Huey P. Newton gücü, “bir olguyu tanımlama ve onu
belirli bir yönde, istenilen biçimde hareket etmesini sağlama becerisi” olarak
tanımlar. Mao ise politik gücün namlunun ucunda olduğunu söyler.
Politika, güç elde etme, kullanma ve gücü artırma
sanatıdır. Marksistler olarak biz, politikayı tarafsız, sınıf dışı bir olgu
olarak anlamayız.
Makyavelli çalışmalarına, 16. yüzyılın İtalyan
feodal lordlarının ve büyük ön-burjuva ailelerinin düşüncelerini ve çıkarlarını
aksettiren bir isimdir. Clausewitz, Prusya aristokrasisine hizmet eden bir
askerî teori uzmanıdır.
Güç, bir sınıf için verilen mücadele dâhilinde
elde edilir ve kullanılır. Makyavelli ve Clausewitz, serflerin veya proleterlerin
mücadelesi içinde yer almamış ve onlar için kalem oynatmamıştır ama gene de onların
görüşlerinden çok şey alınabilir.
Mao, antik çağda Çinli feodal lordların ve kralların
hizmetinde çalışmış olan Sun Tzu’yu okuyup onu güncele uyarlamıştır. Yönetici sınıfın
hizmetine koşulan isimlerin yetiştirildiği ABD Kara Harp Okulu, Mao’nun askerî
çalışmalarını okutmaktadır. Çünkü güç ve politika, bilimsel meselelerdir. Gücü elde
etmiş olanların okunması şarttır. Siyaset sanatını okumak ve onu kendi
sınıfının hizmetine koşmak, komünistlerin çıkarınadır.
Bugün ABD’de politik meselelerin mevcut hâlini nesnel
düzeyde analiz ettiğimizde solun gerçek anlamda bir güce sahip olmadığını
görürüz. Biz giyotin üzerine şakalar yapıp gereksiz laflar üretirken,
zenginleri yemekten söz ederken düşmanlarımız araziler kapatmakta, silâhlı
eğitim faaliyetleri örgütlemekte, taktiksel birliklere imza atmakta, Beyaz
Saray içerisinden bilgi temin edecek insanlara ulaşmaktadır.
Soldaki bu güçsüzlüğün iki ana sebebi vardır.
İlki, bizim kitle tabanımızın olmayışıdır.
Geçenlerde Hinterland:
Amerika’da Sınıf ve Çelişkiyle İlişkili Yeni Manzara adında bir kitap
okudum. Ele aldığı meseleler yanında kitap, gayet iyiydi. Yazar bu çalışmasında,
aşırı sağa kıyasla solun kitlelerle kurduğu ilişkilere dair akılcı bir eleştiri
sunuyordu.
Yazar Phil Neel, aşırı sağcı Yemine Sadıklar
isimli örgütün farklı sınıfsal çıkarlara sahip kesimler arasında kendisine
nasıl kitle tabanı bulduğundan bahsediyor. Örgütün örgütlediği kesimler, ülke
ve ezildiklerini düşünen yerleşimci cemaatler temelinde bir araya geliyor. Bu
tür hareketlerin lider kadroları, genelde polislerden, askerlerden, çiftlik
sahiplerinden, büyük çiftçilerden, küçük işletme sahiplerinden ve madencilerden
oluşuyor. Kitle tabanı içerisinde topraklarını yitirmiş, işsiz kalmış veya
mecburen gidip çiftliklerde ya da madenlerde çalışan insanlar ağırlıklı bir
yere sahip. Bu bağlamda farklı sınıfsal katmanlardan oluşan bu gerici
hareketler silâhlılar ve bu silâhları kullanma arzusundalar. Düşmanımız bu
durumdadır.
Şimdi bir de sola bakalım. Geçenlerde bir solcu, kendisini
yalnız hisseden başka bir solcuya okuma grubu oluşturmayı öneriyordu. Çalışma grubu
mu! Tek umudumuz, kendisine “kolektif” diyen ve birbirine ahkâm kesip durmadan
kendisine eziyet eden küçük burjuva üniversite öğrencilerinin oluşturacağı
ekipler kurmakta. Böylesi bir yapı nasıl güçlenebilir ki?
Halk, fikirlerin değil gücün peşinden gider.
Askerî teori üzerine çalışmalar kaleme alan Dave Kilcullen meseleyi gayet güzel
izah ediyor:
“Bir
ideolojiyi benimsemek, doğalında şu veya bu örgütü desteklemeyi beraberinde
getirmez. İnsanlar katıldıkları görüşlere destek vermezler. Birçok kişi ilk
plana bir ideolojiye köklü bağlılığı almaz. Halkın desteği gücün elde edilmesi
ile sağlanır; ideoloji, o güce destek verdikten sonra benimsenir. Politik veya
dinî bağlılık, çoğunlukla halk içerisinde küçük bir azınlığı teşkil eden,
pragmatik ve işlevsel bir partizan grubun müdahalesi sonrası gelişir.”
“Doğru çizgiye sahip olalım ama bu çizgi pratikten
kopuk olsun” anlayışının gelecekte kendiliğinden devrime yol açacağına dair
tespit, Amerikalı Demokratik Sosyalistler örgütünde gördüğümüz aşırı solculuğun
bir ürünüdür. Bu örgüte göre gelecekte, açıklanmamış bir noktada yaşanacak
devrim için kitleler hazır olana dek biz seçim siyaseti yürütmeliyiz. Her iki
konum da kitlelerden kopukluğun birer sonucudur. Bu solcu yaklaşım, güç
oluşturma pratiğinin gerçekleriyle asla ilgilenmemektedir.
Bizim tespitimize göre ise halk, gücü takip eder
ve o güçle birlik olur. Amerikalı Demokratik Sosyalistler gibi örgütlere
insanlar, onların üye, kaynak ve ülke geneline yayılmış teşkilâtlar açısından zengin
olduklarını düşündükleri için katılırlar. Bu örgütler, “sosyalizm”in temsilcisi
olduklarını söyleyip dururlar. Biz Maoistlerse bu iddianın yanlış olduğunu ve iddia
sahiplerinin yönetici sınıfın hizmetinde hareket ettiklerini biliriz.
Peru’da halk, Peru Komünist Partisi’yle
birleşmiştir. Çünkü Ayacucho’nun beyaz badanalı duvarlarının arasında sıkışıp
kalmak yerine Abimael Guzmán, sağlam bir ideolojik çekirdek ve kadro birikimi
oluşturmakla yetinmemiş, ayrıca Peru devletine ait kaynakları kullanmış, bu
noktada araştırma ve saha çalışması yürütme bahanesiyle kadroları kitlelerin
içine göndermiştir (Bu konuda Kenny Lake’in Gramsci
ve Gonzalo: Hegemonyanın İç Duvarında Savaşçı Konumlarının Ele Geçirilmesine
Dair Düşünceler isimli çalışmasına bakılabilir.)
Halk, Lübnan’da hizmet sunduğu, silâhlı güce sahip
olduğu, Ortadoğu’da Arap kitlelerin de destek verdiği görevi konusunda asla
tavizde bulunmadığı, Arapları katleden, onların topraklarını ve kaynaklarını
çalan Siyonist devletle yoğun bir mücadeleye girdiği için Hizbullah’ın peşinden
gitmiştir.
Halk, yirmi yıldır ülkelerini işgal altında tutan
Yanki emperyalizmine karşı mücadele eden ana güç olduğu için Afganistan
Komünist Partisi (Maoist)’in değil, Taliban’ın ve mücahidlerin peşinden
gitmektedir. AKP (M) ise kendisini internet faaliyetleri ile sınırlı
tutmaktadır.
Güçlenmek zorunda isek gerçekçilik ve pragmatizm
yüklü fikirlerin önemini abartan yaklaşımla ve bu fikirlerdeki zayıf yanlarla
mücadele etmeliyiz. Mao’nun dediği gibi, bize güç verecek olan, kitap sayfaları
veya birbirine ahkâm kesmekten başka bir şey yapmayanların oluşturduğu çalışma
grupları değil, namlulardır.
Komünistlerin örgütlenmeye çalıştığı mahallelerde
ve bölgelerde başkaları faal durumdadır ve güçlüdür. Çeteler, belediye meclisi
üyeleri ve kiliseler komünistlerden daha güçlüdür. Komünist Liderlik, Kitle Çalışması ve Güç Oluşturma isimli
çalışmasında Devrimci İnisiyatif’in de belirttiği gibi bu insanlar, ya
kazanılmalı ya da tarafsız kılınmalıdır.
Sol hâlihazırda kimseyi güç kullanarak tarafsız
kılacak hâlde değildir. Daha çok sol örgütler birbirlerinin etkisini kırmakla
meşguldürler. Dolayısıyla asıl önemli olan, maddi planda önem arz eden
konularda kitlelerle ilişki kurmak, varolan liderlerle birlikte çalışmak, öte
yandan politik ilkeleri muhafaza edip (onları pratikte uygulamak suretiyle)
reformist liderlerin etkisini kırmamızı sağlayacak bir kitle tabanı oluşturmak ve
böylelikle güçlenmektir.
Bu kitle tabanı ise ancak isyanlar dışında kimi
meselelerde halkla birlikte olduğumuz vakit inşa edilebilir. Oregon ve
Washington’da sağcılar, işte bu şekilde kitle tabanı oluşturabilmişlerdir. İdeolojik
ağız dalaşı içine girmeden, sabırla çalışarak ve bu çalışma üzerinden
politikleşerek büyümüşlerdir.
Sol da silâhlanmalı, bu silâhları kullanabileceğini
herkese göstermelidir. Silâh güç inşa etme aracıdır, oyuncak değil.
Geçen ay içerisinde yoldaşlarımızın kelebekleri
koruma alanının savunulduğu eylemde halkı korumak için silâh kullanmaları,
önemli bir adımdı. Bu süreç, örgütlü ve disiplinli bir çalışmayla, kitlenin
katılımıyla yürütüldü.
Makyavelli, silâhlı olanla olmayanın eşit
olamayacağını söyler. Sahip olduğun çizgi, doğru ve gerçek olabilir. Onu savunacak
araçlara sahip değilsen, o çizgi silinip gider.
Maddi destek zaruridir. İnsanlar evlerinden,
mahallelerinden kopartılıyorsa veya açlıktan geberiyorsa ne silâh kullanabilir
ne de teoriyle ilgilenebilir. Sol, bu tür meseleler üzerinden bir araya
gelebilmeyi bilmiştir. Ama daha fazla şey yapılmalı, yürütülen çalışmalar
militanlaşmalı ve politikleşmelidir. Böylesi adımlar atılmazsa tüm
çalışmalarımız reformistlerin ve burjuva STK’ların güdümüne girer. Tam da bu
sebeple yoldaşlarımız, sağlam bir maddi zemin inşa etme noktasında yasal
örgütlenme ve para toplama yöntemlerinden uzak durmalıdırlar.
Halk bizi onlarla bir
araya gelebileceğimiz bir mekâna, mal ve hizmetleri herkese dağıtmak için
kullanılacak kalıcı ve kesintisiz bir yola sahip olduğumuzda ciddiye alır. Gerçekte
karşılığı olan bir gücü kullanma konusunda bir umudumuz var ise o vakit
pragmatist olmalıyız. Güç yoksa tüm iddialarımız boş bir yanılsamadan
ibarettir.
BRG
25 Ocak 2020
Kaynak
0 Yorum:
Yorum Gönder