İşgal,
tarihte hiyerarşik bir yönetimin geliştirilmesini takip eden aşamada, doğal
kaynaklardan yararlanma amacıyla gündeme gelmiş bir olgudur. İşgalin temelinde
doğal kaynaklar üzerinde hâkimiyet kurma mücadelesi vardır.
Ezen-ezilen arasındaki mücadele, kendisini sınıflı toplumların her aşamasında ortaya koyar. Fetih
adıyla dini yayılmasında da dini saikler işgalin yüzeyindeki
nedeni oluştursa da derindeki asıl sebep değişmez. İşgal ve savaş, bugünün nihilist
ve varoluşçu söyleminin aksine, basit bir güç ve üstünlük inşasının arzusuyla
açıklanamaz.
Kapitalist
sistemle sömüren-sömürülen karşıtlığı, ezen-ezilen ilişkisini farklı bir
aşamaya taşır. Milliyet, din, ideoloji yaymaya dayalı savaşlarda ortaya çıkan
ezen-ezilen ilişkisi, yine hâkimiyet kurmanın nedeninin sömürü ve mülkiyet
olduğu gerçeğiyle bağlantılıdır. İşgalcinin, emperyalistin ve sömürenin kendi
kültürünü yaymasındaki amaç, sömürdüğü topluluğu, sınıfı, ulusu tek
tipleştirerek rızayı inşa etmektir.
Bu
bağlamda günümüz emperyalizmi, Batı kültürünün, yaşam biçiminin, Batılı zihnin,
düşünme sistematiğinin ve İngilizcenin yayılması ile neticelenir, fakat sömürü
ve işgalin temel nedeni yine aynıdır.
Bugün
İran’ın sahip olduğu limanlar, doğal gaz ve petrol kaynakları, madenler, İran’ın
hedefe konulmasının arkasındaki ekonomik nedenlerdir, çünkü İran, rezerv
açısından doğal gazda ikinci, petrolde dördüncü sıradadır. Politik bağlamda İsrail
Siyonizmine en çok füze yollayıp Direniş Ekseni’ni destekleyen ülkedir.
Türkiye’de
kimi kesimler, İran’ın hedefe konulmasının ardındaki nedenlere değinirken daha
çok ülkenin Şii oluşu, bunun yanında, kadın hakları ile ilgili uygulamaları ve
yönetim biçimi üzerinde durmaktadırlar. Bu sorunların hiçbiri, İran’ın işgal
edilmesi için gerekli “haklı savaş”ın ve işgalin gerekçesi olamaz, çünkü
halklar, kendi ülkelerindeki eşitlik, adalet ve özgürlük mücadelelerini
bedelleri göze alarak, kendi özgücüyle geliştirirler.
Kimse
bir bebeğin yürümesini onun yerine ve müdahaleyle sağlayamaz, bebek, görüp
deneyimleyerek ihtiyacı olan yürümeyi kendi iradesi ve kapasitesiyle
gerçekleştirir. Söz konusu dini saiklerse İran, İslam coğrafyasının ülkesidir
ki bu noktada geliştirilen İran karşıtlığının hayatta bir karşılığı
bulunmamaktadır.
Emperyalist
ülkelerin dinleriyle Şiiliğin sözde karşıtlığında ise halkların birbiriyle
böyle bir düşmanlığı olmadığından sorun, halkları sömüren yönetimlerin halklar
arası çatışmayı ve savaşı manipülatif politikalarla geliştirmeye çalışmasıdır.
Öyle olmasa dünya halkları Filistin için alanları doldurmazdı.
Kadın
hakları konusuna gelince; Batı emperyalizmi aileye, kadına, erkeğe, çocuğa,
yaşlıya, engelliye savaş açan saldırgan bir güçtür. Onun sunduğu özgürlük
yozlaşmadır, özgürlüğün olması için sömürünün olmaması gerekir.
Özgürlük
çarpıtması, Balkanlar, Kuzey Afrika, Irak, Filistin ve Suriye özelinde yaşanan
emperyalist işgallerde gerçek yüzünü gösterdi. Egemen güçlerin ve
emperyalistlerin İran’a yönelik hedefi ortadayken, Kürt siyasetinin İran’a
yaklaşımı nedir, nasıldır?
Hiçbir
ezilen halk, başka bir ezilen halktan nefret etmez, edemez. Ezilen ve sömürülen,
birbiriyle dayanışabilecek tek güç, tek öznedir. Ezenler ve sömürenler,
halklarla dayanışma geliştirmez. Aynı şekilde, bu noktada İran konusunda
Kürtlerin yaklaşımıyla Kürt siyasetini birbirinden ayırmak gerekir, çünkü
birinde halk gerçeği, diğerinde diplomatik pragmatizm vardır.
Kürt
siyaseti, İran’ı kadın hakları, totalitarizm, İran Kürtlerinin hakları
üzerinden değerlendiriyor. Diplomatik bağlamda ise geçmişte bölgedeki Hizbullah’ın
İran’dan destek almış olması Kürt siyasetinin bugünkü İran karşıtlığının
nedenleri olarak ele alınabilir.
Savaş;
yıkım, tecavüz, katliam, ailelerin parçalanması, sömürülme, yurtsuz kalma ve
halk sağlığı sorunudur. Çocukların geleceğinin yıkılması, kadınların savunmasız
bırakılması savaşla daha da kötü bir aşamaya geçer.
Tüm
bu gerçeklere rağmen Yeni Yaşam’da “Baharat Yolu’ndan Kürt Barışına”[1]
başlığıyla çıkan yazıda, önce Çin’in bölgeyle ilişkisi ele alınıp, ardından
emperyalizme çağrı yapılıyor. Makalenin yazarı, İran’ın destek verdiği Direniş
Ekseni’nin zaten “yokluk” noktasına geldiğini, İsrail’in etki alanının arttığını,
emperyalizmin İran’a yönelik saldırı hazırlığında bulunduğunu söyledikten sonra,
İran’a savaş açılacaksa önce içte barışın sağlanıp sonra ülkemizin ve bölgede
yaşayan Kürtlerin müttefik olmasının emperyalizm için neredeyse “tek seçenek”
olduğu “hatırlatılıyor”. Bunun adı, savaş çığırtkanlığı ve emperyalizme
işbirlikçilik yapmaktır.
Demek
ki Bahçeli’ye hediye edilen kehribar tespih, emperyalizme asker olarak teslim
edilen halklarımıza dair bir işaretten, bir mecazdan ibaretmiş.
Milliyetçilik
demek bile artık yetersiz kalıyor. Emperyalist işgalciye “Sana üs, asker,
destek veririz" demek, savaş bütçesine karşı çıkma söylemini boşa düşürür.
Yeni
Yaşam’da yayınlanan bu yazı, son yazılarımızda dile getirdiğimiz, “bu
siyasetin sömürünün nedenini savaş ve güvenlik harcamaları üzerinden açıklama
çabası, ekonomi politik açıdan sonuçsuzdur” tespitimizi kanıtlamaktadır.
Neticede gazete, yazının yazarından bağımsız bir görüşe sahip değil.
Hem
savaş bütçesine “Hayır” diyeceksiniz hem de “Türk-Kürt Malazgirt İttifakı’nı
kuralım da bizi de yanınıza alın İran’ı devirelim” diyerek emperyalizme çağrı
yapacaksınız! Bir yandan HTŞ, İsrail, emperyalizm güzellemesi yapacaksınız, bir
yandan “ezilen halkımızın hak mücadelesi” diyeceksiniz!
Kürtleri
Filistin mücadelesinden koparınca sıra, geçmişte Kürt Hizbullah’ından farksız
olan HTŞ ile okullara girmek için protokol imzalayan Ülkücülerle ittifak
kurmaya geldi. Nihai aşamada hedef İran ve bu, açıktan dillendiriliyor.
Emperyalizmin
kara ordusu olmayı halklara dayatmak aleni suçtur.
Yeni
Yaşam’da Müslüm Yücel imzasıyla yayınlanan Nâzım konulu yazıda Kore
Savaşı’yla ilgili yazılan şiirdeki diyetin ne olduğu demek ki bu ilişkiler
sebebiyle çarpıtılmıştır.[2]
Son
yazılarımızda vurguladığımız, İran rejiminin işgalle değiştirilmesi planının
İran Kürtleri üzerinden işletilme ihtimali, Yeni Yaşam’daki yazıda “ideal
seçenek” olarak takdim edilmekte, böylelikle bizim iddiamız bir biçimde tasdiklenmektedir.
O hâlde İdris-i Bitlisi İran Kürtleri, HDP-MHP görüşmelerinden çıkacak “barış”
da Malazgirt İttifakı oluyor.
Tarih
başka şekilde de güncellenebilir: Kürt siyasetinin varacağı yer de 1999 Kosova’sının
UÇK’sıdır, emperyalist işgalin ülkeye davet edilmesidir. Zaten 2003 Irak İşgali
sonrasında Kürt siyasetinin önemli isimleri emperyalistlerden aynı desteği
talep etmişti. Yakın bir zamanda neler olacağı daha net görülecek ki “barış”
sürecine düşman olmak istemeyen KESK de bordroya 11,54 olarak, onaylı şekilde
girmiş zammı, 13 Ocak’ta grevle kabul edecek. Grev neden zam oranı kabul edilip
imzalanmadan önce yapılmadığı sorusunun cevabını İran’a karşı kurulan ittifakın
bileşeni olma arzusunda aramak gerekmektedir.
S. Adalı
10 Ocak 2025
Dipnotlar:
[1] Zafer Yörük, “Baharat Yolu’ndan Kürt Barışına”, 30 Aralık 2024, YY.
[2] Müslüm Yücel, “Türk Entelektüelleri”, 24 Ağustos 2024, YY. Konuyla ilgili bir değerlendirme için bkz.: S. Adalı, “Yamalı Bohça”, 26 Ağustos 2024, İştiraki.
0 Yorum:
Yorum Gönder