Murat Belge, TİP’in nereden geldiğini, bu partinin
kökenini bilmiyor olamaz.[1] Belli ki bu son günlerde burjuva basın eliyle
pazarlanan partiyle alakalı olarak yürütülen PR çalışmasına ortak olmak
istiyor. Ona yalanla destek çıkıyor. Varlığını hissettirmek, kendisine verilen
işi hâlen daha yapabildiğini göstermek zorunda. Bu PR çalışması, TİP’in
komünist hareketin pürüzlerini, dikenlerini, çapaklarını temizlemiş olduğu
kanaatiyle yürütülüyor. Murat Belge, bu sebeple örgütün altına liberal mührünü
vuruyor. Onu dostlarına ve mahallesine servis ediyor. Bunu devlet içinden bir
emir gelmese yapmaz!
TİP, Gelenek dergisinin siyasi çizgisinin bir
ürünü. Bu anlamda, aynı çizgiyi paylaştığı TKP’den ayrı bir yerde durmuyor.[2]
Onun kitleleri etkilemesi, oradaki öfkeyi örgütlemesi, o öfkeye örgütlenmesi
mümkün değil. Zira başındaki isim, Metin Çulhaoğlu, onun parti olmasını
istemiyor. Çünkü bir “parti” zaten var. TİP, o partiye gölge düşmesin,
başkaları parti alanını gasp etmesin diye kuruldu. Aynı Çulhaoğlu, geçmişte
ÖDP’yi parti olarak görmüyordu, içine entrizm yapmak için girdi, alacağını
aldı, çıktı. Onun parti olmasını hiç istemedi. Doksanlarda bu Gelenek çizgisinin
cirmi ve cüssesi SBP ve ÖDP’ye mani olmaya yetmiyordu. Artık devletin
iteklemesi, estirdiği rüzgâr, Danıştay’dan alınan icazet sayesinde bu kudrete
sahip. Bugün Gelenek çizgisi, kendi ÖDP’sini kuruyor.
Gelenek dergisi,
bir tür sağcılaşma eleştirisi yönelttiği Birikim-Yeni Gündem hattıyla
birlikte inşa etti kendisini. Onun solunda durmak isterken sağcılaştı. Sol içi
demokrasi-cumhuriyet tartışması, İttihat-İtilaf cedelleşmesi, bu iki hattı var
etti. Artık ittihatçıların TKP’si var, ama itilafçıların da olmalı. O suyun
başı da tutulmalı.
TİP, HDP’nin de içinde olduğu çizginin önünü almak
için kuruldu. Doğal olarak, oradaki sağcılığa örgütlenmek durumunda. Bu
anlamda, TKP’nin Ukrayna ile ilgili değerlendirmelerindeki sağcılığa hiç
şaşırmamak gerek.
Bugün Murat Belge, tartışarak var ettiği Gelenek
dergisinin kendisine yakınlaştığını gördü. Son bir müdahalede bulunuyor, ona
ayar veriyor. “Benim kum havuzuma geldiysen, kurallarıma uyacaksın, iktidar
düşkünlüğü yapmayacaksın, fazla kavgacı olmayacaksın, sermayenin öncülük ettiği
dönüşüme ses etmeyeceksin, sadece pürüzleri, çapakları temizleyeceksin” diyor.
Kendi programını dayatıyor. Gelenek dergisi, zaten bu kurallara uyan bir
çizgi. Bu çizginin ürünü olan TİP, bugün asli işlevini bile yerine getiremiyor,
diyanet ve liman özelleştirmesi gibi konuların görüşüldüğü meclis oturumlarına
katılmayıp, bar köşelerinde çene çalmayı tercih ediyor.
Sermaye ve devlet açısından köle ve sömürge, asli
kategoriler olarak iş görüyor.[3] Sol, köleleştirme ve sömürgecilik
pratiklerinde pürüzleri, gerilimleri ortadan kaldırmak, kitleleri ilgili sürece
uyumlu kılmak için var. TİP bunun için kuruluyor. O, bir boyutuyla İngiliz
sömürgesi olan ülkenin İngiliz İşçi Partisi olabileceğini düşünüyor. Oradan
selam almasının sebebi bu. Bu sebeple, İngiliz İşçi Partisi gibi orta sınıfa
seslenip, işçi sınıfından kopuyor. İlkinin çıkarlarını işçiye pazarlıyor.
Parti, sermayenin ve devletin ihtiyaçlarına uygun
olarak besleniyor. Bu anlamda, tarihsel olarak ilk TİP'in yolunu izliyor, ama
bu sefer Mahirlere, Denizlere, İbrahimlere yol açmamaya, o yolu kesmeye
niyetleniyor. Üç devrimcinin mirasından dökülenleri toplamak için uğraşıyor. O
mirası tasfiye ediyor.
Bugün Afgan mültecilerle ilgili olarak kullanılan dil,
sömürgecilerin dili. Bu dilin HDP içerisinde nasıl örgütlenebildiğini,
sosyalist örgütlerde kendisine nasıl yer bulabildiğini, o örgütler sorgulamalı.
Küçük burjuvaya ait saf, steril ülke, beden ve ırk tasarımı ile herkes, Ümit
Özdağ gibi konuşabiliyor. TİP, bu tipleri örgütlüyor. Orta sınıfın maddi
çıkarları, onun çizgisini tayin ediyor.
Murat Belge, postmodern ve liberal kırbaçlarla terbiye
ettiği isimleri, örgüt bürolarına gönderiyor. Politik olanı o tayin ediyor.
Solcu kitleselleşse “popülistsin” diyen de kendisi, solcu kendi dar dünyasına
kapansa “manastırcısın” diye kırbaç sallayan gene o.[4] Kadrocu babasından
öğrendiği ayar verme, solu biçimlendirme gayretini bir miras olarak devralmış,
gerekli yerlerden aldığı izinle, bu bilgiyi uygulamaya döküyor.
Devyol çizgisi yoldan çıkmasın diye sallanan kırbaçla,
TKP çizgisi yoldan çıkmasın diye sallanan kırbaç, aynı malzemeden üretilmiş ve
aynı kişilerin elinde. Bugün o el, “sol kavga çıkartmasın, dünyayı nüfuz altına
almasın” istiyor. Bu hâliyle sol, komünist hareketin önünü alma, tasfiye etme
ile ilgili tarihsel misyonunu yerine getiriyor.
Afgan mülteciler ve Ukrayna gibi meselelerde
solcularda görülen sağcılık, tabii ki Millet İttifakı kurgusu ile ilgili. Çünkü
bu solcular, sosyalistler, fazla Halk TV, Tele1, KRT izliyorlar, oralara
çıkmayı fazla arzuluyorlar. Dolayısıyla, ittifaktaki sağcı mayaya bile isteye
teslim oluyorlar. O sağcılığı solculuk diye yutturmaya, ambalajlamaya
mecburlar. Babacan’ın, Davutoğlu’nun iktidar koltuklarına oturması için solu
biçimlendiriyorlar.
Öte yandan herkes, solculuğun içeriğinin
dönüştürüldüğü momentte bir “proletarya”dan söz ediyor. Kendisini proletarya
yerine ikame ediyor, “Biz, her meseleyi proletarya açısından, onun zaviyesinden
değerlendiririz” diyor. Politik gündemlerle alakalı tavırları, alınan politik
tutumları buradan meşrulaştırıyorlar. Ama bu yaklaşımdan nedense proletarya
bihaber!
Oysa Marksist açıdan bu zaviye, bir tür işçicilikle
malul. Gerçek işçi sınıfıyla alakası bulunmayan, ondaki çapaklardan,
pürüzlerden arınmış, kavgayı-öfkeyi tasfiye etmiş, saf, steril, sabit ve soyut
bir “İşçi” kurgusunu temel alan kimlikçilik, Kadın, Kürt, Doğa, LGBT gibi
kimlikçiliklerin karşısına çıkartılıyor. Ama sonra o kimlikçi siyasetlerle
ortaklaşıyor. Küçük burjuvaların bu kimlik yarışı, sınıf mücadelesine dair
imkân ve olasılıkları gizliyor. Bu konularda yapılacak işleri boşa düşürüyor.
Mesele, kendi öznel varlığını proletaryanın yerine
ikame edip, onun yerine konulan yüce bireyi putlaştırdıktan sonra herkesi o
puta ibadete çağırmak değil. Mesele, olgulara ve olaylara sınıf mücadelesi ve
ona bağlı olarak, iktidar mücadelesi zaviyesinden bakabilmekte.
Kendisini proletarya olarak satan, liberalizmini o
kurgunun ardına gizleyen örgütler, bu açıdan, teorisini ve pratiğini sınıf
mücadelesi, devrim mücadelesi ve iktidar mücadelesinin nesnel boğumlarında,
kavşaklarında yeniden kurup yıkan, yıkıp kuran partiye düşmanlık etmeye
mecburlar. Murat Belge ve “yeni örgüt”ü TİP, bu düşmanlığın bir parçası, doğal
bir ürünü.
Eren Balkır
27 Mart 2022
Dipnotlar:
[1] Murat Belge, “TİP Kongresi ve Solun Fırsatları”, 15 Şubat 2022, T24.
[2] Eren Balkır, “VİP”, 11 Ekim 2018, İştiraki.
[3] Eren Balkır, “Sömürge ve Köle”, 1 Nisan 2020, İştiraki.
[4] Murat Belge, “Politik/Apolitik”, 14 Şubat 2022, Birikim.
0 Yorum:
Yorum Gönder