Takvimler
2013’ü gösterdiğinde Suriye’deki dengeler farklı bir aşamaya geçmişti. Kuzey ve
doğudaki güçlerini savaşın yoğunlaştığı iç kesime kaydıran rejimin bu
hamlesinden sonra Suriye’nin kuzeyinde tek taraflı özerklik ve kantonlar
kuruldu.
Bu
süreç içerisinde, özerklik ilânıyla birlikte rejim taraftarlığı da başka bir
yöne doğru evrildi. Sonra IŞİD kantonlara ilerledi, emperyalizmin ona verdiği
destekten hareketle, insanlık dışı katliamlara girişen IŞİD bu hâliyle bile
yine emperyalizmin Suriye’ye müdahalesi için gerekçeye dönüştü.
Ardından
onlarca ülke, emperyalizm öncülüğünde “Koalisyon Güçleri” adı altında
birleşerek Suriye’nin kuzeyine saldıran IŞİD’e karşı bölgedeki Kürt siyasi
yapılanmasına destek verdi. Emperyalizmin havadan attığı silahlar, önce “yanlışlıkla”
IŞİD’in eline geçti, ardından emperyalizm havadan bölgenin siyasi hareketi
karadan bu saldırıyı durdurdu. Aynı zamanda Barzani yönetimi de oluşturulan
koridordan geçerek emperyalizmin icazetini aldıktan sonra bölgeye desteğe gitti
fakat yakın bir zamanda Barzani taraftarlarına bölgede gözaltı-tutuklama
işlemleri yapılıyordu. Konvoy Urfa’ya ulaştığında halka “Biji Obama” sloganı
attırıldı. O dönemde sendika, iki günlük grev ilan etti.
Daha
sonra Kobane’de bir “devrim” olduğu propagandası politik gündeme yerleşti.
Bookchin’in yerelcilik adı altındaki postmodern anarşist tezleri, komünalcilik,
post-Marksist tezler bir kez daha üretilerek, bunların kantonlarda hayata
geçtiği iddia edildi. Suruç’ta, Ankara Garı’nda, seçim mitinglerinde
gerçekleşen saldırılarla yüzlerce “barış” yanlısı insan katledildi.
Kantonlar
vardı fakat birleştirilmesi hedefleniyordu. Buna sınır güvenliği gerekçesiyle
müsaade edilmeyeceği bilindiğinden, ülkemizin bölge illerinde hendekler
kazıldı. Amaç, kantonlar birleştirilirken oluşacak bir operasyonun
engellenmesiydi. Sendika, bir kez daha grev ilân etti.
OHAL
sonrası çeşitli operasyonlarla kantonların birleştirilmesi engellendi, tampon
bölgeler oluşturuldu, kantonların sınırı onlarca kilometre içeri çekildi. Afrin’i
terk etmeyeceğini söyleyenler, halkı yüzüstü bırakıp çekilirken “Esad gelsin ‘kendi’
toprağını savunsun!” diye açıklamalar yapıldı. 2014 ile başlayıp IŞİD
saldırılarının durdurulmasından sonraki süreçte emperyalizm desteğiyle Kürt
nüfusun bulunmadığı Arap şehri olan Rakka’ya “özerk” yönetimin operasyonuyla şehir
IŞİD’den alındı. Menbiç aynı şekilde alındı. Menbiç’in sivil halkına demokratik
protesto düzenliyor diye, “dış mihraklar” gerekçe gösterilerek, “özerk”
yönetimin bileşenleri tarafından ateş açıldı, Menbiçli sekiz insan yaşamını
yitirdi.
İki
yıllık OHAL sürecinde tüm o mitinglere ve grevlere katılım gerekçe gösterilerek
sendika üyesi beş bin emekçi, “Barış İçin Akademisyenler” adıyla toplanıp “barış”
bildirisini imzalayanlar ihraç edildi. Belediyelere kayyum atandı, vekiller
tutuklandı, emekçiler ihraç edildi. Gerek sendika gerek buna neden olan
çevreler, sınıfsal, ideolojik ve politik kapsamda eleştirildi. Buraya kadar
kısa bir özet vermeye çalıştık.
2024’ün
son haftalarında Suriye rejimi devrildi ve HTŞ yönetimi yeni bir rejim inşa
etmeye başladı. Bu rejim ise Suriye’nin kuzeyinde “devrim” yaptığını iddia eden
yönetime merkezi yönetime dâhil olup ülke ordusuna katılmasını, aralarında
bulunan yabancı uyruklu kişilerin Suriye’den çıkarılmasını deklere etti. Önce
Afrin gibi Menbiç’i terk etmeyeceğini söyleyenler, aynı pratiği bir kez daha
tekrarlayıp geri çekildiler.
Suriye’nin
kuzeyindeki yönetim, önce Esad karşıtı olduğunu HTŞ’ye deklere etti, ardından
Suriye’nin yeni bayrağındaki üç yıldız tasarlanırken kendilerinin de bileşen
olduğunu iddia etti, ardından konfederal yapıda ısrarcı olmadıklarını dile
getirdi. Ardından emperyalist “dostlarıyla” (ki bu kendi ifadeleri) iletişim
hâlinde olduklarını ve süreci değerlendirdiklerini söylediler. İkinci özetimiz
ise bu olsun. Başka bir yazıda eleştiri konusu olsa da şu soruları yöneltmek
yerindedir:
-
Madem bir “devrim” yapıldı, aksini iddia edenler, o dönem linçe uğratılıp
tartışma kültürü yerle bir edildi, eleştiren kişi ve çevreler “ırkçı, şoven,
ulusalcı, faşist, IŞİD zihniyetli” diye yaftalandı, o vakit neden şimdi
konfederal yapıda ısrar edilmediği dile getiriliyor? “Devrim” sözcüğünün anlamı
devirmekten gelir ki devrilenin yerine konulan yeniden neden bu kadar çabuk
vazgeçiliyor?
Yazımızın
değineceği asıl konu, 12 yıllık Suriye sürecinde ülkemiz solunun aldığı
tavırdır. Özerklik ve kantonlar ilân edilirken bunu “bir devrim” olarak
görmediğini Marksist tezlerle savunanların linç ve aforoz edildiği sürece reformistinden
radikaline her çevre ortak oldu. Bazı çevrelerden insanlar, gönüllü olarak IŞİD’le
savaşmak için Suriye’nin kuzeyine kitleler hâlinde geçerek birçok insan bu
bölgede yaşamını yitirdi. Bu çevreler ise “Enternasyonalist Tabur”
kurduklarını, Dünya Kobane Günü ilân ettiklerini, zincirin en zayıf halkasının
buradan kırılacağını, gösterilen bu desteğin halkların sınıf mücadelesine katkı
sağlayacağını, hatta İspanya “İç” Savaşı’nı bile geride bırakan bir mücadele ve
enternasyonal dayanışma geliştirildiğini propaganda etti. Buraya kadar bedel
ödeyen halklarla onlar adına siyaset yürütenleri ayırdığımızı özellikle
belirtmek zorundayız.
Bu
çevrelere yönelik asıl sorularımız şunlar:
-
Madem bir “devrim” olduysa buna şimdi neden sahip çıkılmıyor, çıkmıyorsunuz,
mücadele ortaklarınızla bu yönde hareket etmiyorsunuz?
-
Suriye’nin kuzeyinden çıkarılması deklere edilen yabancı uyruklular sizlersiniz
fakat “özerk” yönetim bunu sorun yapmayacağını, zaten bu yabancıların sayısının
“az” olduğunu söyleyerek sizin insanlarınızdan vazgeçiyor. Orada yaşamını
yitiren insanlarınızın anılarına saygıyı nasıl bir sahiplenmeyle
göstereceksiniz? Daha şimdiden sendika.org gibi sitelerde “O zaman kuzey
yönetimi de HTŞ ve SMO’nun içindeki yabancılardan arındırılmasını talep etsin”
diyerek güya bu durumu eleştirdiğini düşünen yazılar neden yayınlanıyor?
-
Suriye’nin bütünlüğü yani üniter yapılanması için mi IŞİD’le savaşmaya gittiniz
yoksa derdiniz, kuzey yönetiminin sizden vazgeçip emperyalizm çetesinin
kuracağı merkezi Suriye yönetimine destek sunmak mıydı?
-
Özeleştiri vererek ideolojik-politik hata yaptığınızı dile getirip
linçlediğiniz çevrelerden ve halklarımızdan özür dileyecek misiniz? Bunu
yapmadığınızda solun politik ahlakını da hiçe sayacaksınız!
-
Beş bin emekçinin ve akademisyenlerin işlerine geri alınmasını ülkemizde
yürütülen “barış” görüşmelerinin öznelerinden ilkesel şekilde talep edecek
misiniz?
-
İran Kürtleri üzerinden gelişecek olası bir emperyalist işgal için “barış”
görüşmecilerinin dâhil edileceğini dile getiren Yeni Yaşam’daki yazıya
karşı mı çıkacaksınız yoksa zamanı geldiğinde İran’da kurulacak “Enternasyonal
Tabur”a bileşen mi olacaksınız?
Peşinden
gittiğiniz radikal demokrasi hareketi, burada kayyuma razı geliyor (ki razı
gelen halk değil), Suriye’nin kuzeyinde de IŞİD’i yendiğini söyleyenler, eski IŞİD’lilerin
yönetime gelip “özerk” yönetimi tasfiye etmesine rıza gösteriyor, fakat tasfiye
edilen siz oluyorsunuz, şimdi ne diyeceksiniz ne yapacaksınız? Sendikalardaki
ve meclisteki birkaç koltuğunuzdan vazgeçmeyerek, sessiz kalıp “Kürt halkının
kazanımları için sustuk” şeklinde bir politik retoriğe mi sığınacaksınız?
Son
yazılarımızda belirtmiştik: ülkemizdeki süreçte tarafların mutabık kalması
durumunda, acaba bir dahaki seçimde sol partiler, radikal demokrasi partisinin
desteğiyle meclise girebilecek mi?” sorumuza gerekli yanıtı Suriye’nin
kuzeyinden geldi. Bugün tasfiye edildiğiniz süreç, bir pergel misali, Suriye’den
buraya doğru daralacak.
Ortadoğu’da
veren el de alan el de emperyalizme aittir. Sovyetler’in çözülüşünden beri
durum budur, durum kötüdür, iyi değildir. Bu gerçeğe boyun eğen reformistler ve
çeşitli sol çevreler, bugün peşinden gittikleri çevreler tarafından emperyalizm
desteğiyle tasfiye edilecek. Suriye’nin petrolü emperyalizme, Esad rejiminin
askeri alt ve üstyapısı siyonizme ihale edilip onlar adına garantiye alınmışken,
acaba dönüp ilgili sol çevreler, cami avlusuna nasıl bırakıldıklarının ve neye
ortak edildiklerinin/olduklarının ve sınıf mücadelesi açısından ne kayıplara
yol açtığının özeleştirisini verecek mi? Daha önce dediğimiz gibi kısa bir
zamanda her şey netleşecek.
Ek
olarak, Kürt halkının ödediği bedeller üzerinden bu durumun emperyalizm lehine
çözülmesine bile ödenen bedelleri gerekçe gösterecek olan sol çevreler, dönüp
Filistin direnişine baksınlar: Ne emperyalizmden destek alındı ne de sizin gibi
solların adı anılıp size teşekkür edildi, öyle ki elli bine yakın insan
siyonizm tarafından katledildi ama Gazze düşmedi. Verilen geri de alınır fakat
kazanılanın verilmemesi için mücadele edilir. Bu yazının son sözü olarak şunu
söyleyelim: Neye iştirak ediyorsanız osunuzdur, bu tespit, hepimiz ve her çevre
için geçerli.
S. Adalı
21
Ocak 2025
0 Yorum:
Yorum Gönder