25 Mart 2022

,

Vegan Propagandası

Veganizmin ne ölçüde kabul gördüğü, merak konusu.

George Orwell vejetaryenleri, “yüce gönüllü kadınların ve ayaklarında sandalet, yüzlerinde sakal, ellerinde meyve suyu ile bir kedi leşinin üzerine üşüşen mavi at sinekleri gibi ilerlemenin kokusu peşine takılan adamların can sıkıcı kabilesi” olarak tarif ediyor.

Nasıl olduysa veganizm, Linda McCartney’nin kurutulmuş soya fasulyesiyle yaptığı sosisler sayesinde popüler oldu ve sağlığın yanında parlak bir geleceğe uzanan yol olarak görülmeye başlandı. Britanya veganizminin başpiskoposu George Monbiot, Guardian okurlarını şu sözüyle gaza getirmeye çalışıyordu: “Gezegeni kurtarmanın en iyi yolu ne mi? Eti ve sütü kesin.” Çünkü inekler geğirdiklerinde, osurduklarında havaya metan gazı salıyorlar.

Birleşik Krallık, veganizm konusunda dünya lideri. Vegan Derneği’nin kurulduğu ilk ülke. Veganuary isimli derneğin her yıl Ocak ayında düzenlediği etkinliğe yarım milyonu aşkın insan katılıyor, etkinlik dâhilinde bu insanlar hayvan ürünlerini tüketmeyi bırakıyorlar. Monbiot, bu derneğin “elçi”si. Bu elçiler vegan olmanızı, eti, sütü, yumurtayı ve balığı bırakmanızı istiyorlar. Üzerinize yünden hiçbir şey giyemiyorsunuz. Ayağınıza deri ayakkabı geçiremiyorsunuz.

Veganizmin elde ettiği başarı, cümlenin malumu. Veganlar bitki temelli gıda tüketiminin sağlıklı olduğu, ayrıca dünyada büyükbaş hayvanların yaşam koşullarının acınacak durumda olduğu konusunda da haklılar. Ben bile yirmi yıl domuz yetiştirdim. Ahlaki zeminde tekine bile bırakın bıçak veya çatalla dokunmayı, elimi dahi sürmem. O masum ineğin de iklim değişikliğinde payı var. Aklı başında olan, hayatı önemseyen her insan, bu tür görüşlere itiraz etmeyecektir.

Buna “alt veganizm” denilebilir. Bu tür veganizm, hassas ve duygu yüklüdür. Asıl sorun “üst veganizm”de, büyük harfle başlayan Veganizmdedir. Bu fikriyat, hayvan etiğinin, yeme rejiminin, çevreyle alakalı endişelerin ötesine geçmekte, akılla alakası olmayan, bilimin kıyısına uğramamış bir köktenciliğin yürüttüğü savaşın ideolojisi olarak ön plana çıkmaktadır.

İnsanlar Tanrı’yı öldürünce dinin yerine bir şey koymak istediler. Üst Veganizm, yolunu kaybetmiş orta sınıfların son dinidir.

Hayvan hakları aktivisti Ed Winters’ın This is Vegan Propaganda isimli kitabı bunun kanıtıdır. Kitabın “İçindekiler” bölümüne baktığınızda Veganizmdeki selametçiliğe dair izler buluyorsunuz.

“Veganizm Ahlaki Bir Hattır”, “Veganizmin Geleceğimiz Olması Gerektiğini Geçmiş Ortaya Koyuyor”, “Mutlu Çiftlik Hayvanı Diye Bir Şey Yok”. (Veganuary’nin internet sitesini ziyaret ettiğinizde karşınıza şirin bir ineği seven bir kadının fotoğrafı çıkıyor. Eğer inek hâlinden memnun değilse o vakit Veganuary ineği istismar ediyor demektir.) “Veganizm Hayatınızı Kurtarabilir”, “Vegan Dünya Herkes İçin İyi Olacaktır”.

Meseleyi anlamak için nereden başlamalı? Bence Âdem ile Havva’nın cennetten düşüşünden.

Veganlar, ilk insanların hem et hem sebze yediğini söyleyenlere karşı çıkıyorlar. İnsanın dişlerinin et yemek için uygun olmadığını iddia ediyorlar. Bazıları da “on bin yıl önce ne olmuşsa olmuş, bugün hayvanlara yaptıklarımızı on binlerce yıl önce yaşananlarla meşrulaştıramayız” diyorlar.

Esasen insan anatomisi son bir milyon yıl çok fazla değişmedi. Bizde hâlâ köpek dişleri var. Midemiz hâlen daha koyunun midesinden çok köpeğin midesine benziyor. Et yemek doğal bir pratik. Bir tabak et gördüğümüzde salyamız bu sebeple akıyor.

Bizdeki hayvani özü reddeden Veganizm, insanı yeryüzündeki tüm mahlukatın üzerine çıkartıyor. Doğru düşünme kılıfı ardına saklanmış bir türcülükten başka bir şey değil bu. Tuhaf olan şu ki et olmasaydı veganlardaki kusursuzluğa sahip, dili ve zekâsı olan insanlar hâline gelemezdik.

Harvard Üniversitesi’nde evrimci biyoloji bölümünde çalışan Katherine Zink ve Daniel Lieberman, bu hakikati kaleme aldıkları ve 2016 yılında Nature dergisinde yayımlanan “Etin Etkisi ve Alt Paleolitik Dönem İnsanında Çiğneyerek Gıda İşleme Teknikleri” isimli makalelerinde dillendiriyor:

“Beynin büyümesi ve konuşmanın gelişmesi gibi değişikliklere seçimle alakalı hangi baskılar katkıda bulunmuş olursa olsun, bu değişiklikler, gıda işleme teknolojisine giderek artan et tüketimi ile eşlik etmeseydi, asla yaşanamazdı.”

Her din gibi Veganizmde de bir cennet hikâyesi var. Winters meselâ, “Birleşik Krallık’taki birçok orman zaman içerisinde yok edildi, bu ormanların yerini suni yoldan üretilen ve beslenen hayvanların karnını doyurmak adına otlaklar aldı. Böylece aslında zarar veren bir ürün üretmiş olduk.” Burada yazar etten bahsediyor.

Peki bu otlaklar ekolojik açıdan kötü mü? Kuru bir çayırlıkta metrekare başına kırk farklı tür yaşayabiliyor. Buralar bitki zenginliği açısından da kolay bulunamayacak yerler. Büyükbaş hayvanları otlatmak, onların biyolojik çeşitliliği açısından da önemli. Hayvanlar otlatılmadığı vakit araziyi ağaçlar ve otlar kaplıyor.

Ama bir Veganın size bunları söylemesini asla beklemeyin. Çayırlarda görülen incirkuşu, kahverengi kelebek ve erkeç sakalı Veganizmin sunağında kurban edilecek şeyler. Sömürüye dair onca allı pullu laf etmelerine bakmayın, veganlar hayvan dostu değildir. Hepimiz Vegan olursak hayvanat bahçelerinde sayıları artık kontrolden çıkmış türlerin dışında tek bir çiftlik hayvanı kalmazdı ortada. Ermintrude ismindeki o operacı inek, Küçük Tavuk ve Koyun Shaun hep birlikte itlaf edilmeli veganlara göre.

Oysa bu imha pratiğinin ekoloji üzerinde zararlı bir etkisi olacaktır. Kafayı inek bokuna takmış gibi görünmek istemem ama bir inek dışkısıyla her yıl kendi ağırlığının beşte biri ağırlığında böcek üretir. Britanya’nın köylerinde yaban hayatının parçası olan birçok hayvan bu böceklerle beslenir. Bu hayvanların en önemlisi de gübre içindeki bokböceklerini yiyen tilkidir. Bazı bokböcekleri koyun dışkısını tercih ederler. Dolayısıyla dışkıdan kurtulduğunuzda bu bokböceklerinden de kurtulursunuz. İngiltere’nin doğusunda kırlangıçlar neden daha az görülüyor sanıyorsunuz? Çünkü bölgede artık yeterince inek boku yok.

Veganların ilmihali ise etin ve sütün dünyadaki tarım arazisinin yüzde 83’üne el koyduğunu, bunun karşılığında sadece toplam kalorinin yüzde 18’ini ürettiğini söylüyor. Oysa dünyadaki büyükbaş hayvanlar önemli bir yere sahip. Ekilebilir arazilerin üçte ikisi kuru, dik, taşlı, fazla sulak ve fazla rüzgârlı. Veganlar bir Masai sığırtmacı veya Shetlandlı bir çobanla konuşsalar, büyükbaş hayvanların insanların yiyemediği şeyleri yiyebilecekleri lezzetli şeylere dönüştürme noktasında oldukça faydalı olduğunu yalın bir dille anlatacaktır.

Veganizm büyükbaş hayvan yetiştiriciliğinin maliyetini biliyor ama değerini bilmiyor. Bitki temelli gıda ürünlerinin değerini biliyor ama maliyetini bilmiyor. Brezilya’daki yağmur ormanları sadece inekleri besleyecek soya fasulyesi için kesilmiyor, ayrıca “etsiz” burgerler için de kesiliyor. Doğu İngiltere’de ekilebilir araziler Veganların günlük ekmeği için kullanılıyor. Bunun sonucunda her yıl dört dönüm başına tonlarca toprak erozyona kurban veriliyor.

Çevre Bilimi ve Politika dergisinde kısa süre önce yayımlanmış bir incelemenin hesabına göre her yıl Avrupa’da bir hektarlık tarım arazisi başına 3,07 ton toprak kaybediliyor. Bunun büyük bir kısmı ekilebilir araziler. Bu oran öyle yüksek ki iklim değişikliği yüzünden denizler yükselmeden önce Veganlar açlıktan ölecekler.

Gelelim iklim değişikliği meselesine. Veganizm, metan gazı salan çiftlik hayvanlarını öldürerek dünyayı kurtarabilecek mi? Geviş getiren hayvanlar da metan gazı üretiyor. Pirinç de önemli bir metan gazı kaynağı. Pirinç üretimi kaynaklı metan, insanın sebep olduğu küresel ısınmanın yüzde üçünden sorumlu. Oysa otlayan ineklerin saldığı metan gazı karbondioksite dönüşüp toprağa karışıyor, oradan da yeni çıkan ota geçiyor. Suyla kaplı çeltiklerdeki metan gazı üretiminde durum çok farklı.

Eğer bir vegan o ürkütücü kehanetleriyle sizi korkutuyorsa, ona büyükbaş hayvanların beslenme kaynağı olan deniz yosunlarının salınımları yüzde 82 oranında azalttığından bahsedin.

Vegan olduğumuzda bunun iklim değişikliğine bir tesiri olacak mı, emin değilim. Kaliforniya Üniversitesi’nde profesör olarak çalışan, aynı zamanda havanın kalitesi konusunda dünya çapında önemli bir uzman olan Frank Mitloehner, tüm ABD halkı bir yıllığına vegan olduğu takdirde sera gazı salınımının yüzde iki oranında azalacağını söylüyor. Bu da bir şey tabii. Ama dünyayı kurtarmayacağı kesin.

Ve tekrar söylüyoruz: kimse maliyetleri dikkate almayacak mı? Şunu bir düşünün: Batı ne zaman hastalanmaya başladı? Yetmişli yıllarda, Batılı hükümetler et, süt ürünleri ve yumurtadaki doymuş yağları şeytanlaştıran ve karbonhidratları sağlıklı gıda olarak tanıtan beslenme tavsiyeleri yayınladılar. Sonuçta herkes obez oldu.

Winters, “et endüstrisi”nin kârı insanların önüne koyan yekpare bir yapı olduğunu söylüyor, peki ama Vegan endüstrisi öyle değil mi? Yatırımcılar, alternatif et ve süt ürünleri markalarına milyarlar akıtıyor. İngiltere ve İrlanda’da Nestlé Veganuary’yi destekliyor. Harrods ve Volkswagen, Veganuary’nin işyerlerinde vegan olmayı meydan okuma biçimi hâline getiren kampanyaya iştirak ediyor. Veganizmin üzerindeki cübbenin her yerinde büyük gıda şirketlerinin parmak izleri var.

Mintel’e göre, Z Kuşağı’na mensup tüketiciler Veganizmin büyük umudu. 25 yaşın altındakilerin yarısından fazlası (%54) hayvansal ürünlerin azaltılmasını insanların çevre üzerindeki etkisini azaltmanın iyi bir yolu olarak görmektedir. Büyük Vegan şirketleri bu kuşak üzerine yoğun bir çalışma yürüttü ve onların “ilerlemenin kokusunun peşine takılmalarını sağladı.” Z Kuşağı, Veganizmin sahte peygamberlerine karşı dikkatli olmalı.

Çevre bu şirketlerin ve insanların gerçekten umurunda olsaydı, Ocak ayını ayaklarındaki tenis ayakkabılarını çıkartıp bir çift deri ayakkabı giyerek kutlarlardı. Zira sentetik tenis ayakkabıları dünyadaki sera gazı salınımlarının yüzde 1,4’ünü teşkil ediyor. Çevreye çok önem veriyorlarsa, Amsterdam uçuşlarını iptal etmelidirler. Amsterdam seyahatinin bedeli, iki yıl vegan olmanın bedeline denk çünkü. Ya da naylon kazak yerine yün kazak giymeliler. Naylon üretimi, karbondioksitten 310 kat daha güçlü bir sera gazı olan nitröz oksite yol açıyor. Sonra meselâ süpermarkette ellerine aldıkları, Tayland’dan gelen yasemin pirincini yerine koyup kendi ülkelerinde üretilmiş organik dana etinden bir dilim alıp mideye indirmelidirler.

Mesele çiftlikte yetiştirilen öküzler değil, köktenci Veganist öküzler.

John Lewis-Stempel
5 Ocak 2022
Kaynak

0 Yorum: