04 Mart 2017

,

Boykot Gibi Hayır

“Hepimizi biraraya getiren böyle insanlar doğururdu bu topraklar bir zaman; Müslüm ve Orhan’ın takım kasetleri yoksa ‘Devrimci Gençlik’e giremezdin 96, 97'lerde...”

Ersin Vedat Elgür’ün tespiti bu yönde. Bugün o kasetleri dinleyenler, onlara eli değenler örgüt kapısından içeri alınmıyor. Çünkü her sol yayın organında avama, halka “cahil, yobaz, kaba, gerici, entelektüelizm düşmanı” diye küfrediliyor.

Faşizmin temel göstergesi olarak anti-entelektüelizmin öne çıkartılması, aydınların cehaletinin bir ürünü. Cehalet, çünkü faşizmin gerçeğini idrak etmeye dönük bir çabayı, cehdi içermiyor bu yaklaşım. Esas olarak, “bu kadar kitabı ben okudum. Bu cahiller ne yapıyorlarsa benim kudretime, güç alanıma karşı yapıyor” diyorlar.

Son dönemde Recep İvedik[1] yazılarının döşenmesinin sebebi burada. Müslüm, Orhan dinlermiş gibi yapanlar, geçmişte Recep İvedik’te muhalif damar, Kemal Sunal’ın yeni bir boyutunu buluyorlardı. Şimdi İslamcılık, gericilik, Ortaçağ buluyorlar. Eskiden çıkarttıkları dergilerde, kasetlerde, kurdukları radyolarda avamın elindeki direnç noktalarını çözmek, ilerlemenin çarklarını döndürmek istiyorlardı. Dünün avcıları bugün av oldular.

Geçmişte CHP’den, kemalizmden, burjuva siyasetinden uzaklaşmak için teorik, politik çaba yürüttüğünü sananlar, bugün “ittifak, dayanışma, gericilikle mücadele” bahanesiyle, bu üç çukura daha fazla yuvarlanıyorlar. Halklaştığını, politikleştiğini, hatta devrimcileştiğini iddia ettikleri bu üç dinamik tüm iddiaları vuruyor, her örgütü çukurun dibine çekiyor.

Bugün hepsi, CHP’nin basit birer bileşeni durumunda. Eskiden alayla karşılanan CHP-ML’nin varolduğu düşünülüyor, onun zamanla örgütleneceği, kopartılacağı beklentileri içine giriliyor. Son birkaç yıldır süren bu temas, iltisak, sonuçta en fazla Yön veya Mukavemet gibi dergileri doğurabiliyor. Solun yönünü burjuvaziye çevirenler, mukavemeti lime lime edenler birleşiyor.

Red dergisi, belki de Devyol mirasından artakalanları biraz kırma troçkizme boğmanın adıydı. Bugün elitizm şampiyonluğu yapmayı iş sanıyorlar, Bavul’a[2], Recep İvedik’e küfrederek prim yapacaklarını düşünüyorlar, ama şefleri bugün herkese “soytarı” diyor, kişi, başkasını kendisinden biliyor.

Hakan Gülseven, boykotçuları ve “benim Hayır’ım başka” diyenleri “soytarı” ilân ediyor. Dergisinde yozlaşma, teorisizlik, cahillik eleştirileri yapılıyor. Soytarı olunmasının sebebi, CHP’ye karşı hat çekilmesi, çünkü kendisi cümle troçkistleri birleştirecekken CHP’ye örgütlenmiş bir isim.

* * *

Avcı iken av olmak… Renk çalayım derken düşmanın rengine boyanmak… Asıl mesele burada. Kürd hareketi eskiden “Filistinliydi”, bugün Hüda Kaya “ben böyle zulmü Gazze’de görmedim” diyor. Bu söz İsrail’i aklıyor. Kaya’nın Gazze’yi görmediği kesin.

Aynı şekilde “seni başkan yaptırmayacağız” sözü de başkanlığı aklıyor. Çünkü cümlede vurgulanan, “sen” yani Erdoğan. Programında başkanlık talebi bulunan Liberal Demokrat Parti referandumda “hayır” diyor, çünkü Erdoğan.

Bugün solun ideolojik-politik muhayyilesi, kurgusu, dünyası Cem Boyner’i, Cem Uzan’ı ve Cem Yılmaz’ı aşmıyor. Bu kadar Cem, düşünceyi ve eylemi burjuvaziyle cem etmeye yarıyor. Böyle olunca, perde gerisinde işleyen devletin ve sermayenin çarkları Barzani bayrağı çekiyor ufka. Eskiden Kürd eylemlerinde daha az gördüğümüz bu bayrak, kamusallaşıyor. Kürd olmak retrolaşıyor, çünkü Filistinlilik out, Barzanililik in!

Barzani kitlesi ile ilişki kurayım, iri görüneyim derken, içe siniyor Barzani petrolünün kokusu. Dünyaya başka bakılıyor, halayın mendili başka sallanıyor. Barzani bölgesinde en fazla müteahhitlik işini MHP’liler yapıyor, burada Bahçeli’nin yaygarasına pek aldanmamak gerekiyor. “Ahmet Türk çıkmalı” diyen, bu sözü neden ettiğini biliyor, Barzani’yle buluşma planlanıyor. Sol, devlet ve sermayenin kendisi gibi hesapsız kitapsız, düşüncesiz plansız hareket ettiğini sanıyor. Sol, Amerika’dan ve Avrupa’dan medet uman bir biçare olmaya mahkûm ediliyor. Çorum’da bürosu olmayan bir örgüt (SYKP), Süleymaniye’de büro açıyor, Alman parlamentosuna “Tayyip’ten kurtarın bizi” diye yalvarıyor, bu da nasıl oluyorsa devrimci sınıf siyaseti oluyor!

* * *

Kriz var, savaş odun ateşi gibi sinsi sinsi yanıyor. Bir süreç yaklaşıyor. Bugün sahnede gördüğümüz “siyasi partiler”i devrimci siyasetin sığınacağı kovuk olarak görmenin anlamı yok. Bu, o partileri kendimiz gibi bir özne varsayıp hesap yapmak için de geçerli bir tespit. Biri diğerinin pisliğini örtüyor, biri devletteki sermayeye, diğeri sermayedeki devlete hizmet ediyor. Nesnel ve öznel ajanlardan başka bir şey görmüyoruz, görmemiz istenenler gösteriliyor.

Bugünkü koşullarda devlet şirketleşmek; şirket devletleşmek zorunda. Bunun için mekanizmanın sıkılaştırılması, kaosun kontrollü, kontrolün kaotik olması şart. Eski günlere özlem ile yeni günlere dönük beklenti, bu momentte iç içe geçiyor. Aradaki rekabet, bugünün muktedirini besliyor.

“Devlette iki klik var, bugün birinin yanına ilişelim” diyenler, ajanlıklarını ifşa ediyorlar. Çünkü bir şeyi gizlemenin en iyi yolu, onu açıktan yapmak. Devletle burjuvazi arasındaki ilişkiler, bölge ve emperyalizm bağlamından kopartılıyor. Özneler, kendilerini yaldızlamak için devletin veya burjuvazinin boşluğunu doldurduklarını iddia ediyorlar. Aslında kendi devletlû ve burjuva niteliklerini açığa vurarak gizleyebileceklerini zannediyorlar.

Hayır’sa, boykot gibi Hayır olmalı, gerisi efendilerin, zalimlerin ekmeğine sürülen yağ…

Eren Balkır
4 Mart 2017

Dipnotlar:
[1] “Recep İvedik Bir Çöküş Dönemi Filmidir”, 23 Şubat 2017, DP.

[2] “Solun Rezalet Gibi Rezaleti”, 16 Şubat 2017, Red.

0 Yorum: