06 Mart 2017

,

Yeşil Hareket İçindeki Bölünme


İran’da gelişen yeşil hareketin çelişkilerini nasıl açıklayabiliriz? Çatışmanın bir yanında İslam Cumhuriyeti yanlısı Mir Hüseyin Musavi ve Mehdi Kerrubi, diğer yanında da sokaktaki halk gösterilerinde sesi çok çıkan seküler kesim duruyor.
Hareket, bir yığın olgunun teşkil ettiği bir karışım tarafından kuşatılmış durumda. Bu karışım dâhilinde gençler çatılara çıkıp “Allahuekber” diye bağırıyorlar. Kadınlar gösterilerde başörtülerini çıkartıyorlar. Musavi, İslam Cumhuriyeti’nin merhametten uzak, mesiyanik bir kurguya bağlı ilk döneminden bahsediyor vs. Tüm bu süreç, İran’da İslam ile sekülerizm arasında herkesi meraklandıran bir tür ilişkinin kurulduğuna işaret ediyor.
Ayetullah Humeyni’nin velayet-i fakih anlayışı, modern devletin gerçekleriyle Şii geleneğini sentezleme girişiminin bir sonucuydu. Ama sonuçta devrim, sadece Humeyni’nin İslamcılığını güçlü bir fikir olarak ortaya çıkarttı. Bu fikirden daha az bilinen diğer bir felsefe de Ali Şeriati’nin felsefesiydi [1933-1977].
Şeriati’nin kendisine has politik teolojisi, İslam’ın yeşil hareket içerisindeki dinî ve seküler grupları dikine kesebileceğine dair umudun önemli bir parçası. Ali Şeriati dolayımı ile İslam’ın devrim öncesinde ve sonrasında olduğu gibi, İran’da solu ve İslamcıları aynı çatı altında birleştirmesi mümkün.
Şeriati, devrimden iki yıl önce vefat etti. Bu gerçek onun düşüncelerinin bugün de gerçekte sınanması gerektiğine dair bir hissiyatı pekiştiriyor.
Şeriati’nin İslamcılığını hasıraltı etmek pek mümkün değil. Fransa’da eğitim gören, Jean Paul-Sartre ve Frantz Fanon’dan etkilenen Şeriati, Seyyid Kutub gibi ideologların İslamcılığından çok farklı bir devrimci İslam üretti. Marksizmden, tasavvuftan, Şii tarihinden ve üçüncü dünyacılıktan beslenen Şeriati, İslam tarihinde ancak devrimci kopuş gerçekleştiği takdirde İslam’ın hakikatine kavuşacağını söyleyen bir tür İslamcılık önerdi. Bu noktada dinî otoriteye ve kurumlara yönelik saygıyı elinin tersiyle itti ve otoriteyle kurumların bilgiden mahrum olduğunu söyledi. Şeriati’nin ilgi görmesinin sebebi, dinle seküler devlet arasında Faustçu bir pazarlık yürütmeyi zorunlu kılmayan bir fikir ortaya atmasıydı.
Bugün bile hâlâ Şeriati, Luther gibi değerlendiriliyor ve onun devrimci, reformasyoncu fikirleri yaydığı söyleniyor. Bazı seküler isimler, onu İslamî fikirlerin kentli İranlılarca benimsenmesinde önemli bir rol oynadığı için suçluyorlar. Bunun yanında onun Humeyni’nin projesine yardım ettiği söyleniyor. Oysa Humeyni ve Şeriati farklı görüşlere sahip. Daha da önemlisi, Şeriati’nin metinleri de belirli çelişkiler barındırıyor. O, bazen militan feminizme örnek teşkil edecek sözler söylüyor, mütevazı İslamî giyinme tarzının erdemlerini methediyor, bazen de batılı kadınları cinsel nesnelere indirgeyen, klişeleşmiş bir resim sunuyor.
Şeriati’nin yeni yeni politikleşmiş genç İranlılar arasında belirli bir nüfuza sahip olduğu görülüyor. Ama bir yandan da onun İslam’ın siyasetini ve sekülerizmi anlama noktasında sunduğu katkılar üzerinden önemli bir miras bıraktığı anlaşılıyor. Bugün yeşil hareket içerisinde bazı isimler “ne teokrasi ne sekülerizm” türünden yazılar yazabiliyorlar. Bugün ayrıca hareket, kendi içerisinde çelişkili olaylara tanıklık ediyor. Örneğin Ayetullah Muntazeri’nin cenazesinin tetiklediği hükümet karşıtı gösterilere (ki bu cenaze devrime yol açan, giderek politikleşmiş yas törenlerini yankılıyordu) bir yandan da Aralık ayında Aşura gününde yaşanan sokak çatışmalarında yeşil renginin daha az görüldüğüne tanıklık ediliyor (ki bu gelişme de kitlelerin Musavi’nin liderliğinden artık uzaklaştığının bir delili).
Bunun dışında yeşil hareketteki dinî tonun yoğunluğundan memnun olmayanlar, “gerçek yeşil hareket”, hatta daha da çelişkili bir ifadeyle, “seküler yeşil hareket” önerisinde bulunuyorlar. Oysa belki de İran siyasetinin geleceği, hem seküler hem İslamî olanda saklı. Ya da öne çıkartılması gereken, Şeriati’nin kariyeri boyunca uğraştığı gerçek ikilikten kopamamakta.
Nathan Coombs
21 Ocak 2010

0 Yorum: