Aslında
herkes her şeyin farkında. 2007’den beri AKP düşmanlığı köpürtülüyor ve bu
düşmanlık laiklikle tanımlı. Dikkatler başka yöne çekiliyor. Merkezde duran
asıl iktidar mekanizması, kitleleri başka araçlarla oyalıyor. Onun da laiklik
gibi bir derdi yok.
Devlet
memuru olarak Yalçın Küçük, devletin kendisine söylemesini emrettiği şeyleri
söylüyor. Doksanların başında “Emperyalist Türkiye”den söz eden, bu arayışı güya
eleştiren Küçük, 2000’lerde “Türkiye büyümezse küçülür” diyor. 2008’de
gerçekleşen bir terör saldırısını sola meyilli İslamcı bir örgütün yaptığını
söylüyor. Böylece ilgili meyli kendince terörize ediyor. Kendisine emredileni
yapıyor. Küçük, büyük Türkiye masalına kadro yetiştiriyor.
Mevcut
iktidar mekanizmasında belirli bir azınlığın mevkisini korumak esas. Bu azınlığın
rol modeli bugün Ali Koç. Onu ÖDP’li Nejat İşler seslendirmek zorunda. Bu dublaj
tesadüfi değil. Sol sosyalist hareket, Koç ailesini seslendirmekten başka bir
şey yapamaz.
Merkezde,
kavşakta bir rol model, bir tür put olarak Koç ailesi duruyor. Devlet, ölçü ve
ölçeğini oradan belirliyor. Ekonomi ve toplum şahsında üretilen her politika,
bu ölçü ve ölçek uyarınca yürürlüğe konuluyor.
Kürt
ve Müslüman düşmanlığı, bu devletin iliğine, mayasına, kanına işlemiş bir olgu.
Devlet, bugün “Sayın Öcalan” ve “Sayın Cevlani” diyorsa, vardır bir bildiği!
Demek ki merkezdeki Koç ailesi, Kürt ve Müslüman’ın toprağına giriyor. İki “sayın”
da birbirine bağlı, düğüm noktası, Koç ailesinde simgelenen sermaye. Gazali “Özü
ihmal edip kabukla uğraşan, aldanmıştır” diyor. Aldanmamak ve aldatmamak
gerekiyor. Erdoğan, o sermaye adına her şey olabildiği için orada. Ona hizmet
ediyor. Sermayenin özgürlüğünü insanın özgürlüğü diye yutturmaya çalışanlar da
Erdoğan’a çalışıyor.
O
sermaye ve devletin kurgusunda Ali Koç, merkezde tüm arınık ve nezih hâliyle
duruyor. Kürt ve Müslüman ise kirli ve yabanî düşman. Bugün onlara karşı
verilen mücadele, başka bir aşamada. Burada kuzu postuna girmiş kurt politikası
işliyor. Osmanlı’dan beri yürürlükte olan politika uyarınca, isyan etmiş lidere
bahşiş veriliyor, o bu sayede kontrol altına alınıyor. Devlet, Öcalan’a da
Cevlani’ye de mecbur. Burada “devlet, Kürt’e ve Müslüman’a doğru esniyor,
kirleniyor” diye diz dövmenin anlamı yok.[1]
TKP
CEO’su Kemal Okuyan, tam da bunu yapıyor. Kürt ve Müslüman’a doğru büyümenin
devleti gevşeteceği uyarısında bulunuyor. Koç ailesinin devletini koruma
görevini ifa ediyor. Merkezde duran put adına konuşmayı komünist siyaset
zannediyor. Kürt ve Müslüman’dan arınık olanı örgütlemek için uğraşıyor. Sınıflar
mücadelesinden azade gördüğü puta sarılıyor. İçi boş “cumhuriyetçi birikim”e
sesleniyor. O put adına, işine geldiği yerde, düşmanını savuşturmak veya ezmek
için kendince emek-sermaye analizleri yapıyor, ama nedense o analiz, merkezdeki
arınık özü, putu hiç kesmiyor. Marksizm, o kavşağa hiç uğramıyor. Kemal Okuyan,
otuzlu yıllara ait kurguyu sınıf mücadelesinden ve Marksist devrimcilikten
kaçırıyor. Onu koruma altına alıyor. O da verilen işi yapıyor.
Ukrayna
ve Suriye birbirine bağlı. Okuyan, Ukrayna’da “emperyalist paylaşım” görüyor,
çünkü Koç ve devletinin gözüyle bakıyor.[2] Suriye’yi de aynı zaviyeden
değerlendiriyor. O, sermayenin kirletmediği saf burjuva devletini savunuyor. Hayal
âleminde yaşıyor, hayal satıyor.
TKP,
ancak Türk devleti nüfuz sahasına Lübnan’ı dâhil ettiği, birilerinin Lübnan’da
Türkiye’ye katılmayı tartıştığı dönemde Lübnan Komünist Partisi ile temas
kurabilirdi. O ancak devlet ve sermayenin ambulansının arkasından giden taksici
olabilir! Türk devletinin uzantısı, aparatı, aracı olarak parti, Lübnan’la
ancak işgal pratiği bağlamında ilişki kurabilir. Daha önce kuramazdı, çünkü
öncesinde LKP kirliydi. Bugünse LKP’ye, burjuvazi adına mahalleleri
soylulaştırma girişiminin parçası olan semtevleri ziyaret ettirilir. Burada LKP’ye
ıslah politikası dersleri verilir. TKP, başka bir işe yaramaz.
“Büyümesi
gereken Türkiye”, büyüyorsa emperyalizm adına büyüyordur. Onunla ilişkili olan
Koç ailesi kadar büyüyebilir. Kürt ve Müslüman’la ancak o izin verdiği ölçüde
ilişki kurabilir. Koç ailesinin yanından ayrılmayan İmamoğlu’na kul edilmiş
Kürt emekçi halk kitlesi, ancak bu teslimiyet sayesinde susturulabilir.
Toplamda
TİP gibi yapılar dâhil tüm sol örgütlerin ana lideri, Mustafa Sarıgül’dür. Bu dönemin
modası ve asli imajı olarak eşcinsellik, önemli bir finansal göstergedir.
Sarıgül’ün eşcinsel olduğunu gösteren video, onun solun liderliği vasfını perçinlemiştir.
Artık sol, Ortadoğu’da, bu toprakların kan ve barut kokan sokaklarında özgürce
dans edebilir. İstediği bu değil miydi?
Ama
sermaye yetinmez, daha fazla kâra muhtaçtır. Yürümek, fethetmeye yazgılıdır. Sol
da fazlasını ister. Zafer Yörük ve Yeni Yaşam’ın ağzından döküldüğü biçimiyle, “Savaşacağız,
birlikte İran’a yürüyeceğiz” der.[3] Kürdü emperyalizmin akıncı birliği
yapanlar, halk düşmanıdır.
Bu
halk düşmanlığı, bugün “İran’la savaş ve rejim değişikliği planları içinde iki
bölgesel olgu önem kazanıyor. Kürtler ve Türkiye devleti. Irak, Suriye ve
Türkiye sınırları içinde yaşayan Kürtlerin İran rejimini devirme konusunda
hemfikir olmaları önemli çünkü Rojhılat Kürtleri, İran rejiminin devrilmesinde
dayanılacak temel siyasi güçlerden biri olmak durumundadır. Kürtler İran rejimi
karşıtı uluslararası siyasi ittifak içinde yer alırken Türkiye devletinin de
ittifak içinde tutularak herhangi bir oyun bozucu hareketi engellenmelidir.
İdeal olansa, İncirlik başta olmak üzere ABD üslerinin böyle bir operasyonda
kullanılmasıdır. Bazı kaynaklar, ABD’den satın alınamayan F35 jetlerine uygun
hale getirilmiş olan Malatya Erhaç Hava Üssü’nün bu cephe için hazırlandığını
iddia ediyorlar” demeye mecburdur. Bu savaş çığırtkanlığı, emperyalizm
uşaklarının asli işidir. Bunların derdi, yoksul Kürt halkı değil, Koç ailesiyle
iş yapacak ağalar ve paşalardır.
“Siyasal
Alevicilik” tabiri de bu bağlamda gündeme gelmektedir. HDP ekmek vermese hiçbir
vasfı olmayacak Kenanoğlu gibi isimler[4], Suriyeli Alevileri tıpkı “Siyasal
Alevicilik” diyenler gibi eleştirmektedir. Suriye’de sadece Dürzilerin ve Kürtlerin
politik olduğunu vurgulayan Alevcilik tüccarı, politik olanı ABD ve İsrail’e
göre tanımlamaktadır. ABD ve İsrail’e uşaklık etmemeyi apolitizm olarak görmektedir.
Bunlar, “İsrail savunulduğu sürece çocukların öldürülmesinin, hastanelerin
bombalanmasının bir önemi yok” diyen solcu Alman dışişleri bakanının
memurudurlar. O bakan da doğrudan NATO ve CIA’ye bağlıdır.
Kürkçü
gibi devletin ajanlaştırdığı kişiler, dün Öcalan’a küfrederken bugün onu
peygamber ilân ediyorlar. Dün Boynerci olan Kürkçü, bugün Koç ailesi adına
Öcalan’a methiyeler düzüyor. “Özgürlük ve demokrasi” mücadelesini kurulan MİT
masasına bağlıyor.[5] Sokakta, fabrikada, alanda hiçbir şey yapmamayı telkin
ediyor. O da örtük olarak “ver Öcalan’ı al Rojava’yı” diyor. AB’nin Öcalan
telkinlerinin emperyalizme değil de özgürlük ve demokrasiye hizmet ettiği yalanına
kitleleri örgütlemek için uğraşıyor. Her fırsatta yalan söylüyor. Emperyalizmin
politikalarına ideolojik kılıflar örülüyor. Süsler iliştiriliyor.
Bugün
Kemalist çevre de MİT’ten aldığı brifing gereği, Alevilere yönelik baskı ve zulme
ses çıkartamaz. Kenanoğlu şahsında “Siyasal Alevicilik” diyen, Alevilerin Baas
iktidarının yanında olmanın ceremesini çektiğini söyleyen HDP, Suriye Alevileri
için kılını kıpırdatamaz. Çünkü herkes, daha büyük bir ganimet peşindedir. O ganimetten
akan kanda boğulacakları gerçeği de bu toprakların emridir.
Eren Balkır
6
Ocak 2025
Dipnotlar:
[1] Kemal Okuyan, “Genişlerken Gevşemek”, 2 Ocak 2025, X.
[2]
Kemal Okuyan, “Dün Bir Video Düştü Önüme”, 3 Ocak 2025, X.
[3]
Zafer Yörük, “Baharat Yolu’ndan Kürt Barışına”, 30 Aralık 2024, YY.
[4]
Ali Kenanoğlu, “Kürtler ve Dürziler”, 3 Ocak 2025, X.
[5]
Ertuğrul Kürkçü, “Öcalan’ın Dediği”, 30 Aralık 2024, Sendika.
0 Yorum:
Yorum Gönder