25 Kasım 2021

, , ,

Zikrin Politik Teolojisi: Ali Şeriati

Ali Şeriati’nin asarı, İranlıların bilincinde silinmez bir iz bırakmıştır. Birçokları, onu Humeyni ile birlikte, 1979 Devrimi’nin fikrî ve manevi babası olarak tanımlar. Abrahamian, Şeriati’nin “İran Devrimi’nin ana ideologu” olduğunu söyler.[1] Şeriati’nin fikirleri, İran toplumunun kurtuluşuyla alakalı olsa da o fikirler, evrensel bir çağrıyı içerirler.[2] Fikirleri, İslamcılığın bugün dünyada birçoklarının tecrübe ettikleri rahatsızlığın üstesinden nasıl gelebileceğine dair bir görüş sunmaktadır.

Şeriati, bazı yazılarında Marksist temalar yer alıyor diye Müslüman sosyalist olarak tarif edilir. Bu noktada onun sınıfsız komünal topluma inancı üzerinde durulur. Gelgelelim Şeriati, mülkiyet ve kapitalizmde gücün oynadığı rolle bağlantılı kimi meselelerde Marx’tan ayrışır.[3].

İki düşünür arasındaki en temel farklılık, kapitalizmle alakalıdır. Şeriati’ye göre kapitalizm, yoksulluğun yok edilmesi gereken kaynağıdır. Marx, diğer seçenekleri dışarıda bırakan bir sosyalist ajandayı savunurken, Şeriati, İslam’ı yegâne muhtemel çözüm yolu olarak takdim eder. Ona göre din ve İslam, insanî failliği mümkün kılan araçtır:

“Din, topraktan Allah’a uzanan yol veya patikadır. O yolda insan, sıradan, durağan ve cahil olmaktan çıkar, çamurdan gelmenin düşüklüğünden ve şeytanî nitelikten kurtulur, yücelir, harekete geçer, görür, bir ruh ve kutsal bir karakter kazanır.”[4]

Bu yaklaşımda İslam, Müslüman olan olmayan herkes için yüce bir ahlakî göz olarak iş görür. Şeriati’ye göre toplumun sefil hâlinden kurtulmak ve insandaki potansiyeli diriltmek için İslam gereklidir. Çalışmaları Şii teolojisi üzerine kuruludur, ama Şeriati, bu teolojiyi modernist bir okumaya tabi tutarak, İmam Ali, İmam Hüseyin ve şehadetleriyle tevhid düzeni ile ümmetin hedeflerini simgeleyen diğer şehitlerin ilham verdiği adil ve ahlakî yönetim üzerinde durur. Tevhid, eylem hâlindeki cemaati ve birlik içindeki toplumu ifade eder.[5] Reform ise ancak insanî faillikle, şehadetle ve devrimle mümkündür:

“Şeriati’nin İslamî ideolojisi, iyi bir Müslümanın mevcut toplumsal düzeni alaşağı etmek için mücadele etmesi gerektiği ile ilgili dinî öncül üzerinde durur ve hem seküler radikalleri hem de dinî yapı içindeki muhafazakâr mollaları devrimci planlarına karşı çıkıyorlar diye eleştirir.”[6]

Şeriati’ye göre insanlık, üçayaklı İslamî sistemin kurulmasıyla dirilebilir. Bu ayaklardan ilki içtihad, ikincisi emri maruf nehy-i münker (iyiliğin emredilmesi, kötülüğün yasaklanması), üçüncüsü de hicrettir.[7]

Şeriati açısından içtihadı herkes uygulamalı, böylelikle kişi Kur’an’da ve diğer İslamî kaynaklarda varolan mesajı idrak edebilmelidir. Esasen içtihad meselesi ulemaya bırakıldığı için İslam zayıflamış, bu da sıradan insanlar yerine muktedirlerin ve devletin işine yarayan sonuçlara yol açmıştır.

Genelde molla karşıtı biriymiş gibi tarif edilmesine karşın Şeriati, esasen eleştirisini dar düşünen din sınıfına yöneltir. Bu kişiler ona göre fetva verip dururlar, meseleleri kendi açılarından ele alırlar ve toplumun ıslahı konusunda herhangi bir fikre sahip değildirler.[8] Şeriati kitaplarında Şii din âlimlerinin uyuşukluğunu da eleştirir. Bunun sebebi ise söz konusu kişilerin adalet ve toplumsal değişime tutkuyla bağlı olmamalarıdır.

Kur’an’ın doğrudan değerlendirmeye tabi tutulması, İslamî modernizmin alamet-i farikasıdır. Dolayısıyla bu tür değerlendirmelere Şeriati’nin yazılarında da rastlarız. Onun ayrıksı yönü ise toplumsal değişim anlayışı bağlamında Kur’an’ı farklı bir yere koymasıdır. Bu cesur tarz, ondaki içtihad anlayışından kaynaklanır. Şeriati’ye göre Kur’an, kurtuluşun silâhıdır. İnsanın hürriyetini asgari düzeyde kısıtlayan Kur’an, insanlara hürriyet konusunda en geniş yetkileri verir, ama bu durum, devlet yetkilileri için söz konusu değildir.[9]

Emr-i maruf nehy-i münker, herkesin uyması gereken bir kuraldır. Şu toplumsal eylem çağrısında dahi bu kural belirleyicidir: “Her gün Aşura, her yer Kerbela.”[10] Sürekli ve aktif bir biçimde toplumsal mücadele içerisinde olma şartı, tercihe bağlı bir şart değildir. Dünyayı dönüştürmesi gereken her bir Müslüman için bu şart, ahlakî bir emirdir.

Hicret ise birleşmiş insan toplumuyla (Müslümanlar açısından ümmet, Şiiler açısından Ali yandaşlarıyla) hem de Allah’la ilgilidir.[11] Allah’a hicret etme anlayışı dâhilinde Şeriati, karşımıza mutasavvıf olarak çıkar. Marksizme yönelik itirazı, bir yönüyle Şii geleneğinde tasavvufa verilen önem üzerinden izah edilmektedir.

Şeriati’nin kanaatine göre “İslam, sosyalizmdeki toplumsal sorumluluk anlayışını tasavvuftaki ruhanilikle ve varoluşçuluktaki varlığın/özgürlüğün üstünlüğü anlayışı ile birleştirir.”[12] Ali Rahnema’nın kaleme aldığı biyografi, bize Çöl, Çöle İniş ve Yalnızlık Sözleri’ni derinlemesine inceler ve bize onun tasavvufi görüşleri ve uygulamalarına dair kapsamlı bir inceleme sunar.[13] Yalnızlık Sözleri’nde Şeriati, tasavvufla ilgili kendi tecrübelerinden birini aktarır.

“Ne olursa olsun, ayaklarım üzerinde durabilsem yaşamaya devam edecektim. İnlemeden gayrı bir şey işitilmiyordu, içime bir damla gözyaşı aktı, şikâyet ettim ama bunlar, hep içimde olup bitti.”[14]

Şeriati’nin değişim anlayışında asıl olan, içe dönüştür, muhtemelen bu anlayış, onun tasavvufa yöneliminin bir yansımasıdır. Kalbin Allah’a doğru bir hac yolculuğuna çıkması, tasavvuf öğretilerinin merkezî meselesidir. Bu yaklaşım en iyi ifadesini, “ölmeden önce öl” cümlesinde bulur. Tasavvuf kaynaklı olan bu söz, birçok İslamî kaynakta da yer alır. Aktarılan bir hadise göre Hz. Muhammed şunu söylemiştir: “Gerçek hicret kötülükten kaçmak, gerçek cihad tutkulara karşı savaştır.”[15]

Kalbin yolculuğu, toplumsal değişim için gerekli olan dinî dönüşümde önemli bir husustur. Zikir, Allah’ı anmak, dünyanın mevcut hâlini değiştirmenin yoludur. Tasavvuf gelenekleri gibi İslam da değişimin içteki teslimiyetin, bağlılığın bir sonucu olduğunu söyler: insan değişimin failidir.

Kur’an, zikrin önemini birkaç yerde dile getirir: “O hâlde beni anın, ben de sizi anayım.” [Bakara:152] İnsanın kalbinin odağında Allah’ın olması, değişimin temelidir. “Zikir pratiği, iç boyutu dış boyuta bağlar, dış boyutu iç boyuttan yola çıkarak çizmenin yolu, zikir pratiğidir.”[16]

Şeriati’nin toplumsal dönüşüm çağrısı, hem devrimci hem nebevi hem de evrensel bir çağrıdır. İnsanın yenilenmesiyle ilgili bu anlayış, uygulama konusunda geniş bir kapsama sahip olsa da zikre, vicdana, faaliyete ve kurtuluşa (azadi) ihtiyaç duyar.[17] Bunların hepsinin kaynağı ise Allah bilinci anlamında takvadır. Bu da gayet doğal bir durumdur, zira toplumsal değişim ihtimali, her daim öncelikle içteki değişime ihtiyaç duyar. Şeriati’ye göre bu değişim, toplumsal dönüşümün tek başına ve müştereken faili olan her bir insanda meydana gelir.[18]

Allah’ı zikretmek, namaz ve dua gibi dinî uygulamalarının önemli bir parçasıdır. Kur’an’da Allah’ı anma ve tefekkür etme ile ilgili birçok ayet bulmak mümkündür. Bakara suresinin 152. ayetinde geçen “Beni anın, ben de sizi anayım” ifadesi, kişinin Allah’la ilişki kurmasını söyleyen bir talimattır. Bu, basit bir görev de değildir. Diğer İslam öğretileri gibi bu da Allah’ın merhametine ve şefkatine nail olmamızı sağlar.

Rad suresi 28. ayette ise şu söylenir: “Allah’ı zikreden kalpler huzur bulur.” O hâlde zikir, iç rahatlama sağlar. Peygamber Bilal’in ezan okumasını bu sebeple bir lütuf olarak görür. Zikir, geçmiş üzerine tefekkür ederek, bizim önümüzdeki mücadeleye devrimci anlamda odaklanmamıza katkıda bulunur.

Zikir, kişiyi üzerinde yaşadığı dünya, ondaki güzellikle, sevgiyle ve dönüşümle ama aynı zamanda korkuyla, acıyla, çileyle ve kayıpla ilgili ihtimaller konusunda bilinçli kılar. Ümid Safi’nin ifade ettiği gibi: “Hayat bir hem bir bahçedir hem de değildir. Bu hayat sürgün yeridir.”[19]

İnsanlıksa Martin Luther King’in ifadesiyle, “çileye, yoksulluğa yol açan” kapitalist topluma tabidir.[20] Şeriati’ye göre teolojik açıdan insan, iyiyle kötünün mücadelesini yaşar. Habil ezilendir, Kabil’in sistemi tarafından tarih boyunca katledilmiş ve köleleştirilmiştir. Kabil’in sistemi ise topluma hükmeden özel mülkiyet sistemidir.[21] Şeriati, zulme karşı mücadelenin peygamberler geleneği kadar eski olduğunu düşünür. Hz. İbrahim putları kırmış, Hz. Musa Firavun’un sarayına saldırmıştır.[22]

Zikir, değişimin temeli olan vicdanın ürettikleriyle ilgilidir. Vicdanın en önemli örneği ise Kerbela’dır. Şeriati’ye göre vicdanın özü, Kerbela’dır. Orada ortaya konulan eylem, düşmanın şeytanî ve ahlaksız hâlini açığa çıkartmıştır. Şeriati’nin ifadesiyle, “şehidlerin kanı tüm maskeleri söküp atmış, hilenin tüm perdelerini yırtıp atmış, o ‘büyük fesat’ı sonsuza dek boşa çıkarmıştır.”[23]

Şeriati’nin faaliyeti, Şii kurtuluş teolojisini temel alır. Ondaki kurtuluş teolojisine yaslanan İslamcı diriliş, İslam’ı özgürlükçü bir pratik olarak okur. Bu hareket, ahlakî bir yükümlülük belirler ve miyop İslamcıların yüzlerini geleneği başka sistemlerle bütünleştirme meselesine çevirir. Bu sayede İslam, kapitalizmin, liberalizmin, militarizmin ve materyalizmin yol açtığı sorunlarla uğraşma imkânı bulur.

İslam’ın insan ruhunu iyileştiren ve Müslim gayrimüslim, herkese teselli ve iç rahatlaması bahşeden vaadi, adaletsizliğin kabulü ve onu ortadan kaldırmak için gereken tanıklık (şehadet) pratiğini esas alır. Şeriati, bu pratiği teolojik açıdan tarif eder, onu Hz. Hüseyin’in feda eylemiyle ilişkilendirir ve herkese bireysel ve toplumsal dönüşüm programı olarak takdim eder.

Şehadet, kapitalizm ve zulüm adına yapılan yanlışları açığa çıkartan kimsenin bulunmadığı koşulları aydınlatan aktif tanıklıktır. “Şehadet bir savaş değil, misyondur. Silâh değil mesajdır, o, kanla söylenmiş sözdür.”[24] Fakat burada bahsi edilen kanın şiddet çağrısıyla bir alakası yoktur. O, bir tür zikirdir: “Orada üzeri örtülmüş olan, hafıza sahasını terk etmek üzere olan, halkın zamanla unuttuğu şeyler dillendirilir.”[25] Şehid, tanıklık eder ve o, öldürülmüş olanların “en yücesidir.”[26]

Şeriati’nin kurtuluş anlayışı politik değişimle ilgilidir elbette, ama o aynı zamanda ruhani bir değişimi ifade eder. O, kişiyi içeriden dışarıya doğru dönüştürür: Onun “insanın kendisini devrimci anlamda inşa etmesi, devrimci saflık toplumsal devrime giden yoldur” demesinin sebebini burada aramak gerekir.[27] Bu oluşumun ilk kısmını namaz meydana getirir. Namazda bedenin eğitimi için yapılan çalışmaya ve ruhu eğitmek için verilen toplumsal mücadeleye herkes katılır.[28] Ruhun ve bedenin eğitimi davranışları ve tavırları değiştirir, bu da cümlemizi tevhide götürür.

Tevhid, sadece Şeriati için önemli bir husus değildir. O, aynı zamanda İslamî teolojinin büyük bir kısmını birbirine bağlar. Tevhid, sadece tektanrı inancını değil, her şeyin birbirine bağlı olduğu anlayışını da ifade eder. “Bir’in varlığı üzerinden hiçbir şeyin, kendinin bile varolmayacağını anladığında, Allah’ın birliğini gerçek mânâda idrak edersin.”[29]

Şeriati’ye göre kurtuluşun anahtarı, tevhiddir. “İslam peygamberi, evrensel tevhid öğretisini teyit etmek ve insan tarihini, tüm ırkları, milletleri, grupları, aileleri ve toplumsal sınıfları birleştirmek, çoktanrılı dinlerin yol açtığı uyumsuzluğu, nifakı ortadan kaldırmak için gelmiştir.”[30]

Tevhidî hareket, Şeriati’nin “vasat ümmet” dediği, şahidler cemaatini oluşturma potansiyeline sahiptir.[31] Böylesi bir cemaat, soğuk ve kararmış kalplere ve dünyaya ışık ve sıcaklık getirecek hareketi teşkil eder.[32] Aydınlık-karanlık mecazında karanlık, İslamî değerlerin baş aşağı döndüğü, iktidarın “dindarlık ve kutsallık elbisesi giydiği”, günümüz insanını tanımlayan bilinçsizlik hâlini ifade eder.[33] O elbiseler çıkartıldığında, iktidar çıplak kılındığında kurtuluş da gerçekleşmiş olacaktır.

Sophia Rose Arjana

[Kaynak: Ali Shariati and the Future of Social Theory: Religion, Revolution, and the Role of the Intellectual, Brill, 2017, s. 191-197.]

Dipnotlar:
[1] Ervand Abrahamian, “‘Ali Shariati: Ideologue of the Iranian Revolution,” Merip Reports 102 [Islam and Politics] (1982): s. 24. Türkçesi: İştiraki.

[2] Hanson, The Westoxification of Iran, s. 14.

[3] Shahrough Akhavi, “Islam, Politics and Society in the Thought of Ayatollah Khomeini, Ayatullah Taliqani and Ali Shariati.” Middle Eastern Studies 24, Sayı. 4 (1988): s. 412.

[4] Ali Shariati, On the Sociology of Islam: Lectures by Ali Shariati, Çev. Hamid Algar (Oneonta, ny: Mizan Press, 1979), s. 94.

[5] Abrahamian, Ali Shariati, s. 26.

[6] Ali Mirsepassi, Political Islam, Iran, and Enlightenment: Philosophies of Hope and Despair (New York: Cambridge University Press, 2011), s. 125.

[7] Akhavi, Islam, Politics and Society, s. 412.

[8] Hanson, The Westoxification of Iran, s. 17–18.

[9] Mazheruddin Siddiqi, “Islamic Modernism,” Islamic Studies 12, Sayı. 3 (1973): s. 183.

[10] Shariati’nin ifadesinin tam hâli aşağıda aktarılıyor.

[11] Şia’ya göre nebevî liderlik İmamlardadır. Şeriati’nin görüşüne göre İmamlar, zorbalığa ve zulme karşı mücadele yürüten kişiler olarak sömürgecilik karşıtı liderlere benzerler.

[12] Hanson, The Westoxification of Iran, s. 16. Ayrıca bkz. Ali Shariati, Marxism and Other Western Fallacies: An Islamic Critique, Çev. Robert Campbell (Berkeley: Mizan Press, 1980), s. 122.

[13] Ali Rahnema, An Islamic Utopian: A Political Biography of Ali Shariati (New York: I.B. Tauris, 2000), s. 144–145.

[14] Ali Shariati, Guftygūhā-yi Tanhāʾī (Tahran: Muna Publications), aktaran: Abdollah Vakily, “Ali Shariati and the Mystical Tradition in Islam,” (Doktora Tezi, McGill Üniversitesi, 1991), s. 54.

[15] Todd LeRoy Perreira, “‘Die Before You Die’: Death Meditation as Spiritual Technology of the Self in Islam and Buddhism,” The Muslim World 100 (2010): s. 252.

[16] Prinz, The Relationship between Inner and Outer Dimensions, s. 177.

[17] Şeriati İranlı bir aydın olduğu için burada kavramların Arapçasını değil Farsçasını kullanıyorum. İslamî bir kavram olan, Allah bilinci anlamına gelen takva kanaatimce “yeni cihad”ın temel ilkesi olarak iş görmektedir.

[18] Akhavi, Islam, Politics and Society, s. 413.

[19] Omid Safi, lecture at Iliff School of Theology, Denver, co, 5 Nisan 2014.

[20] King, Martin Luther Jr., A Testament of Hope: The Essential Writings and Speeches of Martin Luther King Jr., Yayına Hazırlayan: James M. Washington (New York: HarperOne, 1986), s. 629.

[21] Shariati, On the Sociology of Islam, s. 108.

[22] Ali Shariati, “Shahādat,” Jihād and Shahādat: Struggle and Martyrdom in Islam içinde, Yayına Hazırlayan: Mehdi Abedi ve Gary Legenhausen (North Haledon, nj: Islamic Publications International, 1986), s. 156.

[23] Shariati, Shahādat, s. 208.

[24] Shariati, Shahādat, s. 209.

[25] Ali Shariati, “A Discussion of Shahīd,” Jihād and Shahādat: Struggle and Martyrdom in Islam, Yayına Hazırlayan: Mehdi Abedi ve Gary Legenhausen (North Haledon, nj: Islamic Publications International, 1986), s. 236.

[26] Shariati, A Discussion of Shahīd, s. 236.

[27] Rahnema, An Islamic Utopian, s. 361.

[28] A.g.e.

[29] Shaikh Tosun Bayrak al-Jerrahi al-Halveti, Inspirations on the Path to Blame: Shaikh Badruddin of Simawna (Putney, vt: Threshold Books, 1993), s. 132.

[30] Shariati, Shahādat, s. 157.

[31] A.g.e., s. 237.

[32] Shariati, A Discussion of Shahīd, s. 240.

[33] A.g.e., s. 191.