18 Haziran 2020

,

Maksim Gorki ve Rusya

Maksim Gorki, sefalet çekenlerin, paryaların, derbederlerin romancısıdır. Onun romanları, hayatın bodrum katlarına, feleğin sillesini yemişlere ve açlığa dairdir. Kaleme aldığı eserler, bu yüzyılda kitlelerin, işçilerin-emekçilerin ve toplumsal devrimin özel ve kendiliğinden ifadeleridir.

Bugünün birçok sanatçısı, plebyen kesime, alt sınıflara mensup karakterleri ve temaları ele almaktadır. Artık burjuva ruh ve burjuva tutkular, demodedir. Zira bunlar, fazlasıyla keşfedilmiş konulardır.

Öte yandan, proleter ruhta ve proleter tutkularda olağandışı sorgu imkânları ve anlamın yeni renkleri bulunabilmektedir.

Gorki’nin romanlarında ve oyunlarında anlattığı plebyen, batının plebyeni değildir. O, tüm hakikiliğiyle Rus’tur. Gorki, sadece Rusya’ya has öyküler anlatmakla kalmaz, kendisi de öykülerin kahramanlarından biridir.

Gorki, Rus Devrimi’ni yapan ve yaşayandır. O, söz konusu devrimi hem eleştirmiş, hem onun tarihini yazmış, hem de onun için ter dökmüştür.

Gorki, hiç Bolşevik olmamıştır. Alışkanlıkları gereği aydınlar ve sanatçılar, parti bünyesindeki bir hizbin, grubun disipline uyan bir üyesi olmak için gereken imandan yoksundurlar. Bu insanlar, genelde hayata karşı şahsi, keyfi ve kendine has bir tavır takınırlar. Kendi yollarını yürüyen, ruhu huzursuz, yoldan sapmış bir kişi olarak Gorki, hiçbir zaman bir programa veya politik bir görüşe sadakatle bağlı olmamıştır.

Gorki, devrimin ilk günlerinde Novaia Zhizn [“Yeni Hayat”] isimli günlük devrimci sosyalist gazeteye yazılar yazar. Bu gazeteye göre yeni kurulan Sovyet rejimine güvenilemez ve ona husumet beslenmelidir. Gazete, Bolşevikleri teorisyen ve ütopyacı olmakla suçlar. Gorki ise yazılarında Bolşeviklerin insanlık için faydalı olabilecek, ama Rusya için ölümcül sonuçlara yol açacak bir deney yaptıklarını söylemektedir.

Öte yandan, Gorki’nin yeni rejime dönük direnişinin sebebi muğlâktır, belirsizdir ve daha çok maneviyatla alakalıdır. Burada daha çok, aydınların ekseriyetinde görülen karşı-devrimci ruh ve zihin durumu mevzubahistir. Devrim, onları tehlikeli birer düşman gibi izleyip onlara bu şekilde davranmıştır. Bu insanlar da huysuzluk ederek, devrimin sert bir üslupla, aceleci bir yaklaşımla ve saygısız bir tavırla, düşlerini, araştırmalarını ve söylemlerini tahrip ettiğini düşünmüşlerdir.

Sonrasında bu aydın ve sanatçıların belirli bir kısmı, bu fikirlerini muhafaza etmeyi sürdürmüştür. Bazıları ise devrimci imandan etkilenmiş, devrimci cemre, gelip yüreklerine düşmüştür.

Misal, Gorki’nin devrime dümen kırması, pek fazla sürmemiştir. Sovyetler, onu Aydınlar Ocağı’nın başına getirir. Aydınları örgütleme görevini ifa eden, öncesinde devrimci yükselişe karşı Rus kültürünü korumak olan bu kurumun amacı, Rus bilim ve kültür insanlarını araştırma ve emek sürecine ait temel bilgilerle beslemek, onlara sığınacak bir yuva sunmak ve gerekli ihtiyaçlarını temin etmektir. Rusya’daki bilim ve sanat insanlarının koruma görevini üstlenen Gorki, bir yandan da Kamusal Eğitim Bakanı Lunaçarski’nin en önemli yardımcılarından biri hâline gelir.

Gün gelir, Volga bölgesini kıtlık ve kuraklık vurur. Mahsulün düşük olması ile ablukanın ve savaşın uzun yıllardır harap ettiği bazı şehirler, daha da zayıf düşerler. Milyonlarca insan, kışı ekmeksiz geçirmek zorunda kalır.

Bu noktada Gorki harekete geçip, insanlığı bu muazzam trajedi konusunda bilinçlendirmeyi kendisine görev beller. Anatole France, Gerard Hauptmann, George Bernard Shaw gibi büyük sanatçıların desteğini almaya çalışır. Yaşananları Avrupa’ya ilk ağızdan aktarmak için, artık kendisine ırak ve yabancı olan Rusya’dan ayrılır. Gençlik dönemindeki o göçebelik, o kök tutmayan aylaklık, yitip gitmiştir. Seyahati esnasında eskiden beri çilesini çektiği verem indirir sillesini, Gorki’yi Almanya’da durmaya ve bir sanatoryuma yatmaya mecbur eder.

Öte yandan, Avrupa’nın büyük kâşiflerinden ve bilgelerinden Nansen, kıtlığın çilesini çeken şehirlere yardım toplamak için Avrupa’yı arşınlamaktadır. Nansen, Londra'da, Paris'te ve Roma’da görüşmeler yapar. Sahip olduğu, kimsenin şüphe etmediği apolitik konumu sayesinde gittiği her yerde kendisine muhatap bulur ve bu insanlara yaşananların sorumluluğunun komünizme ait olmadığını, bunun bir afet, felâket ve talihsizlik olduğunu söyler. Sonuçta Rusya abluka altındadır, tecrit edilmiştir, dolayısıyla, açlıktan kırılan tüm halkını kurtarması mümkün değildir. Kaybedecek vakit yoktur. Kış kapıyı çalmıştır. Açlara acilen yardım edilmezse, hepsi ölecektir.

Bu çağrıya birçok cömert isim cevap verir. İşçiler, aralarında para toplarlar. Ama bu dönem, hayırda bulunmak veya yardım toplamak için uygun değildir. Zira Batı’da hava, Rusya’ya karşı kin ve öfke yüklüdür. Avrupa’nın önde gelen gazeteleri, Nansen’in yürüttüğü kampanya ile hiç ilgilenmezler. Duygularının esiri olmuş, öfkesiyle zehirlenmiş, yaşananları kayıtsızlıkla ele alan Avrupa, Rusya’nın çektiği ızdırabı hiç umursamaz. Gerekli yardım yapılmaz. Neticede milyonlarca insan ölür.

Bu trajedi karşısında ümitsizliğe kapılan Gorki, Avrupa’daki bu zorbalığa lanet okur ve Avrupa medeniyetinin sona ereceğine dair kehanette bulunur. Ona göre “dünya, Avrupa’nın ahlakî açıdan gösterilmesi gereken o hassasiyetten mahrum olduğunu görmüştür. Bu durum, Batı dünyasının yozlaşıp çökeceğine dair bir alamettir. Avrupa medeniyeti, eskiden teknik ve maddi zenginliği değil, ayrıca ahlakî zenginliğinden ötürü de saygı görmüştür. O ahlak ve teknik-maddi zenginlik, Batı’nın Doğu karşısında otorite ve itibar elde etmesini sağlamıştır. Çöktüğü vakit, Avrupa medeniyetini barbarlığın saldırılarından hiçbir şey koruyamayacak.”

Gorki, Avrupa’nın harap olacağına dair, bilinçaltından, içeriden bir ses işitmektedir. Aynı ses kendisine, Rus Devrimi’nin amansız düşmanının, ölümüne sebep olacak hasmının köylülük olduğunu da söylemektedir.

Devrim, temelde kentli olan sosyalist ideolojinin ve kentli işçi sınıfının bir eseridir. Devrim, köylülere toprak verdiği için onlar da devrime destek sunmuşlardır. Ama köylü aklı, devrimin programındaki diğer kısımları idrak edememiş, bu programın çıkarlarına uygun olup olmadığını bir türlü anlayamamıştır.

Köylülük konusunda ümitsizlik içinde olan Gorki’ye göre köylülerin bencil ve çıkarcı psikolojisi, kentli işçilerin ideolojisini asla özümseyemez. Şehir, medeniyetin merkezi, o medeniyeti kuranların yuvasıdır. Medeniyet, şehrin ta kendisidir. Şehir insanının psikolojisi, kır insanın psikolojisine kıyasla, fedakârlığa ve çıkarsız hareket etmeye daha fazla meyillidir. Bencillik ve çıkarcılık, köylü kitleler kadar köy aristokrasisinde görülen marazlardır. Büyük toprak sahiplerinin tabiatı fabrika sahiplerine kıyasla daha katıdır, daha dingindir ve daha dışlayıcıdır. Köyün pusulası, her daim aşırı sağı gösterir. Finans ve sanayi ise orta yolcudur, bu anlamda devrimle anlaşma yapma, ona tavizlerde bulunma eğilimindedir. Şehir, insanları kolektivizme uygun hâle getirirken; köy, insanları alabildiğine bireycileştirmektedir. Tam da bu sebeple, muhtemelen sosyalizmle bireycilik arasında yaşanacak nihai savaş, kırla kent arasında patlak verecektir.

Avrupa’daki kimi devlet adamları da Gorki’nin endişelerini paylaşmaktadır. Örneğin Caillaux[1] kentlerdeki sanayileşmeden kendilerini kurtarmak isteyen Orta Avrupa köylülerinden rahatsızdır ve onlara endişeyle yaklaşmaktadır. Macaristan’da kırsal bölgelerde küçük ölçekli sanayi üretimi artış göstermektedir. Köylüler, bu gelişmeye rağmen kendi ipeklerini eğirmekte, kendi aletlerini kendileri imal etmektedir. Kırsal bölgelerde köylüler, Ortaçağ’a has ilkel ekonomiyi tekrar diriltme gayreti içerisindedirler. Gorki’deki sezgi ve gelecekle ilgili öngörü, bilim insanlarınca da teyit edilmektedir.

Bu ve buna benzer konuları 1922 yılının Aralık ayında Almanya’nın Oder-Spree şehrinin Bad Saarow ilçesinde bulunan Yeni Sanatoryum’da Gorki ile konuşma imkânı buldum. Bulunduğu bölüm, çat kapı gelen misafirlere ve yabancılara kapalıydı. Ama eşi Maria Feodorovna, bana o kapıyı açtı. Gorki’nin eşi, Almanca, Fransızca, İngilizce ve İtalyanca biliyordu.

O günlerde Gorki, otobiyografisinin üçüncü cildini yazıyordu, ayrıca Rus halkıyla ilgili bir kitaba yeni başlamıştı.

― Rus halkını mı anlatacaksınız kitabınızda?

― Evet. Rusya’da gördüğüm, bizzat tanıdığım, ünlü değilse de ilginç olan insanları anlatacağım.

Gorki’ye Bolşevizmle ilgili sorular sordum. Bazı gazeteler, Gorki’nin Bolşevik liderlerden uzaklaştığını iddia ediyorlardı. Bu iddiaları yalanlayan Gorki, Rusya’ya en kısa sürede dönmek istediğini söyledi. Sovyetler’le iyi ve normal seyreden bir ilişkiye sahipti.

Bu ihtiyar aylak adamda, bu saçları ağarmış seyyahta başka bir şey görüyordunuz. Keskin gözleri, köylülere has, nasır tutmuş elleri, biraz bükülmüş beli ve Tatar bıyığı ile Gorki, fiziken kentli birinden çok köylüye benziyordu. Ama Tolstoy’dan farklı olarak, o hürmete layık Asyalı ruhtan yoksundu.

Tolstoy, Hristiyan köylü komünizmini vaaz etmişti. Gorki ise Batı’nın makinelerine, teknolojisine, bilimine, yani Tolstoy’daki mistisizmin tiksindiği her şeye hayranlık ve saygı duyan bir isimdi. Bu Slav kökenli aylak, gizliden gizliye, bilinçaltında Batı’nın ve medeniyetinin bir destekçisi, düşkünü ve meftunu idi.

Bad Saarow’un komünist devrime dair dedikoduların ve yaklaşmakta olan faşist gericiliğe ait şarkıların ulaşmadığı o ıhlamur ağaçları altında Gorki, feri gitmiş, sanrılar gören gözleriyle, o harikulade medeniyetin artık kendisini iyice hissettiren sonbaharını ve ölümünü ızdırap içinde seyretmekteydi.

José Carlos Mariátegui
1925

[Kaynak: José Carlos Mariátegui: An Anthology, Yayına Hazırlayan ve Tercüme Eden: Harry E. Vanden ve Marc Becker, Monthly Review Press, 2011, s. 409-415.]

Dipnot:
[1] Joseph-Marie-Auguste Caillaux: Dönemin önemli Fransız siyasetçilerinden ayrıca Radikal Parti’nin lideri.

0 Yorum: