Ülkede bu güçlerin yükselttiği şiddet ve zulüm
dalgasına rağmen Romero, ömrünün büyük bir kısmını apolitik bir isim olarak
geçirdi. Katolik din adamlarının ve kilise dışı isimlerin giderek radikalleşip
Salvador’da iktidarda bulunan ordunun denetiminde ilerleyen yoksulluk ve
eşitsizlik koşullarına karşı mücadeleye iştirak ettiği dönemde muhafazakâr
kilise hiyerarşisi, onu halka açıktan beyan edilmiş politik görüşleri veya
politik herhangi bir faaliyeti içermeyen geçmişinden ötürü başpiskopos
seçmişti.
Ancak yakın dostu ve kendisi gibi rahip olan, yoksulların safında örgütlenen Rutilio Grande’nin sağcılar tarafından 1977’de
öldürüldüğü günden sonra Romero, bir değişimin içerisine girdi. Romero, bu
noktada rejime ve onun zorba destekçilerine, bilhassa ABD’ye karşı sözler
sarfetmeye başladı. Bu savunu yüzünden Romero üç yıl sonra öldürüldü.
Öldürülmesinden bir gün önce Romero, San
Salvador’daki ulusal katedralde o ünlü vaazını verdi. Radyo aracılığıyla tüm
ülkeye yayınlanan o vaazında doğrudan askerlere seslenmişti:
“Ordudaki
insanlara, bilhassa Ulusal Muhafızlar mensubu askerlere, polislere ve
garnizonlara seslenmek istiyorum.
Kardeşlerim,
sizler de bu halkın evladısınız. Sizler bu ülkede kendi kardeşlerinizi
öldürüyorsunuz. Bir insanın verdiği ‘öldür’ emri karşısında hüküm, Tanrı’nın
‘öldürmeyeceksin’ emrinde olmalı.
Hiçbir
asker, Tanrı’nın hukukuna aykırı bir emre itaat etmeye mecbur değil. Ahlakdışı
bir kanuna kimse uymamalı.
Artık
vakit, vicdanınıza göre hareket edip, günahın değil, o vicdanın emirlerine
itaat etme vaktidir. Tanrı’nın haklarının, Tanrı’nın hukukunun, insan
haysiyetinin savunucusu olan kilise, nefret edilmesi gereken böylesi bir günah
karşısında asla sessiz kalamaz. Biz, birçok insanın kan deryasında
boğulmasını istemiyorsa, hükümetin önerilen reformları ciddiye almasını talep ediyoruz.
O
vakit Tanrı adına, çığlıkları her gün tüm o gürültüsüyle cennete dek yükselen
bu çilekeş halk adına size yalvarıyorum, istirham ediyorum, size emrediyorum,
bu zulme son verin!”
Romero cinayeti,
Salvador’daki iç savaşın başlarında gerçekleşti. O dönemde ülke, sağcı bir
rejimin idaresi altındaydı ve 2009’a dek Romero’nun ölümüne dair hakikatin
açığa çıkması meselesiyle pek ilgilenmedi, bu nedenle suikast konusunda kimseye
hesap sorulmadı. Ta ki ABD’de bulunan insan hakları grubu Adalet ve Hesap Verme
Sorumluluğu, cinayetten sorumlu kişiler aleyhine dava açana kadar. Avukatlardan
biri olan Matt Eisenbrandt Romero’nun ölümünü ve katillere karşı açılan davanın
seyrini Assassination of a Saint: The
Plot to Murder Oscar Romero and the Quest to Bring His Killers to Justice [“Bir
Azizin Katli: Oscar Romero Cinayeti ve Katillerini Mahkemeye Çıkartma
Mücadelesi”] isimli çalışmada anlatıyor. Yazarla yapılmış bir röportajı şu kaynaktan dinlemek
mümkün.
Micah Uetricht
24 Mart 2017
24 Mart 2017
0 Yorum:
Yorum Gönder