Radikal
demokrasi hareketi de KESK de işbirlikçi ve sınıf uzlaşmacıdır. Ne zaman
egemenlerle görüşseler, soluğu burjuvazinin kapısında alırlar. Onlara göre,
emek ve sınıf hareketleri sadece birer kimlikten ibarettir ve basit bir STK meselesidir.
6-8
Ekim ve 29 Aralık grevlerine katıldığı için işinden aşından mahrum bırakılan, ihraç
edilen işçi emekçiler, bugünkü diyalogların gündemi ve geri işe alınma koşulu
dahi değildir. Aynı şekilde, barış akademisyenlerinin imzaladığı bildiriden
dolayı işsiz kalmaları gündeme bile getirilmez.
Beş
bin civarı Kürt siyaseti tutuklusuna af gündemdedir. Onlar adına af talep
edilir ama emeği hiçe sayılıp bir gecede işsiz kalanların konusu bugün için
talep konusuna dönüşmez. Tüm ihraçların işe alınmaları için açlık grevi
yapanlar, hiçbir şekilde radikal demokrasi hareketinin, İHD’nin ve KESK’in
gündemi olamaz çünkü KESK, onlarla arasına kırmızı çizgi çektiğini ve
ihraçların birer “yol kazası” olduğunu deklare etmişti. Ardından dönemin
içişleri bakanı, meclis tutanaklarına geçtiği ifadesinde “KESK’e çökeceklerdi,
KESK’i ben kurtardım” demişti. Buna karşı sendika hiçbir açıklama yapmadı.
Demek ki ihraçlar, egemenler adına bir tür yol açmaydı ki KESK de buna hempa
oldu.
KESK
sınıf işbirlikçidir, evet uzlaşmacıdır. Enflasyon oranları her ayın üçüncü iş
gününe denk geldiğinde TÜİK tarafından açıklanır. Bu kurum önünde göstermelik
basın açıklamaları yapmak dışında KESK, hiçbir sendikal eylem öremedi. Son 2-3
ay bile enflasyonun düşük çıkacağı bilindiği hâlde her ay belirli saatlik ve
günlük iş bırakmalar ayın üçü öncesinde geliştirilseydi, sendikacılık da
emekçiler nezdinde rüştünü ispatlardı.
Bakanlık
11,54 zammı imzalayıp bordroları mühürledikten sonra KESK yanına aldığı
sendikalarla 13 Ocak’ta grev ilan ederek sendikacılığın nasıl yapılmayacağını
egemenlere ve burjuvaziye gösterip onlardan bir kez daha icazet alacak. Oysaki
asgari ücretin açıklandığı günlerde sosyal medyada ve emekçilerin gündeminde
genel grev vardı.
KESK,
bilinçli bir şekilde sınıf kinini yatıştırıyor. Ona biçilen görev bu. Salgın
döneminden itibaren barınma, gıda, eğitim, ulaşım, sağlık harcamaları
emekçilerin sırtına yük olurken KESK, hiçbir biçimde buna hazırlanmadı. CHP’li
İBB’nin rekor toplu taşıma ulaşım zamlarına karşı sesini çıkarmadı. KESK, bu
gerçekleri bildiği hâlde sendikacılık yapmadı, olası bir çözüm sürecinin yedek
bileşeni olarak üyesini hazırlayıp sivil toplumculuk yaptı.
Şu
an Eğitim Sen ile KESK arasında dönem dönem çaprazlama şekilde yönetici
transferi gerçekleşiyor. İki yönetimdeki toplam sayı 14. Bunlardan biri, Adana
şube başkanıyken öğretmenlerin performans olarak puanlandığı dönemde sendikanın
ilkesel olarak 100 puan da verilse itiraz dilekçesi yazılması yönünde dilekçe
verilmesini kararlaştırdığı eylemine katıldığı için avukatla görüşmek isteyen
üyeye “Seksen puan aldın, neye itiraz ediyorsun, 40-50 puan alan arkadaşlarımız
var” diyen biridir. Bir diğeri, sol bir partiye yakın olduğu hâlde İstanbul’da
bar ve meyhane ortaklığı yapandır. Bir diğeri, genel oyu savunduğunu söyleyip
yok denecek delegeye sahip olduğu hâlde yönetime girendir. Aralarında HDP vekil
adayı olup sendika yönetimine tırmanan, özel dersler veren, kendi üyesine
iftira atmaktan geri kalmayan kişiler vardır. KESK’e bağlı sendikalardan
birinin genel merkez yöneticisi TOGG araba alıp dört katı paraya internette
satışa çıkarandır. Hiçbiri de öznel iddialar olmayıp her biri internet
taramasında yer alan bilgilerdir. Hiçbiri de kişilerin değil, geldikleri
anlayışların/hareketlerin yozlaşmış siyasetlerinin yansımasıdır. Althusser’in
işaret ettiği gibi ideolojilerinin birer ürünleridir. Şubeye kayyum atayan, 1
Mayıs alanında sınıfı terk edip kaçan, lüks otellerde ve termallerde sendikal
eğitim ve kokteyl verenler sendikacılığı bu ülkede dibe vuranlardır.
KESK,
emperyalizmin işbirlikçi sendikasıdır. 6-7 Ekim grevlerini ilan eden sendika,
bugün Filistin için sokağa bile inmemiştir, konsolosluk önü açıklamasına
bileşen olarak adını yazdırıp beş üye gittiği hâlde onların ardında
yürüyecekleri sendika pankartını bile yazdırmamıştır. AB fonlarıyla mültecilik
konulu paneller düzenleyip hiçbir şekilde işyerlerinde çalışan üyelerine kürsü
hakkı tanımayandır.
KESK’e
bağlı sendikaların yönetim kadrosunun ittifak anlayışı dedikodu yapmak
üzerinedir. Sendika parası yemekten, sendikanın aracını şahsi işlerine
kullanmaya kadar tüm iddialar birer dedikodu olarak dolaşımdadır. Birbiri
hakkında basına “Onlar faşizmle anlaştı, kongreyi terk etti!" derler, bir
dönem sonra faşizmle anlaştığı iddia edilenlerle anlaşıp yönetici yaparlar.
KESK’in gerçeği budur, fazlası olamaz.
KESK,
sınıfı yok saydığını, içinden bir grubun yayınladığı broşürle ilan etmiştir. O
broşür, fiili olarak KESK’in tüzüğüdür. KESK’te demokrasi yoktur, hiçbir üyenin
genel oy hakkı bulunmaz.
KESK,
burjuva hasetliğinin sendikal tezahürüdür. Takvimi vardır, o günlerde kokteyl
düzenler, deprem anmasını mum yakarak yapar, mitinge gittiği uzun yol
otobüsünde alkol almayı modernlik zanneder. Kadın bedeni üzerinden geliştirilen
siyaseti feminizm diye üretir. “Patronsuz pezevenksiz bir dünya” pankartıyla
açıklama yapanlara şubelerinde yer verir, vegan korteje alan açar.
Ama
açlık grevinde yerlerde sürüklenenlere kapısını kapatır. KESK’in geldiği yer,
anarşizmdir. En geri sendikada bile kalmak isteyen varsa KESK budur,
yoksulluğumuzun suç ortağıdır. KESK’in peşinden gittiği İHD ise kehribar
tespihin diğer boncuğudur. O boncuk ki dün “asla” dediğini bugün “barış ortağı”
yapar.
KESK’in
de İHD’nin Arkadaş Z. Özger’in ölümüne giden süreci hazırlayanlarla herhangi
bir tarihsel sorunu olamaz ama sürecin onurlu bir barış olması istenir. İHD
başkanının sosyal medya paylaşımı altı ay öncesine aittir. Bugün değişen nedir?
Hiçbir itirazı yoktur yaşananlara. O paylaşım yapılırken “kendi adıma” denir,
bugün insan olmanın ve vicdanın onuruyla tepki geliştirmez.
Kürdün
ve işçi emekçinin onuru da yoksulluğu da bozkurt işareti yapan ele tespih
yapılmıştır. O bozkurdu yapan el yumruğa dönüştüğünde, Karadeniz’deki fındık
işçilerine şiddet olarak döner. İşçi emekçiye uzanan o eli kırmak da ant olsun
ki görevimizdir.
O
tarihsel görevin bilinciyle o yumruğu sallayan kolla, o ırkçı yazılarını duvara
nakşedenlerle, anaları yerlerde sürükleyip kadınlara saldırılması için tespih
tutan elle barışmayacağız. Sonuç olarak, tarihte kalan bedeller üzerinden bugün
bu çevrelere biçilen paye, emekçinin yüzüne inen tokadın icazet makamıdır.
Bizim tarafımız, bugün yaşlarımız fark etmeksizin “fosil” diye yaftalansak da
Kerbela’da Hüseyin'in, Paris Komünü’ndeki işçinin, Çin’de Uzun Yürüyüşü
yapanların, Ekim’in, Bedrettin’in makamıdır.
S. Adalı
12
Ocak 2025
0 Yorum:
Yorum Gönder