Bana sorarsanız, mesele Dodan'ın o şova çıkıp
çıkmaması değildir; herkes istediği yere çıkar, dilediği yerde, dilediği
biçimde sunar kendisini ve ürettiği şeyi. Bu kişinin seçimidir. Kimse kimseye
kendi ölçüsünü dayatamaz. İnsanlar yaşamda seçimlerini yapar ve seçimleri zaten
onları belirler. Bu sanatçılar ve edebiyatçılar için de geçerlidir. Şahsen ben
herhangi bir dilin yasak olduğu ırkçı bir platformda bulunmam ilkesel olarak,
bulunana da saygı duymam. Ama bu benim tutumumdur kimseye dayatamam...
Ancak, Dodan meselesinde malum bir gerçeği bir kez
daha gördük ki; 'Kürdler, Türkiye'de her şey olabilir ama sadece Kürd
olamazlar.' Daha doğrusu, Kürd olarak bir şey olamazlar...
Varsayalım ki, Dodan tüm şarkıcılık hayatında
yaptığı gibi, Kürdçe dışında her dilde şarkı söylenebilen o sakil ırkçı şov
programının finalinde de Kürdçe bir şarkı söylemeyi tercih etti, bırakın
şampiyon olmayı, önce müzik koçu popçu Hadise ve Şovun patronu Acun duruma
müdahale eder, sonra da o ışıklı tribünlerden inen onlarca 'hassas' kişi
şampiyon adayının elinden mikrofonunu alıp onu linç ederlerdi. Bunun örnekleri
var ve her gün farklı alanlarda farklı biçimlerde yaşanıyor.
Welhasıl, yukarıda bahsettiğim o sihirli kural bu
saçma şov programı için de geçerliydi. Dodan da oyunu kuralına göre oynadı ve
şampiyon oldu. Elbette Dodan da biliyordu; Türkiye'de hem Kürd hem şampiyon
olunamayacağını. Daha doğrusu Kürd olarak şampiyon olunamayacağını...
Ha "illa Kürdçe şarkı söylemeliydi" mi
diyorum?
Hayır, bu beni ilgilendirmez. “Söyleyemezdi” diyorum,
“söylese şampiyon olamaz en iyi ihtimalle kovulurdu” diyorum. Mesele bu. Yoksa
bana ne Dodan'dan ve onun kariyer planlarından...
Bir de yeri gelmişken, Dodan'ı savunmak için,
(oysa onu suçlamayı ya da savunmayı gerektiren bir durum yok ortada) “E kimse
konserlerine gitmiyordu, destek olmuyordu ne yapsın, aç mı kalsın çocuk?” vb.
şeyler söyleyerek insanları duyarsız olmakla suçlayan tuhaf şeyler de okuyorum
sosyal medyada. Buna benzer şeyler söyleyenler de genelde bir biçimde sanat
edebiyat camiasının içinde yer alan kişilerdir. Oysa insanların birilerinin
konserine gitmek, birilerinin filminin, oyununun biletini almak, birilerinin
kitabını almak falan gibi bir yükümlülüğü yoktur. Sen tercihini yapar ve ona
göre yaşarsın.
Sanatsal ve edebi üretimlerle geçinmeye çalışan
biri olarak söylüyorum: Denklem basittir; ya piyasanın içinde, piyasanın ilişki
biçimlerine ve kurallarına göre sanat edebiyat vs. yaparsın ya da
piyasanın/pazarın dışında... Bu yaşamın tüm alanlarında böyledir. Ayakkabı
tamircileri de emek veriyor ama geçinemiyorlar. Onlar ne yapsın? Dönüp
insanları daha fazla ayakkabı tamir ettirmedikleri için duyarsızlıkla suçlayıp
kendilerini hırsızlık camiasının içine mi atsınlar?
“Aynı şey değil” denilebilir ama hiç fark yoktur;
ikisi de emekçidir. Gerisi sanatçı, edebiyatçı fetişizmi ve yüceltisidir. Bu
türden sanatçı, edebiyatçı fetişizmi ile insanları 'sahip çıkmıyorsunuz' diye
suçlayan yaklaşımların altında yatan şey, aslında 'Dodanlaşma' özentisi ve
arzusudur.
Dikkatli gözler, bu tür sözlerin bir çeşit erken
dışavurumun teorisi olduğunu görüyor. Sistemin dışında kalarak, alternatif,
bağımsız, özgür sanat ve edebiyat yapmanın zorlukları var elbette ama bu
zorlukları aşmanın ve bu zorluklarla mücadele etmenin yöntemi, asla piyasanın
içine dalmak değildir. Ha, piyasaya dalmışsanız artık dışındaymış gibi
konuşamaz ya da dalmış olan kişiyi hâlâ piyasanın dışında bir sanatçıymış gibi
lanse edemez ve bunun için insanları suçlayamazsınız.
Eleştiri yapacaksanız, hedefinizde “bizi aç
bırakıyorlar” dediğiniz “müşterileriniz” değil, sistem olmalı. İnsanlar neden
sanata ilgi duymuyorlar? İlgi duysalar bile neden sanata ve edebiyata bütçe
ayıramayacak kadar yoksullar? Sorgulama düzeyin en azından bu soruları içeren
düzeyde değilse, zaten bir zahmet sanat falan yapma lütfen. Sanatçı ve
edebiyatçı olmanın asgari düzeyi budur. Gerisi tüccarlıktır.
Ve kimsenin tüccarları
doyurmak gibi bir görevi yoktur. Asıl konuya dönüp bitireyim. Welhasılı kelam,
Dodan bu şova katıldığı ilk gün orada bulunma sebebini zaten “çok bi şey
olamadık” diye açıklamıştı ve şimdi “bi şey” oldu. Durum bu. Hayırlı olsun.
Hayırlı işler...
Suad Işık
20 Mart 2017
20 Mart 2017
0 Yorum:
Yorum Gönder