17 Ekim 2020

,

Postmodern Prens


Özeme Harekâtı

Devlet, sosyalist hareketi liberalizmden rol çalan anarşizm ve troçkizmle, sınıfsal-politik ayrım yapmadan herkese seslenen ideolojik yönelimlerle çözebileceğini herkesten daha iyi biliyor. Bu devlet, NATO, Pentagon, AB gibi yerlerden aldığı eğitimle ilerleyen ve sürekli değişen bir yapı. Sol ise müstakil ve havada asılı bir varlık değil; o, devletin faaliyetiyle şekillenen bir olgu olarak ele alınmalı. Devletin ilerleyişi, solda ve soldan okunmalı.

Bu anlamda, devletin elindeki bir örgüt liderinin ABD’de çoktan hükmünü yitirmiş anarşist sözleri buraya taşımasını da bu çözme-seyreltme-özeme pratiği bağlamında ele almak, bu fikir ihracatını tesadüfî görmemek gerekiyor. Herkes, o örgütün liderinin devletin elinde olduğunu, açıklamalarının bizzat devlet eliyle aktarıldığını, o sözlerin müdahaleden ari olmadığını görmezden geliyor. Kendisini bu şekilde kandırıyor.

Kimse, Bookchin’in Amerikan devletiyle ilişkilerini sorgulamıyor. Ardına yöresine bakılmadan, Dinle Marksist! yazısı Türkçeye çevrilip, servis ediliyor. Yazı, tıkanan, krizde olan “komünist hareket”in kurtuluş reçetesi olarak sunuluyor.

Kriz hâli, iktidar ve ulus-devlet meseleleri üzerinden tanımlanıyor. Bu krize çare olarak takdim edilen Bookchin’se o yazıda kendi devletinin yüceliğinden, tüketim ideolojisinin merkezîliğinden, kapitalizmin ürettiği bolluğun mutlaklığından gayrı bir şey söylemiyor.[1] Komünist hareket, bu hat üzerinden, aslında Amerika’ya bağlanmak isteniyor.

Bu bağlamda, şu gerçeği görmek gerekiyor: Bookchin çizgisine bağlı olan (yazılarında kullandıkları tabirle) “Marksist-Leninist komünistlerin, kendilerini M. Suphi TKP’sinin devamı saymaları, o mirasa sahip çıkmaları” mümkün değil.[2] Her şeymiş gibi görünmek isterken hiçbir şey olamayan bu kesime göre Suphi, “Ermeni katilidir, şoven-milliyetçidir, Lenin’in yanlış hamlesinin piyonudur, ülkede milliyetçi solun güçlenmesinin ana kaynağıdır, tekçidir, eskidir, Kuzey Kore türünden bir diktatörlük sevdalısıdır”. Tüm gerici, şoven, reformist pisliğin kaynağı, orasıdır.[3]

Bugüne dek bundan gayrısını demeyen, hele ki Tamer Çilingir ağzıyla, “Lenin’i Rum ve Ermeni soykırımcısı” ilân eden “ML komünistler”in Suphi’yi ağızlarına almamaları gerekiyor.[4] Çünkü aslında o dönemde anarşist ve Menşevik tüm Lenin eleştirileri, Suphi ile ilgili eleştirilerin ardına gizleniyor. 

Bugün solun büyük bölümü, Ekim sonrası SR, Menşevik ve anarşist çevrelerin cümlelerini allayıp pullayıp satmak için uğraşıyor.

Öte yandan şunu da görmek gerekiyor: (Kendilerini tanımlamak için kullandıkları ifadeyle) “ML komünistler”, o referans verdikleri “elli yıl öncesi”nin de çok uzağındadırlar. Doksanlarda feminizm eleştirisi kaleme alan bu tür ekipler, ikrar ettikleri biçimiyle, bugün feminist partisidir, LGBT partisidir, vegan partisidirler! 

Onlar, tekellerin küçük burjuvazinin kulağına fısıldadıkları siyasetin taşıyıcısıdırlar. Bu tür örgütler, en fazla, Prens Sabahattin geleneğini miras sayabilir, ona sahip çıkabilirler. Çünkü onlara göre “işçi, çalıştığı için kapitalizmi var etmektedir.”[5] Bireyi örtbas eden her şey, düşmandır.

“Bir toplumun, bir devletin temelini fertler teşkil eder” diyen Prens Sabahattin[6], “ML komünistler”in fikir babasıdır. Bu tür örgütler, tüm politik gelişmelere fert ölçüsünde bakmaktadırlar, hatta bununla övünmektedirler. Âdemi merkeziyetçilik, belediyecilik, reformist öneriler, Batı tekellerinin Fabyusçu çizgisi, tekellerin yeni Truva atı İlerici Enternasyonal[7] bu örgütlerde vücut bulur. Onlar için ferdin sınıfsallığını ve sınırlarını sorgulamak, gericiliktir; düşman, o sınıf ve sınırdır. Zaten birey de sınıfın ve sınırın olmadığı yer demektir. Neticede geri kalmış Doğu, işgale gelmiş olan emperyalizme layık olabilsin diye ilerletilmeli, kalkındırılmalıdır.

Ferdin fert dışı tehditlere karşı korunması işini üstlenen bu tür örgütlerin tekellerin ülkede istedikleri dönüşüme eklemlendiklerini görmek gerekmektedir. Küçük burjuva bireycilik ve hazcılık, bugün taşlanan gerici İslam’a karşı komünist siyaset olarak övülmekte, önerilmektedir. 

Anti-emperyalizmi “gericilik” sayan bu çizginin Suphi’ye sahip çıkması mümkün değildir. Suphi, liberallerin parlak tüylerini dikenleştiren, “Müslüman işçilere hitap” edendir.[8]

Ağaların-Paşaların Solu

Suphi’ye sahip çıktıkları konusunda yalan beyanda bulunarak belirli bir alanı mülk edinmek isteyen bu solcular, Suphi’nin “Türk ve Müslümanlar arasında çalıştığını” söyleyerek, kendilerinin Türk ve Müslüman düşmanı olduklarını gizlemeye çalışırlar. Onlara göre “Türk”, devletin sağ; “Müslüman” sol ayağıdır. Dolayısıyla, sermayenin ilerleyişi önündeki asli engel olarak devletin bu iki ayağının kesilmesi, onun uluslararası sermayenin adımlarına uyumlu kılınması gerekmektedir. 

Devlet, herkes gibi kendisinin Türk ve Müslüman olduğuna bu solcuları da inandırmayı bilmiştir. Türk ve Müslüman içerisinde işleyen sınıflar mücadelesinde bu solcular, esasen devletin ve sermayenin safındadırlar.

Kurtuluş Savaşı’nda savaşan, Türk-Kürt-Çerkes Müslüman emekçilerdir. Ağalar-paşalar, o zaferin üzerine çöreklenmiş, tüm kazanımları temellük etmişlerdir. Ağaların solunun da paşaların solunun da bu gerçeği görüp dillendirmeleri mümkün değildir.

“ML komünistler”, bu gerçeğe kördürler. Onların aklını ve gözlerini ağalar-paşalar eğitmiştir. O eğitim, başka akla ve göze asla izin vermez.

Bu ülkede kendisine rakip olacağını düşündüğü örgütleri içeriden ve dışarıdan tasfiye etmeye dönük bir girişim, komünist hareketin bir dileği ve talebi olamaz. Tek bir fikri olmadan, her şeymiş gibi görünmek, rakipleri tasfiye etmek veya kafalamak adına yürütülen şeye “teorik politika” denilemez. Her renge bürünüp, her şekle girerek, başka örgütler içine sızıp onları bölmek-parçalamak, devrimci bir çizgi olamaz. Postmodern hegemonyanın Prens'i olmak, komünistlik değildir.

Tekellerin Troykası

Fuat Filizler, Alp Altınörs’ün kitabındaki çelişkileri yerinde bir müdahaleyle dışavuruyor, ama ondaki örtük niyeti görmüyor.[9] Altınörs’ün “finans sermaye ile üretim sermayesi arasındaki karşıtlık”a dair anlayışındaki idealizmi deşifre eden, onun ekseni dolaşım ve bölüşüm alanına çektiğini söyleyen Filizler, Altınörs’ün çalışmasını gene de kıymetli buluyor. Kendi mülkiyetinde olduğunu düşündüğü söylem ve teori alanına başka bir örgütün girmesine nahif bir tutumla seviniyor, ama Altınörs’ün zaten o alana Filizler’i ve örgütünü temellük etmek, olmadı boşa düşürüp tasfiye etmek için girdiğini görmüyor. Ağza çalınan balla, bir iki komplimanla kandırılan bu tür çevreler, tüm iddialarından vazgeçiyorlar. Çünkü sadece lafz ve söylemden ibaretler. Tekellerse tekel olan KP’ler istiyorlar. Marksizmi krizden kurtarma, onu bütünleme, bir devlet operasyonu olarak icra ediliyor. “Marksizm gibi sağlam” isimlere Marksizmin çürük ve eksik olduğu söyleniyor ve bu isimler, eski çağların basit bir kahramanı olarak dışsallaştırılıyor. Neticede,

“Tekeller, belirli bir insan tipi ‘format’lıyor, halka kendi ‘algoritma’sını dayatıyorlar. Bu formatı ve algoritmayı, ardındaki öjeniyi ‘üretici güçlerin gelişimi’ diye kutsayacak solculara, ‘liberal komünistler’e elbette ki ihtiyaç vardır.”[10]

Liberal komünistlerin, tahakküm ve temellük temelli faaliyetlerinin kapsamını Mustafa Suphi’ye dek genişlettikleri görülüyor. Tarihe ipotek koyma girişimi, birey eksenli toplum algısı ile birlikte şekilleniyor. Alman devletine bağlı düşünce kuruluşlarının adamı olan Murat Çakır’ın dediklerinden anladığımız kadarıyla tekeller, kimlik siyasetine sınıf siyaseti yapma talimatı vermişler.[11]

Bugün sosyalist siyasetin, tekellerin troykası (feminizm, lubunizm ve veganizm) üzerinden, onun eliyle yürütülmesi isteniyor. Sosyalist hareketin tüm tarihsel-toplumsal mevzileri, kimlik siyasetinin postmodern gevezeliklerine terk ediliyor.

Bu anlamda, “ML komünistlerin” “Türk” ve “Müslüman” kelimelerini kullanması karşısında huylanmak gerekiyor. Demek ki bu iki kavram da sınıfsal değil, kimliksel olgular olarak ele alınacak, tüm sınıfsal saflaşmalar devlete bağlanacak.

Tasfiye

Neticede liberaller, sosyalist hareket içerisindeki anarşist ve troçkist versiyonlarıyla birlikte, sınıfsal-politik olanı tasfiye etmek için vardırlar. Devlet, komünist hareketi nereden, nasıl, hangi araçlarla çözüp dağıtacağını iyi bilmektedir. Komünist hareketin, mevcut biyolojik, kimyasal ve fiziksel saldırıya karşı koyacak aklı ve gücü bulunmamaktadır.

Muhtemelen bu liberaller, ileride gökkuşağı rengine buladıkları Suphi resimleriyle yürüyecek, işçilere dalga geçercesine “et yemeyin!” diyecek, erkek emekçileri kadınların mutlak düşmanı olarak takdim edeceklerdir. Böylece devletin halka “faşist” deme imkânı için gerekli zemini öreceklerdir.

Silikonlu Beyinler

İtalya’da Kızıl Tugaylar’ı kuracak olan Proleter Sol isimli çevre, 1970 yılının 8 Mart’ında bir bildiri kaleme alır. O bildiri şu cümlelerle başlar:

“Kadınların Kurtuluşu mu!?

Peki ama kadınlar kimlerden kurtulacak?

Sağlıksız koşullarda fabrikalarda günde sekiz saat çalışan kocalarından mı, patronların kurduğu sistemin belirli imtiyazlar bahşettiğini söylediği o işçilerden mi?”[12]

Bugün “ML komünistlerin” gerici saydıkları, Lenin’in emriyle toplanan Bakû Kurultayı’na katılan Türkiye delegesi Naciye Hanım, konuşmasının başında şunu söyler:

“Yakın zamanda Doğu’da başlayan kadın hareketine, toplumsal hayat içinde kadının rolünün narin bir bitkinin ya da kibar bir oyuncak bebeğin rolünden öteye gidemeyeceğini savunan, aklı bir karış havada olan feministlerin gözüyle bakılmamalıdır.”[13]

O feministlerin gözü, ne Naciye Hanım’ı ne de Suphi’yi anlayabilir. “Kadın hareketi, Dünya genelinde cereyan eden devrimci hareketin ciddî ve önemli bir sonucu olarak görülmeli” diyen Naciye Hanım’a karşı çıkan bu feminist solcular, yüzyıl sonra bugün, Endüstri 4.0'ın, Silikon Vadisi’nin, Netflix’in, Bill Gates’in, Davos’un “dünya genelinde cereyan eden devrimci hareketi”ne bağlanmışlardır ve hepimizi bu dünya devrimine kul olmaya davet etmektedirler. Suphi’nin bu “dünya devrimcileri”nce reklâm malzemesi hâline getirilmesine izin verilmemelidir.

Eren Balkır
10 Eylül 2020

Dipnotlar
[1] Eren Balkır, “Yer ve Gök Arasında”, 9 Nisan 2016, İştiraki.

[2] Aydın Akyüz, “10 Eylül: Tarihi Güçlü Bir Giriştir”, 10 Eylül 2020, Etha.

[3] Eren Balkır, “Dünyayı Sevenler Veli Değil”, 6 Ekim 2018, İştiraki.

[4] “Sovyet yetkililerin katil Topal Osman’a yazdığı telgraflardan anlaşıldığına göre silah, cephane ve lojistik yardımlar ile Sovyetler Birliği soykırımcıların Pontos'taki faaliyetlerini kolaylaştırmıştır.” [Tamer Çilingir, “19 Mayıs 1919: Kanlı Bir Tarihin Başlangıcı”, 17 Mayıs 2020, Etha.]

[5] Rabia Mine, “Seks İşçiliği Verili Düzendeki En Masum İştir”, 11 Temmuz 2019, Fersude.

[6] Eren Balkır, “Prens Selahattin”, 11 Aralık 2015, İştiraki.

[7] “İlerici Enternasyonal Açılış Zirvesi”, 19 Eylül 2020, Etha.

[8] Mustafa Suphi, “Müslüman İşçilere Hitap”, İştiraki.

[9] Fuat Yücel Filizler, “Proletarya Sosyalizmi ve Ezilenci Toplumculuk”, Devrimci Proletarya Dizisi-3, Ağustos 2020.

[10] Eren Balkır, “Davos Limanı”, 15 Ağustos 2020, İştiraki.

[11] Eren Balkır, “Kuzu Postlu Kurt”, 13 Haziran 2020, İştiraki.

[12] Chris Aronson Beck, Reggie Emilia, Lee Morris ve Ollie Patterson, Strike One to Educate One Hundred, A Seeds Beneath the Snow Publication, 1986, s. 37.

[13] Naciye Hanım, “Kurultay Konuşması”, 7 Eylül 1920, İştiraki.

0 Yorum: