kalmayan kişiler vardır. KESK’e bağlı sendikalardan birinin genel merkez yöneticisi TOGG araba alıp dört katı paraya internette satışa çıkarandır. Hiçbiri de öznel iddialar olmayıp her biri internet taramasında yer alan bilgilerdir. Hiçbiri de kişilerin değil, geldikleri anlayışların/hareketlerin yozlaşmış siyasetlerinin yansımasıdır. Althusser’in işaret ettiği gibi ideolojilerinin birer ürünleridir. Şubeye kayyum atayan, 1 Mayıs alanında sınıfı terk edip kaçan, lüks otellerde ve termallerde sendikal eğitim ve kokteyl verenler sendikacılığı bu ülkede dibe vuranlardır.

KESK, emperyalizmin işbirlikçi sendikasıdır. 6-7 Ekim grevlerini ilan eden sendika, bugün Filistin için sokağa bile inmemiştir, konsolosluk önü açıklamasına bileşen olarak adını yazdırıp beş üye gittiği hâlde onların ardında yürüyecekleri sendika pankartını bile yazdırmamıştır. AB fonlarıyla mültecilik konulu paneller düzenleyip hiçbir şekilde işyerlerinde çalışan üyelerine kürsü hakkı tanımayandır.

KESK’e bağlı sendikaların yönetim kadrosunun ittifak anlayışı dedikodu yapmak üzerinedir. Sendika parası yemekten, sendikanın aracını şahsi işlerine kullanmaya kadar tüm iddialar birer dedikodu olarak dolaşımdadır. Birbiri hakkında basına “Onlar faşizmle anlaştı, kongreyi terk etti!" derler, bir dönem sonra faşizmle anlaştığı iddia edilenlerle anlaşıp yönetici yaparlar. KESK’in gerçeği budur, fazlası olamaz.

KESK, sınıfı yok saydığını, içinden bir grubun yayınladığı broşürle ilan etmiştir. O broşür, fiili olarak KESK’in tüzüğüdür. KESK’te demokrasi yoktur, hiçbir üyenin genel oy hakkı bulunmaz.

KESK, burjuva hasetliğinin sendikal tezahürüdür. Takvimi vardır, o günlerde kokteyl düzenler, deprem anmasını mum yakarak yapar, mitinge gittiği uzun yol otobüsünde alkol almayı modernlik zanneder. Kadın bedeni üzerinden geliştirilen siyaseti feminizm diye üretir. “Patronsuz pezevenksiz bir dünya” pankartıyla açıklama yapanlara şubelerinde yer verir, vegan korteje alan açar.

Ama açlık grevinde yerlerde sürüklenenlere kapısını kapatır. KESK’in geldiği yer, anarşizmdir. En geri sendikada bile kalmak isteyen varsa KESK budur, yoksulluğumuzun suç ortağıdır. KESK’in peşinden gittiği İHD ise kehribar tespihin diğer boncuğudur. O boncuk ki dün “asla” dediğini bugün “barış ortağı” yapar.

KESK’in de İHD’nin Arkadaş Z. Özger’in ölümüne giden süreci hazırlayanlarla herhangi bir tarihsel sorunu olamaz ama sürecin onurlu bir barış olması istenir. İHD başkanının sosyal medya paylaşımı altı ay öncesine aittir. Bugün değişen nedir? Hiçbir itirazı yoktur yaşananlara. O paylaşım yapılırken “kendi adıma” denir, bugün insan olmanın ve vicdanın onuruyla tepki geliştirmez.

Kürdün ve işçi emekçinin onuru da yoksulluğu da bozkurt işareti yapan ele tespih yapılmıştır. O bozkurdu yapan el yumruğa dönüştüğünde, Karadeniz’deki fındık işçilerine şiddet olarak döner. İşçi emekçiye uzanan o eli kırmak da ant olsun ki görevimizdir.

O tarihsel görevin bilinciyle o yumruğu sallayan kolla, o ırkçı yazılarını duvara nakşedenlerle, anaları yerlerde sürükleyip kadınlara saldırılması için tespih tutan elle barışmayacağız. Sonuç olarak, tarihte kalan bedeller üzerinden bugün bu çevrelere biçilen paye, emekçinin yüzüne inen tokadın icazet makamıdır. Bizim tarafımız, bugün yaşlarımız fark etmeksizin “fosil” diye yaftalansak da Kerbela’da Hüseyin'in, Paris Komünü’ndeki işçinin, Çin’de Uzun Yürüyüşü yapanların, Ekim’in, Bedrettin’in makamıdır.

S. Adalı
12 Ocak 2025

0 Yorum: