15 Kasım 2021

,

Siyonizm


1965’ten beri Sivil İtaatsizlik Öğrenci Koordinasyonu Komitesi bünyesinde çalışıyorum. Komitenin bir kadın üyesi, Siyonizm konusunu gündeme getirdi. Bu kadın üye, Latin Amerika’da Filistinli güçlerle birlikte çalışma yürütürken yanıma geldi.

Ne var ki ben o günlerde Siyonizm konusunda bilimsel bir anlayıştan yoksundum. O noktada ismini veremeyeceğim arkadaşlardan oluşan grup içerisinde konuyu incelemeye başladım. Her ay Siyonizm’le ilgili bir kitap okuduk. O günden beri her ay özelde Siyonizm, genelde Yahudilik tarihi konusunda en az bir kitap okudum. Bağdat ve Trablus gibi yerlerde düzenlenen Siyonizm karşıtı birçok uluslararası sempozyuma katıldım. Filistin Ulusal Kongresi’nin düzenlediği toplantılarda yer aldım. Yahudi toplumu içerisinde yer alan Siyonizm karşıtı gruplarla da ilişkim oldu.

Meseleyi net olarak kavrayabilmek için bizim Yahudilikle Siyonizm arasında ayrım yapmamız gerekiyor. Anladığım kadarıyla bu ayrım yapılmadığı takdirde toplumun belirli kesimlerinde kimi sorunlar açığa çıkıyor. Görüşlerime katılmasa bile dinleyenler, burada dile getireceğim ifadeleri anlama noktasında ana çerçeveyi tespit etmeliler.

Sonuçta Yahudilik bir dindir. Marx ve Engels, dinin halkın afyonu olduğunu söyler. Oysa bu tespit Avrupa için doğrudur, genel anlamda doğru değildir. Düşüncesi Avrupa’nın hâkimiyeti altında olanlar, Avrupa tarihinin dünya tarihi demek olduğunu zannederler. Bu, yanlış bir genellemedir. Marx ve Engels “din halkın afyonudur” demiştir ama bunu Avrupa için dillendirmiştir.

Avrupa tarihine baktığımızda onun evrensel bir din üretmediğini görürüz. Tüm evrensel dinler, Avrupa’ya dışarıdan gelmişlerdir. Yahudilik, İslam, Hristiyanlık dışarıdan gelmiştir. Avrupa’da dinî farklılıklar hoşgörülmemektedir. Bu kıtada Yahudiler, Müslümanlar, Hristiyanlar ve inanmayanlar yakılmıştır.

Ama öte yandan Afrika’da dinlere yönelik hoşgörü mevcuttur. Bu, “dinî çatışma yok” demek değildir, ama bu çatışma, hayatın olağan akışını ifade etmemektedir. Dolayısıyla hoşgörüsüzlük gibi Siyonizm de Avrupa’ya has bir meseledir. Avrupa dışı bölgelerle, bilhassa Afrika ile ilgili değildir.

Siyonizm meselesi, devrimci bir açıdan ele alınmalıdır. Bu anlamda ben, Marx ve Engels’ten farklı düşünüyorum, dinin halkın afyonu olduğunu değil, onun devrimci güçlerce bir silâh olarak kullanılması gerektiğini söylüyorum. Bu noktada bugüne baktığımızda Martin Luther King çok yalın bir örnek olarak karşımıza çıkmaktadır. Tarihe baktığımızda ise halka kavga konusunda ilham veren isimlerin ana motivasyon kaynağının din olduğunu görürüz.

Dolayısıyla biz devrimciler, dini halkın afyonu olarak görmeyiz. Bu noktada Afrika’da farklı bir konum benimsenmektedir. Bu açıdan Yahudilik dini ile Siyonizmin politik felsefesi birbirinden ayrıştırılmalıdır. Yahudilik bir dindir. Üstelik bir Afrikalı olarak ben bu dinle gurur duyarım, çünkü onu dünyaya kazandıran, benim halkımdır. Yahudilik, Afrika’da doğmuştur.

Şunu net olarak ifade etmek lazım: Yahudiliğin Afrika’nın dışından getirilip bu kıtaya kazandırıldığı düşüncesi, saçmalıktır ve bu saçmalıkla mücadele etmek gerekmektedir. Bu düşünce, burjuvaziye ait bir yalandır ve Afrika aleyhine gerçekleştirilen ırkçı bir manipülasyondan ibarettir.

Dünyadaki inanç sistemine tektanrıcılığı kazandıran, Afrika’dır. Afrika tek tanrıya inanırken, diğer bölgelerde ineklere, aya veya güneşe inanılıyordu. Tektanrıcılığı gündeme Afrika getirmiştir. Tam da bu sebeple Yahudilik, Afrika’da doğmuştur. Afrika, Yahudiliğin doğuşu için gerekli koşulları temin etmiştir.

Sigmund Freud, Musa ve Tektanrıcılık isimli kitabını sanırım Avusturya’da yazmaya başlıyor. Nazi işgali sebebiyle notlarını alıp Britanya’ya gidiyor. Kitabı hızla bitirmeye çalışıyor. Kaleme aldığı bu son çalışmasında ki bulması bayağı zor bir kitaptır, psikolojik, arkeolojik ve tarihsel kanıtları bir bir sıralıyor. Yahudiliğin Afrika’dan çıkış aldığını söyleyen Freud, Musa’nın Afrikalı olduğundan bahsediyor. Dolayısıyla ilk din adamları da Afrikalıdır. Dini onlar kayıt altına aldılar.

Ben Siyonizm karşıtı bir konum aldığımda, kimileri çıkıp benim “antisemit” olduğumu söylüyor. Bu, anlamsız bir saldırı, çünkü Yahudilik Sami halkıyla alakalı değil. Biri din, diğeri biyolojik bir belirleme. Üstelik Filistinliler Sami halklarına mensuptur, dolayısıyla ben, Filistin halkına destek verdiğim için antisemit olamam, burası gayet açık.

Burada bir kafa karışıklığı söz konusu ve bu türden kafa karışıklıkları, insanların zihinlerini daha da bulandırmak için kullanılıyor. Biz devrimciler diyalektiğe inanıyoruz ve kafa karışıklığındaki diyalektiğin zihindeki netlikle sonuçlandığını biliyoruz.

Boston’lılar, vaktim sınırlı, sorularınıza daha fazla vakit ayırmak, Yahudiliğin dünyaya Afrika eliyle kazandırıldığını sizlere açıklamak istiyorum. Bu, açık ve inkâr edilemez bir gerçekliktir. Tarihe baktığımızda ve o bakışı derinleştirdiğimizde, şunu görürüz: Siyonizm, politik bir felsefedir. Afrika’dan çıkmamıştır. Hafızam beni yanıltmıyorsa ilk Siyonist kongresi 1897’de İsviçre’nin Basel şehrinde düzenlenir. Bu ülkede düzenlenmesinin sebebi ise Avrupa’daki Yahudilerin ekseriyetinin Siyonizme karşı olmasıdır.

Siyonizmi kuran kişi, Theodor Herzl’dir. Herzl, tepeden tırnağa burjuva bir isimdir. Üstelik Herzl, dindar biri de değildir. Burası çok önemli: günlüklerini okumanızı öneririm, orada kendisinin "ateist" olduğunu söyler. Kelimenin anlamını kavramak lazım. Ateist, Tanrı’ya inanmamakla kalmaz, aynı zamanda Tanrı’nın olmadığını da iddia eder. Bay Herzl bir ateisttir.

Bu meseleyi bir türlü anlamamıştım. Bir politik felsefe olarak Siyonizm, Yahudilikten binlerce kilometre ötede, aradaki binlerce yıllık mesafeyle birlikte, bu dinle nasıl bağ kurabiliyor? Siyonizm Yahudilikle bir tür ilişki içinde olduğu iddiasında. Buna göre Tanrı, seçtiği halka bir devlet vaat ediyor.

Oysa Bay Herzl Tanrı’ya inanmıyor. Tanrı’nın olmadığını söylüyor. Peki nasıl oluyor da olmayan Tanrı seçtiği halka bir devlet vaat ediyor? Bu şaka değil, Siyonizm’in temeli. Çelişkiler gün gibi ortada.

Herzl’in teorisine göre Yahudiler, tüm dünyada ayrımcılığa uğradılar. Oysa bu, tüm dünya değil, sadece Avrupa için doğru. Özel bir tarih olarak Avrupa tarihini genel bir tarih olarak dünya tarihinin yerine ikame edemeyiz. Avrupa tarihini tüm dünya tarihiymiş gibi göremeyiz. Evet, Yahudilik Avrupa’da sıkıntılarla karşılaşmıştır ki bu, tüm dinler için de geçerli bir durumdur. Bu, Avrupa için yeni bir şey değildir. Bunlar tarihsel gerçeklerdir.

Bu konuda kafa karışıklığı yaşamamak gerek. Oysa Bay Herzl, insanların özünde bir Yahudi nefreti bulunduğunu söylüyor. Bu, bilime aykırı bir zırvadır.

Kwame Ture

0 Yorum: