22 Kasım 2019

,

Aslanlı Yol


Alper Taş, 10 Kasım günü önce, “O’nun kurduğu Cumhuriyeti her türden gericiliğe karşı ileri bir değer olarak gördük ve savunduk. Ama O Cumhuriyeti Sosyalist bir Cumhuriyete dönüştürme azim ve kararlılığımızdan vazgeçmedik” dedi.[1] Ardından gelen eleştiriler üzerine, “1923 Cumhuriyeti neye göre ilericidir? Saltanata, halifeliğe, feodalizme (her türden gericilik) dayanan Osmanlı İmparatorluğu’na göre... Tarihsel olarak 1789 Fransız Burjuva devrimi ne kadar ilerici idiyse, 1923 Cumhuriyet devrimi de o kadar ilericidir.”[2] tespitinde bulundu. Tabii bu tespiti Mahir Çayan’ın şu sözüyle desteklemeyi ihmal etmedi.

“Kemalizmin özü emperyalizme karşı tavır alıştır. Kemalizmi bir burjuva ideolojisi veya bütün küçük burjuvazinin veyahut asker-sivil bütün aydın zümrenin ideolojisi saymak kesin olarak yanlıştır. Kemalizm, küçük burjuvazinin en sol, en radikal kesiminin milliyetçilik tabanında anti-emperyalist bir tavır alışıdır. Bu yüzden Kemalizm soldur; milli kurtuluşçuluktur. Kemalizm, devrimci milliyetçilerin, emperyalizme karşı aldıkları radikal politik tutumdur.”[3]

Alper Taş’ın bir takipçisi de Devrimci Yol dergisine ait bir görüntüyü paylaştı. Orada şöyle söyleniyordu:

“Kemalist diktatörlük dönemi, hem emperyalizmden nisbi bağımsızlaşmanın hem de emperyalizme kaçınılmaz bağımlılığın gerçekleşmesinin bir arada yaşandığı bir dönemdir.”[4]

Alper Taş’taki azimli ve kararlı politik teorik hata, Paris Komünü ve Ekim Devrimi’nin hesaba katılmamasıyla alakalıdır. İlericilik-gericilik tasnifini burjuvaziye göre ve burjuvazi için gerçekleştiren Alper Taş’ta ne Komün ne de Ekim mevcuttur. Bu anlamıyla Taş, onları görmeyen liberal ve/veya sosyal demokrat çizgiye mensuptur. Tartışmanın Marksizmle, sosyalizmle veya devrimcilikle bir alakası yoktur. CHP bağlamında yer kapma kavgası ile alakası vardır. Mesele, kim sendika başkanı olacak, kim milletvekili yapılacak, kim hangi odanın, STK’nın rantını yiyecek meselesidir. (Alp Altınörs ise solculuk bağlamında başka uluslararası güçlere hoş görünme derdindedir ve bu polemiği mesaj verme fırsatı olarak görmektedir. Ulusal da uluslararası da egemenlere ait kurgulardır. İkisini sınıfsal anlamda bölmeden ilerlemek, oportünizmdir.)

* * *

Mahir, hem “Kemalizmi küçük burjuvanın ideolojisi saymamak gerek” diyor hem de onun “küçük burjuvazinin en solu vs. olduğunu” söylüyor. Buradaki “çelişki”, genel ve dönemsel politika arasındaki gerilimle alakalıdır. Mahir, kendi gününe, kendi gününde konuşuyor. Hem Kemalizmin o dönemde emekçi-proleter olanla kesişen yanını sosyalist olarak örgütlemek istiyor hem de onun küçük burjuva ideolojisine doğru kapanmasını istemiyor. Bir arayış dâhilinde devrimci bir ayıracı örgütlemeye çalışıyor. Mahir’i savunan ve eleştiren kesimde ise bu arayışa ve kavgaya rastlanmıyor.

Bu anlamda Alper Taş, Mahir’e bugünde atıfta bulunarak en yalın ifadeyle, “terbiyesizlik” ediyor. Daha doğrusu, Kemalist tedrisatı, eğitimi sosyalizm diye yutturma gafletinde bulunuyor.

Alper Taş, ne bir arayışta ne de elinde bir devrimci ayıraç var. Olmuş bitmiş bir cumhuriyetin dümenini nafile yere sosyalizme kırmaya çalışıyor. O bu düzlemde, Kemalizmin küçük burjuva ideolojisine kapanmış hâlini seviyor, çünkü emekçi olana açık kısmından tiksiniyor. Çünkü geçmişte KOBİ’lere, AB fonlarına örgütlenmiş bir örgütün üyesi o.

Çünkü Mahir genel bir değerlendirmede bulunmuyor, içinde bulunduğu konjonktürde Kemalistlerde varolduğunu düşündüğü anti-emperyalizmle ittifak kapısını açık tutmaya çalışıyor. O dönemde milliyetçi devrimcilik veya devrimci milliyetçilik, sosyalist hareketlerin pek de uzak olmadığı alanlar. Bu anlamda Mahir, bölgede ve dünyada varolan, emperyalizmi karşıya atmış dinamikler gibi kendi toprağında bir kök bulmak istiyor. Eksikliği, ona eskilerin yanlış kökü göstermiş olmasıyla ilgili. Çünkü Kemalizm, zaten Mahir’in besleneceği kökleri budamak demek. Aynı budama işlemi Kızıldere’de de ifa ediliyor. Aslında Alper Taş, o katliamı yapanların yanından konuşuyor.

* * *

Sonuçta bir vakitler “Denizler darbeciydi” diyen Rasim Ozan Kütahyalı’yı gençlik kamplarında ağırlamış olan Deniz Yılmaz nam yazarın Alper Taş’ı eleştirmesine de pek kanmamak gerekiyor.[5] Yazar, Deniz Gezmiş’e “darbeci”, “Kaypakkaya Marksist değil” diyen geleneğin parçası olarak konuşuyor. Dolayısıyla, onun “Deniz ve Mahir’in devleti yıkmak için savaştıklarını” söylemesinin bir anlamı bulunmuyor. Yılmaz’ın “devlet” dediği, bugün için basit bir burjuva hükümeti olarak AKP! Herkes gibi bu tarafçı çizgi de “devlet değil hükümet eleştirilir” diyor.

Liberal çizginin parçası olarak yazarın Kemalizm eleştirileri, başka bir yere hizmet ediyor. O yer, ezilenlere, işçilere ve yoksullara kesinlikle kapalı. Onlara asla güvenmediği için liberal çünkü. Bu hâliyle, AKP’yi Kemalizmin dışına atıyor. Alper Taş devletin laikliğinden; Deniz Yılmaz ve çizgisi, bireyin laikliğinden bahsedip bunları savunacağına dair yeminler ediyor.

Bu tartışma bağlamında makro birey olarak devletle mikro devlet olarak birey karşı karşıya getiriliyor. Bu tartışmanın hiçbir anlamı bulunmuyor. Deniz Yılmaz’ın Kemalizm diye eleştirdiği şey, bu bireyin dışındaki her tür bütünlük. Böylelikle sessizce o Kemalizmi o bireyde tamama erdirmek istiyor. Büyük anlatılara düşman kesilen biri olarak, bireyi aşan her şeye kılıç sallıyor. Bir taraf sınıflara ayrılmamış, kaynaşmış kitle, diğer taraf da sınıfları aşmış, kaynamış kitleden dem vuruyor. Görmedikleri şu: devlet, o bireyde kendisini yeniden örgütlüyor. Kendi kitlesini oradan örüyor.

* * *

Deniz Yılmaz da Alper Taş da cumhuriyetin ilericiliği konusunda oydaşıyorlar. Biri kendisine miras kalmış dükkânı koruma, diğeri büyütüp market ve marka yapma derdinde. Aralarındaki tartışmanın seviyesi bu. Yöntemde anlaşamıyorlar sadece.

Biri CHP’nin sağ, diğeri sol kanadı. İki taraf da aslanlı yolu tek yol belliyor, sadece bir taraf, “eril dil kafeslerine hapsedilen kadın refleksi”nden dem vurup pazarın, tekellerin yoluna bağlanıyor. Aslında aslanlı yol, tekellerin yoluyla kemale eriyor. Halktan gizledikleri gerçek bu. AKP’yi vareden, iktidara getiren, işlerini yaptıran CHP, ama AKP eleştirisini tekeline alan da CHP. Bu son tartışmayı bu bağlamda ele almak gerek.

Oysa CHP’de veya Perinçek çizgisinde varolduğu düşünülen ABD karşıtlığı içeriksiz, karşılıksız. Perinçek de liberaller kadar Amerikancı! Sadece meselenin başka bir yerinde olması, bir yeri tutması gerekiyor. Görevi bu. Devlet, bu ülkedeki NATO, AB ve ABD eleştirisini kontrol altında tutmaya mecbur.

* * *

Sonuçta aslanlı yolun iki kanadı da devrimi sınırsız-sınıfsız bir varoluşa hapsediyor. Devrim sınır çizemiyor, sınıfsal karşılığını bulamıyor. Liberal kanat da sağcı kanat da bu yüzden var. Biri tarihsel, diğeri toplumsal bağları kopartıyor. İkisi birlikte devrimi köksüz ve zeminsiz kılmaya çalışıyor.

Yani Kızıldere’den Anıtkabir’e uzanan bir yol olmadığı gibi Suriye’deki petrol kuyularına, ABD üslerine uzanan bir yol da yok! “Özgüç” dedikleri ABD silâhı, ABD eğitimi çünkü. Geriye de laf edilemeyecek düzeye taşınmış, tartışma dışında duran şehitler, feda edilmiş canlar kalıyor. Çünkü Türkiye NATO üyesi, sosyalist hareketin de bu üyeliğe uygun hâle getirilmesi gerekiyor, tüm sancı bununla ilgili.

* * *

“Gelin, CHP’yi içeriden değiştirin” söylemi, her on yılda bir sosyalistlerin gündemine giriyor. Her on yılda bir krize giren CHP’yi sosyalistler kurtarıyor. Ona nefes oluyor. Bu anlamda Ali Erkılıç’ın silahı yerde kalmıyor, CHP’ye teslim ediliyor. Zaten CHP’li olanlar 1974 affı ile örgütlerin tepesine kuruluyorlar, bir süre kitleleri oyaladıktan sonra ilk fırsatta yuvalarına, bürolarına geri dönüyorlar. Olan bu.

Bu süreçte dükkân sınıftan arındırılıyor, kaynaşmış kitleye göre inşa ediliyor. Liberalse gelip sınırsızlığı öğretiyor. Dükkân büyüyor. Her iki kanat birlikte çırpınıyor, devlet ve sermaye bu kanatlarla havalanıyor. O dükkâna girenle o dükkânı dışarı doğru büyütmek isteyen arasında pek bir fark bulunmuyor. (Bu açıdan liberal kanadın mensubu olarak Ayşe Düzkan, bugünlerde işçilerden bahsetmeye başlamışsa, hegemonya ve kontrol sahası olarak sınıfa yönelmişse, vay o işçilerin hâline![6])

Çünkü devlet ve sermaye, kendisine uygun, kendisine göre bir sol inşa ediyor. Bu sol içi tartışmalara pek kanmamak gerekiyor. Her ikisi de egemenlere hizmet ediyor. Bir taraf CHP’ye halel gelmesin diye gidilmeyen, görülmeyen köylere uzanıyor, bir taraf da o köylerden gelen bireyleri CHP bürolarına hapsediyor. Devrim ve sosyalizm, CHP’siz olamayacağı, CHP’ye rağmen varolamayacağı bir zamana ve mekâna bağlanıyor. Egemenler, “bu ülkeye komünizm lazımsa biz getiririz” diyorlar çünkü.[7]

* * *

Bolivya’da sağcı, darbeci güçler, kitleleri Morales’in yoksulluğu ve yerli oluşu üzerinden harekete geçiriyorlar. Orta sınıf, kendisine layık bir hükümet istiyor ve yerli, beyaz olmayan, cahil sürüsünün ülkeyi yönetmesine kızıyor. Bolivya’daki sağ, Türkiye solu gibi konuşuyor. Avrupa’da görülen mülteci karşıtlığı veya geçmişte ve hâlâ ABD’de görülen Latin ve Siyah düşmanlığı, orta sınıf öncülüğünde politikleştiriliyor.

Türkiye bahsinde ise sol, AKP’ye yönelik bu üstenci orta sınıf öfkesine örgütleniyor. O öfkeyi sivrilttiğinde, güçlendirdiğinde, harekete geçirdiğinde devrim olacak sanıyor. AKP karşıtlığı, bu tür bir orta sınıf siyaseti olarak örgütleniyor. Aslında Bolivya’da ve başka yerlerde görüldüğü üzere, devlet o öfkeyle pekişiyor, güçleniyor. Dolayısıyla AKP karşıtlığını beyaz, ırkçı, şoven orta sınıf duygularıyla beslemek isteyenler, kütle hâlinde devlete örgütleniyorlar. Aslanlı yolun tek bir kaldırımı yok. Yolun sağında ve solda iki kaldırım uzanıyor!

* * *

Syriza örneğinde görüldüğü üzere, bugün ülkenin başında Deniz Yılmaz da Alper Taş da olsa, aşağı yukarı Tayyip’in yaptıklarını yapacaktı. El mecbur!.. Gerçek bu: Komün ve Ekim ölçü olmaktan çıkmış, ezilen, yoksul, işçi ağırlığını yitirmiş, sınırsız-sınıfsız bireyden dem vuruluyor, egemenlerin putlarına tapılıyor vs. O hâlde bu türden polemikler, sağ ya da sol kaldırıma insan toplamakla ilgili. Ayıraçların silindiği, zeminin parçalandığı koşullarda belirli öznelerin ve bireylerin didişmesi, karşı kaldırıma laf atılması, kavgaya zerre katkı sunmuyor.

Eren Balkır
22 Kasım 2019

Dipnotlar:
[1] Alper Taş, 10 Kasım 2019, Twitter.

[2] Alper Taş, 10 Kasım 2019, Twitter.

[3] Mahir Çayan, Toplu Yazılar, Boran Yayınevi, s. 408.

[4] Devrimci Yol, Sayı 9, 19 Eylül 1977, s. 10.

[5] Deniz Yılmaz, “Kızıldere’den Anıtkabir’e Uzanan Bir Yol Yoktur”, 20 Kasım 2019, ETHA.

[6] Ayşe Düzkan, “Sınıftan Kaçmanın Yolları”, 13 Kasım 2019, Artı Gerçek.

[7] Eren Balkır, “Komünizm İşi”, 7 Ekim 2017, İştirakî.

0 Yorum: