17 Haziran 2020

Hepsini İlga Edin: Hapishane ve Ordunun İmhasına Doğru


Devrimci siyah geleneğini takip eden benim gibi birçok siyahî devrimci, çok sayıda insanın polis teşkilâtının ilga edilmesinden bahsediyor olmasını ümit verici bir gelişme olarak görüyor. Birkaç ay önce birçoğumuz, bırakalım sohbetini yapmayı, bu konuyu aklımıza bile getirmezdik.

Gelgelelim, ülke genelinde süren tartışmalarda aradaki farklar zamanla silindi, sohbetler cıvıdı, içinde olduğumuz koşulların mevcut gerçekliği, mevzu bile edilmemeye başlandı. Bu noktada söz konusu ilgacı siyaseti anlamama katkıda bulunan Mariame Kaba’ya ait çalışmadan bahsetmeliyim. Ayrıca, ilgacı düşüncenin temellerini atmış olan Angela Davis gibi isimlere de teşekkür etmem lazım.

Bu makalenin amacı, insanlara hapishane-endüstri kompleksinin ilgasını mümkün kılacak çerçeveyi sunmak, bu meseleyi netliğe kavuşturmak ve okurlara gerekli kılavuzu temin edebilmektir.

Hapishane-endüstri kompleksi, askeri endüstri kompleksiyle güçlü bağlara sahiptir. Üçüncü dünyadaki ülkeleri yağmalamak için kullanılacak silâhlar ve teçhizatı cezaevlerinde tutsak olan Afrikalılara yaptırdılar. Apple, Tesla, Google, Microsoft gibi şirketler, Afrika kıtasının kaynaklarını bu sayede yağmaladılar, bir yandan da bu şirketler, Afrikalı çocukların emeğini kullandılar. Silâh ve askeri malzeme yapmaya zorlanan mahkûmlar, polisin tutsak ettiği Afrikalılardı. Hapishane-endüstri kompleksi ile ordu-endüstri kompleksi arasındaki bağı burada aramak gerek. Hapishane-endüstri kompleksini ilga edeceksek, düşmanı tanımak ve neye karşı olduğumuzu bilmek şart.

ABD imparatorluğu ve ordusu, insanlık tarihinin gördüğü en zalim emperyal rejim. Bunca şiddeti uygulamış ve uygulamakta olan bir gücün ilga ile ilgili taleplere gönüllü bir biçimde boyun eğeceğini düşünmüyoruz herhalde. Camlar kırılıp binalar ateşe verilince hemen ulusal muhafızları göreve çağırdılar ve askeri bir düzen tesis ettiler. Aynı şekilde, diyelim ki hapishane-endüstri sistemini ilga etmek istedik, bu faşist devlet illaki şiddetli bir cevap verecektir.

Burada önce genel çerçeveyi belirlemek lazım, zira hapishaneleri, polis teşkilâtını oradan da ordu-endüstri kompleksini ilga edeceksek, neye karşı olduğumuzu bilmemiz gerek.

Amerikan ekonomisi, tutsak Afrikalıların sömürüsü ve küresel emperyalist hâkimiyetin üzerinden işliyor. Şiddete başvurmaksızın hapishanelerin ve polisin ilga edileceğini düşünenler, Amerika’nın elindeki şiddet uygulama kapasitesini hafife alıyorlar. Amerika, sömürgeci şiddet imkânlarını korumak için elinden gelen her şeyi yapacaktır. Tarih bunun kanıtıdır. Bu söylenen, bilimsel bir gerçektir.

Hapishaneler, reformistlerin “polisin mali kaynaklarını kesin” çağrılarıyla kapatılamaz. Bunun yerine, okulların ve hastanelerin mali kaynakları kesilir. Düşük gelirlilere konut imkânı verilmesini öngören çalışmalara verilen destek ortadan kaldırılır. Ayrıca polisin mali kaynaklarının kesilmesi, onun ilga edileceği anlamına da gelmez.

Bu türden siyaset değişiklikleri devrime yol açmaz, devrim, bizi katleden sistemin imhası ile gerçekleşir. Bu, bilincinde olmamız gereken önemli bir ayrımdır. Asıl reformist çağrıların bizi ilga edeceğini görmek gerekmektedir.

Reformların faşizmi beslemekten başka bir işe yaramadığını biliyoruz. Son dört yüz yıl, bunu bize göstermiştir. Biz, halkımızı her gün sömüren ve katleden zulüm sisteminin tümden yok edilmesi seçeneğinden başka bir seçeneğe razı gelemeyiz. Faşist devletin reforma tabi tutulması yönünde dillendirilen taleplere boyun eğemeyiz.

George Jackson’ın tespiti yerindedir:

“Doğrudur, her bir reformla devrim daha da yakınlaşır. Ama kelimeyi açıklığa kavuşturmak ve böylece herkesin onu anlamasını sağlamak adına faşizmi tek kelimeyle tarif etmek zorunda kalsaydık, onun ‘reform’ olduğunu söylerdik. Halkımızın hayatı devrime bağlıdır.”

Polis teşkilâtının ilgası konusunda son dönemde yapılan çağrılar, kamuoyunun değişime hazır olduğunu ortaya koysa da biz, gerçek bir ilga sürecinin neleri kapsayacağını açık yüreklilikle dile getirmeliyiz. Hapishane-endüstri kompleksinin ilga edilmesini savunan kişiler olarak bizim amacımız, bizi köleleştiren, öldüren ve sömüren şiddet mekanizmasını söküp atmaktır.

Kwame Ture’nin bize öğrettiği biçimiyle biz devrimciler, sadece yıkmayız yaratırız da. Biz, barışın tesis edileceği yeni dünyanın yaratıcılarıyız. Ama biz, bir yandan da barışın varolabilmesi için ona ulaşmamızı sağlayacak bilimsel bir yönteme sahip olmalıyız.

Asla unutmamamız gereken temel önerme şudur: bu faşist devlete karşı mücadelede ve kendi savunmamız dâhilinde faşizmi yok etmenin yegâne yolu, silâhlı mücadeledir. Mussolini, barışçıl gösterilerle yenilmedi. Hitler, barışçıl gösteriler üzerinden ezilmedi. Trump ve Amerika Birleşik Şirketleri barışçıl yoldan yok edilemez. Savunmayı ve hayatı kucaklayan tavrı esas alan devrimci şiddet, bir yandan da kendini koruma pratiği olarak, son dört yüz yıldır bizi ezmiş olan hapishane ve askeri sistemi ilga edebilecek koşulları yaratacaktır. Malcolm X’in güzel ifadesiyle, “Dünyada kan akmadan devrim olmaz.” Haiti, Venezuela, Küba ve Gana gibi örnekler bunun kanıtıdır.

Birçok insan, halkın silâhlı mücadeleye hazır olmadığını söyleyecektir. Onlara domuzları bağırta bağırta polis merkezlerine çekilmek zorunda bırakan Minneapolisli silâhsız göstericileri anımsatmak isterim. Mevcut durumda insanlar belirli bir planla hareket ettiler. Daha iyi örgütlenselerdi, bir de silâhlı olsalardı, neler olurdu bir düşünün. Örgütlü bir gerilla cephemiz olsaydı, yığınla imkâna kavuşurduk.

İlga pratiğinin özünü devrimci şiddet oluşturur. Devrimciler, yıktığının iki katını inşa ederler. Bir yoldaşımın şu değerlendirmesi önemlidir:

“Bu toz duman dağılıp gösteriler sona erdiğinde, halkımız gene yoksulluğun çilesini çekecek, polis insanımızı öldürmeye, hepimize saldırmaya devam edecek. Milyonlarca insan hapishanelere tıkılacak, yarım milyon insan, başını sokacak bir evi olmadan yaşayacak. Aslında son iki haftalık süreç işin kolay yanı idi. Dayanışma gelip geçici bir şey olmamalı.”

Tam da bu sebeple halk programları hazırlanmalı, bu programlarla silâhlı mücadelenin eşiğinde duran halkımızın maddi ihtiyaçları giderilmelidir. Kapitalizmin kanımızı emen gerçekliği dışında bir geleceğin bulunduğunu halkımıza göstermeliyiz. Açlara gıda programlarıyla gidilmeli. Evsizlere konut programları sunulmalı. Halka tıbbi programlarla hizmet edilmeli. Herkese virüs testi yapılabilmeli. Tüm bu imkânları halkımıza sunabilmeliyiz. Madem kendimize “devrimci” diyoruz, halka hizmet etmenin, onu sevip özgürleştirmenin görevimiz olduğunu bilelim.

Varlığınız mücadeleden ayrı düşmesin.

Blake Simons
11 Haziran 2020
Kaynak

0 Yorum: