Medya,
insanlığın erkek ve kadın dışında başka bir alt kümesi olduğu, bu iki cinsiyet haricinde başka bir cinsiyetin var olduğu konusunda yoğun bir propaganda
faaliyeti yürütüyor. Çıkarttığı sesle her fırsatta duyar kasan
medya, bu propaganda dâhilinde kullanılan cümleleri sürekli sakız gibi çiğneyip duruyor.
Kısa
sürece önce Post Millennial sitesi için muhabirlik yapan Nick Monroe,
Lia Thomas ile röportaj yapan Sports Illustrated dergisini eleştirdi. Bilindiği üzere Lia Thomas, kadın yüzme takımına girip yüzme şampiyonasına katılmıştı. Dergi, Lia’nın kadın olduğunu söylüyor. Monroe, röportajda Lia’nın cinsel kimliğinin sürekli altını çizmesine hiç şaşırmadığını, ama bir yandan da
kendisine, kadınların yaptığı sporlara erkeklerin katılmasına neden izin verildiği sorusunun
sorulmamasını garipsediğini ifade ediyor. Ayrıca Lia röportajda, trans kişilerin insanlığa ait bir alt kümeyi teşkil ettiklerine dair önermeye dair de tek
laf etmiyor.
Spor
konusunda podcast yayınları yapan Ross Tucker da kısa süre önce Twitter’da bir
dizi not yayınladı ve orada Lia Thomas’ın Kadınlar Yüzme Şampiyonası’na katılmasını eleştirdi. Bu yazısında Thomas’ı erkek olarak tarif
eden Tucker, bu sporcunun kadın sporları bünyesinde yarışmasına izin verilmesinin
yol açacağı olası zararlardan
bahsetti.
“Birbiriyle çelişen hakların tümüyle kapsandığı, herkesin kazandığı bir ortam olamaz. Trans kadınların spor müsabakalarına alınması önünde her türden engelin kaldırılması, sınırları siler, belirli bir noktada her şeyi bulanıklaştırır.”
Toplumsal
cinsiyet endüstrisi, ana akım medyada genelde sağcılar tarafından eleştiriliyor. Bu sağcılar, esasında meseleyi yüzeysel ele alıyorlar. Trans-kadınların, kadınların yarıştığı spor müsabakalarına alınmalarının adil olmadığını, kadın hapishanelerine alınan trans kadınların
güvenliği ortadan kaldıracağını söylüyorlar. Ama kimse,
trans kişilerin varlığını eleştirmiyor.
Sahip
oldukları hisleri üzerinden insanlığın kadın ve erkek dışında başka bir alt gruba sahip olduğuna, kadın-erkek dışı olanların, cinsiyetsiz
olanların özel hakları ve bu hislerine yönelik saygıyı hak ettiklerine dair
zokayı herkes neden yutuyor?
İnsanlar, medyanın propaganda ettiği bu zokayı korktukları için mi sorgulamıyorlar? Yoksa
gazetecilerin bu meselenin alt metnini ifşa etmelerine şefleri mi mani oluyor?
Meselenin
kökünü kavramak, onu açığa çıkartmak gerek. Aksi
takdirde yerimizde sayıp dururuz.
“Erkek
veya kadın olmayan kişi” diye bir şey yok. Tüm meselenin özü bu. Bize yutturulan
zokaya kanmamak gerek. Dolayısıyla kendileri ile ilgili olarak uydurma kanaatlere ve
inançlara sahip kişiler için yeni kanunlar çıkartılamaz, yeni bir dil
geliştirilemez. Bunun birçok sebebi var.
On yılı aşkın bir zamandır kimi özel kişilere özel kimlikler bahşediliyor. Ana akım medya, bu
kimliklerin alınıp satıldığı yer hâline geldi. “Trans” ve “toplumsal cinsiyet” gibi kelimeler, 2014
öncesi kültür ile ilgili kelime dağarcığımızda yeri olan
kelimeler değildi. LGBT cemaati içerisinde bile bu tür kelimelerin geçmişi o kadar eski değil. Bu cemaat, daha çok “transseksüel”
kelimesini kullanırdı ve bu kelime, fetiş türlerini, tuhaflıkları, karşı cinse ait klişelere düşkünlüğü, diğer cinsiyetin kıyafetlerini giymeyi,
cinsiyetsiz olmayı vs. anlatırdı.
2014’te Time
dergisinin kapağında kadın elbisesi giymiş bir siyahın resmine yer verildi.
Cinsiyet tercihini veya toplumsal cinsiyeti esas alan ideoloji, kamuoyunun
önüne bu sayede çıktı. Hoşuna gitmeyen bir cinsiyete sahip olmamak, bize Jim
Crow yasalarının ve köleliğin kahrını çeken siyahların çilesiyle denk şeylermiş gibi takdim edildi.
Ayrıca bu yaklaşım, cinsiyetin gerçekliğini inkâr etmesine karşın, aynı cinsiyetten kişileri beğenmeyi de bu düzlemde ele alıyordu.
Kurgulanmış cinsel kimlikler, bize bu propaganda bombardımanı dâhilinde satıldı. Medya, hormonlar konusunda herkesin beynini yıkadı.
Aslında kadın düşmanı, ırkçı ve homofobik olan bu
propaganda faaliyeti, ilerici bir şeymiş gibi sunuldu. Elitler, bu faaliyeti cinsiyeti kâr için sömürgeleştirmek için yürüttüler. Tümüyle cinsel varlıklarmış gibi gördükleri insanı yıkıma uğratan, lime lime eden elitler, insanı tüketim için parçalarına ayırdılar ve insanın cinsiyetini bir
lego setine çevirdiler.
Bugün
aslında topluma, bedensel rahatsızlığı olan az sayıda insan, o topluma kendisini aitmiş gibi hissetsin diye ayar çekiliyor değil.
Onur
yürüyüşleri, kendi vücudunun bir parçasının kendisine ait olmadığını düşünen, o parça yüzünden bedeninden
rahatsız olan insanlar için düzenlenmiyor. Küresel bankalar, bu tür psikolojik rahatsızlıkları olanları değil, cinsiyetiyle ilgili rahatsızlığı olanları umursuyorlar.
Uluslararası
hukuk firmaları, yatırım şirketleri, ilâç ve teknoloji sahasının milyarderleri,
bunların yanında, hükümetler, sadece cinsel
organından, dolayısıyla bedeninden rahatsız olan insanlara yatırım yapıyorlar, bedenine ait bir parçadan rahatsız olan, bu
konuda psikolojik sorun yaşayan insanlara değil.
Tıp-sanayi
kompleksiyle bağlantılı tüm siyaset kurumu,
cinsiyetle alakalı rahatsızlığı normalleştirmek adına hareket ediyor. Bu rahatsızlık, genç kadınlara sirayet ediyor.
Ruhsal bütünlüğü dağılmış, dissosiyatif kişiler ve bedeninden
rahatsız olan kişiler, Bedensel Kimlik
Bütünlüğü Rahatsızlığı ile ilişkilendiriliyorlar. Bu
rahatsızlığa sahip bireyleri medya, cesur, gizemli veya seksi kişiler olarak pazarlıyor, ama hiçbir mankenlik
ajansı çıkıp da bu kişileri işe almıyor.
Neticede
insan iki ayaklı bir canlı, ama genelde insan, yukarıda bahsini ettiğimiz rahatsızlıkta karşımıza çıkan, kişinin rahatsız olduğu asıl uzuv olan bacaklara
göre bir tür olarak tanımlamıyor. İnsan, cinsiyetine göre tanımlanıyor, çünkü erkek ve
kadın arasındaki farklılıklar, üreme kapasitemizi ortaya koyuyor.
Bu üreme
kapasitesi, bugün tıp-teknoloji kompleksi tarafından, kâr amacıyla sömürgeleştiriliyor. Üstelik bu süreç, insanın evrimine insan hakları adına yapılan
müdahale üzerinden işliyor. Sermaye, daha da özelde kadının üreme kapasitesini pazar hâline getirip gasp ediyor. Kadının üreme kapasitesi, teknolojinin eline geçiyor. Kadınlar, dilden ve
hukuktan siliniyorlar. Kadını, şirketlerin eline geçmiş devletin ürettiği toplumsal cinsiyet
ideolojisi siliyor.
Bugün
zarfa değil mazrufa bakmamız, meselenin kökünü kavramamız gerekiyor.
Teknolojik-tıbbi üreme endüstrisi ve öjeni, insanı cinsellikle ilgili gerçekliğinden kopartıyor, türü yeniden üretiyor. Zenginler, bu ajandaya öncülük ediyorlar,
“marjinal gruplar”ı dert edindiklerini söylüyorlar. Gerçekliğe yeni bir düzen getiriyorlar.
Toplumsal
cinsiyet endüstrisi, bu işin bir yüzünü, medya diğer yüzünü hallediyor. Medya,
bedeninden rahatsız olan, bu yüzden bacaklarının kesilmesini isteyen insanlara
odaklanıyor. Cinsiyeti bu rahatsızlıkla ilişkilendiriyor, böylece cinsellikle ilgili gerçeklikten kopmayı normalleştiriyor. İnsan, iki ayrı cinsiyete sahip bir tür. Bizi biyosfere ve
birbirimize cinsiyetimiz bağlıyor.
Bu
Propaganda Mekanizmasının Arkasında Kimler Var?
Lia
Thomas’ı öve öve bitiremeyen Sports Illustrated dergisinin sahibi,
Authentic Brands. Bu şirket, 2019’da BlackRock’tan yatırım amacıyla 875 milyon dolar
almış. Dergi, bugün kapağına kadın pozu vermiş dört erkeği taşıyor. Karşımızda, esasen tüm gösterişli hâliyle, yüksek teknolojinin yüce amaçlarına hizmet eden, devlet eliyle yürütülen bir propaganda faaliyeti duruyor.
Peki bu
faaliyeti yürütenler, tam olarak ne satıyorlar? On trilyon doları bulan sermayesiyle
dünyanın en büyük varlık yöneticisi olan BlackRock şirketinin insanların cinsel organları ile ilgili rahatsızlığını kendisine dert
edinmesi için ameliyatların, ilâçların, ameliyat cihazlarının, araştırmaların ve psikiyatri sektörünün ilâç ve teknoloji şirketlerine sağladığı kâr yeterince cazip mi?
Sports
Illustrated dergisi (dolayısıyla
BlackRock), halkı erkeklerin kadın olabileceğine neden ikna etmeye
çalışıyor? Geçen yıl Lenya Bloom, Megan Thee Stallion ve Naomi Osaka ile
yaptıkları gibi, neden erkeklerin
yanında beyaz olmayan kadınlara yer veriyor? Tüm hükümetler, uluslararası şirketler, yatırım şirketleri, milyarderler neden aynı hikâyeyi anlatıp duruyorlar? Neden medyada tek bir kimse bile çıkıp bu soruları sormuyor, hatta bu sektörü eleştirdiğini söyleyen sağcıların ağzından bu konuyla
ilgili neden tek bir laf çıkmıyor?
Medya ve
Teknoloji-Tıp Kompleksi
Anlatılan
hikâyenin bize nasıl yutturulduğunu anlamak için Amerikan medyası ile teknoloji-tıp kompleksi arasındaki bağlara bakmak,
toplumsal cinsiyet masalını anlatan oligarkları incelemek gerekiyor. Medya eliyle elitler, belirli
meselelere dokunulmamasını sağlıyorlar. Bu anlamda
medya, aslında sağcılar gibi davranıyor: sektörü eleştirmeyi kimseye bırakmayan sağcılar, meselenin kökenine, “trans” kişiler denilen yalanın kaynağına hiç dokunmuyorlar.
Arcus
Vakfı, toplumsal cinsiyet endüstrisini besleyen en büyük LGBT STK’sı. Amerikan
Psikoloji Vakfı’na yüz binlerce dolar bağışlamış. Vakfın arkasında Stryker Medical var. Toplumsal cinsiyet masalını medya yoluyla
anlatan vakıf, bedensel uzuvların alınması pratiklerini de
destekliyor. Ayrıca Ulusal Kamu Radyosu ve GLAAD gibi toplumsal
cinsiyet endüstrisi adına propaganda faaliyeti yürüten çalışmalara da para veriyor.
Tıp-sanayi
kompleksini büyük yatırımlar yapan ve bir ferdinin kendisini trans olarak
nitelediği, Amerikalı milyarder Pritzker
ailesi, insanın iki ayrı cinsiyetten meydana
gelmiş bir tür olmadığı yalanını yaymak için ABD’de, Kanada’da ve İsrail’de bir dizi kurum
meydana getirdi. Aile, en son ruh sağlığı alanına bağışta bulundu. Şikago valisi
Pritzker, kendi eyaletinde bulunan ruh sağlığı çalışmalarına 140 milyon dolar
tahsis etti. Öte yandan, John ve Lisa Pritzker, Kaliforniya Üniversitesi San Fransisko Kampüsü’ne yeni bir
psikiyatri merkezi kurması için 60 milyon dolar bağışladı.
Üniversite,
tıp-sanayi kompleksi yanında, toplumsal cinsiyet sahasına da milyarlarca dolar
akıtıyor. Üniversitedeki tıp merkezinde trans bakım merkezi bulunuyor. Merkezin
ortaklarından biri, Comcast denilen, medya sahasında faal olan holding.
Holding, AT&T, NBCUniversal, Sky Broadcast and Telecommunications,
DreamWorks Animation ve Xumo Online Video Streaming isimli şirketlerin sahibi.
Disney,
AT+T ve Amazon da toplumsal cinsiyet sahasına yatırım yapıyor. Medya
kurumlarında toplumsal cinsiyetle ilgili her türden eleştiriyi sansürlüyorlar. Bu şirketler, aynı zamanda teknoloji-tıp kompleksine de yatırım yapıyorlar. Ana akım medyanın üzerindeki yorganı çekip aldığınızda, bu medya tekellerinin
teknoloji-tıp kompleksiyle aynı yatakta olduğunu görüyorsunuz. Hep
birlikte bedenin cinsiyetten kopartılması meselesini ilerici kabul ediyorlar.
Medya
tekelleri, cinsiyete sahip bedenlerimizden kopmamızı olağan görmekle kalmıyor, bunu aynı zamanda cazip ve
heyecan verici bir şey olarak takdim ediyorlar. Söyledikleri yalanları sorgulama cüretinde bulunanları susturuyorlar. Bu
tekellerin toplumsal cinsiyet endüstrisini yöneten teknoloji-tıp kompleksiyle güçlü bağları var. Amazon (Jeff
Bezos) ve Time (Marc Benioff) gibi şirketler, bir yandan
da o büyük doğurganlık pazarıyla da bağlantılı. Bunlar, toplumsal
cinsiyet endüstrisi dâhilinde tıbbi bir mesele hâline getirilen gençlerin kısırlaştırılmasından epey para kazanıyorlar.
Teknoloji-tıp
kompleksi durdurulmalı. Onun derdi, gerçek dünyadaki (cinsiyetle alakalı)
köklerimizi kopartmak ve bizi sentetik, sahte bir gerçeklik anlamında
teknolojik-tıbbi bir hapishaneye kapatmak. Geri kazanmak zorunda olduğumuz, o gerçek dünyayla irtibatımızı sağlayan ilk kritik unsur, dil. Dilin neden ve nasıl değiştiğini anlamak zorundayız.
Jennifer Bilek
22 Mart 2022
Kaynak
0 Yorum:
Yorum Gönder