10 Ocak 2025

,

Bedelli İttifak

İşgal, tarihte hiyerarşik bir yönetimin geliştirilmesini takip eden aşamada, doğal kaynaklardan yararlanma amacıyla gündeme gelmiş bir olgudur. İşgalin temelinde doğal kaynaklar üzerinde hâkimiyet kurma mücadelesi vardır.

Ezen-ezilen arasındaki mücadele, kendisini sınıflı toplumların her aşamasında ortaya koyar. Fetih adıyla dini yayılmasında da dini saikler işgalin yüzeyindeki nedeni oluştursa da derindeki asıl sebep değişmez. İşgal ve savaş, bugünün nihilist ve varoluşçu söyleminin aksine, basit bir güç ve üstünlük inşasının arzusuyla açıklanamaz.

Kapitalist sistemle sömüren-sömürülen karşıtlığı, ezen-ezilen ilişkisini farklı bir aşamaya taşır. Milliyet, din, ideoloji yaymaya dayalı savaşlarda ortaya çıkan ezen-ezilen ilişkisi, yine hâkimiyet kurmanın nedeninin sömürü ve mülkiyet olduğu gerçeğiyle bağlantılıdır. İşgalcinin, emperyalistin ve sömürenin kendi kültürünü yaymasındaki amaç, sömürdüğü topluluğu, sınıfı, ulusu tek tipleştirerek rızayı inşa etmektir.

Bu bağlamda günümüz emperyalizmi, Batı kültürünün, yaşam biçiminin, Batılı zihnin, düşünme sistematiğinin ve İngilizcenin yayılması ile neticelenir, fakat sömürü ve işgalin temel nedeni yine aynıdır.

Bugün İran’ın sahip olduğu limanlar, doğal gaz ve petrol kaynakları, madenler, İran’ın hedefe konulmasının arkasındaki ekonomik nedenlerdir, çünkü İran, rezerv açısından doğal gazda ikinci, petrolde dördüncü sıradadır. Politik bağlamda İsrail Siyonizmine en çok füze yollayıp Direniş Ekseni’ni destekleyen ülkedir.

Türkiye’de kimi kesimler, İran’ın hedefe konulmasının ardındaki nedenlere değinirken daha çok ülkenin Şii oluşu, bunun yanında, kadın hakları ile ilgili uygulamaları ve yönetim biçimi üzerinde durmaktadırlar. Bu sorunların hiçbiri, İran’ın işgal edilmesi için gerekli “haklı savaş”ın ve işgalin gerekçesi olamaz, çünkü halklar, kendi ülkelerindeki eşitlik, adalet ve özgürlük mücadelelerini bedelleri göze alarak, kendi özgücüyle geliştirirler.

Kimse bir bebeğin yürümesini onun yerine ve müdahaleyle sağlayamaz, bebek, görüp deneyimleyerek ihtiyacı olan yürümeyi kendi iradesi ve kapasitesiyle gerçekleştirir. Söz konusu dini saiklerse İran, İslam coğrafyasının ülkesidir ki bu noktada geliştirilen İran karşıtlığının hayatta bir karşılığı bulunmamaktadır.

Emperyalist ülkelerin dinleriyle Şiiliğin sözde karşıtlığında ise halkların birbiriyle böyle bir düşmanlığı olmadığından sorun, halkları sömüren yönetimlerin halklar arası çatışmayı ve savaşı manipülatif politikalarla geliştirmeye çalışmasıdır. Öyle olmasa dünya halkları Filistin için alanları doldurmazdı.

Kadın hakları konusuna gelince; Batı emperyalizmi aileye, kadına, erkeğe, çocuğa, yaşlıya, engelliye savaş açan saldırgan bir güçtür. Onun sunduğu özgürlük yozlaşmadır, özgürlüğün olması için sömürünün olmaması gerekir.

Özgürlük çarpıtması, Balkanlar, Kuzey Afrika, Irak, Filistin ve Suriye özelinde yaşanan emperyalist işgallerde gerçek yüzünü gösterdi. Egemen güçlerin ve emperyalistlerin İran’a yönelik hedefi ortadayken, Kürt siyasetinin İran’a yaklaşımı nedir, nasıldır?

Hiçbir ezilen halk, başka bir ezilen halktan nefret etmez, edemez. Ezilen ve sömürülen, birbiriyle dayanışabilecek tek güç, tek öznedir. Ezenler ve sömürenler, halklarla dayanışma geliştirmez. Aynı şekilde, bu noktada İran konusunda Kürtlerin yaklaşımıyla Kürt siyasetini birbirinden ayırmak gerekir, çünkü birinde halk gerçeği, diğerinde diplomatik pragmatizm vardır.

Kürt siyaseti, İran’ı kadın hakları, totalitarizm, İran Kürtlerinin hakları üzerinden değerlendiriyor. Diplomatik bağlamda ise geçmişte bölgedeki Hizbullah’ın İran’dan destek almış olması Kürt siyasetinin bugünkü İran karşıtlığının nedenleri olarak ele alınabilir.

Savaş; yıkım, tecavüz, katliam, ailelerin parçalanması, sömürülme, yurtsuz kalma ve halk sağlığı sorunudur. Çocukların geleceğinin yıkılması, kadınların savunmasız bırakılması savaşla daha da kötü bir aşamaya geçer.

Tüm bu gerçeklere rağmen Yeni Yaşam’da “Baharat Yolu’ndan Kürt Barışına”[1] başlığıyla çıkan yazıda, önce Çin’in bölgeyle ilişkisi ele alınıp, ardından emperyalizme çağrı yapılıyor. Makalenin yazarı, İran’ın destek verdiği Direniş Ekseni’nin zaten “yokluk” noktasına geldiğini, İsrail’in etki alanının arttığını, emperyalizmin İran’a yönelik saldırı hazırlığında bulunduğunu söyledikten sonra, İran’a savaş açılacaksa önce içte barışın sağlanıp sonra ülkemizin ve bölgede yaşayan Kürtlerin müttefik olmasının emperyalizm için neredeyse “tek seçenek” olduğu “hatırlatılıyor”. Bunun adı, savaş çığırtkanlığı ve emperyalizme işbirlikçilik yapmaktır.

Demek ki Bahçeli’ye hediye edilen kehribar tespih, emperyalizme asker olarak teslim edilen halklarımıza dair bir işaretten, bir mecazdan ibaretmiş.

Milliyetçilik demek bile artık yetersiz kalıyor. Emperyalist işgalciye “Sana üs, asker, destek veririz" demek, savaş bütçesine karşı çıkma söylemini boşa düşürür.

Yeni Yaşam’da yayınlanan bu yazı, son yazılarımızda dile getirdiğimiz, “bu siyasetin sömürünün nedenini savaş ve güvenlik harcamaları üzerinden açıklama çabası, ekonomi politik açıdan sonuçsuzdur” tespitimizi kanıtlamaktadır. Neticede gazete, yazının yazarından bağımsız bir görüşe sahip değil.

Hem savaş bütçesine “Hayır” diyeceksiniz hem de “Türk-Kürt Malazgirt İttifakı’nı kuralım da bizi de yanınıza alın İran’ı devirelim” diyerek emperyalizme çağrı yapacaksınız! Bir yandan HTŞ, İsrail, emperyalizm güzellemesi yapacaksınız, bir yandan “ezilen halkımızın hak mücadelesi” diyeceksiniz!

Kürtleri Filistin mücadelesinden koparınca sıra, geçmişte Kürt Hizbullah’ından farksız olan HTŞ ile okullara girmek için protokol imzalayan Ülkücülerle ittifak kurmaya geldi. Nihai aşamada hedef İran ve bu, açıktan dillendiriliyor.

Emperyalizmin kara ordusu olmayı halklara dayatmak aleni suçtur.

Yeni Yaşam’da Müslüm Yücel imzasıyla yayınlanan Nâzım konulu yazıda Kore Savaşı’yla ilgili yazılan şiirdeki diyetin ne olduğu demek ki bu ilişkiler sebebiyle çarpıtılmıştır.[2]

Son yazılarımızda vurguladığımız, İran rejiminin işgalle değiştirilmesi planının İran Kürtleri üzerinden işletilme ihtimali, Yeni Yaşam’daki yazıda “ideal seçenek” olarak takdim edilmekte, böylelikle bizim iddiamız bir biçimde tasdiklenmektedir. O hâlde İdris-i Bitlisi İran Kürtleri, HDP-MHP görüşmelerinden çıkacak “barış” da Malazgirt İttifakı oluyor.

Tarih başka şekilde de güncellenebilir: Kürt siyasetinin varacağı yer de 1999 Kosova’sının UÇK’sıdır, emperyalist işgalin ülkeye davet edilmesidir. Zaten 2003 Irak İşgali sonrasında Kürt siyasetinin önemli isimleri emperyalistlerden aynı desteği talep etmişti. Yakın bir zamanda neler olacağı daha net görülecek ki “barış” sürecine düşman olmak istemeyen KESK de bordroya 11,54 olarak, onaylı şekilde girmiş zammı, 13 Ocak’ta grevle kabul edecek. Grev neden zam oranı kabul edilip imzalanmadan önce yapılmadığı sorusunun cevabını İran’a karşı kurulan ittifakın bileşeni olma arzusunda aramak gerekmektedir.

S. Adalı
10 Ocak 2025

Dipnotlar:
[1] Zafer Yörük, “Baharat Yolu’ndan Kürt Barışına”, 30 Aralık 2024, YY.

[2] Müslüm Yücel, “Türk Entelektüelleri”, 24 Ağustos 2024, YY. Konuyla ilgili bir değerlendirme için bkz.: S. Adalı, “Yamalı Bohça”, 26 Ağustos 2024, İştiraki.

0 Yorum: