27 Mart 2017

,

Yeni Ateizm, İslam ve Savaş


Fikrî alanda bir boşluk oluşmuş ve bu boşluğu “Yeni Ateizm”in aydınları dolduruyor. Bunlardan biri Sam Harris, diğeri de Christopher Hitchens. İslam karşıtı kesime mensup sağcıları ikna etmek zor değil. Asıl zor olan, liberalleri ikna etmek. Harris gibiler bu işi üstlenmiş gibi görünüyor.
Bu çaba dâhilinde Müslümanlar, insan olmayan, akıldışı hareketleri bulunan bir öteki olarak takdim ediliyor. Dolayısıyla onların en ağır boyunduruğa mahkûm edilmesi isteniyor. Harris, Irak Savaşı esnasında takipçilerine şunları söyleyebiliyor:
“Müslümanların öngördüğü tek gelecek, tüm kâfirlerin Müslümanlaştırıldığı, politik olarak boyun eğdirildiği veya öldürüldüğü bir gelecek. Uygar insanlar ise Irak halkının hayatını geliştirmek için, onca bedeli ödeyerek, çaba sarfediyorlar. Müslümanların ABD ve Britanya’nın dış politikasına yönelik öfkesi, özünde teolojik endişelerden kaynaklı bir öfke.”
Temelde Harris, bizim devletimizin öldürdüğü kadınlara, erkeklere ve çocuklara üzülmememiz gerektiğini söylüyor. Onlar aslında bizleri, bilhassa ürkek ve zayıf liberalleri, en küçük fırsatı bulsalar, memnuniyetle öldürebilecek, vahşi Müslümanlar. Bu savaşlardan rahatsız olduğumuz, yabancı halklara yönelik zulmü eleştirdiğimizde Harris, o yapılanları bir tür özgecilik olarak tarif ediyor. O insanlar, barbarlığa meyilli, akıldışı inançlara sahip kişiler çünkü.
Harris, yalana batmış, tuhaf laflar ediyor. Bu halkların uzun zamandır sömürgeciliğin ve emperyalizmin kurbanı olduğunu görmüyor. Aime Cesaire’ın tespitiyle. “Sömürgecilerin fethi, yerli halka yönelik küçümsemeye dayanır ve bu küçümseme üzerinden meşrulaştırılır. Sömürgeci, vicdanını biraz olsun rahatlatmak için ötekini bir tür hayvan olarak görür.”
Eskiden bu sömürü, Hristiyanlığın yayılması üzerinden meşrulaştırılıyordu, bugünse “liberal” değerlerin şiddete başvurarak yayılması temelinde meşrulaştırılıyor. Harris, en barbar siyasetleri, işkenceyi, ırkların gözetlenip takip edilmesi, hatta nükleer savaşı savunmasına karşın, hâlâ daha liberalizme ait ilkeleri cesurca savunduğunu iddia edebiliyor. Yeni Ateizm kampının diğer bir şövalyesi Bill Maher ise “liberallerin liberalizmin ilkelerini savunmaları gerektiğini” söylüyor. Aslında o da Harris’in yeni sömürgeciliğe dayalı söylemini besliyor ve destekliyor.
Esasında burada “liberal” sözcüğü radikal mânâda yeniden tarif ediliyor. Bu noktada Noam Chomsky, Bertrand Russell ve Karl Marx gibi solcu ateist isimlerle emperyalizme hürmet eden Harris, Hitchens ve Maher gibi isimleri karşılaştırmak önem arz ediyor.
Ateizmi sosyalist görüşlerinin bir parçası olarak gündeme gelen aydınlar, yoksullara ve her türlü haktan mahrum olanlara boyun eğdirme sürecinde rol oynayan dinî kurumlara tepki geliştiriyorlar. Yeni Ateistler ise mazlumların dinî inançlarına işaret ederek zulmü meşrulaştırmaya çalışıyorlar. Hâsılı, “kitlelerin afyonu” sözünün yerini “vahşileri öldürün” sözü alıyor.
Binlerce Iraklının öldürüldüğü ve sakat bırakıldığı Felluce Savaşı sonrası Hitchens, kana susamış biri olarak şunları yazabiliyor: “Ölü sayısı yeterince yüksek değil. […] Savaştan çok sayıda cihadcı kurtuldu.” Devamında Harris, Müslüman halkların otokratik idareler altında yönetilmesi gerektiğinden bahsediyor ve onlar için en uygun yönetim tarzının “yumuşak diktatörlük” olduğunu söylüyor. Bu lafların Russell gibi liberal ateistlerin özgürlükçü söyleminden çok uzak olduğu açık.
Rıza Aslan’ın daha doğru bir ifadeyle tanımlayıp “anti-teizm” olarak nitelediği Yeni Ateizm, tüm iddialarına karşın, dine ait metafizik iddialara yönelik boş ve tutarsız bir saldırı gerçekleştiriyor. Özünde bu, “entelektüel” bir hareket değil.
Entelektüel sorgu sürecinin dayattığı standart bir şarta uygun olarak, tarih boyunca âlimlerin ve teologların argümanlarıyla uğraşmak istemeyen veya aslında uğraşamayan Yeni Ateizm, bostan korkuluklarını ateşe veren kasıntılı adamların kendi yaptıklarını kutlayıp durdukları bir literatür ortaya koyuyor. Bu hareketin saçmalıklarıyla ilgili olarak Bentley Hart şunları söylüyor:
“Bunlar şüpheci değiller, ateizmi gayet ucuza satın almışlar, o kaba kibirleriyle kendilerini büyük birer stratejist zannediyorlar. Oysa bunlar, silahsız köylülerin evlerini tanklarıyla ezen askerlere veya geneleve giriş ücreti cebinde olduğu için kendisini büyük bir âşık zanneden adamlara benziyorlar.”
Yeni Ateizm, ne teolojiden ne de felsefeden haberdar. Sadece bir tür siyaseti ve ideolojiyi pratiğe döküyorlar. Bu siyasetin ve ideolojinin özgün bir yanı da yok.
Hem önemli bilimsel başarıların hem de kitle katliamlarının altına imza atmış bir inanç olarak, ilerleme ve insanın mükemmelleşmesine inanan Aydınlanma’nın en aşırı versiyonları, tüm bu yazarların eserlerinde başköşede duruyor.
Harris, birkaç yüzyıldır insanın sömürgeci pratiğinden dem vuruyor ve bu pratiğin ancak dinî engellerden kurtulmak suretiyle ortaya konulabildiğini söylüyor. Hitchens ise Amerika’daki yerlilerin imhasını onaylayan laflar ediyor ve bu imha sayesinde “insanlığın daha da yüceldiğini, fırsatların ve yeniliğin çağına kapı aralandığını” iddia ediyor. Kendilerini Aydınlanma’nın özgün hâli olarak takdim eden bu insanlar, yirminci yüzyılın totaliterlerine has görüşleri dile getirmekten başka bir şey yapmıyorlar. Sadece ilerleme standardı üzerinden, şiddeti New York Times’ın çok satanlar listesine girebilecek şekilde yeniden ambalajlıyorlar.
Örneğin Chris Hedges, “ister seküler isterse dinî forma sahip olsun, ahlâkî ilerlemeye dönük bu inanç büyülü bir düşünme biçimidir” diyor. Bu büyülü düşünme biçimi, ilerlemenin önünde engel görülen başka halkların tanımlanıp imha edilmesini savunuyor. Bu düşünme biçimi, çoğunlukla sömürgeciliğin ideolojik düzlemde meşrulaştırılmasına hizmet ediyor, zira ona göre önemli olan, yerli hakların Aydınlanma’nın fayda sağlayıcı yönlerinin dayatılması suretiyle “yükseltilmesi”. Buradan da aynı düşünme biçimi, gerektiğinde tüm halkların, kaynakların yağmalanması için imha edilmesi gerektiğine işaret edebiliyor.
Bu, ilerleme fikrinin somut bir tezahüründen başka bir şey değil ve bu tezahür sapkın ve aşırıcı bir içeriğe sahip. Tarihin en karanlık kesitlerinde ortaya çıkan bu fikir, söz konusu yeni hareketin aydınlanmış bilgeleri tarafından dillendiriliyor. Harris gibi kişiler için bugün Müslümanlar temelde tarihe aykırı varlıklar:
“İslam’da karşımıza tutsak edilmiş bir tarihi olan bir tür uygarlık çıkıyor. Bu tutsaklığın kapıları kırılıyor ve on dördüncü yüzyılda Hristiyanlık tüm dünyaya akma imkânı buluyor.”
Bu tür ifadeler, Müslüman halklara yönelik olarak ayrım göstermeksizin gerçekleştirilen iğrenç saldırıları coşkuyla onaylıyor. Yeni Ateizmin mayası zehirli, sömürgecilik yanlısı bir tür bağnazlıkla karılmış.
Bu kesimlerin kendilerini “rasyonalistler” ve “şüpheciler” soyundan geldiklerini iddia etmeleri tuhaf. Yeni Ateistler ve takipçileri, konu İslam ve Müslümanlar olduğunda, en köktenci Hristiyanların savundukları söylemleri ve politikaları taklit ediyorlar. Harris gibi isimlerin “İslam’a karşı savaş”ın zorunlu olduğuna dair iddiaları, sağcı Hristiyanların gerici, obskürantist düşlerine benziyor. Bunlarda şovenizm de gayet yaygın bir husus. Sağcı Hristiyanlar da Yeni Ateistler de “uygarlık” götürme iddiaları üzerinden Müslüman ülkelerin fethedilmesini destekliyor, ölenlerin dinine bakarak kitlesel katliamları ve cinayetleri meşrulaştırıyor.
Arada sadece görünüşte bir farklılık var. Hristiyan köktenciler, emperyalist fetih girişimlerine dinî sebeplerle sevinirlerken, Yeni Ateistler ve takipçileri, uygarlık seviyeleri düşük halkların imhasını “değerler” temelinde onaylıyorlar. Bu noktada Yeni Ateistler, şüpheci veya ateist gibi yeni ya da tarafsız kategorilere değil, Hristiyan köktencilere ait argümanlara göre hareket ediyorlar.
Yeni Ateizm, Tanrı’yı öldürüp yerine liberal “değerler” ve bilimciliğin amorf bir karışımını koyuyor. Nietzsche’nin ifadesiyle, liberal hümanizm esasen İsa yerine bireyi koyan bir tür Hristiyanlıktan başka bir şey değil. Yeni Ateizm, aynı düşünceyi köktenci bir dille ifade ediyor. Bu görüş dâhilinde Tanrı’ya ibadetin yerini kendine tapmak, kendinin maddi kazanımlarına ibadet etmek alıyor.
Bu sebeplere bağlı olarak Yeni Ateizmin yeni bir şey inşa etmediğini söylemek mümkün. Aksine, o tarih boyunca kendisini bazen ortaya koyan kendini övmeye, güce ve dogmatizme dönük ilkel insanî güdülerin yeni bir ifade biçiminden başka bir şey değil. Bazen din, bu tür güdülerin dışavurulmasına yönelik bir araç olarak araçsallaştırılmıştır, ama insanın doğası gereği hata yapan bir varlık olduğu gerçeğini kabul eden din, ayrıca teoride her zaman bu ilkel güdüleri ıslah etmiştir. Harris ve Hitchens’ın ideolojileri ise bu tarz duyguların vahşice ortalığa serilmesini ve onların tüm dizginlerini kırmasını istiyor.
Bazıları işkenceyi ve toplu katliamı savunuyor, öfkelenmek yerine yaşananlara üzülmekle yetiniyor. Ama hepsi de işkenceyi ve katliamı, pragmatizm ve kültürel şovenizm gibi sebeplere bağlı olarak, savunuyor. Bu aşamada ahlâkî aydınlanmanın yeni biçimlerine başvrulmuyor, aksine ahlâk fetih ve kendini koruma ile ilgili içgüdüler temelinde çöpe atılıyor. Yeni Ateist aydınlar, pratikte “yeni barbarlar” olarak tanımlanmalı. Bunlar, bin yıllık ahlâkî ve fikrî ürünü, yavan bir bilimcilik ve ahlâkdışı pragmatizm adına devre dışı bırakıp insanın en ilkel zihin durumuna geri dönüyorlar.
Emperyal savaşlar bağlamında, sakin bir dönemde ancak merak edilip incelenebilecek olan bu ideoloji, yaygınlaşıyor. Harris gibi isimlerin Müslümanların aşağılık varlıklar olduğuna ve onlara şiddet uygulanmasının meşru görülmesi gerektiğine dair felsefî argümanları, savaşın yaşandığı bir dönemde işe yarıyor. Irak Savaşı ve Ebu Gureyb’de tutsakların işkenceden geçirilip öldürülmesi, CIA’in ölüm listesi, ayrıca Guantanamo, ancak bu türden saray aydınlarının sadakatle yürüttükleri hizmet olmaksızın mümkün olamazdı.
Dolayısıyla somut hiçbir felsefî veya teolojik argüman dile getiremeyen Yeni Ateistler, daha kolay olan bir işe soyunuyorlar ve gücü, şiddeti meşrulaştırmaya çalışıyorlar. Bu sebeple söz konusu hareketin ne olduğunun idrak edilmesi şart: o, toplumlarının hâkim kesimlerine mensup imtiyazlı, eğitimli beyaz erkekler arasında görülen, özgürlüklere düşman olan öfkenin ve şovenizmin ifadesi. Başka bir ifadeyle, Yeni Ateizm, hâlen daha kendilerini “liberal” olarak niteleyen insanların dogmatik ve üstünlükçü ideolojisi.
Bugün işe yaramasına rağmen muhtemelen Yeni Ateizm, öylesine yavan bir ideoloji ki mevcut “avantaj”ını zamanla yitirecek ve önerdiği politik yol hükmünü yitirecek. Üzerindeki yaldız sökülüp atıldığında onun boş, anti-entelektüel bir hareket olduğu görülecek. En iyi hâliyle bu hareket, pop kültürüne ait bir olgu, savaş zamanında yurttaşların vicdanını rahatlatma yolu.
Yeni Ateistlerle ateizmin entelektüel açıdan önem arz eden isimlerini kıyaslamanın mânâsı yok. Bunlar, zalimin suratına hakkı haykırmak yerine, iktidarın en berbat ve en korkunç işlerini meşrulaştırıyorlar ve gücün yanına hizalanıyorlar. Bu hareket öyle kibirli ki esasen kendi kendisinin kökünü kazıyor. Umalım ki akla ve ahlâka sahip ateist çoğunluk, bu özgürlük düşmanı kesimlerin elindeki bayrağı alır.
Murtaza Hüseyin
15 Nisan 2015

0 Yorum: