Bolivya’da
yaşanan trajedi, halklarımızın ve toplumsal-politik güçlerin öğrenmesi,
bilincine kazıyıp sonsuza dek muhafaza etmesi gereken dersler sunuyor.
Aşağıda
bu derslere dair kısa bir liste aktarılıyor. Kısa olmasının sebebi, hâlen daha
yeni olayların cereyan ediyor olması. Bu yazıyı gelecekte yapılacak detaylı bir
analizin girizgâhı olarak okumak mümkün.
* * *
1
Evo
Morales hükümetinin yaptığı gibi, ekonominin örnek gösterilecek ölçüde iyi
yönetilmesinin, büyüme, yeniden dağıtım ve yatırım bağlamında tüm makro ve
mikro ekonomi göstergelerinin ne kadar iyi olduğunun hiçbir önemi yok.
Sağcıların ve emperyalizmin kendi çıkarlarına hizmet etmeyen bir hükümeti
kabullenmeleri asla mümkün değil.
2
ABD’deki
muhtelif kurumların yayımladıkları el kitapları ve bu kurumların sözcüleri olup
akademisyen veya gazeteci kılığında ortalıkta dolanan insanların yazıları
incelenmeli, böylelikle saldırının işaretleri tam vaktinde alınabilmeli.
Bu
yazılar, halk liderlerini suiistimal, yolsuzluk, diktatöryel adımlar ve cehalet
gibi teorik planda karakter suikastı olarak bilinen suçlamalarla
itibarsızlaştırmanın gerekli olduğu üzerinde duruyorlar.
Bu
görev, sosyal medya uzmanlarına, “bağımsız gazeteciler”e veriliyor, bu kişiler
de medya üzerindeki tekelci kontrol sayesinde halkın zihinlerine liderlerle
ilgili hakaretlerini, karalamalarını kazıyorlar, bir de buna, son örnekte
görüldüğü üzere, yerli halklara ve genelde yoksullara yönelik nefretle yüklü
yorumlar eşlik ediyor.
3
Yukarıda
bahsi edilen sürecin başlaması ardından sağcı politik liderler ve ekonomi
alanının elitleri, sahneye çıkıp “değişim” talebinde bulunuyorlar ve Evo
“diktatörlüğü”nün son bulmasını istiyorlar. Örneğin birkaç gün önce yazar Mario
Vargas Llosa, Morales’in “iktidarda sonsuza dek kalmak isteyen bir demagog”
olduğunu söylüyor.
Muhtemelen
yazar, bu lafı ederken Madrid’de şampanyası elinde, faşist çetelerin büroları
yağmaladığı, ateşe verdiği, gazetecileri zincire vurduğu, kadın belediye
başkanının saçını kesip üzerine kırmızı boya döktüğü, son seçime ait sonuçları
yok ettiği, Don Mario madencilik şirketlerinin emirlerini yerine getirdiği ve
Bolivya’yı kötü bir demagogdan kurtardığına ilişkin haberleri izliyordur.
Bu
meseleden bahsettim, çünkü Vargas, eskiden olduğu gibi bugün de özgürlük
arayışına cüret etmiş değerli insanları cezalandırmak için kiralık katillerin
kurduğu terör düzenine destek veren, demokrasiyi yok eden, halkın liderlerini
katleden alçak ve korkunç suçların bayraktarlığını yapan isimlerinden biridir.
4
Bugün
sahneye “güvenlik kuvvetleri” çıktı. Artık ABD hükümetine bağlı bir dizi askerî
ve sivil kurumun kontrolündeki kuruluşlardan söz ediyoruz.
Bu
uzmanlar ülkedeki güçleri eğitiyorlar, silâhlandırıyorlar, bunlarla ortak
tatbikatlar yapıyorlar ve bu güçlere politik eğitim veriyorlar. Bunlar, Evo’nun
daveti üzerine ülkedeki üç ayrı silâhlı kuvvete mensup üst düzey subaylara
anti-emperyalizm dersleri vermek için gittiğimde bizzat tanıklık ettiğim
gelişmelerdi.
Bu
ziyaretim esnasında Soğuk Savaş döneminden miras kalan, ABD kaynaklı en gerici
sloganların önemli bir bölümünün bu subaylara sirayet ettiğini ve ülkeye
başkanlık eden ismin yerli olması karşısında duydukları rahatsızlığı gördüğümde
epey dehşete kapılmıştım.
Bugün
bu “güvenlik kuvvetleri”, sahneden inip yerlerini, tıpkı Ukrayna, Libya, Irak
ve Suriye’de olduğu gibi, ABD’yi rahatsız eden liderleri alaşağı etsinler diye
faşist çetelerin kontrolsüz, dizginsiz eylemlerine bırakıyorlar. Bu çeteler,
halka, eylemcilere ve hükümetteki isimlere gözdağı veriyorlar.
Bugün
Bolivya’da başka ve yeni bir toplumsal-politik olguyla karşı karşıyayız:
“Gıyabî askerî darbe”. Sağın devşirdiği ve finanse ettiği gerici çetelere kendi
düzenlerini dayatma izni veriliyor. Terörün galebe çalmasıyla birlikte hükümet
savunmasız hâle geliyor ve darbe kaçınılmaz olarak gerçekleşiyor.
5
Bolivya’da
güvenlik ve kamu düzeni, emperyalizmin ve ülkedeki sağ siyasete mensup
uşaklarının hâkimiyetinde olan polis ve ordu türünden kurumlara teslim
edilmemeliydi.
Evo
Morales karşıtı saldırılar başladığı vakit taviz siyaseti benimsendi ve
faşistlerin tahriklerine cevap vermeme yoluna gidildi.
Bu
da sağcıları cesaretlendirdi ve güvenlerini artırdı. Sağcılar, önce oyların
yeniden sayılmasını istediler, ardından da hile yapıldığını söyleyip seçimin
yenilenmesi talebini ilettiler. Sonuçta da Lula’nın seçime girmediği
Brezilya’da olduğu gibi Morales’in katılmayacağı bir seçimin yapılması üzerinde
durdular.
Nihayetinde
Evo istifa etti. Şantaja boyun eğmemesine karşın polis ve ordunun yarattığı
terör havası Evo’yu istifaya mecbur etti. Her şey dosdoğru, kitaba uygun olarak
gerçekleştirildi. Peki biz bu yaşananlardan gerekli dersleri alacak ferasete
sahip miyiz?
Atilio A. Boron
11 Kasım 2019
Kaynak
0 Yorum:
Yorum Gönder