“Kriz Anlarında Ilımlı Liberalin İçindeki Faşist Ortaya Çıkar”
Álvaro García Linera Söyleşisi
Elodie Descamps ve Tarık Bouafia
20 Kasım 2019
2005
yılının sonlarında kazandığı ilk seçim zaferinden itibaren Evo Morales’in
liderliğini yaptığı Sosyalizme Doğru Hareket (MAS), Latin Amerika’daki en
yoksul ülkelerden biri olan Bolivya’yı dönüştürme noktasında eşi benzeri
görülmemiş bir başarı elde etti. Partinin on üç yıllık iktidarında nüfusun
dörtte biri aşırı yoksulluk şartlarından kurtuldu, yerliler kamusal hayatın
merkezine taşınma imkânı buldular ve Bolivya, bölgede GSMH bağlamında yaşanan
artışın keyfini çıkarttı.
Ama tüm
bu süreç, ordunun Başkan Morales’i istifaya zorladığı 10 Kasım günü sona erdi.
Morales’in zafer kazandığı 20 Ekim seçimi sonrası haftalarca süren sağcı
eylemlerin ve seçimin hileli olduğuna dair yaygın işitilen fakat ispatlanmamış
iddiaların ardından aşırı sağcı paramiliter güçlerin lideri Luis Fernando
Camacho, La Paz’a yürüyüş gerçekleştirdi ve “başkanlık sarayına Tanrı’nın geri
döndüğünü” söyledi. Bu noktada, başkenti terk etmeye zorlanan Morales, “umarım
istifam, muhalefetin uyguladığı şiddeti ortadan kaldırır” dedi.
Şiddetin
dozu bırakalım azalmayı, darbeden sonra daha da arttı. Hatta MAS’a ve onun
hizmet ettiğinin düşünüldüğü toplum kesimlerine karşı intikam eylemlerine
girişildi. Kendisini başkan ilân eden Jeanine Áñez’in liderliğinde hareket eden,
beyazların üstünlüğünü savunan çeteler, polis ve askerle şiddet eylemlerine
imza attılar ve darbe karşıtı eylemcilere saldırdılar. Son iki hafta içinde
yirmiden fazla insan öldürüldü ve yerlilere, MAS temsilcilerine ve toplumsal
hareketlere yönelik saldırılar daha da yoğunlaştı.
Devrik
MAS hükümetinin önemli isimlerinden olan ve Bolivya’da 2006’dan beri başkan
yardımcılığı görevinde bulunan Álvaro García Linera, Morales’in yürüttüğü
toplumsal politikaların başlıca mimarlarından birisiydi. Darbe sonrası Morales
gibi Linera da Meksika’ya sığındı. 16 Kasım Cumartesi gibi Linera, Meksika’nın
başkentinde verdiği mülâkatta, geçen hafta yaşanan olaylara, darbenin
sebeplerine, içteki gerici güçlerle dış müdahalenin oynadığı role dair
düşüncelerini aktarıyor.
¤ ¤ ¤
Son
gelen haberlerle başlayalım. Son günlerde MAS üyesi eylemciler, parti
sempatizanları ve genelde darbeye karşı çıkan tüm kesimler, polisin ve askerin
ağır baskılarına maruz kalıyorlar. Şiddetin tırmanması konusunda ne
düşünüyorsunuz?
Kendi hâlinde yedi köylünün öldürülmüş olması
karşısında üzüntülü ve öfkeli olduğumu belirtmeliyim. Saldırıdan kurtulan bir
kişi şuanda komadaymış. Bu insanları askerler ve polis, otomatik silâhlarla
katletmişler, darbeye itiraz eden köylülerin yürüyüşüne ateş açmışlar. Bu, adlı
adınca bir katliamdır. Bunun sorumlusu ister asker ister polis isterse sivil
güçler olsun adaletin karşısına çıkartılmalı, bu insanlar, yarın, bir ay sonra
ya da beş yıl sonra da olsa hesap vermelidirler.
Bolivya halkını kan gölünde boğmaya çalışıyorlar. Bu
zulümdür. Yüz on kişi silâhla yaralanmış durumda. Altı yüzden fazla insan
gözaltına alınmış. Yaşanan kanlı darbe, ülkeye ateş ve kanla hâkim olmaya, kontrolü
sağlamaya çalışıyor.
Başkanla
birlikte kan dökülmesin, muhalefetin uygulayacağı şiddetin zemini ortadan
kalksın diye istifa etmiştiniz oysa…
Evet. Daha fazla sayıda Bolivyalı ölmesin diye
ülkeden ayrıldık. Polis bizleri tehdit etti. Silâhlı kuvvetler, anayasal düzeni
ayaklar altına aldı ve yoldaşlarımızı tehdit ederek onlara karşı güç
kullanacağını söyledi. Biz de “istifa edeceğiz” dedik, bunun sebebi, polisin ve
askerin uyguladığı baskı idi. İstifa edersek yoldaşlarımıza zarar
vermeyeceklerini umut ettik. Fakat yönetimden uzaklaşmış olmamıza, seçimde elde
ettiğimiz zaferin sonuçlarından feragat etmemize ve yeni seçimlere
katılmayacağımızı söylememize rağmen bu insanlar ve düzenbaz hükümetleri,
Bolivyalıları öldürmek için sokaklara çıktılar.
Bugün yerlileri hedef alan ırkçı şiddet dalgasına
tanıklık ediyoruz. Bir nevi politik elitler geçmişin hesabını görüyorlar. Bu
noktada da hükümet olma, iktidarı alma ve son birkaç yıl süresince haklarını
elde etme cüretini göstermiş yerliler hedef alınıyor.
10
Kasım Pazar günü, yeni seçimlerin yapılacağını duyurmanızdan bir iki saat sonra
istifa etmeye, böylelikle muhalefetin şiddetini sonlandırmaya karar verdiniz.
Genelkurmay başkanı Williams Kaliman Romero, size “istifa etmenizi” önerdi.
İktidarı bırakma kararına asıl ne sebep oldu? Ordu neden bu kadar kolay
darbeden yana saf tuttu?
Darbe üç aşamada gerçekleşti. İlki, seçimi takip
eden gün başlayan sivil aşama idi. İkinci sıradaki adaydan on puan daha fazla
aldık ki bu, ikinci tura gidilmesini gereksiz kılan bir gelişmeydi. Seçimi
kaybetmiş olan Carlos Mesa, zaferimizi tanımadı ve seçimin yenilenmesini
(balotaj) talep etti. Bunun üzerine geleneksel orta sınıf isyan etti ve ırksal
üstünlükleri temelinde gürültü kopartmaya başladı. Santa Cruz, Cochabamba ve La
Paz gibi şehirlerde hükümet karşıtı eylemler düzenlediler. Devlet binalarını
ateşe verdiler. Oyların sayıldığı dokuz seçim kurulu binasının beşine saldırı
düzenlendi ve bu binalar ateşe verildi. Ayrıca eylemciler, oy sandıklarını ve
pusulaları da yaktılar.
Ardından geleneksel orta sınıfın yoğun olarak
yaşadığı bölgelerin tamamında iş bırakma çağrısında bulundular. Devamında faşist
paramiliter çeteler ortaya çıktı ve sendikacılara saldırmaya başladı. Bu çeteler,
köylülere ve sendikacılara ait binaları ateşe verdiler, liderlerine
saldırdılar. Yürüyüş yapan köylü kadınlar, beyzbol sopalı, üzerlerinde çiviler
bulunan değnekler taşıyan beş yüz-altıyüz kişilik motosikletli çetelerin
saldırılarına uğradı. Bu çeteler kadınlara gaz bombası bile attılar.
Bir kasabanın kadın belediye başkanını kaçırıp
dövdüler, yerlerde sürüklediler, üzerine işediler, saçlarını tıraş ettiler ve
linç tehdidinde bulundular. TV kameralarının önünde belediye başkanının yüzünü
kırmızıya boyadılar. Karşılarına çıkan köylüleri öldüresiye dövdüler. Tüm bunlar,
darbenin sivil aşamasında yaşandı. Bu dönemde devlet ve yasal zemine sahip
kurumların görmezden geldikleri bir tür terörizmi halka dayattılar.
Halk güçleri ise darbeye direnişle karşılık verdi.
Ülkenin en önemli sendika federasyonu olan Bolivya İşçi Merkezi mensubu
madenciler La Paz’a geldiler. Başkanı savunmak için köylüler, yerliler ve kent
sakinleri sokaklara döküldüler. Demokrasiyi savunan sivil güçlerle darbe
yanlısı güçler karşı karşıya gelmiş olsaydı bu çatışmadan muhtemelen zaferle
çıkardık. Lâkin sonrasında ikinci aşamaya geçildi. Polis müdahalesi
gerçekleşti. Bu noktada güç dengesi değişti. Sivillerin komutasından çıkan
polis, saldırı altındaki kurumları ve sektörleri korumayı başaramadı. Dolayısıyla
genelkurmay başkanlığı, sivillerin idaresini tanımayıp Evo’yu istifaya çağırdı.
Darbe, sivil güçlerden polise oradan da orduya
doğru işleyen bir süreç dâhilinde gerçekleşti. Eğer ordu ve polis başka bir
tutum takınmış olsaydı, darbeyi henüz sivillerin öne çıktığı aşamada
durdurabilirdik.
Asıl her şey, polis ve ordu sırtını bize döndüğü
noktada değişti. Sendika liderlerini koruyamayan, düzeni sağlamak için müdahale
etmeyen, paramiliter çetelerin kadınlara saldırmasına mani olmayan aynı güçler,
ertesi gün meşru kurumları tanımadıklarını beyan ettiler. Köylüleri ve liderleri
hapse atan, göstericilerin üzerlerine gaz bombaları yağdıran polis, baskı
kurmak için elinden geleni yaptı. Örneğin dün [15 Kasım] yedi insanı katletti. Son
beş günde ölü sayısı on sekize ulaştı [16 Kasım Cumartesi günü yapılan bu
röportaja dek sayı giderek arttı.]
Darbe yanlısı
güçler, tarihsel açıdan Evo’yu iktidara taşıyan kitle tabanını meydana getiren
madenciler, köylüler ve işçiler gibi halk kesimlerine saldırıyorlar.
Bence onca çaba harcamış olmalarına rağmen bu
noktada da onları yenebilirdik. Güç dengesini esas olarak ordu ve polis
değiştirdi. Anayasayı takmayan bu güçler, darbeden ve isyancı güçlerden yana
saf tuttular. Darbe de işte bu anda en sert aşamasına geçiş yaptı. Jeanine Áñez
bu aşamada kendisini başkan ilân etti, hatta bir general, kadının üzerine
başkanlık kuşağını geçirdi. Oysa yeni başkanı tayin eden meclis, bir düzenbazın
başkanlık kuşağını birine takması hiçbir anlam ifade etmiyor!
Bu, General Luis García Meza’nın darbe yaptığı seksenlerden
beri tanık olmadığımız bir durumdu. Meza, sırf başkan olmak için onlarca madenciyi
ve sosyalist lider Marcelo Quiroga Santa Cruz’u öldürmüştü. Yaklaşık kırk
yıldır bu tür bir görüntüyle, ordunun ve polisin sarayı işgal edip kendisini
hükümet ilân ettiği bir durumla karşılaşmıyoruz. Jeanine Áñez kukladır, gerçek
güç ise poliste ve yüksek rütbeli subaylardadır.
2008’de
de bir darbe girişimi olmuştu. Onun altında da eskiden beri sağcı olan Doğu
bölgesinden gelen muhafazakâr güçlerin imzası vardı ve o darbe girişimini de
ABD Büyükelçisi Philip Goldberg destek vermişti. On bir yıl önce başarısız olan
darbe neden bu kez başarılı oldu?
İki darbe girişimi arasında iki temel farklılık
var. O zaman da “yurttaş komiteleri”nin yönlendirdiği sivil bir darbe söz
konusu idi ve Santa Cruz ile diğer Doğu şehirlerindeki muhafazakâr unsurlar,
kapitalizm yanlısı güçlerin yanında hizalanmışlardı. Bugün olduğu gibi o gün de
her şey bir ayaklanma ile başlamıştı. Ama 2008’de polis ve asker saf
değiştirmemişti.
Gelgelelim darbe yanlısı güçlerin kendi deneyimlerinden
dersler çıkarttıklarını görmek gerekiyor. Bu sefer polisi ve komutanları satın
alarak mevcut sorunu çözdüklerine hiç şüphe yok. Bu güçlerin saf
değiştirmelerini sağlamak için yığınla para akıtmışlar. Anayasaya sadakatlerini
sonlandırmak için güvenlik güçlerine milyonlarca dolar verilmiş olmalı.
İkinci farklılıksa Latin Amerika’nın birlikte
tavır almış olması. O günlerde Brezilya’da Lula, Venezuela’da Chavez, Ekvador’da
Rafael Correa, Arjantin’da Cristina Kirchner vardı. Şili, Michelle Bachelet
tarafından yönetiliyordu. 2008’deki darbe girişimi esnasında Latin Amerika
Ulusları Birliği [UNASUR] üyeleri Santiago de Chile’de acil toplantı
gerçekleştirdiler. Başkanlığını Şili Cumhurbaşkanı Bachelet’in yaptığı
toplantıda birlik üyesi devletler darbeye karşı çıktılar. Bugünse darbenin
üzerinden bir hafta geçmiş, ortada on sekiz ölü var ama UNASUR’dan eser yok. ABD’ye
bağımlı olmayan, demokrasiye saygı duyulması gerektiğini, barışın güvence
altına alınmasının şart olduğunu söyleyen, egemen devletleri bir araya getiren yapının
yerinde artık yeller esiyor. Bunun yerine Bolivya halkının katline dair
kararları tasdik etme, onaylama noktasında gayet kötü bir rol oynayan Amerika
Devletleri Teşkilâtı’nın vurdumduymaz tavırları güne hâkim oluyor.
Ekim
ayından bu yana yapılmış on altı konuşmanın ses kayıtları çıktı ortaya ve bu kayıtlar Bolivya’daki
muhalefet liderlerinin (eski Cochabamba valisi Manfred Reyes Villa, eski Cochabamba
milletvekili Mauricio Muñoz) eski ABD’li asker ve senatörlerle (Marco Rubio,
Ted Cruz, Bob Menendez) ilişkilerini ortaya koyuyor. Bu insanların amacı, Evo
yeniden seçildiğinde ülkeyi istikrarsızlaştıracak bir kampanya başlatmak. Bu
kampanya dâhilinde askerin ve polisin katılacağı bir ayaklanma tetiklenecek,
MAS milletvekillerinin evlerine saldırılacak, böylelikle Evo istifa
ettirilecek. Bu türden ifşaatları ciddiye alabilir miyiz?
Evet, bence almalıyız. Çünkü bu ifşaatlar bize,
son aylarda siyaset sahnesinin perde arkasında yaşananlara dair çok şey
söylüyorlar. Kanaatimce bu insanlar, bizim seçimleri kazandığımızın anlaşıldığı
noktada bekledikleri o işareti almışlar.
2014’te biz, oyların yüzde 62’sini almıştık,
bugünse oy oranımız yüzde 47. Seçimleri kazandık, ama eskiden sahip olduğumuz
muazzam avantajı yitirdik. Oy oranımızın yüzde 50’nin altına düştüğünü görünce
bu insanlar, demokrasimizin ve anayasal düzenin zayıfladığını düşündüler. Seçimi
takip eden gün “şimdi darbe yapmanın tam vakti” diye düşündüler. Bunun üzerine
de bize saldırmaya başladılar.
Sizin
de söylediğiniz gibi MAS’ın oyu 2014’te yüzde 62 iken 2019’da bu oran yüzde 47’ye
düştü. Demek ki son beş yıl içerisinde bir vakitler sizin başını çektiğiniz
dönüşüm sürecine destek sunmuş orta sınıf size sırtını dönmüş. Yoksulluktan kurtulmuş,
üniversiteye girme imkânı bulmuş, kamuda iş sahibi olmuş kesimler size
verdikleri desteği bugün neden kestiler?
Bu süreçten çıkartmamız gereken birçok ders var
ama öte yandan da süreci yüzeysel değil derinlemesine incelememiz gerekiyor.
Bir seçimde yüzde 62 oy alıp diğerinde bu oranın yüzde 47’ye düşmesi olağan bir
durum. Dünya genelinde birçok hükümet yüzde 33-40’lık oy oranlarıyla, hatta
daha azıyla yönetiyorlar ülkelerini. Ama bir ülkenin başında ilerici bir
hükümet varsa durum biraz daha içinden çıkılmaz bir hâl alıp karmaşıklaşmaya
başlıyor. Eğer elinizde böylesi bir kitle desteğiniz varsa, ülkeyi idari planda
yönetmeyi biliyorsunuz ama yüzde 50’nin altında oy alıyor, bir de toplumu
dönüştürmeye çalışıyorsanız hükümetiniz o noktada farklı güçlüklerle
yüzleşebiliyor. Bu güçlüklerden biri de devletin meşru baskı gücünün
tarafsızlaştırılıp dönütürülmesi ile ilgili. Bu anlamda Venezuela, tüm diğer
Latin Amerika ülkelerine kıyasla daha ileri bir konumdadır.
Sahip olduğu sorunların ötesinde Venezuela,
devlete paralel işleyen devrimci süreç dâhilinde kendi savunmasını oluşturmayı
bilmiş bir ülke. Biz bunu başaramadık. Gerekli görmediğimizden değil. Bu yönde
adımlar attık ama bu, öyle hemen yapılacak bir iş değildi. Köklü değişimlerin
yapılması gerekiyordu. Asıl üzerinde durduğumuz husus da buydu.
Bu, ta Salvador Allende dönemine dek uzanan bir
tartışma aslında. Sosyalizme demokratik yoldan ulaşmak mümkün müdür? Evet
mümkündür. Fakat demokrasiyi savunmak için belirli yapıların oluşturulması
gerekir. Bence demokrasi, salt seçim demek değildir. Burada köklü bir demokrasi
anlayışından bahsediyorum. Demokrasi eşitlik, hakların genişletilmesi, devletin
ırkçı yaklaşımdan kurtarılması ve herkese haklarının verilmesi demektir. Dolayısıyla
bir dönüşüm süreci demokratik değilse bir anlam ifade etmez. Bu dönüşüm
sürecinde mevcut kurumlar dönüştürülmeli, ama bir yandan da dış güçlerin
tetikledikleri huzursuzluk ve karşılıklıklarla yüzleşildiğinde elde edilmiş
olan başarıları savunabilecek örgütsel formlara da sahip olunmalıdır. Şurası
açık ki son yaşanan darbede polise ve askere dışarıdan yığınla para
akıtılmıştır.
Anayasal düzenin çökmesi ihtimaline karşı halkın
kendi savunma güçlerine sahip olması gerekir. Venezuela, bu türden güçleri inşa
etmeyi bildi ama biz bilemedik. Çıkartılması gereken ilk ders budur. İkinci dersse
şu; işletilen süreç ilerici ise o vakit o sürecin toplumsal akışkanlık, sınıf
atlama hususunda kendi iç mekanizmalarına sahip olması gerekir. Çok fakirseniz
fakir olanların arasına katılırsınız. Fakirseniz orta gelirli hâline gelirsiniz.
Bu olmuyorsa demek ki kolektif kaynaklar yeterince demokratikleştirilmemiştir.
Ama öte yandan da halk katmanlarından gelip orta
düzey gelirlere sahip olan insanlar, farklı türde beklentiler dillendirmeye başlamışlardır.
Bu konuda kimseyi suçlamaya hakkımız yok. Bolivya’da yaşananların Brezilya veya
diğer Latin Amerika ülkelerinde yaşananlarla aynı olmadığını görmek lazım. Bu
ülkelerde süreç, orta sınıflardaki zenginleşme durduğu, bu insanlar bir kez
daha uçurumdan aşağı yuvarlanacağı riskiyle yüzleştikleri noktada terse döndü. Bahsi
geçen ülkeler, muhafazakârlığın hüküm sürdüğü bir döneme girmişlerdi. Oysa
Bolivya’da toplumsal akışkanlık yavaşlasa da devam ediyordu. O hâlde bu ülkede
ne oldu?
Bolivya’da orta sınıflar, artık üniversite eğitimi
alan, belirli miktarda para biriktiren yoksul ve yerli halk katmanlarının “istilasına”
uğradıklarını düşündüler. Bunlara göre yerliler ve yoksullar, kamunun her
yanını ele geçirmişlerdi ve tüm işlerde onlar çalışıyorlardı. Bu geleneksel
orta sınıfın felç olmasının ana sebebi, alt katmanlardan gelen yeni orta sınıfların
sahneye çıkmış olmasıydı. Dolayısıyla eski orta sınıf, muhafazakâr bir konum
aldı.
Peki biz neyi göremedik, neleri gözden kaçırdık? Söylemlerimizle
bu geleneksel orta sınıfı ve yeni orta sınıfın belirli kesimlerini kucaklayamadık.
Belki de sözlerimiz, gelişmekte olan gerçeklerin hızına ayak uyduramadı. Maddi planda
sınıflar değişti, fakat bizim söylemimizin özü eski gerçeklikte çakılı kaldı.
Ana akım
medya Carlos Mesa’yı merkez sağ siyasetçi olarak takdim ederken, Luis Fernando
Camacho, halk protestolarının lideri olarak resmediliyor. Bu iki ismin
politik-ideolojik çizgisi hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Carlos Mesa, kısa süre önce başkanlığa adaylığını
koymuş Gonzalo Sánchez de Lozada’danın başkan yardımcısıydı. Kendisini merkez
sağ çizgide biri olarak takdim eden Mesa, son süreçte tüm geleneksel orta sınıf
gibi radikalleşti. Zaferimizi o da tanımadı. Mesa, seçim sonuçlarının
açıklandığı gün olan 21 Ekim’de herkesi sokağa çağırdı. Aynı günün gecesi seçim
kurulunun binaları ateşe verildi.
Darbenin gerçekleştiği hafta sonunda Mesa, tüm
müzakere yollarını kapadı. Bayan Áñez’i ilkin o tanıdı. Áñez’in diktatörlere
has tavırları, anayasayı ihlal etmesi ve insanları kıyımdan geçirmesi
karşısında tek laf etmedi. Mesa, ılımlı bir liberal olmaktan çıkıp bir darbe
destekçisine dönüştü. Tam da bu sebeple, “kriz anlarında ılımlı liberalin
içindeki faşist ortaya çıkar” diyorum.
Luis Fernandez Camacho ise hayli muhafazakâr olan
bir aileden geliyor. Babası, eski diktatör Hugo Banzer Suárez’in partisi Milliyetçi
Demokratik Hareket’in üyesiydi. Bir iş adamı olarak Camcaho, Santa Cruz
bölgesinde halkın belirli bir kesiminde mevcut olan hükümet karşıtlığından
istifade etmeyi bildi. Dindar bir kişi olarak kitlesini ırkçı bir söylemle
harekete geçirme imkânı buldu. O, insanların kendisine dua etmesini isteyen
biri. Ayrıca öldürülecek kişiler listesi hazırlayan biri olması sebebiyle Pablo
Escobar’ı kahraman olarak görüyor.
Haiti’den
Şili’ye oradan Ekvador’a kadar tüm bölge, neoliberal hükümetlere karşı
düzenlenen kitlesel gösterilerle sarsılıyor. Meksika ve Arjantin gibi önemli
ülkelerde ise ilerici adaylar seçimlerden zaferle çıkıyorlar. Latin Amerika’nın
yeniden yapılandırıldığı, çatışmaların yaşandığı bu bağlam dâhilinde yaşanan
darbeyi nereye yerleştiriyorsunuz?
Birçok insan, ilericilik döngüsünün kapandığından
bahsediyor. Bense bu “döngü” kavramının pek geçerli olmadığını düşünüyorum. Bence
kıtada yaşananları “gelgit” olarak tanımlayabiliriz. Meksika ve Arjantin’deki
ilerici hükümetleri buradan anlamak mümkün. Bir yerde dalgalar yükselirken bir
yerde alçalıyor. Kanaatimce devrimi tıpkı 1848 devrimlerini izah eden Karl Marx
gibi bir tür gelgit olarak tasvir etmek, bugünü anlamamızı ve kaotik durumu
idrak etmemizi sağlayacak. Bolivya’da bu dalga geri çekiliyor, ama öte yandan
Ekvador ve Şili’de neoliberal modele karşı gösteriler düzenleniyor…
Bolivya,
Latin Amerika’da ilericiliğin temel dayanaklarından biri olagelmiştir. Sizce
Morales karşıtı darbe, yeni bir ilerici dalganın yükselmesini sağlayabilir mi?
MAS başarılı bir proje
ortaya koydu, dolayısıyla yeni bir ilerici dalganın bu darbe üzerinden
yükselmesi mümkün. Bizim işleyen bir ekonomimiz vardı, zenginliği dağıtma
noktasında kurduğumuz mekanizma çalışıyordu, sanayileşme süreci aksaksız
ilerliyordu, makroekonomi yönetimimiz çalışıyordu. Bu süreci ne durdurdu? Elindeki
şiddet araçlarıyla siyasetin ta kendisi.
0 Yorum:
Yorum Gönder