03 Ocak 2025

,

Aynı Yas Yerinde Ortaklaşanlar

İranlılar, 2020’de yakın tarihlerinin en popüler isimlerinden ikisini, Kasım Süleymani ile Muhammed Rıza Şeceryan’ı kaybetti. Süleymani ve Şeceryan, farklı yaşam tarzlarına sahip olsalar da, çok sayıda İranlıdan oluşan ortak bir hayran grubuna sahipti. Bu makale, iki ismin aynı hayran kitlesini neden ve nasıl paylaştıklarını göstermeye çalışıyor, ayrıca zihinlerde oluşturulan “kutuplaşmış ülke” kurgusu üzerinden bu iki ismin İran halkı nezdinde ulaştığı popülerliğin idrak edilemeyeceğini ortaya koyuyor.

Süleymani’nin suikasta uğrama ihtimali her daim mevcuttu, Şeceryan da yıllarca kronik bir hastalığın çilesini çekmişti. Buna karşın, birçok İranlı, bu iki ismin vefatını bir tür felâketmiş gibi karşıladı, acı çekti, erken ve ani bir ölüm olarak değerlendirdi, kederini sosyal medya aracılığıyla dile döktü. Bu iki insanın cenaze törenlerine çok sayıda insan iştirak etti, hatta Süleymani’nin cenazesinde yaşanan izdiham sebebiyle onlarca insan öldü. Şeceryan, tam da pandemi döneminde vefat etmişti. Yasağa rağmen cenazesini binler kaldırdı.

İki farklı şahsiyet olarak Süleymani ve Şeceryan, iki farklı tarihi ve iki farklı yaşam yolunu ifade ediyor. Bu farklılıklara rağmen, ikisi de birçok İranlının el üstünde tuttuğu özelliklere ve hasletlere sahipti.

Süleymani, İran’ın azgelişmiş bir bölgesinden gelen fakir bir köylünün oğluydu. Hayatının ilk yıllarını yoksulluk içinde geçirdi. Bir genç olarak ailesini desteklemek için çalıştı ve Irak tarafından işgal edildiğinde, İran’ın batı sınırlarını savunmak için orduya gönüllü yazıldı. İran silahlı kuvvetleri içerisinde hızla yükseldi. Sekiz yıllık İran-Irak savaşının ortalarında Süleymani, İran’ın önde gelen komutanlarından biri hâline geldi. Savaştan sonra, esas olarak İran İslam Devrim Muhafızları’nın sınır ötesi operasyonlarından sorumlu olan Kudüs Gücü’nün komutanı olarak görev yaptı. İran’la müttefik grupların askeri güçlerini organize etmek için sık sık Ortadoğu’nun farklı bölgelerine seyahat etti. Tüm bu önemli görevlere rağmen, çoğu İranlı, Süleymani’yi ancak IŞİD Irak’ın Musul kentinin kontrolünü ele geçirdiğinde tanıdı.

Bu olayın ortaya çıkardığı muhteşem şiddet, çeşitli medya araçları aracılığıyla çok geniş bir kitlenin zihnine kazındı. O sırada ülke, IŞİD’in İran’ın batı sınırlarına yaklaşmasından endişe duyuyordu. Süleymani, IŞİD güçlerinin İran’a girmesini, Suriye ve Irak’ta işlenenlere benzer suçlar işlemesini engelleyen cesur bir komutan olarak isim yaptı. 3 Ocak 2020’de bir yolcu uçağıyla Suriye’den Bağdat havaalanına indiği sırada Irak Halk Seferberlik Komitesi (Haşdi Şabi) komutan yardımcısı Ebu Mehdi Mühendis ile birlikte Amerika’ya ait bir dronla öldürüldü.

Hayranlarının “İran müziğinin şahı” olarak adlandırdığı Muhammed Rıza Şeceryan, İran geleneksel müziğinin önde gelen siması ve yaklaşık yarım yüzyıl boyunca İran kültürünün ve müziğinin önemli bir simgesiydi. Bir genç olarak, memleketi Meşhed’de ünlü bir Kur’an okuyuşundaki ustalıkla beğeni topladı. Kısa bir süre sonra dikkatini geleneksel İran müziğine çevirdi ve yavaş yavaş sanatın bir uygulayıcısı olarak önemli bir isim hâline geldi. Birçok İranlı şarkıcının aksine, 1979 İslam Devrimi’nden sonra İran’da kaldı. O da sahne almak üzere, düzenli olarak yurtdışına seyahat etti. Pek çok İranlı, Şeceryan’ın 1979’da okunan ve kaydedilen bir dua olan Rabbena’yı yorumlamasına aşinadır ve bu dua, Ramazan ayı boyunca iftardan önce İran devlet televizyonunda yayınlandığından beri bilinir.

Hayatının büyük bir kısmında, özellikle 1979 devriminden sonra Şeceryan, İran siyasetine doğrudan dâhil olmayı hiç tercih etmedi. Siyasetten hep uzak durdu. Hayatının sonlarına doğru, özellikle tartışmalı 2009 İran cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından, siyasi açıklamalar yapmaya başladı. Seçim sonrası çatışmalar sırasında yayınlanan bir şarkıda, İran ordusunu protestoculara ateş açmaktan kaçınmaya çağırdı. İran devletinin kontrolünde olan Voice and Vision isimli medya şirketi cevap olarak onu yasakladı. Ancak, Şeceryan, o muazzam popülaritesi ve sosyal medyadaki varlığı sayesinde yasağı hükümsüz ve etkisiz kıldı. Devlet kontrolündeki aynı medya şirketi, ölümünden sonra onu övdü.

Şeceryan, uzun yıllardır kanser hastasıydı ve 8 Ekim 2020’de Tahran’da vefat etti. Ölümünden önceki günlerde, hayranlarının çoğu tedavi gördüğü hastanede toplandı ve şarkılarını söyledi. Bazı insanlar orada siyasi sloganlar atsa da, ölümü açık bir siyasallaşmaya yol açmadı. Ölümünün ardından, Kovid pandemisiyle birlikte gündeme gelen kısıtlamalara ve ailesinin taleplerine rağmen, cenazesine büyük kalabalıklar katıldı. Bu kısıtlamalar olmasaydı, cenazesinin son yılların en büyük katılımına şahit olacağını varsayabiliriz.

Süleymani ve Şeceryan, iki farklı kültürel geleneğe mensup, ama gene de bu iki geleneğin birbiriyle çeliştiğini söyleyemeyiz. Bu halkın çok sevdiği iki adam, kendi yollarını yürüdü, ancak birbirlerinin itibarını veya dürüstlüğünü hiç sorgulamadı, birbirlerine dair hiç yorumda bulunmadı. Sosyal medyada aktif olan Süleymani ve Şeceryan’ın aileleri ve arkadaşları da birbirleri hakkında olumsuz konuşmadılar.

Bu gözlemin, İslamcılık ile laiklik arasında kurulan o kaba ikiliğe ısrarla sarılan, ilki için Süleymani’yi, ikincisi için Şeceryan’ı sahiplenen yaklaşımlarla çeliştiğini söylemek lazım. Burada asıl üzerinde durulması gereken soru şu: Halkın bu iki şahsiyetin vefatına verdiği tepkiler, bugün İran toplumu ve kültürünü inceleyenlere ne söyler?

Karmaşık Bir Bütünün Figürleri

Süleymani ve Şeceryan, İran kültürünün döküldüğü “örüntü”nün farklı veçhelerine dil oldu. Amerikalı antropolog Ruth Benedict (1887-1948), Kültür Örüntüleri (1934) adlı kitabında, farklı kültürlerin farklı kişilik tiplerinin yardımıyla tanımlanabileceğini savunuyor. Ona göre, her insan kültürü belirli kişilik tiplerini vurgular ve diğerlerini küçümser. Bu nedenle, herhangi bir kültür, bir dereceye kadar onu yaratan karakterlerin bir yansıması olarak kabul edilebilir. Benedict’in ifadesiyle, Süleymani ve Şeceryan, İran kültüründe önemli rol modelleri hâline gelmiş olan varlıklarıyla, birbirleriyle karmaşık bir ilişki içinde oldukları düşünülebilecek örüntüleri meydana getiriyor. Ben burada, aradaki ilişkinin yüzyıllar içerisinde geliştiğini, İran toplumu ve kültürü olarak bilinen, görünüşte çelişkili bir bütün oluşturduğunu öne sürüyorum.

Birçok İranlı için Süleymani, eski alçakgönüllülük ve cesaret ikiliğinin bir simgesiydi. Başkentten uzak bir çevrede yetişen, esmer bir yüze ve köylü görünümüne sahip, savaş için gönüllü olan bu adam, Pers destanlarında saygı duyulan figürlerin yaşayan, somut hâli olarak görülüyordu. Süleymani’nin sosyal medyada yayınlanan fotoğraflarında, onu hiçbir zaman halkın her daim hor gördüğü bürokratik sınıfın simgesi olan takım elbise içerisinde göremezdiniz. Bilâkis, afişlerde Süleymani karşımıza hep üzerindeki tozlu kıyafetlerle, yerde otururken çıkıyordu. Videolarda ise onu yaşlılar, gençler ve yoksullar arasında rahatça dolaşırken görüyordunuz.

Süleymani, son yıllarda İran’ın iç siyasetinden uzaklaştı ve tartışmalı konularda görüşlerini dile getirmekten kaçındı. Bunu yaparak o, ulusal birliğin dili hâline geldi. Örneğin, zorunlu başörtüsüne karşı gerçekleştirilen eylemlerde, zorunlu başörtüsüne uymayan kızlara kendi “kızlar”ıymış gibi hitap etti. İran toplumunu “bizim ailemiz” olarak niteleyen Süleymani, İran’daki sertlik yanlısı siyasi güçlerin uyguladığı strateji anlamında yurttaşları siyasi yönelimlerine göre etiketleyip kınayanları eleştirdi.

Şeceryan’ın ise İran kültürünün başka bir yönünü, sanat, güzellik, aşk ve belirsizlik içeren kısmını temsil ettiğini söyleyebiliriz. İran’da etnografya çalışmaları yürütürken elde ettiğim kişisel bulgulara ve İran’da yaşayan ailelerle ilgili gözlemlerime dayanarak, Süleymani’nin cesaretine dair hikâyeleri coşkuyla anlatan, alçakgönüllülüğü ve insancıllığından heyecan duyan birçok İranlı, kendilerini Şeceryan’ın şarkılarında buldu. Onun müziğinden etkilendiler. O ezgileri dinlerken günlük dertlerini unuttular, kültürleriyle gurur duydular ve Şeceryan’ın şarkılarını fısıldayarak, kendilerini tasavvufun ve vecdin o köklü geleneğine bağladılar. Tıraşlı yüzü ve zarif takım elbisesi, onlara güvenilirlikleri, dürüstlükleri ve onurlu davranışları nedeniyle el üstünde tutulan eski nesil elitleri hatırlattı. Bu nitelikler, İranlıların her gün hükümet bürokratları ve politikacılar tarafından yolsuzluk haberleriyle bombardımana tutulduğu bir medya ortamında sönük ve yetersizmiş gibi görünüyor.

Sosyal Medyadaki Tepkiler

Süleymani’nin suikasta kurban gitmesi ve Şeceryan’ın vefatı ardından İran’da sosyal medya, bu iki ismin hayatına ve ülkeye sundukları katkılara dair çok sayıda paylaşıma sahne oldu. Süleymani'nin suikastı ile cenazesi arasında geçen süre zarfında Tahran, Meşhed ve İsfahan’ı ziyaret ettim. Her şehirde, başta Donald Trump olmak üzere, onu öldürenlere karşı öfkelerini ifade eden vatandaşlarla karşılaştım. Bu arada, İran’ın en popüler sosyal medya platformu olan Telegram Messenger’da kişilere, aile fertlerine ve toplumsal kesimlere ait kanal ve grup, suikasta tepki gösterdi ve taziye mesajları yayınladı.

Sıradan insanların yanı sıra sporcular, sanatçılar, aktörler ve mankenler de dâhil olmak üzere ünlüler, Süleymani’nin fotoğraflarını paylaştı, suikastta ölenlerin ailelerine ve İran halkına başsağlığı diledi. Yoğun paylaşım ve duygu seli, özellikle bu ünlülerin birçoğunun İran devletinin sosyal, kültürel ve siyasi politikalarından uzun süredir mutsuz olduğu ve uzun yıllardır “devrimci” figürlerin ölümüne kayıtsız kaldığı gerçeği ışığında bakıldığında, önemli ve kıymetli bir gelişmeydi. Bu ünlüler, genellikle “dindar” veya “milliyetçi" olarak kabul edilmezler, hatta hiçbir şekilde “politik” veya “devrimci” görülmezler, ancak gene de bu isimler suikasta öfkeyle tepki gösterdiler.

Bir dönem (1966-1971) İran dışişleri bakanı olarak çalışmış, altmışlarda ve yetmişlerde ABD ve İngiltere büyükelçisi koltuğunda oturmuş, bugün İsviçre’de sürgünde yaşayan, Muhammed Rıza Pehlevi’nin eski damadı Ardeşir Zahidi bile Süleymani’yi “vatanın onurlu ve vatansever bir askeri” olarak nitelendirdi. İran’da yaşayan ünlüler, Süleymani suikastına İran toplumunun önemli bir kesimiyle aynı tepkiyi verdiler.

Instagram ve ana şirketi Facebook, ABD yaptırım yasalarına uygun olarak Süleymani’ye destek ifade eden gönderileri kaldırmaya başladığında, bu mesajların çoğu sosyal medyada yalnızca birkaç saat kalabildi. Kalanlar, yazarlarının öfke ve üzüntünün boyutunu ortaya koyuyordu. Bu ünlüler için Süleymani, İran kültüründeki temel değerlerin, yani yiğitlik, onur ve fedakârlığın tam ve katıksız bir temsiliydi.

İran kültürü, her zaman çeşitli ve çelişkiliymiş gibi görünen kimi özellikler ihtiva etmiştir. Yüzyıllar boyunca bu özellikler bir arada var oldu ve zaman zaman çatıştı. Görünüşte paradoksal olan bu özelliklerle bağlantılı görünen ya da öncelikle birini somutlaştıran ancak diğerini reddetmeyen figürler, İran’ın farklı sınıfları ve seçmenleri arasında popülerleşti, hayranlık uyandırdı. Bu durumun, kültürü kutuplaştırmaya ve onu birbirini dışlayan kamplara bölmeye çalışanlarla tam bir tezat oluşturduğunu görmek gerekiyor.

On yıllar boyunca Şeceryan’ın Kur’an-ı Kerim tilaveti ve Ramazan ayı için okuduğu dua, en çok dinlenen müziklerdi, bunlar, İranlıların dini hafızasının bir parçasını oluşturdu. Süleymani’nin IŞİD’in Irak’a gelmesinden sonra yaptıkları, dindar olmayan İranlılarda vatansever duyguları açığa çıkarttı, onlarda hayranlık uyandırdı.

Aydınlar: Güvenlik Şemsiyesi Altında Birleşti

Arap Baharı sonrası hangi yöne ilerleyeceği öngörülemeyen Ortadoğu’da İran’ın toprak bütünlüğü de tartışılır hâle geldi. Bu koşullarda, kendilerini “dindar” veya “İslamcı” addetmeyenler bile emniyet ve güvenlik meselelerini hayati önemde olgular olarak görmeye başladılar. Adlarını andığımız iki adam, İranlılara güç, rahatlık ve güvenlik duygusu (Süleymani) bahşederken bir yandan da onların geniş bir coğrafi düzlemde herkesi rahatlatan bir kimliğe, geleneğe ve özgüllük hissine sahip olmasını (Şeceryan) sağladı.

Belki de bu dinamikler sayesindedir ki, cumhurbaşkanı ve bazı hükümet yetkilileri, sayısız İranlı aktör, sporcu, akademisyen, sanatçı ve ünlü yanı sıra muhalif bir Müslüman aydın olarak Abdülkerim Suruş ve İran’ın laik soluyla bağlantılı ünlü romancı Mahmud Devletabadi de Süleymani ve Şeceryan’ın vefatları üzerine taziyelerini sundu.

Suruş, İran’ın en önemli “dindar aydınlar”ından biridir. Kendi iradesiyle ABD’de sürgünde yaşayan, İran İslam Cumhuriyeti’nin ve ülkedeki dini yönetimi yüce tutan “Velâyet-i Fakih” teorisinin sadık bir eleştirmeni olarak kabul ediliyor. Suruş, Süleymani suikastı sonrası tepki olarak Hafız’ın bir şiirini, şiirdeki bir kelimeyi değiştirerek paylaştı. Şiirde geçen bir kelime yerine Süleymani’nin adını (Kasım’ı) kullanan Suruş, paylaşımında onu “yiğit” bir insan olarak nitelendirdi. “Aşk baharıyla abdest aldığı”nı söylediği Süleymani için Mevlânâ’nın bir dizesini aktardı: “Gözlerini kapattı (öldü), gözlerimizi açtı (bizi diriltti).”

Suruş’un Süleymani’ye dair hayranlık dolu ifadeleri ülkede bazı muhaliflerin tepkilerine yol açtı, ancak buna rağmen Suruş, tutumunu değiştirmedi, geri adım atmadı. Aynı şekilde, Suruş, Şeceryan’ın vefatı sonrasında da etkili bir taziye mesajı yayınladı.

Bir başka İranlı siyasi muhalif ve ABD’de sürgünde yaşayan etkili bir reformist aydın olarak Muhsin Kadivar ise Süleymani’yi “İran’ın en popüler siması” olarak nitelendirdi, devamında onun “İran’ın toprak bütünlüğünün savunucusu” olduğunu söyledi. Kadivar, Süleymani’nin bölgesel politikalarını ve İran’ın dış politikasına ideolojik yaklaşımını eleştirse de, kendisini “cesur bir komutan, becerikli ve yetkin bir planlamacı ve taktikçi” olarak tarif etti. Ona göre Süleymani suikastı, “kimsenin kabul edemeyeceği bir şey”di. Kadivar, Şeceryan’ın vefatı ardından paylaştığı taziye mesajında, son yıllardaki siyasi duruşunu methetti ve onu “İranlıların sesi” olarak nitelendirdi.

İran’ın içinde ve dışında yaşayan, birçoğu son yıllarda siyasi faaliyetleri sebebiyle hapse atılmış olan altmış kadar siyasi reformist isim, kaleme aldıkları ortak bildiriyle Süleymani suikastını kınadı. Süleymani’yi “cesur komutan” olarak nitelendiren bildiride, ayrıca İran devletinden “Amerika’nın tuzağına” düşmemesi ve ona karşı savaşa yol açacak hiçbir şey yapmaması talep ediliyordu.

İranlı felsefeci ve felsefi eserlerin Farsça çevirmeni Bican Abdülkerimi, bir röportajında, İran halkının Süleymani suikastına ve Şeceryan’ın vefatına verdiği tepkiye değindi. Ona göre, Süleymani’nin kitlesel cenaze töreni, İran devletinin zorlaması veya tehditlerinin neticesinde gerçekleşmiş olduğunu söyleyen yorumlar veya katılanların İran devletini mecburen desteklediklerine dair değerlendirmeler ışığında anlaşılabilecek bir olgu değil. İki isim, sadece İslam ve dini kimlik üzerinden ele alınmamalı, onların kültür ve ulusal kimlikle alakalı, kapsamı daha geniş meselelere hitap ettikleri görülmeli.

Abdülkerimi’ye göre cenaze töreni, “İranlıların kolektif bilincinin patlaması”. İran toplumunun son yıllardaki sayısız sosyal, kültürel ve siyasi sorununa atıfta bulunan yazar, İranlıların bu “kolektif bilinçliliğe” geçmişte hiç olmadığı kadar ihtiyaç duyduğuna inanıyor. Devamında Abdülkerimi, İranlıların Şeceryan’ın vefatıyla kurduğu ilişkiye değiniyor. Ona göre Şeceryan, “çağdaş İran’da ulusal sermayenin en büyük kaynaklarından biri”, “[İran’ın] ulusal gururunun bir tezahürü” ve “İran ruhunun en önde gelen temsilcilerinden biri”; tam da bu sebeple, onun “müziği ve şarkısı, milletimizin en derin katmanlarıyla bağlantılı”.

Mahmud Devletabadi de iki isim için taziye sunanlardan. Süleymani’nin Suriye ve Irak’ta İran güçlerine komuta ettiği ve Zarif’in BM’nin beş daimi üyesiyle yürüttüğü müzakerelerle meşgul olduğu dönemde Devletabadi, İran’ın her iki yaklaşıma da ihtiyacı olduğunu ileri sürüyordu. Süleymani suikastı sonrası onu “İran’ın kıymetli evladı” olarak nitelendiren Devletabadi, mesajında ölüm haberini aldığında kalbine bir diken batırılmış gibi hissettiğini yazdı. Şeceryan’ın vefatı ardından ise şu mesajı yayınladı:

“Muhammed Rıza Şeceryan vefat etti. Başta akrabaları olmak üzere, sesindeki çınlamayı elli yıl boyunca tecrübe eden, sesindeki şiirin sahip olduğu önemi idrak eden, kendisine has musikisine aşina olan herkese başsağlığı diliyorum. Bugün onların gözlerinden yaş dökülüyor.”

Etkili bir antropolog olan Nasır Fakuhi, Süleymani’nin öldürülmesinden kısa bir süre sonra kaleme aldığı makalede şunu söyledi:

“Şeksiz şüphesiz, hiçbir belirsizliğe mahal vermeden, şunu dile getirmemiz gerekiyor: uluslararası ölçütler uyarınca İran ve Irak’a savaş açmaktan gayrı bir anlamı olmayan bu canice ve hukuka aykırı biçimde işlenmiş olan bu cinayet kınanmalıdır.”

Sonrasında Fakuhi, Şeceryan’ı “hiç bitmeyen bir ses” olarak nitelendirdi. Şeceryan’ın vefatından birkaç saat sonra yayınlanan duygusal bir makalede Fakuhi, Şeceryan’ın kültürün şiddet ve misilleme gücü üzerindeki hâkimiyetinin bir sembolü olduğunu yazdı.

Süleymani ve Şeceryan, bugün İran kültürünü ve toplumunu oluşturan yapbozun çok önemli parçalarıdır. Daha kapsamlı bir değerlendirmeye ancak iki ismin farklı tarzlarını, dillerini ve tavırlarını bir araya getirdiğimizde ulaşabiliriz. Bu parçalar birbiriyle çelişmezler. Yani, İran toplumunun önemli bir kısmı onları birbirine karşıt olarak görmez veya çelişen şeylermiş gibi tahayyül etmez. Genelde İran devletine ideolojik planda karşı olmayan, İran kültürünün ve tarihinin belirli unsurlarını kendi ölçütü uyarınca değerlendirmeyenler, onları birbiriyle çelişen kimlikler olarak görmezler.

İran toplumu, birbirleriyle çatışıyormuş gibi görünen katmanlara sahip. Tam da bu özelliği sebebiyle söz konusu toplum, Süleymani’nin de Şeceryan’ın da yasını birlikte tuttu. Aynı yas yerinde ortaklaştı. Süleymani ve Şeceryan’ın şahsında somutlaşan kimi kültürel özellikler ve değerler mevcut. İranlıların yüce tuttukları bu özellikler ve değerler, bu iki isimde cisimleştiği için onlar sevildi.

İran toplumu, kimi muhalif isimlerin Süleymani’nin yasını tutanlarla Şeceryan’ın yasını tutanlar arasında keskin ve net bir maniheist ayrım çizgisi çeken, ilk kesimi “İranlı” kabul etmeyip, ikinci kesimi “gerçek İranlı” sayan yaklaşımıyla kavranamaz. Gözlerimizin önünde tüm çıplaklığıyla varolan çelişki, gerçeğimizdir.

Peyman Eşagi
22 Kasım 2020
Kaynak

0 Yorum: