Bireyin eşitleyiciliğini özgürlük;
özgürleştiriciliğini eşitlik zannetmek, büyük bir yanılgıdır. Eşitlik ve özgürlüğü
birey eksenli tanımlamak sorunludur. Eşitliğin ve özgürlüğün kolektif-sınıfsal
niteliği sorgulanmalıdır.
Bağlam önemlidir. Hikmet Kıvılcımlı’nın komün
arayışı ve komün gücüne yönelik vurgusu ile bugündeki arayış-vurgu, farklı
anlam ve bağlamlara aittir. Kıvılcımlı, Sovyetler’in olduğu bir dünyada
kolektif olana vurguda bulunmak ve tüm aciliyetiyle onunla buluşmak
derdindedir. Ama bu buluşma gayreti, temelsizdir, biçaredir ve içerikten
yoksundur. Kıvılcımlı, solun makûs talihini aşamaz.
Bugündeki komün arayışı ve komün gücü vurgusu,
bireycidir.
Seksen sonrası Kıvılcımlı’nın literatürü ve
politik birikimi, Latin Amerika’da Mariátegui’nin başına geldiği gibi,
troçkist/maoist ayrışmasına tanıklık etmiştir. Doksanlarla birlikte bu ayrışma,
belirli kulvarlara kavuşmuş, Kıvılcımlı, yeni dönemin kitle arayışının ve
öncülük iddialarının kılıfı hâline gelmiştir. O, içteki bireycileşme eğilimine
kurban edilmiştir.
Troçkist-maoist müdahale, Kıvılcımlı’yı
bağlamından çıkartmış, o, sınırsız doktor-gazeteci-STK pratiğine bağlanmak
istenmiştir. Devlet ve demokrasinin karşıt kutuplara fırlatılmasıyla, dünyadaki
ve bölgedeki yönelimler, demokrasi kavgası bağlamında değerlendirilmiş,
Kıvılcımlı’ya sırtını dönenler, onu salt basit bir etikete indirgemiş, ait
olduğu politik-teorik kavgadan uzaklaşmış, ağırlık itibarıyla onun eserinin
gölgesini bile geçmeyen işlerin altına imza atmışlardır. Kıvılcımlı,
bağlarından ve bağlamından kopartılmıştır. SODAP ve TÖP gibi yıllar öncesinde az buçuk Kıvılcımlı’ya bağlı örgütler, liberalleşme temayülü uyarınca, hem Kıvılcımlı’nın
bağlarını kopartmış, hem de onun ait olduğu bağlamdan kopmuşlardır. Bugün
Kıvılcımlı’nın ondan koptuğunu, onu aştığını matah bir şeymiş, övülecek bir vasıfmış gibi söyleyen örgütlerce anılıyor oluşu, hazindir. Onun külliyatı ve pratiği, toprağın altındadır.
Kıvılcımlı, dili, yöntemi ve tarzı ile baskın bir
karakterdir. Takipçileri, troçkist-maoist kırılma sonrası arayışlarını Avrupa
sosyal demokrasi tarihine veya Amerikan liberalizmi tarihine bağlamış, bu
sayede Sovyetler’in çöküşünün yarattığı etkiden kurtulmak istemişlerdir. Sovyet’siz
Kıvılcımlı, liberal komün hikâyelerine bağlanmak istenmiştir.
Troçkist Kıvılcımlıcılığın legale; maoist
Kıvılcımlıcığın illegale yönelmesi kaçınılmazdır. İkisi arasındaki ayrımı,
bizzat Kıvılcımlı teşkil etmektedir, dolayısıyla, asıl tasfiye edilmesi
gereken, odur. İmge, simge ve bilgi olarak Kıvılcımlı’nın tasfiyesi, kitleyle
veya komün gücüyle buluşmayı garanti etmemektedir.
İnsanlık tarihinin özünde bir komün gücü olduğunu
söylemek komiktir, idealistçedir. Kıvılcımlı’nın dilinde bu yönde kurulmuş
cümleler, dönemin politik-ideolojik bağlamı dâhilinde anlamlıdırlar.
Bürokraside, orduda, Alevi’de, alt tarikatlarda, milli yönelimlerde kolektif
aksiyon emareleri bulmak, aksiyonun kolektifleşmesini sağlamamıştır. Kolektif
aksiyon, maraz olarak görülmüş, bireyi aşan yanlarıyla tasfiye edilmiştir.
Kıvılcımlı geleneği, Doktor’un işaret ettiği yere örgütlenemezdi,
örgütlenmemiştir. Geriye örgütlenmemenin teorisi ve pratiği kalmıştır.
Evine gelen yoldaşına, “ayakkabını çıkart, burası
Müslüman evi” diyen Kıvılcımlı’nın troçkist-maoist takipçileri, her yere cilâlı
ayakkabılarla girmekte, bağcıklarıyla uğraşmakta, sürekli kollarındaki saatlere
bakmaktadır. İlk uğraş yalın ayaklılarla; ikincisi, zamanı efendilere göre
bölmeyenlerle buluşamaz.
Kıvılcımlı, kendisini eleştiren gençlere, “biz
burada muhallebi yapmıyoruz, devrim yapıyoruz” diye azarlar. O gençler, bugün
muhallebi tarifi gibi devrim tarifleri vermektedirler. Artık “devrimci madde
devrimci bilinçle birleşecek, komün gücü filiz verecektir.” Bu devrim tarifleri,
birey merkezlidir. Özne olma vasfını kolektife yakıştırmayanlar Kıvılcımlı’yı öldürmeye
mahkûmdur. O, proletarya ve davasıyla düşünen bir komünisttir.
Sürekli kendi varlığının reklâmı ve yaldızlanması
ile meşgul olanların, herkesi kendisine mecbur etme gayretinin çıkışsız olduğu
görülmelidir. Ayakkabılar mekânı; saatler zamanı bölmektedir.
Rahmetli Sırrı Öztürk’ün aktardığı bir anıdır:
Aralarında İranlı iki devrimcinin de olduğu gençler, Doktor’la birlikte vapurla
karşıya geçmektedirler. Gençlerin sigara içtiğini gören Kıvılcımlı, mealen
“Sigaranın hesabını proletaryaya verdiniz mi?” diyerek sert bir çıkış yapar ve
gençlere “O canınız proletaryaya aittir, ona hesap vereceksiniz” der. Kıvılcımlı,
komünist militanın mayasını bu toprakların teknesinde karma iradesidir.
Bugün troçkizme ve maoizme kaçan
“Kıvılcımlı”cılarda bu bilinç eksiktir “İşçi meclislerinin ne anlamı var,
dağıtın gitsin” emrini verenler, hangi hesabı proletaryaya verme gereği
duymuşlardır? Avrupa’dan fon alanların Kıvılcımlı’nın mezarı başına gitmeye
yüzleri olmamalıdır.
Hesap vermeme, sorumsuzluk, aidiyete küfür, komün
gücü değerlendirmelerinde de mevcuttur. Kıvılcımlı’nın kolektif aksiyonu ve
komün gücü, nesnel, dışsal ve dinamik iken, bugünkü Kıvılcımlıcılıkta her ikisi
de özneye göre tanımlanmış, ancak öznenin kendisi ile nefes alabilen, hayalî
kurgulardır. Marx’ın vurgusuyla, bunlar, saçlarından tutup, kendilerini ve
beyaz atlarını, beyaz kıyafetlerini kirletmeden, bataklıktan
kurtarabileceklerini sanmaktadırlar.
Mahirlerin Doktor’la çalışma istidadı mevcuttur.
Buna belli ölçüde mani olan, sağ reformist eğilime sahip olup, mangalda kül
bırakmayı da ihmal etmeyen Orhan Müstecaplıoğlu gibi isimlerdir. Bugün Mahir
çizgisinin Doktorculuğa yakınlaştığı düzlemse Müstecaplıoğlu’dur.
Doktor, TİP kurulduğunda partiye girip çalışmak
istemiş, onu fazla zararlı gören TİP baronları, Doktor’u partiye almamışlardır.
Bugünkü buluşma, ancak yeni dönemin TİP’i olan HDP bağlamında
gerçekleşebilmektedir. Asıl tartışılması gereken budur.
Her iki kesimin Kürd komün gücünü ve kolektif
aksiyonunu istismar ettiği açıktır. Bu da ancak Batı ve Avrupa bağlamında
mümkün olabilmektedir. Batı ve Avrupa Kürt’e değer vermezse bunlar da uzaklaşacaklardır.
Hamalların tabanda, sahada döktüğü ter ve kan kıymetlidir, ama şeflerin
pratiği, eleştiriye mahkûmdur.
Genel mânâda kolektifin öznenin soyut varlığına
kapatılması, ona itici güç etiketi yapıştırılması, “devrimci madde”nin harekete
geçmesini sağlamaz. “Bal” deyince ağız tatlanmaz. Burada asıl tayin edici olan,
mutlak bir “(sivil) toplum” tasavvuruna sahip olunmasıdır.
Seksenlerdeki kırılma, esas olarak bu soyut sivil
topluma hizmet etme, kaba işçileri demokratlaştırma, ezilenlerin dişlerini
sökme amacını güden düşünce ve pratiklerle sonuçlanmıştır. Tarih sivil
toplumla; toplum bireyle düzlenmekte, çelişkiler hasıraltı edilmektedir.
Kıvılcımlı’nın bu akla yönelik eleştirisi susturulmuştur.
Temelde bu kesimlerin “toplum” diye yücelttikleri
de kendi bireyliklerinden ibarettir. Bu da doğalında politik-ideolojik düzeyde
sadece bireylere seslenilmesini, onların çağrılmasını beraberinde
getirmektedir. Özel insanların özel dünyalarına ait bir mecaz olarak komüne de
ancak özel bireyler girebileceklerdir.
Komün, çift anlamlıdır: Doktorcuların bir kesimi,
belediyecilikle ilgili anlama; diğeri özel cemaat anlamına
abanmaktadır. Kıvılcımlı, komünün yapıları çatlatan niteliğine vurgu yaparken,
post-kıvılcımlıcılar, çatlakların geçici yapılarla doldurulmasına hizmet
ederler. Bu da kitlelerin kalıcı, tarihsel hareketine duhul etmeyi değil,
bireylerin geçici zihinsel hezeyanlarına ve üstünlük sanrılarına tanrısallık
atfetmeyi beraberinde getirmektedir.
Kıvılcımlı, devrime talip olmanın; talebeliği
devrimcileştirmenin adıdır. Kısa günün kârı peşinde koşup ucuza pazara
çıkartılacak bir mal asla değildir. Kıvılcımlı denilen teorik-ideolojik-politik
irade, özgürleştirilmelidir.
Eren Balkır
13 Mart 2017

0 Yorum:
Yorum Gönder