08 Ocak 2025

,

Ganimet


Aslında herkes her şeyin farkında. 2007’den beri AKP düşmanlığı köpürtülüyor ve bu düşmanlık laiklikle tanımlı. Dikkatler başka yöne çekiliyor. Merkezde duran asıl iktidar mekanizması, kitleleri başka araçlarla oyalıyor. Onun da laiklik gibi bir derdi yok.

Devlet memuru olarak Yalçın Küçük, devletin kendisine söylemesini emrettiği şeyleri söylüyor. Doksanların başında “Emperyalist Türkiye”den söz eden, bu arayışı güya eleştiren Küçük, 2000’lerde “Türkiye büyümezse küçülür” diyor. 2008’de gerçekleşen bir terör saldırısını sola meyilli İslamcı bir örgütün yaptığını söylüyor. Böylece ilgili meyli kendince terörize ediyor. Kendisine emredileni yapıyor. Küçük, büyük Türkiye masalına kadro yetiştiriyor.

Mevcut iktidar mekanizmasında belirli bir azınlığın mevkisini korumak esas. Bu azınlığın rol modeli bugün Ali Koç. Onu ÖDP’li Nejat İşler seslendirmek zorunda. Bu dublaj tesadüfi değil. Sol sosyalist hareket, Koç ailesini seslendirmekten başka bir şey yapamaz.

Merkezde, kavşakta bir rol model, bir tür put olarak Koç ailesi duruyor. Devlet, ölçü ve ölçeğini oradan belirliyor. Ekonomi ve toplum şahsında üretilen her politika, bu ölçü ve ölçek uyarınca yürürlüğe konuluyor.

Kürt ve Müslüman düşmanlığı, bu devletin iliğine, mayasına, kanına işlemiş bir olgu. Devlet, bugün “Sayın Öcalan” ve “Sayın Cevlani” diyorsa, vardır bir bildiği! Demek ki merkezdeki Koç ailesi, Kürt ve Müslüman’ın toprağına giriyor. İki “sayın” da birbirine bağlı, düğüm noktası, Koç ailesinde simgelenen sermaye. Gazali “Özü ihmal edip kabukla uğraşan, aldanmıştır” diyor. Aldanmamak ve aldatmamak gerekiyor. Erdoğan, o sermaye adına her şey olabildiği için orada. Ona hizmet ediyor. Sermayenin özgürlüğünü insanın özgürlüğü diye yutturmaya çalışanlar da Erdoğan’a çalışıyor.

O sermaye ve devletin kurgusunda Ali Koç, merkezde tüm arınık ve nezih hâliyle duruyor. Kürt ve Müslüman ise kirli ve yabanî düşman. Bugün onlara karşı verilen mücadele, başka bir aşamada. Burada kuzu postuna girmiş kurt politikası işliyor. Osmanlı’dan beri yürürlükte olan politika uyarınca, isyan etmiş lidere bahşiş veriliyor, o bu sayede kontrol altına alınıyor. Devlet, Öcalan’a da Cevlani’ye de mecbur. Burada “devlet, Kürt’e ve Müslüman’a doğru esniyor, kirleniyor” diye diz dövmenin anlamı yok.[1]

TKP CEO’su Kemal Okuyan, tam da bunu yapıyor. Kürt ve Müslüman’a doğru büyümenin devleti gevşeteceği uyarısında bulunuyor. Koç ailesinin devletini koruma görevini ifa ediyor. Merkezde duran put adına konuşmayı komünist siyaset zannediyor. Kürt ve Müslüman’dan arınık olanı örgütlemek için uğraşıyor. Sınıflar mücadelesinden azade gördüğü puta sarılıyor. İçi boş “cumhuriyetçi birikim”e sesleniyor. O put adına, işine geldiği yerde, düşmanını savuşturmak veya ezmek için kendince emek-sermaye analizleri yapıyor, ama nedense o analiz, merkezdeki arınık özü, putu hiç kesmiyor. Marksizm, o kavşağa hiç uğramıyor. Kemal Okuyan, otuzlu yıllara ait kurguyu sınıf mücadelesinden ve Marksist devrimcilikten kaçırıyor. Onu koruma altına alıyor. O da verilen işi yapıyor.

Ukrayna ve Suriye birbirine bağlı. Okuyan, Ukrayna’da “emperyalist paylaşım” görüyor, çünkü Koç ve devletinin gözüyle bakıyor.[2] Suriye’yi de aynı zaviyeden değerlendiriyor. O, sermayenin kirletmediği saf burjuva devletini savunuyor. Hayal âleminde yaşıyor, hayal satıyor.

TKP, ancak Türk devleti nüfuz sahasına Lübnan’ı dâhil ettiği, birilerinin Lübnan’da Türkiye’ye katılmayı tartıştığı dönemde Lübnan Komünist Partisi ile temas kurabilirdi. O ancak devlet ve sermayenin ambulansının arkasından giden taksici olabilir! Türk devletinin uzantısı, aparatı, aracı olarak parti, Lübnan’la ancak işgal pratiği bağlamında ilişki kurabilir. Daha önce kuramazdı, çünkü öncesinde LKP kirliydi. Bugünse LKP’ye, burjuvazi adına mahalleleri soylulaştırma girişiminin parçası olan semtevleri ziyaret ettirilir. Burada LKP’ye ıslah politikası dersleri verilir. TKP, başka bir işe yaramaz.

“Büyümesi gereken Türkiye”, büyüyorsa emperyalizm adına büyüyordur. Onunla ilişkili olan Koç ailesi kadar büyüyebilir. Kürt ve Müslüman’la ancak o izin verdiği ölçüde ilişki kurabilir. Koç ailesinin yanından ayrılmayan İmamoğlu’na kul edilmiş Kürt emekçi halk kitlesi, ancak bu teslimiyet sayesinde susturulabilir.

Toplamda TİP gibi yapılar dâhil tüm sol örgütlerin ana lideri, Mustafa Sarıgül’dür. Bu dönemin modası ve asli imajı olarak eşcinsellik, önemli bir finansal göstergedir. Sarıgül’ün eşcinsel olduğunu gösteren video, onun solun liderliği vasfını perçinlemiştir. Artık sol, Ortadoğu’da, bu toprakların kan ve barut kokan sokaklarında özgürce dans edebilir. İstediği bu değil miydi?

Ama sermaye yetinmez, daha fazla kâra muhtaçtır. Yürümek, fethetmeye yazgılıdır. Sol da fazlasını ister. Zafer Yörük ve Yeni Yaşam’ın ağzından döküldüğü biçimiyle, “Savaşacağız, birlikte İran’a yürüyeceğiz” der.[3] Kürdü emperyalizmin akıncı birliği yapanlar, halk düşmanıdır.

Bu halk düşmanlığı, bugün “İran’la savaş ve rejim değişikliği planları içinde iki bölgesel olgu önem kazanıyor. Kürtler ve Türkiye devleti. Irak, Suriye ve Türkiye sınırları içinde yaşayan Kürtlerin İran rejimini devirme konusunda hemfikir olmaları önemli çünkü Rojhılat Kürtleri, İran rejiminin devrilmesinde dayanılacak temel siyasi güçlerden biri olmak durumundadır. Kürtler İran rejimi karşıtı uluslararası siyasi ittifak içinde yer alırken Türkiye devletinin de ittifak içinde tutularak herhangi bir oyun bozucu hareketi engellenmelidir. İdeal olansa, İncirlik başta olmak üzere ABD üslerinin böyle bir operasyonda kullanılmasıdır. Bazı kaynaklar, ABD’den satın alınamayan F35 jetlerine uygun hale getirilmiş olan Malatya Erhaç Hava Üssü’nün bu cephe için hazırlandığını iddia ediyorlar” demeye mecburdur. Bu savaş çığırtkanlığı, emperyalizm uşaklarının asli işidir. Bunların derdi, yoksul Kürt halkı değil, Koç ailesiyle iş yapacak ağalar ve paşalardır.

“Siyasal Alevicilik” tabiri de bu bağlamda gündeme gelmektedir. HDP ekmek vermese hiçbir vasfı olmayacak Kenanoğlu gibi isimler[4], Suriyeli Alevileri tıpkı “Siyasal Alevicilik” diyenler gibi eleştirmektedir. Suriye’de sadece Dürzilerin ve Kürtlerin politik olduğunu vurgulayan Alevcilik tüccarı, politik olanı ABD ve İsrail’e göre tanımlamaktadır. ABD ve İsrail’e uşaklık etmemeyi apolitizm olarak görmektedir. Bunlar, “İsrail savunulduğu sürece çocukların öldürülmesinin, hastanelerin bombalanmasının bir önemi yok” diyen solcu Alman dışişleri bakanının memurudurlar. O bakan da doğrudan NATO ve CIA’ye bağlıdır.

Kürkçü gibi devletin ajanlaştırdığı kişiler, dün Öcalan’a küfrederken bugün onu peygamber ilân ediyorlar. Dün Boynerci olan Kürkçü, bugün Koç ailesi adına Öcalan’a methiyeler düzüyor. “Özgürlük ve demokrasi” mücadelesini kurulan MİT masasına bağlıyor.[5] Sokakta, fabrikada, alanda hiçbir şey yapmamayı telkin ediyor. O da örtük olarak “ver Öcalan’ı al Rojava’yı” diyor. AB’nin Öcalan telkinlerinin emperyalizme değil de özgürlük ve demokrasiye hizmet ettiği yalanına kitleleri örgütlemek için uğraşıyor. Her fırsatta yalan söylüyor. Emperyalizmin politikalarına ideolojik kılıflar örülüyor. Süsler iliştiriliyor.

Bugün Kemalist çevre de MİT’ten aldığı brifing gereği, Alevilere yönelik baskı ve zulme ses çıkartamaz. Kenanoğlu şahsında “Siyasal Alevicilik” diyen, Alevilerin Baas iktidarının yanında olmanın ceremesini çektiğini söyleyen HDP, Suriye Alevileri için kılını kıpırdatamaz. Çünkü herkes, daha büyük bir ganimet peşindedir. O ganimetten akan kanda boğulacakları gerçeği de bu toprakların emridir.

Eren Balkır
6 Ocak 2025

Dipnotlar:
[1] Kemal Okuyan, “Genişlerken Gevşemek”, 2 Ocak 2025, X.

[2] Kemal Okuyan, “Dün Bir Video Düştü Önüme”, 3 Ocak 2025, X.

[3] Zafer Yörük, “Baharat Yolu’ndan Kürt Barışına”, 30 Aralık 2024, YY.

[4] Ali Kenanoğlu, “Kürtler ve Dürziler”, 3 Ocak 2025, X.

[5] Ertuğrul Kürkçü, “Öcalan’ın Dediği”, 30 Aralık 2024, Sendika.

0 Yorum: