Efendiler,
zannediyorum ki gayet önemli ve ciddî bir mesele üzerindeyiz. Yüce bildiğimiz
yoldaşlarımız, kıymet arz eden, muhtelif hususları ortaya koydular. Bendeniz de
bu münasebetle… bu konuda gerek Hükûmet gerekse şahsım adına birkaç noktayı kısaca
arz edeceğim.
Milletimizin
mevcut durumu ve ortaya koyduğu ciddi işleri zannediyorum ki hepiniz
biliyorsunuz, bunlar kati surette herkesin malumudur. Milletin hakiki
emellerine ulaşmak amacıyla burada toplanmış olan meclisiniz, görüşlerinde
takip edeceği temel ilkeler, milletin emel ve görüşlerinden ayrıştırılamaz.
Büyük
Millet Meclisi ve onun Hükûmetinin bugüne kadar takip ettiği siyasetin tümüyle
milletin emelleriyle uyumlu olduğuna hiç şüphem yok. Bu siyasetin ne olduğunu
tekrar etmeye gerek görmüyorum. Yalnız şu hususa işaret edeceğim: milletin
sınırları dâhilinde milletin istiklâli. Bu ilke, gayet kuvvetli ve büyük anlama
sahip olan bir ilkedir. Bugüne kadar bu ilkeden ayrıldığımızı gösteren en ufak
bir emareyi kimse ortaya koyamaz.
Efendiler,
bu esas üzerinde yürüyen insanlar, düşünen dimağlar, doğalında komünizmin yalana
dayanan, milleti bölen ilkeleriyle uzlaşamazlar. Bu sebeple, yüce heyetinizin
takip ettiği siyaset, hiçbir vakit komünistlik esasını temel alamaz. Bu
böyledir, bunu tekrar ediyorum, bir defa daha.
Fakat
yine malûmunuzdur ve cihanın malûmudur ki bu millî esaslarına derin rabıtalarla
sadık kalan Meclisiniz ve Hükûmetiniz, müstakil bir devlet olarak Rusya
Bolşevik Cumhuriyeti denilen bir devletle ilişki kurma siyasetinde hiçbir vakit
Komünistlik ile Bolşeviklik ilkelerini dahi telaffuz etmemiştir. Zannediyorum
ki dışişleri bakanınız, muhtelif vesilelerle bu yönü izah etmiştir.
Burada
ben de tekrar ediyorum: milletimizin, devletimizin, yüce heyetimizin Ruslarla kurduğu
ilişkide, doğrudan doğruya iki müstakil devletin birbirine karşıt, her biri
kendisine ait gayeleri tümüyle mahfuz kalmaları şartıyla, bu ilişkinin bugüne
kadar böyle seyrettiğine, bugünden sonra da böyle devam edeceğine hiç şüphe
etmeyiniz.
Rusya’nın
başında bulunan resmi Bolşevik Hükûmetinin, resmi devlet makamlarının bizim
makamlarımızla kurduğu temas ve ilişkilerde, Rusya dâhilinde bu milletin
soysuz, herhalde sersem birtakım evlâtları, oralarda da serseriliklerine devam
etmişlerdir. İşte bu serseriler, bir iş yapmak hülyasına kapılarak, görünüşe
göre, memleketimize ve milletimize sızıp buraya tesir etmek adına, Türkiye
Komünist Fırkası diye bir parti kurmuşlardır.
Bu
partiyi kuranların başında Mustafa Suphi gibi isimler bulunmaktadır. Bunlar,
doğrudan doğruya yurtseverlik hissiyle ve hakiki bir milli hisle değil, benim
kanaatimce, belki kendilerine para veren, kendilerini himaye eden ve bunlara önem
atfeden Moskova’daki prensip sahiplerine yaranmak için birtakım girişimlerde
tüm serserilikleriyle bulunmuşlardır. Bunlar, Rus Bolşevizmini muhtelif
kanallardan memleket dâhiline sokmak için uğraşmışlardır. Bu suretle
memleketimize, milletimize hariçten komünizm cereyanı sokulmaya başlanmıştır.
Diğer
taraftan efendiler, memleket dâhilinde komünizmin ne olduğunu bilmeyen, fakat onun
ilkeleri temelinde meydana gelip şekillenmiş bir Bolşevik kuvvetinin bizi
kurtuluşa götürecek kuvvet olabileceğini varsayan birtakım insanlar türemiş,
hatta bu hariçten gelen komünizm cereyanına temas etmeksizin, kendiliğinden
komünist hareketi örgütleme hevesine kapılanlara tanık olunmuştur.
Bir
zaman geldi ki Ankara’da, Eskişehir’de, şurada burada, memleketin birçok
yerinde çok sayıda insan, birbirleri arasında bağ kurmadan, komünist hareketi
örgütlemeye başladı, aynı zamanda hariçten de birtakım insanların tüm
serserilikleriyle memlekette dolaşmaya, burada propaganda faaliyeti yürüttüğü
görüldü.
Kendi
ilkelerini her daim sadakatle korumayı en faydalı iş kabul eden vekiller,
hayırlı bir sonuca ulaşmanın yollarını düşünmeyi zorunluluk hissettiler. Vekillerimiz,
muhtemelen komünizmin bu memlekette ve bu millette uygulama imkânı
bulamayacağına muhtemelen dün olduğu gibi bugün de kanidir.
Aydınlarımız,
komünizmin ne olduğunu bilirse, o vakit onun memleket dâhilinde tatbikine cevaz
verilebilir. Fakat komünizmin ne olduğunu ne aydınlar, ne halk, ne de ordu
biliyor. Komünizmin kurtuluşa götürecek yol olduğunu sananlar varsa, bunların körü
körüne savundukları şey, ancak cahillerin komünizmi olabilir veya ona ancak
milletin çok küçük bir kısmı, ufak bir parçası eğilim gösterebilir. Dolayısıyla,
azınlığın azınlığı denilebilecek bir gücün meydana getireceği hareket, ne
geneli kucaklayabilir ne de ülkeye hâkim olabilir, çünkü bilgisizliği sebebiyle
böylesi bir teşekkül, ülke genelinde feverana, bir devrim girişimine yol
açabilir. Ama biz, meclisimizin bu tür bir hareketi hemen imha edeceğinden
eminiz.
Böylesi
bir durumda Hükûmet, tedbir düşünmek mecburiyetinde kalır. Efendiler, iki türlü
tedbir olabilirdi. Birisi; doğrudan doğruya “Komünizm” diyenin kafasını kırmak;
diğeri, Rusya’dan gelen her adamı derhal denizden gelmiş ise vapurdan
çıkarmamak, karadan gelmiş ise sınır dışı etmek gibi zora başvuran, sert ve
kırıcı tedbirlere başvurmak. Bu tedbirleri tatbik etmenin iki açıdan faydasız
olduğu görülmüştür. Birincisi; siyaseten iyi ilişkiler kurulmasının gerekli
oluşuyla ilgilidir.
Rusya
Cumhuriyeti tümüyle komünisttir. Eğer böyle zora başvuran bir tedbiri
uygularsak, Ruslarla kayıtsız şartsız hiçbir ilişki ve bağ kurmamamız gerekir.
Hâlbuki biz, birçok politik düşünce üzerinden, bir dizi sebep ve gerekçeye
bağlı olarak, Ruslarla temas ve bağ kurmak, onlarla anlaşmak istedik, bugün de
istiyoruz, yarın da isteyeceğiz. O hâlde uygulayacağımız tedbirlerde dostluğunu
istediğimiz bir milletin ve hükûmetin prensiplerini aşağılamamak
mecburiyetindeyiz. İşte bu sebeple zora başvuracak tedbirleri kullanmak
istemedik.
Bu
tedbirlere başvurmayı faydalı görmememizin ikinci sebebi de şudur: Sizin de bildiğiniz
üzere, düşünce akımlarına düşünceyi temel almayan bir kuvvetle karşı koymak
hiçbir sonuç vermez. Herhangi bir insanla konuşulduğu zaman onun herhangi bir düşüncesini
kuvvet zoru ile reddeder, kendi iddianızı zora başvurarak dile getirirseniz, karşı
taraf düşüncesinde ısrar eder. Israr ettikçe kendi kendini aldatmakta daha çok
ileri gidebilir. Bu sebeple, düşünce akımlarına zor yöntemlerine, şiddete ve
kuvvete başvurarak karşı konulamaz. Bu tür bir yöntem, aksine karşı tarafı takviye
eder. Buna karşı en etkili çare, gelen düşünce akımının karşısına başka bir
düşünce akımını çıkartmak, düşüncenin karşısına başka bir düşünce koymaktır. Bu
sebeple, komünizmin memleketimiz için, milletimiz için, dinimizin gerekli için
kabul edilemez olduğunu anlatmak, yani kamuoyunu aydınlatmak en tesirli çare
olarak görülmüştür.
İşte
Hükûmet, böyle bir çareye başvuruyor ama o, hiç şüphe yok ki ülkeye gelen
düşünce akımlarının vaktinden evvel fiiliyatta zararlara yol açabilecek duruma
gelmemesi için bir yandan da gerekli tedbirleri uygulamanın şart olduğunu kabul
etmiştir.
Hükûmetin
aydınlatma yolu ile bu düşünce akımının önüne geçmeyi düşündüğü dönemde aynı
şekilde düşünen kıymetli, ahlâklı ve her açıdan güvenilir olan arkadaşlar bana başvurdular.
Bu kişiler, söz konusu bakış açısı üzerinden, bu memleketin ve milletin faydası
için azami surette hizmet edebileceklerini düşünüyorlardı. İşte bu düşüncenin
mahsulü olmak üzere, Ankara’da Komünist Partisi adı altında bir parti kuruldu.
Bu partiyi kuran kişilerin benim kesin olarak bildiğim zihniyetlerini kısaca
izah etmek istiyorum ki yanlış anlamalar ortadan kalksın.
Bu
kişiler, milli sınırlar dâhilinde yaşayan halkın bağımsızlığını korumayı, yani
bu milletin gayesi olan geleceğini bugünden inşa etme ve üretme işine hizmet
etmek istiyorlar. Yine bu insanlar da sizin gibi milletin refah ve saadetini
maddiyatta üretebilmek amacıyla idari mekanizmanın ıslah edilmesini,
içişlerimizde mümkün olduğu kadar milletin düşünceyle hareket etme düzeyini
yukarı çekmeyi düşünen kişilerdi.
Bu
sebeple, söz konusu partiyi kuranlar, komünizmin ne olduğunu millete anlatmadıkça,
millet, onun ne olduğunu, bütün esasları ve prensipleriyle birlikte öğrenmedikçe
yol alınamayacağını, halka hizmet edilemeyeceğini düşündüler. Komünizmin tatbik
edilebilir olup olmadığını anlamaya çalıştılar. Bunu halka göstermek için
uğraştılar. Ancak yine de şu tespite sıkı sıkıya bağlı kaldılar: Bu memlekette,
bu millet içerisinde yapılacak her türden devrim, zararlı dahi olsa, onun gerçek
sahibi yine bu millet olmalıdır. Yine bu milletvekili olmalıdır. Bağlı kaldıkları
diğer bir tespit de şuydu: Bu memleket içerisinde yabancılarla birlikte
yapılacak her türden devrimin vücut bulacağı sürece alet olanlar aşağılanmalı,
rezil edilmeli.
İşte
bu işi iyi niyetlerle yapma arzusunda olan arkadaşların girişimi Hükûmetçe uygun
bulundu. Başvuruları üzerine parti kurmalarına resmiyette izin verildi. Yalnız bu
izni verirken Hükûmet bir şey düşünüyordu. Evet, komünizm bir toplumsal
meseledir. Komünizmin her türden esasını ve gerçeğini istenildiği gibi dile
getirmekte bir beis yoktur.
Yalnız
öte yandan biz, amacı belli olmayan, bulunduğu yeri dahi bilinmeyen birtakım
insanların komünizm ve Bolşevizm adı altında örgütlenmesini katiyen yasak ettik.
Bu açıdan içişleri bakanı, devlette çalışan tüm memurlara dedi ki “Komünistim
diyen, ancak Hükûmetçe resmen programı görülmüş ve mevcudiyeti resmen onaylanmış
cemiyete katılabilir.” Fakat kendi kendine kurulan partinin Hükûmete verdiği
bir teminat vardı: bu parti dahi her önüne geleni teşkilâta üye almayacak, aklı
başında, milletin kutsallarını, dinin gereklerini, milletin ve devletin genel
şartlarını bilen insanlar, ancak bu milli gayeye sadık kalmak şartıyla, düşüncelerini
yayabilirlerdi.
Ben,
bu arkadaşların Rus Bolşevizminin yol açtığı tahribatı birçoğumuzdan daha iyi
bildiklerine eminim. Varolma gerekçelerinin ortadan kalktığına kani oldukları
vakit bu arkadaşlar, tüm millete hitaben komünizmin bu memleket içerisinde uygulanma
imkânının bulunmadığını bizzat ifade ederler ve sonra da dağılırlar.
Bu
parti, bu şekilde kurulduktan sonra Halk İştirakiyyun Fırkası [Halk Komünist
Partisi] adı altında bir parti, Hükûmete başvuruda bulundu.
Bu
noktada Türkiye Komünist Partisi ile ilgili bir hususu eklemek isterim: TKP,
komünistliği Arapça veya Türkçe yapmak istememesi sebebiyle, halka yegâne
gayelerinin halkı aldatmamak olduğunu, o söylediğimiz şeylerin komünistlik için
olduğunu anlasın düşüncesiyle kurulmuştur. Onun için doğrudan doğruya “Komünist”
kelimesini tekrar ediyoruz ki halkı aldatmış olmayalım.
Türkiye
Komünist Partisi, bu memlekette bu şekilde kurulduğu sırada Bakü’de “Türkiye
Komünist Partisi” adını taşıyan bir parti vardı. Ankara’da bu parti kurularak,
merkezi hariçte bulunan, tüm girişimleri ve faaliyetleri için talimatları
hariçten alan bir parti redde tabi tutulmuş oldu.
Ben,
Halk İştirakiyyun Fırkası’nın neden ve hangi gerekçeyle kurulduğunu bilmiyorum.
Bunları ancak kuranlar izah edebilirler. Yalnız benim anladığıma göre, Türkiye
Komünist Partisi’nin kuruluşunun mahiyetiyle Halk İştirakiyyun Fırkası’nın
kuruluşunun mahiyeti arasında fark vardır.
Türkiye
Komünist Partisi, Türkiye için, Türkiye dâhilinde çalışan bir parti mahiyeti taşıyor. Halk İştirakiyyun Fırkası ise doğrudan doğruya komünist parti mahiyeti taşıyan bir partidir. Elimizdeki güvenilir bilgilere göre, bu partiyi
kuranlar, Ankara’da bulunan Rus elçiliğiyle dahi temasta bulunuyorlar. Bu
hususta fazla bir şey söylemek istemiyorum.
Şimdi
efendiler; Hükûmetin görüşlerini ve takip ettiği, zaten herkesin malûmu olan
esaslarını bir daha tekrar ettikten sonra, Hükûmetin komünist örgütlenmesine
hangi düşünceler üzerinden serbestiyet verdiğini açıkladım. Fakat bu iznin
doğurabileceği sakıncalara karşı sert tedbirlere başvurma, bu tedbirleri kati
surette uygulama imkânının bulunduğunu belirtmek isterim. Belki yakın zamanda
bu tedbirlerin sonuçlarına bizzat şahit olacaksınız.
Yalnız
bu noktada bir şey rica etmek istiyorum. Bir defa bendeniz reisiniz olmak
itibariyle, ayrıca diplomatik ilişkilerde yüce heyetinizi temsil ettiğim için,
dışişleri bakanının, her bir vekilin hatta her bir bakanın bu meseleden
bahsederken bir iki noktaya dikkat kesilmesi gerekiyor. Genellikle komüniste
karşı laf ederken, doğu siyasetimize laf söylenmesini yanlış buluyorum. Bu siyaset, toplumsal bir meseledir.
Komünizmin
memleketimizde uygulanması mümkün değildir. Bunu rahatça dile getirebiliriz. Yalnız
bu tespit, bizim Hristiyan bir devletle politik ilişki kurmamıza mani değildir.
Bu sebeple, “Biz komünistlik istemeyiz, öyleyse doğu siyasetini yapmayacağız”
demek doğru değildir. Bu, gayet abes olur. Biz, Ruslar komünist olduğu için,
onlara doğal olarak karşıyız. Biz, “Komünizm bu ülkede uygulanamaz, dinin
esaslarına, hayatın şartlarına ve toplumsal yapımıza uygun değildir” diyoruz.
Mustafa Kemal
22 Ocak 1921
[Kaynak: TBMM Gizli Celse Zabıtları, Cilt 1, 24 Nisan 1920-21 Şubat 1921, Ankara TBMM Basımevi, 2023, s. 381-384. TBMM.]
1 Yorum:
Sevgili Metin, Bu değerli ve anlamllı paylaşımının :Güzel İnsanların Proleterya Enternasyonalizmi Ülkü ilkelerinden Çark ederek:
Cumhuriyetcilik,demokratlık,Ulusalcılık vb.Rotasını Burjuva,küçük burjuva ideolojilerinin dümen suyuna kıranlara ithaf olması dileğimle
Yorum Gönder