21 Kasım 2019

, ,

Álvaro García Linera Söyleşisi


“Kriz Anlarında Ilımlı Liberalin İçindeki Faşist Ortaya Çıkar”

 

Elodie Descamps ve Tarık Bouafia
20 Kasım 2019

 

2005 yılının sonlarında kazandığı ilk seçim zaferinden itibaren Evo Morales’in liderliğini yaptığı Sosyalizme Doğru Hareket (MAS), Latin Amerika’daki en yoksul ülkelerden biri olan Bolivya’yı dönüştürme noktasında eşi benzeri görülmemiş bir başarı elde etti. Partinin on üç yıllık iktidarında nüfusun dörtte biri aşırı yoksulluk şartlarından kurtuldu, yerliler kamusal hayatın merkezine taşınma imkânı buldular ve Bolivya, bölgede GSMH bağlamında yaşanan artışın keyfini çıkarttı.

Ama tüm bu süreç, ordunun Başkan Morales’i istifaya zorladığı 10 Kasım günü sona erdi. Morales’in zafer kazandığı 20 Ekim seçimi sonrası haftalarca süren sağcı eylemlerin ve seçimin hileli olduğuna dair yaygın işitilen fakat ispatlanmamış iddiaların ardından aşırı sağcı paramiliter güçlerin lideri Luis Fernando Camacho, La Paz’a yürüyüş gerçekleştirdi ve “başkanlık sarayına Tanrı’nın geri döndüğünü” söyledi. Bu noktada, başkenti terk etmeye zorlanan Morales, “umarım istifam, muhalefetin uyguladığı şiddeti ortadan kaldırır” dedi.

Şiddetin dozu bırakalım azalmayı, darbeden sonra daha da arttı. Hatta MAS’a ve onun hizmet ettiğinin düşünüldüğü toplum kesimlerine karşı intikam eylemlerine girişildi. Kendisini başkan ilân eden Jeanine Áñez’in liderliğinde hareket eden, beyazların üstünlüğünü savunan çeteler, polis ve askerle şiddet eylemlerine imza attılar ve darbe karşıtı eylemcilere saldırdılar. Son iki hafta içinde yirmiden fazla insan öldürüldü ve yerlilere, MAS temsilcilerine ve toplumsal hareketlere yönelik saldırılar daha da yoğunlaştı.

Devrik MAS hükümetinin önemli isimlerinden olan ve Bolivya’da 2006’dan beri başkan yardımcılığı görevinde bulunan Álvaro García Linera, Morales’in yürüttüğü toplumsal politikaların başlıca mimarlarından birisiydi. Darbe sonrası Morales gibi Linera da Meksika’ya sığındı. 16 Kasım Cumartesi gibi Linera, Meksika’nın başkentinde verdiği mülâkatta, geçen hafta yaşanan olaylara, darbenin sebeplerine, içteki gerici güçlerle dış müdahalenin oynadığı role dair düşüncelerini aktarıyor.

¤ ¤ ¤

Son gelen haberlerle başlayalım. Son günlerde MAS üyesi eylemciler, parti sempatizanları ve genelde darbeye karşı çıkan tüm kesimler, polisin ve askerin ağır baskılarına maruz kalıyorlar. Şiddetin tırmanması konusunda ne düşünüyorsunuz?

Kendi hâlinde yedi köylünün öldürülmüş olması karşısında üzüntülü ve öfkeli olduğumu belirtmeliyim. Saldırıdan kurtulan bir kişi şuanda komadaymış. Bu insanları askerler ve polis, otomatik silâhlarla katletmişler, darbeye itiraz eden köylülerin yürüyüşüne ateş açmışlar. Bu, adlı adınca bir katliamdır. Bunun sorumlusu ister asker ister polis isterse sivil güçler olsun adaletin karşısına çıkartılmalı, bu insanlar, yarın, bir ay sonra ya da beş yıl sonra da olsa hesap vermelidirler.

Bolivya halkını kan gölünde boğmaya çalışıyorlar. Bu zulümdür. Yüz on kişi silâhla yaralanmış durumda. Altı yüzden fazla insan gözaltına alınmış. Yaşanan kanlı darbe, ülkeye ateş ve kanla hâkim olmaya, kontrolü sağlamaya çalışıyor.

Başkanla birlikte kan dökülmesin, muhalefetin uygulayacağı şiddetin zemini ortadan kalksın diye istifa etmiştiniz oysa…

Evet. Daha fazla sayıda Bolivyalı ölmesin diye ülkeden ayrıldık. Polis bizleri tehdit etti. Silâhlı kuvvetler, anayasal düzeni ayaklar altına aldı ve yoldaşlarımızı tehdit ederek onlara karşı güç kullanacağını söyledi. Biz de “istifa edeceğiz” dedik, bunun sebebi, polisin ve askerin uyguladığı baskı idi. İstifa edersek yoldaşlarımıza zarar vermeyeceklerini umut ettik. Fakat yönetimden uzaklaşmış olmamıza, seçimde elde ettiğimiz zaferin sonuçlarından feragat etmemize ve yeni seçimlere katılmayacağımızı söylememize rağmen bu insanlar ve düzenbaz hükümetleri, Bolivyalıları öldürmek için sokaklara çıktılar.

Bugün yerlileri hedef alan ırkçı şiddet dalgasına tanıklık ediyoruz. Bir nevi politik elitler geçmişin hesabını görüyorlar. Bu noktada da hükümet olma, iktidarı alma ve son birkaç yıl süresince haklarını elde etme cüretini göstermiş yerliler hedef alınıyor.

10 Kasım Pazar günü, yeni seçimlerin yapılacağını duyurmanızdan bir iki saat sonra istifa etmeye, böylelikle muhalefetin şiddetini sonlandırmaya karar verdiniz. Genelkurmay başkanı Williams Kaliman Romero, size “istifa etmenizi” önerdi. İktidarı bırakma kararına asıl ne sebep oldu? Ordu neden bu kadar kolay darbeden yana saf tuttu?

Darbe üç aşamada gerçekleşti. İlki, seçimi takip eden gün başlayan sivil aşama idi. İkinci sıradaki adaydan on puan daha fazla aldık ki bu, ikinci tura gidilmesini gereksiz kılan bir gelişmeydi. Seçimi kaybetmiş olan Carlos Mesa, zaferimizi tanımadı ve seçimin yenilenmesini (balotaj) talep etti. Bunun üzerine geleneksel orta sınıf isyan etti ve ırksal üstünlükleri temelinde gürültü kopartmaya başladı. Santa Cruz, Cochabamba ve La Paz gibi şehirlerde hükümet karşıtı eylemler düzenlediler. Devlet binalarını ateşe verdiler. Oyların sayıldığı dokuz seçim kurulu binasının beşine saldırı düzenlendi ve bu binalar ateşe verildi. Ayrıca eylemciler, oy sandıklarını ve pusulaları da yaktılar.

Ardından geleneksel orta sınıfın yoğun olarak yaşadığı bölgelerin tamamında iş bırakma çağrısında bulundular. Devamında faşist paramiliter çeteler ortaya çıktı ve sendikacılara saldırmaya başladı. Bu çeteler, köylülere ve sendikacılara ait binaları ateşe verdiler, liderlerine saldırdılar. Yürüyüş yapan köylü kadınlar, beyzbol sopalı, üzerlerinde çiviler bulunan değnekler taşıyan beş yüz-altıyüz kişilik motosikletli çetelerin saldırılarına uğradı. Bu çeteler kadınlara gaz bombası bile attılar.

Bir kasabanın kadın belediye başkanını kaçırıp dövdüler, yerlerde sürüklediler, üzerine işediler, saçlarını tıraş ettiler ve linç tehdidinde bulundular. TV kameralarının önünde belediye başkanının yüzünü kırmızıya boyadılar. Karşılarına çıkan köylüleri öldüresiye dövdüler. Tüm bunlar, darbenin sivil aşamasında yaşandı. Bu dönemde devlet ve yasal zemine sahip kurumların görmezden geldikleri bir tür terörizmi halka dayattılar.

Halk güçleri ise darbeye direnişle karşılık verdi. Ülkenin en önemli sendika federasyonu olan Bolivya İşçi Merkezi mensubu madenciler La Paz’a geldiler. Başkanı savunmak için köylüler, yerliler ve kent sakinleri sokaklara döküldüler. Demokrasiyi savunan sivil güçlerle darbe yanlısı güçler karşı karşıya gelmiş olsaydı bu çatışmadan muhtemelen zaferle çıkardık. Lâkin sonrasında ikinci aşamaya geçildi. Polis müdahalesi gerçekleşti. Bu noktada güç dengesi değişti. Sivillerin komutasından çıkan polis, saldırı altındaki kurumları ve sektörleri korumayı başaramadı. Dolayısıyla genelkurmay başkanlığı, sivillerin idaresini tanımayıp Evo’yu istifaya çağırdı.

Darbe, sivil güçlerden polise oradan da orduya doğru işleyen bir süreç dâhilinde gerçekleşti. Eğer ordu ve polis başka bir tutum takınmış olsaydı, darbeyi henüz sivillerin öne çıktığı aşamada durdurabilirdik.

Asıl her şey, polis ve ordu sırtını bize döndüğü noktada değişti. Sendika liderlerini koruyamayan, düzeni sağlamak için müdahale etmeyen, paramiliter çetelerin kadınlara saldırmasına mani olmayan aynı güçler, ertesi gün meşru kurumları tanımadıklarını beyan ettiler. Köylüleri ve liderleri hapse atan, göstericilerin üzerlerine gaz bombaları yağdıran polis, baskı kurmak için elinden geleni yaptı. Örneğin dün [15 Kasım] yedi insanı katletti. Son beş günde ölü sayısı on sekize ulaştı [16 Kasım Cumartesi günü yapılan bu röportaja dek sayı giderek arttı.]

Darbe yanlısı güçler, tarihsel açıdan Evo’yu iktidara taşıyan kitle tabanını meydana getiren madenciler, köylüler ve işçiler gibi halk kesimlerine saldırıyorlar.

Bence onca çaba harcamış olmalarına rağmen bu noktada da onları yenebilirdik. Güç dengesini esas olarak ordu ve polis değiştirdi. Anayasayı takmayan bu güçler, darbeden ve isyancı güçlerden yana saf tuttular. Darbe de işte bu anda en sert aşamasına geçiş yaptı. Jeanine Áñez bu aşamada kendisini başkan ilân etti, hatta bir general, kadının üzerine başkanlık kuşağını geçirdi. Oysa yeni başkanı tayin eden meclis, bir düzenbazın başkanlık kuşağını birine takması hiçbir anlam ifade etmiyor!

Bu, General Luis García Meza’nın darbe yaptığı seksenlerden beri tanık olmadığımız bir durumdu. Meza, sırf başkan olmak için onlarca madenciyi ve sosyalist lider Marcelo Quiroga Santa Cruz’u öldürmüştü. Yaklaşık kırk yıldır bu tür bir görüntüyle, ordunun ve polisin sarayı işgal edip kendisini hükümet ilân ettiği bir durumla karşılaşmıyoruz. Jeanine Áñez kukladır, gerçek güç ise poliste ve yüksek rütbeli subaylardadır.

2008’de de bir darbe girişimi olmuştu. Onun altında da eskiden beri sağcı olan Doğu bölgesinden gelen muhafazakâr güçlerin imzası vardı ve o darbe girişimini de ABD Büyükelçisi Philip Goldberg destek vermişti. On bir yıl önce başarısız olan darbe neden bu kez başarılı oldu?

İki darbe girişimi arasında iki temel farklılık var. O zaman da “yurttaş komiteleri”nin yönlendirdiği sivil bir darbe söz konusu idi ve Santa Cruz ile diğer Doğu şehirlerindeki muhafazakâr unsurlar, kapitalizm yanlısı güçlerin yanında hizalanmışlardı. Bugün olduğu gibi o gün de her şey bir ayaklanma ile başlamıştı. Ama 2008’de polis ve asker saf değiştirmemişti.

Gelgelelim darbe yanlısı güçlerin kendi deneyimlerinden dersler çıkarttıklarını görmek gerekiyor. Bu sefer polisi ve komutanları satın alarak mevcut sorunu çözdüklerine hiç şüphe yok. Bu güçlerin saf değiştirmelerini sağlamak için yığınla para akıtmışlar. Anayasaya sadakatlerini sonlandırmak için güvenlik güçlerine milyonlarca dolar verilmiş olmalı.

İkinci farklılıksa Latin Amerika’nın birlikte tavır almış olması. O günlerde Brezilya’da Lula, Venezuela’da Chavez, Ekvador’da Rafael Correa, Arjantin’da Cristina Kirchner vardı. Şili, Michelle Bachelet tarafından yönetiliyordu. 2008’deki darbe girişimi esnasında Latin Amerika Ulusları Birliği [UNASUR] üyeleri Santiago de Chile’de acil toplantı gerçekleştirdiler. Başkanlığını Şili Cumhurbaşkanı Bachelet’in yaptığı toplantıda birlik üyesi devletler darbeye karşı çıktılar. Bugünse darbenin üzerinden bir hafta geçmiş, ortada on sekiz ölü var ama UNASUR’dan eser yok. ABD’ye bağımlı olmayan, demokrasiye saygı duyulması gerektiğini, barışın güvence altına alınmasının şart olduğunu söyleyen, egemen devletleri bir araya getiren yapının yerinde artık yeller esiyor. Bunun yerine Bolivya halkının katline dair kararları tasdik etme, onaylama noktasında gayet kötü bir rol oynayan Amerika Devletleri Teşkilâtı’nın vurdumduymaz tavırları güne hâkim oluyor.

Ekim ayından bu yana yapılmış on altı konuşmanın ses kayıtları çıktı ortaya ve bu kayıtlar Bolivya’daki muhalefet liderlerinin (eski Cochabamba valisi Manfred Reyes Villa, eski Cochabamba milletvekili Mauricio Muñoz) eski ABD’li asker ve senatörlerle (Marco Rubio, Ted Cruz, Bob Menendez) ilişkilerini ortaya koyuyor. Bu insanların amacı, Evo yeniden seçildiğinde ülkeyi istikrarsızlaştıracak bir kampanya başlatmak. Bu kampanya dâhilinde askerin ve polisin katılacağı bir ayaklanma tetiklenecek, MAS milletvekillerinin evlerine saldırılacak, böylelikle Evo istifa ettirilecek. Bu türden ifşaatları ciddiye alabilir miyiz?

Evet, bence almalıyız. Çünkü bu ifşaatlar bize, son aylarda siyaset sahnesinin perde arkasında yaşananlara dair çok şey söylüyorlar. Kanaatimce bu insanlar, bizim seçimleri kazandığımızın anlaşıldığı noktada bekledikleri o işareti almışlar.

2014’te biz, oyların yüzde 62’sini almıştık, bugünse oy oranımız yüzde 47. Seçimleri kazandık, ama eskiden sahip olduğumuz muazzam avantajı yitirdik. Oy oranımızın yüzde 50’nin altına düştüğünü görünce bu insanlar, demokrasimizin ve anayasal düzenin zayıfladığını düşündüler. Seçimi takip eden gün “şimdi darbe yapmanın tam vakti” diye düşündüler. Bunun üzerine de bize saldırmaya başladılar.

Sizin de söylediğiniz gibi MAS’ın oyu 2014’te yüzde 62 iken 2019’da bu oran yüzde 47’ye düştü. Demek ki son beş yıl içerisinde bir vakitler sizin başını çektiğiniz dönüşüm sürecine destek sunmuş orta sınıf size sırtını dönmüş. Yoksulluktan kurtulmuş, üniversiteye girme imkânı bulmuş, kamuda iş sahibi olmuş kesimler size verdikleri desteği bugün neden kestiler?

Bu süreçten çıkartmamız gereken birçok ders var ama öte yandan da süreci yüzeysel değil derinlemesine incelememiz gerekiyor. Bir seçimde yüzde 62 oy alıp diğerinde bu oranın yüzde 47’ye düşmesi olağan bir durum. Dünya genelinde birçok hükümet yüzde 33-40’lık oy oranlarıyla, hatta daha azıyla yönetiyorlar ülkelerini. Ama bir ülkenin başında ilerici bir hükümet varsa durum biraz daha içinden çıkılmaz bir hâl alıp karmaşıklaşmaya başlıyor. Eğer elinizde böylesi bir kitle desteğiniz varsa, ülkeyi idari planda yönetmeyi biliyorsunuz ama yüzde 50’nin altında oy alıyor, bir de toplumu dönüştürmeye çalışıyorsanız hükümetiniz o noktada farklı güçlüklerle yüzleşebiliyor. Bu güçlüklerden biri de devletin meşru baskı gücünün tarafsızlaştırılıp dönüştürülmesi ile ilgili. Bu anlamda Venezuela, tüm diğer Latin Amerika ülkelerine kıyasla daha ileri bir konumdadır.

Sahip olduğu sorunların ötesinde Venezuela, devlete paralel işleyen devrimci süreç dâhilinde kendi savunmasını oluşturmayı bilmiş bir ülke. Biz bunu başaramadık. Gerekli görmediğimizden değil. Bu yönde adımlar attık ama bu, öyle hemen yapılacak bir iş değildi. Köklü değişimlerin yapılması gerekiyordu. Asıl üzerinde durduğumuz husus da buydu.

Bu, ta Salvador Allende dönemine dek uzanan bir tartışma aslında. Sosyalizme demokratik yoldan ulaşmak mümkün müdür? Evet mümkündür. Fakat demokrasiyi savunmak için belirli yapıların oluşturulması gerekir. Bence demokrasi, salt seçim demek değildir. Burada köklü bir demokrasi anlayışından bahsediyorum. Demokrasi eşitlik, hakların genişletilmesi, devletin ırkçı yaklaşımdan kurtarılması ve herkese haklarının verilmesi demektir. Dolayısıyla bir dönüşüm süreci demokratik değilse bir anlam ifade etmez. Bu dönüşüm sürecinde mevcut kurumlar dönüştürülmeli, ama bir yandan da dış güçlerin tetikledikleri huzursuzluk ve karşılıklıklarla yüzleşildiğinde elde edilmiş olan başarıları savunabilecek örgütsel formlara da sahip olunmalıdır. Şurası açık ki son yaşanan darbede polise ve askere dışarıdan yığınla para akıtılmıştır.

Anayasal düzenin çökmesi ihtimaline karşı halkın kendi savunma güçlerine sahip olması gerekir. Venezuela, bu türden güçleri inşa etmeyi bildi ama biz bilemedik. Çıkartılması gereken ilk ders budur. İkinci dersse şu; işletilen süreç ilerici ise o vakit o sürecin toplumsal akışkanlık, sınıf atlama hususunda kendi iç mekanizmalarına sahip olması gerekir. Çok fakirseniz fakir olanların arasına katılırsınız. Fakirseniz orta gelirli hâline gelirsiniz. Bu olmuyorsa demek ki kolektif kaynaklar yeterince demokratikleştirilmemiştir.

Ama öte yandan da halk katmanlarından gelip orta düzey gelirlere sahip olan insanlar, farklı türde beklentiler dillendirmeye başlamışlardır. Bu konuda kimseyi suçlamaya hakkımız yok. Bolivya’da yaşananların Brezilya veya diğer Latin Amerika ülkelerinde yaşananlarla aynı olmadığını görmek lazım. Bu ülkelerde süreç, orta sınıflardaki zenginleşme durduğu, bu insanlar bir kez daha uçurumdan aşağı yuvarlanacağı riskiyle yüzleştikleri noktada terse döndü. Bahsi geçen ülkeler, muhafazakârlığın hüküm sürdüğü bir döneme girmişlerdi. Oysa Bolivya’da toplumsal akışkanlık yavaşlasa da devam ediyordu. O hâlde bu ülkede ne oldu?

Bolivya’da orta sınıflar, artık üniversite eğitimi alan, belirli miktarda para biriktiren yoksul ve yerli halk katmanlarının “istilasına” uğradıklarını düşündüler. Bunlara göre yerliler ve yoksullar, kamunun her yanını ele geçirmişlerdi ve tüm işlerde onlar çalışıyorlardı. Bu geleneksel orta sınıfın felç olmasının ana sebebi, alt katmanlardan gelen yeni orta sınıfların sahneye çıkmış olmasıydı. Dolayısıyla eski orta sınıf, muhafazakâr bir konum aldı.

Peki biz neyi göremedik, neleri gözden kaçırdık? Söylemlerimizle bu geleneksel orta sınıfı ve yeni orta sınıfın belirli kesimlerini kucaklayamadık. Belki de sözlerimiz, gelişmekte olan gerçeklerin hızına ayak uyduramadı. Maddi planda sınıflar değişti, fakat bizim söylemimizin özü eski gerçeklikte çakılı kaldı.

Ana akım medya Carlos Mesa’yı merkez sağ siyasetçi olarak takdim ederken, Luis Fernando Camacho, halk protestolarının lideri olarak resmediliyor. Bu iki ismin politik-ideolojik çizgisi hakkında neler söyleyebilirsiniz?

Carlos Mesa, kısa süre önce başkanlığa adaylığını koymuş Gonzalo Sánchez de Lozada’nın başkan yardımcısıydı. Kendisini merkez sağ çizgide biri olarak takdim eden Mesa, son süreçte tüm geleneksel orta sınıf gibi radikalleşti. Zaferimizi o da tanımadı. Mesa, seçim sonuçlarının açıklandığı gün olan 21 Ekim’de herkesi sokağa çağırdı. Aynı günün gecesi seçim kurulunun binaları ateşe verildi.

Darbenin gerçekleştiği hafta sonunda Mesa, tüm müzakere yollarını kapadı. Bayan Áñez’i ilkin o tanıdı. Áñez’in diktatörlere has tavırları, anayasayı ihlal etmesi ve insanları kıyımdan geçirmesi karşısında tek laf etmedi. Mesa, ılımlı bir liberal olmaktan çıkıp bir darbe destekçisine dönüştü. Tam da bu sebeple, “kriz anlarında ılımlı liberalin içindeki faşist ortaya çıkar” diyorum.

Luis Fernandez Camacho ise hayli muhafazakâr olan bir aileden geliyor. Babası, eski diktatör Hugo Banzer Suárez’in partisi Milliyetçi Demokratik Hareket’in üyesiydi. Bir iş adamı olarak Camcaho, Santa Cruz bölgesinde halkın belirli bir kesiminde mevcut olan hükümet karşıtlığından istifade etmeyi bildi. Dindar bir kişi olarak kitlesini ırkçı bir söylemle harekete geçirme imkânı buldu. O, insanların kendisine dua etmesini isteyen biri. Ayrıca öldürülecek kişiler listesi hazırlayan biri olması sebebiyle Pablo Escobar’ı kahraman olarak görüyor.

Haiti’den Şili’ye oradan Ekvador’a kadar tüm bölge, neoliberal hükümetlere karşı düzenlenen kitlesel gösterilerle sarsılıyor. Meksika ve Arjantin gibi önemli ülkelerde ise ilerici adaylar seçimlerden zaferle çıkıyorlar. Latin Amerika’nın yeniden yapılandırıldığı, çatışmaların yaşandığı bu bağlam dâhilinde yaşanan darbeyi nereye yerleştiriyorsunuz?

Birçok insan, ilericilik döngüsünün kapandığından bahsediyor. Bense bu “döngü” kavramının pek geçerli olmadığını düşünüyorum. Bence kıtada yaşananları “gelgit” olarak tanımlayabiliriz. Meksika ve Arjantin’deki ilerici hükümetleri buradan anlamak mümkün. Bir yerde dalgalar yükselirken bir yerde alçalıyor. Kanaatimce devrimi tıpkı 1848 devrimlerini izah eden Karl Marx gibi bir tür gelgit olarak tasvir etmek, bugünü anlamamızı ve kaotik durumu idrak etmemizi sağlayacak. Bolivya’da bu dalga geri çekiliyor, ama öte yandan Ekvador ve Şili’de neoliberal modele karşı gösteriler düzenleniyor…

Bolivya, Latin Amerika’da ilericiliğin temel dayanaklarından biri olagelmiştir. Sizce Morales karşıtı darbe, yeni bir ilerici dalganın yükselmesini sağlayabilir mi?

MAS başarılı bir proje ortaya koydu, dolayısıyla yeni bir ilerici dalganın bu darbe üzerinden yükselmesi mümkün. Bizim işleyen bir ekonomimiz vardı, zenginliği dağıtma noktasında kurduğumuz mekanizma çalışıyordu, sanayileşme süreci aksaksız ilerliyordu, makroekonomi yönetimimiz çalışıyordu. Bu süreci ne durdurdu? Elindeki şiddet araçlarıyla siyasetin ta kendisi.

Kaynak

0 Yorum: