28 Ocak 2025

Onbeşler’in Katlinden Bir Hafta Önce

Efendiler, zannediyorum ki gayet önemli ve ciddî bir mesele üzerindeyiz. Yüce bildiğimiz yoldaşlarımız, kıymet arz eden, muhtelif hususları ortaya koydular. Bendeniz de bu münasebetle… bu konuda gerek Hükûmet gerekse şahsım adına birkaç noktayı kısaca arz edeceğim.

Milletimizin mevcut durumu ve ortaya koyduğu ciddi işleri zannediyorum ki hepiniz biliyorsunuz, bunlar kati surette herkesin malumudur. Milletin hakiki emellerine ulaşmak amacıyla burada toplanmış olan meclisiniz, görüşlerinde takip edeceği temel ilkeler, milletin emel ve görüşlerinden ayrıştırılamaz.

Büyük Millet Meclisi ve onun Hükûmetinin bugüne kadar takip ettiği siyasetin tümüyle milletin emelleriyle uyumlu olduğuna hiç şüphem yok. Bu siyasetin ne olduğunu tekrar etmeye gerek görmüyorum. Yalnız şu hususa işaret edeceğim: milletin sınırları dâhilinde milletin istiklâli. Bu ilke, gayet kuvvetli ve büyük anlama sahip olan bir ilkedir. Bugüne kadar bu ilkeden ayrıldığımızı gösteren en ufak bir emareyi kimse ortaya koyamaz.

Efendiler, bu esas üzerinde yürüyen insanlar, düşünen dimağlar, doğalında komünizmin yalana dayanan, milleti bölen ilkeleriyle uzlaşamazlar. Bu sebeple, yüce heyetinizin takip ettiği siyaset, hiçbir vakit komünistlik esasını temel alamaz. Bu böyledir, bunu tekrar ediyorum, bir defa daha.

Fakat yine malûmunuzdur ve cihanın malûmudur ki bu millî esaslarına derin rabıtalarla sadık kalan Meclisiniz ve Hükûmetiniz, müstakil bir devlet olarak Rusya Bolşevik Cumhuriyeti denilen bir devletle ilişki kurma siyasetinde hiçbir vakit Komünistlik ile Bolşeviklik ilkelerini dahi telaffuz etmemiştir. Zannediyorum ki dışişleri bakanınız, muhtelif vesilelerle bu yönü izah etmiştir.

Burada ben de tekrar ediyorum: milletimizin, devletimizin, yüce heyetimizin Ruslarla kurduğu ilişkide, doğrudan doğruya iki müstakil devletin birbirine karşıt, her biri kendisine ait gayeleri tümüyle mahfuz kalmaları şartıyla, bu ilişkinin bugüne kadar böyle seyrettiğine, bugünden sonra da böyle devam edeceğine hiç şüphe etmeyiniz.

Rusya’nın başında bulunan resmi Bolşevik Hükûmetinin, resmi devlet makamlarının bizim makamlarımızla kurduğu temas ve ilişkilerde, Rusya dâhilinde bu milletin soysuz, herhalde sersem birtakım evlâtları, oralarda da serseriliklerine devam etmişlerdir. İşte bu serseriler, bir iş yapmak hülyasına kapılarak, görünüşe göre, memleketimize ve milletimize sızıp buraya tesir etmek adına, Türkiye Komünist Fırkası diye bir parti kurmuşlardır.

Bu partiyi kuranların başında Mustafa Suphi gibi isimler bulunmaktadır. Bunlar, doğrudan doğruya yurtseverlik hissiyle ve hakiki bir milli hisle değil, benim kanaatimce, belki kendilerine para veren, kendilerini himaye eden ve bunlara önem atfeden Moskova’daki prensip sahiplerine yaranmak için birtakım girişimlerde tüm serserilikleriyle bulunmuşlardır. Bunlar, Rus Bolşevizmini muhtelif kanallardan memleket dâhiline sokmak için uğraşmışlardır. Bu suretle memleketimize, milletimize hariçten komünizm cereyanı sokulmaya başlanmıştır.

Diğer taraftan efendiler, memleket dâhilinde komünizmin ne olduğunu bilmeyen, fakat onun ilkeleri temelinde meydana gelip şekillenmiş bir Bolşevik kuvvetinin bizi kurtuluşa götürecek kuvvet olabileceğini varsayan birtakım insanlar türemiş, hatta bu hariçten gelen komünizm cereyanına temas etmeksizin, kendiliğinden komünist hareketi örgütleme hevesine kapılanlara tanık olunmuştur.

Bir zaman geldi ki Ankara’da, Eskişehir’de, şurada burada, memleketin birçok yerinde çok sayıda insan, birbirleri arasında bağ kurmadan, komünist hareketi örgütlemeye başladı, aynı zamanda hariçten de birtakım insanların tüm serserilikleriyle memlekette dolaşmaya, burada propaganda faaliyeti yürüttüğü görüldü.

Kendi ilkelerini her daim sadakatle korumayı en faydalı iş kabul eden vekiller, hayırlı bir sonuca ulaşmanın yollarını düşünmeyi zorunluluk hissettiler. Vekillerimiz, muhtemelen komünizmin bu memlekette ve bu millette uygulama imkânı bulamayacağına muhtemelen dün olduğu gibi bugün de kanidir.

Aydınlarımız, komünizmin ne olduğunu bilirse, o vakit onun memleket dâhilinde tatbikine cevaz verilebilir. Fakat komünizmin ne olduğunu ne aydınlar, ne halk, ne de ordu biliyor. Komünizmin kurtuluşa götürecek yol olduğunu sananlar varsa, bunların körü körüne savundukları şey, ancak cahillerin komünizmi olabilir veya ona ancak milletin çok küçük bir kısmı, ufak bir parçası eğilim gösterebilir. Dolayısıyla, azınlığın azınlığı denilebilecek bir gücün meydana getireceği hareket, ne geneli kucaklayabilir ne de ülkeye hâkim olabilir, çünkü bilgisizliği sebebiyle böylesi bir teşekkül, ülke genelinde feverana, bir devrim girişimine yol açabilir. Ama biz, meclisimizin bu tür bir hareketi hemen imha edeceğinden eminiz.

Böylesi bir durumda Hükûmet, tedbir düşünmek mecburiyetinde kalır. Efendiler, iki türlü tedbir olabilirdi. Birisi; doğrudan doğruya “Komünizm” diyenin kafasını kırmak; diğeri, Rusya’dan gelen her adamı derhal denizden gelmiş ise vapurdan çıkarmamak, karadan gelmiş ise sınır dışı etmek gibi zora başvuran, sert ve kırıcı tedbirlere başvurmak. Bu tedbirleri tatbik etmenin iki açıdan faydasız olduğu görülmüştür. Birincisi; siyaseten iyi ilişkiler kurulmasının gerekli oluşuyla ilgilidir.

Rusya Cumhuriyeti tümüyle komünisttir. Eğer böyle zora başvuran bir tedbiri uygularsak, Ruslarla kayıtsız şartsız hiçbir ilişki ve bağ kurmamamız gerekir. Hâlbuki biz, birçok politik düşünce üzerinden, bir dizi sebep ve gerekçeye bağlı olarak, Ruslarla temas ve bağ kurmak, onlarla anlaşmak istedik, bugün de istiyoruz, yarın da isteyeceğiz. O hâlde uygulayacağımız tedbirlerde dostluğunu istediğimiz bir milletin ve hükûmetin prensiplerini aşağılamamak mecburiyetindeyiz. İşte bu sebeple zora başvuracak tedbirleri kullanmak istemedik.

Bu tedbirlere başvurmayı faydalı görmememizin ikinci sebebi de şudur: Sizin de bildiğiniz üzere, düşünce akımlarına düşünceyi temel almayan bir kuvvetle karşı koymak hiçbir sonuç vermez. Herhangi bir insanla konuşulduğu zaman onun herhangi bir düşüncesini kuvvet zoru ile reddeder, kendi iddianızı zora başvurarak dile getirirseniz, karşı taraf düşüncesinde ısrar eder. Israr ettikçe kendi kendini aldatmakta daha çok ileri gidebilir. Bu sebeple, düşünce akımlarına zor yöntemlerine, şiddete ve kuvvete başvurarak karşı konulamaz. Bu tür bir yöntem, aksine karşı tarafı takviye eder. Buna karşı en etkili çare, gelen düşünce akımının karşısına başka bir düşünce akımını çıkartmak, düşüncenin karşısına başka bir düşünce koymaktır. Bu sebeple, komünizmin memleketimiz için, milletimiz için, dinimizin gerekli için kabul edilemez olduğunu anlatmak, yani kamuoyunu aydınlatmak en tesirli çare olarak görülmüştür.

İşte Hükûmet, böyle bir çareye başvuruyor ama o, hiç şüphe yok ki ülkeye gelen düşünce akımlarının vaktinden evvel fiiliyatta zararlara yol açabilecek duruma gelmemesi için bir yandan da gerekli tedbirleri uygulamanın şart olduğunu kabul etmiştir.

Hükûmetin aydınlatma yolu ile bu düşünce akımının önüne geçmeyi düşündüğü dönemde aynı şekilde düşünen kıymetli, ahlâklı ve her açıdan güvenilir olan arkadaşlar bana başvurdular. Bu kişiler, söz konusu bakış açısı üzerinden, bu memleketin ve milletin faydası için azami surette hizmet edebileceklerini düşünüyorlardı. İşte bu düşüncenin mahsulü olmak üzere, Ankara’da Komünist Partisi adı altında bir parti kuruldu. Bu partiyi kuran kişilerin benim kesin olarak bildiğim zihniyetlerini kısaca izah etmek istiyorum ki yanlış anlamalar ortadan kalksın.

Bu kişiler, milli sınırlar dâhilinde yaşayan halkın bağımsızlığını korumayı, yani bu milletin gayesi olan geleceğini bugünden inşa etme ve üretme işine hizmet etmek istiyorlar. Yine bu insanlar da sizin gibi milletin refah ve saadetini maddiyatta üretebilmek amacıyla idari mekanizmanın ıslah edilmesini, içişlerimizde mümkün olduğu kadar milletin düşünceyle hareket etme düzeyini yukarı çekmeyi düşünen kişilerdi.

Bu sebeple, söz konusu partiyi kuranlar, komünizmin ne olduğunu millete anlatmadıkça, millet, onun ne olduğunu, bütün esasları ve prensipleriyle birlikte öğrenmedikçe yol alınamayacağını, halka hizmet edilemeyeceğini düşündüler. Komünizmin tatbik edilebilir olup olmadığını anlamaya çalıştılar. Bunu halka göstermek için uğraştılar. Ancak yine de şu tespite sıkı sıkıya bağlı kaldılar: Bu memlekette, bu millet içerisinde yapılacak her türden devrim, zararlı dahi olsa, onun gerçek sahibi yine bu millet olmalıdır. Yine bu milletvekili olmalıdır. Bağlı kaldıkları diğer bir tespit de şuydu: Bu memleket içerisinde yabancılarla birlikte yapılacak her türden devrimin vücut bulacağı sürece alet olanlar aşağılanmalı, rezil edilmeli.

İşte bu işi iyi niyetlerle yapma arzusunda olan arkadaşların girişimi Hükûmetçe uygun bulundu. Başvuruları üzerine parti kurmalarına resmiyette izin verildi. Yalnız bu izni verirken Hükûmet bir şey düşünüyordu. Evet, komünizm bir toplumsal meseledir. Komünizmin her türden esasını ve gerçeğini istenildiği gibi dile getirmekte bir beis yoktur.

Yalnız öte yandan biz, amacı belli olmayan, bulunduğu yeri dahi bilinmeyen birtakım insanların komünizm ve Bolşevizm adı altında örgütlenmesini katiyen yasak ettik. Bu açıdan içişleri bakanı, devlette çalışan tüm memurlara dedi ki “Komünistim diyen, ancak Hükûmetçe resmen programı görülmüş ve mevcudiyeti resmen onaylanmış cemiyete katılabilir.” Fakat kendi kendine kurulan partinin Hükûmete verdiği bir teminat vardı: bu parti dahi her önüne geleni teşkilâta üye almayacak, aklı başında, milletin kutsallarını, dinin gereklerini, milletin ve devletin genel şartlarını bilen insanlar, ancak bu milli gayeye sadık kalmak şartıyla, düşüncelerini yayabilirlerdi.

Ben, bu arkadaşların Rus Bolşevizminin yol açtığı tahribatı birçoğumuzdan daha iyi bildiklerine eminim. Varolma gerekçelerinin ortadan kalktığına kani oldukları vakit bu arkadaşlar, tüm millete hitaben komünizmin bu memleket içerisinde uygulanma imkânının bulunmadığını bizzat ifade ederler ve sonra da dağılırlar.

Bu parti, bu şekilde kurulduktan sonra Halk İştirakiyyun Fırkası [Halk Komünist Partisi] adı altında bir parti, Hükûmete başvuruda bulundu.

Bu noktada Türkiye Komünist Partisi ile ilgili bir hususu eklemek isterim: TKP, komünistliği Arapça veya Türkçe yapmak istememesi sebebiyle, halka yegâne gayelerinin halkı aldatmamak olduğunu, o söylediğimiz şeylerin komünistlik için olduğunu anlasın düşüncesiyle kurulmuştur. Onun için doğrudan doğruya “Komünist” kelimesini tekrar ediyoruz ki halkı aldatmış olmayalım.

Türkiye Komünist Partisi, bu memlekette bu şekilde kurulduğu sırada Bakü’de “Türkiye Komünist Partisi” adını taşıyan bir parti vardı. Ankara’da bu parti kurularak, merkezi hariçte bulunan, tüm girişimleri ve faaliyetleri için talimatları hariçten alan bir parti redde tabi tutulmuş oldu.

Ben, Halk İştirakiyyun Fırkası’nın neden ve hangi gerekçeyle kurulduğunu bilmiyorum. Bunları ancak kuranlar izah edebilirler. Yalnız benim anladığıma göre, Türkiye Komünist Partisi’nin kuruluşunun mahiyetiyle Halk İştirakiyyun Fırkası’nın kuruluşunun mahiyeti arasında fark vardır.

Türkiye Komünist Partisi, Türkiye için, Türkiye dâhilinde çalışan bir parti mahiyeti taşıyor. Halk İştirakiyyun Fırkası ise doğrudan doğruya komünist parti mahiyeti taşıyan bir partidir. Elimizdeki güvenilir bilgilere göre, bu partiyi kuranlar, Ankara’da bulunan Rus elçiliğiyle dahi temasta bulunuyorlar. Bu hususta fazla bir şey söylemek istemiyorum.

Şimdi efendiler; Hükûmetin görüşlerini ve takip ettiği, zaten herkesin malûmu olan esaslarını bir daha tekrar ettikten sonra, Hükûmetin komünist örgütlenmesine hangi düşünceler üzerinden serbestiyet verdiğini açıkladım. Fakat bu iznin doğurabileceği sakıncalara karşı sert tedbirlere başvurma, bu tedbirleri kati surette uygulama imkânının bulunduğunu belirtmek isterim. Belki yakın zamanda bu tedbirlerin sonuçlarına bizzat şahit olacaksınız.

Yalnız bu noktada bir şey rica etmek istiyorum. Bir defa bendeniz reisiniz olmak itibariyle, ayrıca diplomatik ilişkilerde yüce heyetinizi temsil ettiğim için, dışişleri bakanının, her bir vekilin hatta her bir bakanın bu meseleden bahsederken bir iki noktaya dikkat kesilmesi gerekiyor. Genellikle komüniste karşı laf ederken, doğu siyasetimize laf söylenmesini yanlış buluyorum. Bu siyaset, toplumsal bir meseledir.

Komünizmin memleketimizde uygulanması mümkün değildir. Bunu rahatça dile getirebiliriz. Yalnız bu tespit, bizim Hristiyan bir devletle politik ilişki kurmamıza mani değildir. Bu sebeple, “Biz komünistlik istemeyiz, öyleyse doğu siyasetini yapmayacağız” demek doğru değildir. Bu, gayet abes olur. Biz, Ruslar komünist olduğu için, onlara doğal olarak karşıyız. Biz, “Komünizm bu ülkede uygulanamaz, dinin esaslarına, hayatın şartlarına ve toplumsal yapımıza uygun değildir” diyoruz.

Mustafa Kemal
22 Ocak 1921

[Kaynak: TBMM Gizli Celse Zabıtları, Cilt 1, 24 Nisan 1920-21 Şubat 1921, Ankara TBMM Basımevi, 2023, s. 381-384. TBMM.]

1 Yorum:

Adsız dedi ki...

Sevgili Metin, Bu değerli ve anlamllı paylaşımının :Güzel İnsanların Proleterya Enternasyonalizmi Ülkü ilkelerinden Çark ederek:
Cumhuriyetcilik,demokratlık,Ulusalcılık vb.Rotasını Burjuva,küçük burjuva ideolojilerinin dümen suyuna kıranlara ithaf olması dileğimle