Ali
Şeriati’nin asarı, İranlıların bilincinde silinmez bir iz bırakmıştır.
Birçokları, onu Humeyni ile birlikte, 1979 Devrimi’nin fikrî ve manevi babası
olarak tanımlar. Abrahamian, Şeriati’nin “İran Devrimi’nin ana ideologu”
olduğunu söyler.[1] Şeriati’nin fikirleri, İran toplumunun kurtuluşuyla alakalı
olsa da o fikirler, evrensel bir çağrıyı içerirler.[2] Fikirleri, İslamcılığın
bugün dünyada birçoklarının tecrübe ettikleri rahatsızlığın üstesinden nasıl
gelebileceğine dair bir görüş sunmaktadır.
Şeriati,
bazı yazılarında Marksist temalar yer alıyor diye Müslüman sosyalist olarak
tarif edilir. Bu noktada onun sınıfsız komünal topluma inancı üzerinde durulur.
Gelgelelim Şeriati, mülkiyet ve kapitalizmde gücün oynadığı rolle bağlantılı
kimi meselelerde Marx’tan ayrışır.[3].
İki
düşünür arasındaki en temel farklılık, kapitalizmle alakalıdır. Şeriati’ye göre
kapitalizm, yoksulluğun yok edilmesi gereken kaynağıdır. Marx, diğer
seçenekleri dışarıda bırakan bir sosyalist ajandayı savunurken, Şeriati,
İslam’ı yegâne muhtemel çözüm yolu olarak takdim eder. Ona göre din ve İslam,
insanî failliği mümkün kılan araçtır:
“Din,
topraktan Allah’a uzanan yol veya patikadır. O yolda insan, sıradan, durağan ve
cahil olmaktan çıkar, çamurdan gelmenin düşüklüğünden ve şeytanî nitelikten
kurtulur, yücelir, harekete geçer, görür, bir ruh ve kutsal bir karakter
kazanır.”[4]
Bu
yaklaşımda İslam, Müslüman olan olmayan herkes için yüce bir ahlakî göz olarak
iş görür. Şeriati’ye göre toplumun sefil hâlinden kurtulmak ve insandaki
potansiyeli diriltmek için İslam gereklidir. Çalışmaları Şii teolojisi üzerine
kuruludur, ama Şeriati, bu teolojiyi modernist bir okumaya tabi tutarak, İmam
Ali, İmam Hüseyin ve şehadetleriyle tevhid düzeni ile ümmetin hedeflerini
simgeleyen diğer şehitlerin ilham verdiği adil ve ahlakî yönetim üzerinde
durur. Tevhid, eylem hâlindeki cemaati ve birlik içindeki toplumu ifade
eder.[5] Reform ise ancak insanî faillikle, şehadetle ve devrimle mümkündür:
“Şeriati’nin İslamî
ideolojisi, iyi bir Müslümanın mevcut toplumsal düzeni alaşağı etmek için
mücadele etmesi gerektiği ile ilgili dinî öncül üzerinde durur ve hem seküler
radikalleri hem de dinî yapı içindeki muhafazakâr mollaları devrimci planlarına
karşı çıkıyorlar diye eleştirir.”[6]
Şeriati’ye
göre insanlık, üçayaklı İslamî sistemin kurulmasıyla dirilebilir. Bu ayaklardan
ilki içtihad, ikincisi emri maruf nehy-i münker (iyiliğin
emredilmesi, kötülüğün yasaklanması), üçüncüsü de hicrettir.[7]
Şeriati
açısından içtihadı herkes uygulamalı, böylelikle kişi Kur’an’da ve diğer İslamî
kaynaklarda varolan mesajı idrak edebilmelidir. Esasen içtihad meselesi ulemaya
bırakıldığı için İslam zayıflamış, bu da sıradan insanlar yerine muktedirlerin
ve devletin işine yarayan sonuçlara yol açmıştır.
Genelde
molla karşıtı biriymiş gibi tarif edilmesine karşın Şeriati, esasen
eleştirisini dar düşünen din sınıfına yöneltir. Bu kişiler ona göre fetva verip
dururlar, meseleleri kendi açılarından ele alırlar ve toplumun ıslahı konusunda
herhangi bir fikre sahip değildirler.[8] Şeriati kitaplarında Şii din
âlimlerinin uyuşukluğunu da eleştirir. Bunun sebebi ise söz konusu kişilerin
adalet ve toplumsal değişime tutkuyla bağlı olmamalarıdır.
Kur’an’ın doğrudan
değerlendirmeye tabi tutulması, İslamî modernizmin alamet-i farikasıdır.
Dolayısıyla bu tür değerlendirmelere Şeriati’nin yazılarında da rastlarız. Onun
ayrıksı yönü ise toplumsal değişim anlayışı bağlamında Kur’an’ı farklı bir yere
koymasıdır. Bu cesur tarz, ondaki içtihad anlayışından kaynaklanır. Şeriati’ye
göre Kur’an, kurtuluşun silâhıdır. İnsanın hürriyetini asgari düzeyde
kısıtlayan Kur’an, insanlara hürriyet konusunda en geniş yetkileri verir, ama
bu durum, devlet yetkilileri için söz konusu değildir.[9]
Emr-i
maruf nehy-i münker, herkesin uyması gereken bir kuraldır. Şu
toplumsal eylem çağrısında dahi bu kural belirleyicidir: “Her gün Aşura, her
yer Kerbela.”[10] Sürekli ve aktif bir biçimde toplumsal mücadele içerisinde
olma şartı, tercihe bağlı bir şart değildir. Dünyayı dönüştürmesi gereken her
bir Müslüman için bu şart, ahlakî bir emirdir.
Hicret
ise birleşmiş insan toplumuyla (Müslümanlar açısından ümmet, Şiiler açısından
Ali yandaşlarıyla) hem de Allah’la ilgilidir.[11] Allah’a hicret etme anlayışı
dâhilinde Şeriati, karşımıza mutasavvıf olarak çıkar. Marksizme yönelik
itirazı, bir yönüyle Şii geleneğinde tasavvufa verilen önem üzerinden izah
edilmektedir.
Şeriati’nin
kanaatine göre “İslam, sosyalizmdeki toplumsal sorumluluk anlayışını
tasavvuftaki ruhanilikle ve varoluşçuluktaki varlığın/özgürlüğün üstünlüğü
anlayışı ile birleştirir.”[12] Ali Rahnema’nın kaleme aldığı biyografi, bize Çöl,
Çöle İniş ve Yalnızlık Sözleri’ni derinlemesine inceler ve bize
onun tasavvufi görüşleri ve uygulamalarına dair kapsamlı bir inceleme
sunar.[13] Yalnızlık Sözleri’nde Şeriati, tasavvufla ilgili kendi
tecrübelerinden birini aktarır.
“Ne olursa olsun,
ayaklarım üzerinde durabilsem yaşamaya devam edecektim. İnlemeden gayrı bir şey
işitilmiyordu, içime bir damla gözyaşı aktı, şikâyet ettim ama bunlar, hep
içimde olup bitti.”[14]
Şeriati’nin
değişim anlayışında asıl olan, içe dönüştür, muhtemelen bu anlayış, onun
tasavvufa yöneliminin bir yansımasıdır. Kalbin Allah’a doğru bir hac
yolculuğuna çıkması, tasavvuf öğretilerinin merkezî meselesidir. Bu yaklaşım en
iyi ifadesini, “ölmeden önce öl” cümlesinde bulur. Tasavvuf kaynaklı olan bu
söz, birçok İslamî kaynakta da yer alır. Aktarılan bir hadise göre Hz. Muhammed
şunu söylemiştir: “Gerçek hicret kötülükten kaçmak, gerçek cihad tutkulara
karşı savaştır.”[15]
Kalbin
yolculuğu, toplumsal değişim için gerekli olan dinî dönüşümde önemli bir
husustur. Zikir, Allah’ı anmak, dünyanın mevcut hâlini değiştirmenin yoludur.
Tasavvuf gelenekleri gibi İslam da değişimin içteki teslimiyetin, bağlılığın
bir sonucu olduğunu söyler: insan değişimin failidir.
Kur’an,
zikrin önemini birkaç yerde dile getirir: “O hâlde beni anın, ben de sizi
anayım.” [Bakara:152] İnsanın kalbinin odağında Allah’ın olması, değişimin
temelidir. “Zikir pratiği, iç boyutu dış boyuta bağlar, dış boyutu iç boyuttan
yola çıkarak çizmenin yolu, zikir pratiğidir.”[16]
Şeriati’nin
toplumsal dönüşüm çağrısı, hem devrimci hem nebevi hem de evrensel bir
çağrıdır. İnsanın yenilenmesiyle ilgili bu anlayış, uygulama konusunda geniş
bir kapsama sahip olsa da zikre, vicdana, faaliyete ve kurtuluşa (azadi)
ihtiyaç duyar.[17] Bunların hepsinin kaynağı ise Allah bilinci anlamında
takvadır. Bu da gayet doğal bir durumdur, zira toplumsal değişim ihtimali, her
daim öncelikle içteki değişime ihtiyaç duyar. Şeriati’ye göre bu değişim,
toplumsal dönüşümün tek başına ve müştereken faili olan her bir insanda meydana
gelir.[18]
Allah’ı
zikretmek, namaz ve dua gibi dinî uygulamalarının önemli bir parçasıdır.
Kur’an’da Allah’ı anma ve tefekkür etme ile ilgili birçok ayet bulmak
mümkündür. Bakara suresinin 152. ayetinde geçen “Beni anın, ben de sizi anayım”
ifadesi, kişinin Allah’la ilişki kurmasını söyleyen bir talimattır. Bu, basit
bir görev de değildir. Diğer İslam öğretileri gibi bu da Allah’ın merhametine
ve şefkatine nail olmamızı sağlar.
Rad
suresi 28. ayette ise şu söylenir: “Allah’ı zikreden kalpler huzur bulur.” O
hâlde zikir, iç rahatlama sağlar. Peygamber Bilal’in ezan okumasını bu sebeple
bir lütuf olarak görür. Zikir, geçmiş üzerine tefekkür ederek, bizim önümüzdeki
mücadeleye devrimci anlamda odaklanmamıza katkıda bulunur.
Zikir,
kişiyi üzerinde yaşadığı dünya, ondaki güzellikle, sevgiyle ve dönüşümle ama
aynı zamanda korkuyla, acıyla, çileyle ve kayıpla ilgili ihtimaller konusunda
bilinçli kılar. Ümid Safi’nin ifade ettiği gibi: “Hayat bir hem bir bahçedir
hem de değildir. Bu hayat sürgün yeridir.”[19]
İnsanlıksa
Martin Luther King’in ifadesiyle, “çileye, yoksulluğa yol açan” kapitalist
topluma tabidir.[20] Şeriati’ye göre teolojik açıdan insan, iyiyle kötünün
mücadelesini yaşar. Habil ezilendir, Kabil’in sistemi tarafından tarih boyunca
katledilmiş ve köleleştirilmiştir. Kabil’in sistemi ise topluma hükmeden özel
mülkiyet sistemidir.[21] Şeriati, zulme karşı mücadelenin peygamberler geleneği
kadar eski olduğunu düşünür. Hz. İbrahim putları kırmış, Hz. Musa Firavun’un
sarayına saldırmıştır.[22]
Zikir,
değişimin temeli olan vicdanın ürettikleriyle ilgilidir. Vicdanın en önemli
örneği ise Kerbela’dır. Şeriati’ye göre vicdanın özü, Kerbela’dır. Orada ortaya
konulan eylem, düşmanın şeytanî ve ahlaksız hâlini açığa çıkartmıştır.
Şeriati’nin ifadesiyle, “şehidlerin kanı tüm maskeleri söküp atmış, hilenin tüm
perdelerini yırtıp atmış, o ‘büyük fesat’ı sonsuza dek boşa çıkarmıştır.”[23]
Şeriati’nin
faaliyeti, Şii kurtuluş teolojisini temel alır. Ondaki kurtuluş teolojisine
yaslanan İslamcı diriliş, İslam’ı özgürlükçü bir pratik olarak okur. Bu
hareket, ahlakî bir yükümlülük belirler ve miyop İslamcıların yüzlerini
geleneği başka sistemlerle bütünleştirme meselesine çevirir. Bu sayede İslam,
kapitalizmin, liberalizmin, militarizmin ve materyalizmin yol açtığı sorunlarla
uğraşma imkânı bulur.
İslam’ın
insan ruhunu iyileştiren ve Müslim gayrimüslim, herkese teselli ve iç
rahatlaması bahşeden vaadi, adaletsizliğin kabulü ve onu ortadan kaldırmak için
gereken tanıklık (şehadet) pratiğini esas alır. Şeriati, bu pratiği teolojik
açıdan tarif eder, onu Hz. Hüseyin’in feda eylemiyle ilişkilendirir ve herkese
bireysel ve toplumsal dönüşüm programı olarak takdim eder.
Şehadet,
kapitalizm ve zulüm adına yapılan yanlışları açığa çıkartan kimsenin
bulunmadığı koşulları aydınlatan aktif tanıklıktır. “Şehadet bir savaş değil,
misyondur. Silâh değil mesajdır, o, kanla söylenmiş sözdür.”[24] Fakat burada
bahsi edilen kanın şiddet çağrısıyla bir alakası yoktur. O, bir tür zikirdir:
“Orada üzeri örtülmüş olan, hafıza sahasını terk etmek üzere olan, halkın
zamanla unuttuğu şeyler dillendirilir.”[25] Şehid, tanıklık eder ve o,
öldürülmüş olanların “en yücesidir.”[26]
Şeriati’nin
kurtuluş anlayışı politik değişimle ilgilidir elbette, ama o aynı zamanda
ruhani bir değişimi ifade eder. O, kişiyi içeriden dışarıya doğru dönüştürür:
Onun “insanın kendisini devrimci anlamda inşa etmesi, devrimci saflık toplumsal
devrime giden yoldur” demesinin sebebini burada aramak gerekir.[27] Bu oluşumun
ilk kısmını namaz meydana getirir. Namazda bedenin eğitimi için yapılan
çalışmaya ve ruhu eğitmek için verilen toplumsal mücadeleye herkes katılır.[28]
Ruhun ve bedenin eğitimi davranışları ve tavırları değiştirir, bu da cümlemizi
tevhide götürür.
Tevhid,
sadece Şeriati için önemli bir husus değildir. O, aynı zamanda İslamî
teolojinin büyük bir kısmını birbirine bağlar. Tevhid, sadece tektanrı inancını
değil, her şeyin birbirine bağlı olduğu anlayışını da ifade eder. “Bir’in
varlığı üzerinden hiçbir şeyin, kendinin bile varolmayacağını anladığında,
Allah’ın birliğini gerçek mânâda idrak edersin.”[29]
Şeriati’ye
göre kurtuluşun anahtarı, tevhiddir. “İslam peygamberi, evrensel tevhid
öğretisini teyit etmek ve insan tarihini, tüm ırkları, milletleri, grupları,
aileleri ve toplumsal sınıfları birleştirmek, çoktanrılı dinlerin yol açtığı
uyumsuzluğu, nifakı ortadan kaldırmak için gelmiştir.”[30]
Tevhidî
hareket, Şeriati’nin “vasat ümmet” dediği, şahidler cemaatini oluşturma
potansiyeline sahiptir.[31] Böylesi bir cemaat, soğuk ve kararmış kalplere ve
dünyaya ışık ve sıcaklık getirecek hareketi teşkil eder.[32] Aydınlık-karanlık
mecazında karanlık, İslamî değerlerin baş aşağı döndüğü, iktidarın “dindarlık
ve kutsallık elbisesi giydiği”, günümüz insanını tanımlayan bilinçsizlik hâlini
ifade eder.[33] O elbiseler çıkartıldığında, iktidar çıplak kılındığında
kurtuluş da gerçekleşmiş olacaktır.
Sophia Rose Arjana
[Kaynak:
Ali Shariati and the Future of Social Theory: Religion, Revolution, and the
Role of the Intellectual, Brill, 2017, s. 191-197.]
Dipnotlar:
[1] Ervand Abrahamian, “‘Ali Shariati: Ideologue of the Iranian Revolution,” Merip
Reports 102 [Islam and Politics] (1982): s. 24. Türkçesi: İştiraki.
[2]
Hanson, The Westoxification of Iran, s. 14.
[3]
Shahrough Akhavi, “Islam, Politics and Society in the Thought of Ayatollah
Khomeini, Ayatullah Taliqani and Ali Shariati.” Middle Eastern Studies 24,
Sayı. 4 (1988): s. 412.
[4]
Ali Shariati, On the Sociology of Islam: Lectures by Ali Shariati, Çev.
Hamid Algar (Oneonta, ny: Mizan Press, 1979), s. 94.
[5]
Abrahamian, Ali Shariati, s. 26.
[6]
Ali Mirsepassi, Political Islam, Iran, and Enlightenment: Philosophies of
Hope and Despair (New York: Cambridge University Press, 2011), s. 125.
[7]
Akhavi, Islam, Politics and Society, s. 412.
[8]
Hanson, The Westoxification of Iran, s. 17–18.
[9]
Mazheruddin Siddiqi, “Islamic Modernism,” Islamic Studies 12, Sayı. 3
(1973): s. 183.
[10]
Shariati’nin ifadesinin tam hâli aşağıda aktarılıyor.
[11]
Şia’ya göre nebevî liderlik İmamlardadır. Şeriati’nin görüşüne göre İmamlar,
zorbalığa ve zulme karşı mücadele yürüten kişiler olarak sömürgecilik karşıtı
liderlere benzerler.
[12]
Hanson, The Westoxification of Iran, s. 16. Ayrıca bkz. Ali Shariati, Marxism
and Other Western Fallacies: An Islamic Critique, Çev. Robert Campbell
(Berkeley: Mizan Press, 1980), s. 122.
[13]
Ali Rahnema, An Islamic Utopian: A Political Biography of Ali Shariati (New
York: I.B. Tauris, 2000), s. 144–145.
[14]
Ali Shariati, Guftygūhā-yi Tanhāʾī (Tahran:
Muna Publications), aktaran: Abdollah Vakily, “Ali Shariati and the Mystical
Tradition in Islam,” (Doktora Tezi, McGill Üniversitesi, 1991), s. 54.
[15]
Todd LeRoy Perreira, “‘Die Before You Die’: Death Meditation as Spiritual
Technology of the Self in Islam and Buddhism,” The Muslim World 100
(2010): s. 252.
[16]
Prinz, The Relationship between Inner and Outer Dimensions, s. 177.
[17]
Şeriati İranlı bir aydın olduğu için burada kavramların Arapçasını değil
Farsçasını kullanıyorum. İslamî bir kavram olan, Allah bilinci anlamına gelen
takva kanaatimce “yeni cihad”ın temel ilkesi olarak iş görmektedir.
[18]
Akhavi, Islam, Politics and Society, s. 413.
[19]
Omid Safi, lecture at Iliff School of Theology, Denver, co, 5 Nisan
2014.
[20]
King, Martin Luther Jr., A Testament of Hope: The Essential Writings and
Speeches of Martin Luther King Jr., Yayına Hazırlayan: James M. Washington
(New York: HarperOne, 1986), s. 629.
[21]
Shariati, On the Sociology of Islam, s. 108.
[22]
Ali Shariati, “Shahādat,” Jihād and Shahādat: Struggle and Martyrdom in
Islam içinde, Yayına Hazırlayan: Mehdi Abedi ve Gary Legenhausen (North
Haledon, nj: Islamic Publications International, 1986), s. 156.
[23]
Shariati, Shahādat, s. 208.
[24]
Shariati, Shahādat, s. 209.
[25]
Ali Shariati, “A Discussion of Shahīd,” Jihād and Shahādat: Struggle and
Martyrdom in Islam, Yayına Hazırlayan: Mehdi Abedi ve Gary Legenhausen
(North Haledon, nj: Islamic Publications International, 1986), s. 236.
[26]
Shariati, A Discussion of Shahīd, s. 236.
[27]
Rahnema, An Islamic Utopian, s. 361.
[28]
A.g.e.
[29]
Shaikh Tosun Bayrak al-Jerrahi al-Halveti, Inspirations on the Path to
Blame: Shaikh Badruddin of Simawna (Putney, vt: Threshold Books, 1993), s.
132.
[30]
Shariati, Shahādat, s. 157.
[31]
A.g.e., s. 237.
[32]
Shariati, A Discussion of Shahīd, s. 240.
[33]
A.g.e., s. 191.