1965’ten beri Sivil İtaatsizlik Öğrenci
Koordinasyonu Komitesi bünyesinde çalışıyorum. Komitenin bir kadın üyesi,
Siyonizm konusunu gündeme getirdi. Bu kadın üye, Latin Amerika’da Filistinli
güçlerle birlikte çalışma yürütürken yanıma geldi.
Ne var ki ben o günlerde Siyonizm konusunda bilimsel bir
anlayıştan yoksundum. O noktada ismini veremeyeceğim arkadaşlardan oluşan grup
içerisinde konuyu incelemeye başladım. Her ay Siyonizm’le ilgili bir kitap
okuduk. O günden beri her ay özelde Siyonizm, genelde Yahudilik tarihi konusunda
en az bir kitap okudum. Bağdat ve Trablus gibi yerlerde düzenlenen Siyonizm
karşıtı birçok uluslararası sempozyuma katıldım. Filistin Ulusal Kongresi’nin
düzenlediği toplantılarda yer aldım. Yahudi toplumu içerisinde yer alan Siyonizm
karşıtı gruplarla da ilişkim oldu.
Meseleyi net olarak kavrayabilmek için bizim Yahudilikle Siyonizm arasında ayrım yapmamız gerekiyor. Anladığım kadarıyla bu
ayrım yapılmadığı takdirde toplumun belirli kesimlerinde kimi sorunlar açığa
çıkıyor. Görüşlerime katılmasa bile dinleyenler, burada dile getireceğim
ifadeleri anlama noktasında ana çerçeveyi tespit etmeliler.
Sonuçta Yahudilik bir dindir. Marx ve Engels,
dinin halkın afyonu olduğunu söyler. Oysa bu tespit Avrupa için doğrudur, genel
anlamda doğru değildir. Düşüncesi Avrupa’nın hâkimiyeti altında olanlar, Avrupa
tarihinin dünya tarihi demek olduğunu zannederler. Bu, yanlış bir genellemedir.
Marx ve Engels “din halkın afyonudur” demiştir ama bunu Avrupa için
dillendirmiştir.
Avrupa tarihine baktığımızda onun evrensel bir din
üretmediğini görürüz. Tüm evrensel dinler, Avrupa’ya dışarıdan gelmişlerdir.
Yahudilik, İslam, Hristiyanlık dışarıdan gelmiştir. Avrupa’da dinî farklılıklar
hoşgörülmemektedir. Bu kıtada Yahudiler, Müslümanlar, Hristiyanlar ve
inanmayanlar yakılmıştır.
Ama öte yandan Afrika’da dinlere yönelik hoşgörü
mevcuttur. Bu, “dinî çatışma yok” demek değildir, ama bu çatışma, hayatın olağan
akışını ifade etmemektedir. Dolayısıyla hoşgörüsüzlük gibi Siyonizm de
Avrupa’ya has bir meseledir. Avrupa dışı bölgelerle, bilhassa Afrika ile ilgili
değildir.
Siyonizm meselesi, devrimci bir açıdan ele
alınmalıdır. Bu anlamda ben, Marx ve Engels’ten farklı düşünüyorum, dinin
halkın afyonu olduğunu değil, onun devrimci güçlerce bir silâh olarak kullanılması
gerektiğini söylüyorum. Bu noktada bugüne baktığımızda Martin Luther King çok
yalın bir örnek olarak karşımıza çıkmaktadır. Tarihe baktığımızda ise halka
kavga konusunda ilham veren isimlerin ana motivasyon kaynağının din olduğunu
görürüz.
Dolayısıyla biz devrimciler, dini halkın afyonu
olarak görmeyiz. Bu noktada Afrika’da farklı bir konum benimsenmektedir. Bu
açıdan Yahudilik dini ile Siyonizmin politik felsefesi birbirinden
ayrıştırılmalıdır. Yahudilik bir dindir. Üstelik bir Afrikalı olarak ben bu
dinle gurur duyarım, çünkü onu dünyaya kazandıran, benim halkımdır. Yahudilik,
Afrika’da doğmuştur.
Şunu net olarak ifade etmek lazım: Yahudiliğin
Afrika’nın dışından getirilip bu kıtaya kazandırıldığı düşüncesi, saçmalıktır ve
bu saçmalıkla mücadele etmek gerekmektedir. Bu düşünce, burjuvaziye ait bir
yalandır ve Afrika aleyhine gerçekleştirilen ırkçı bir manipülasyondan
ibarettir.
Dünyadaki inanç sistemine tektanrıcılığı
kazandıran, Afrika’dır. Afrika tek tanrıya inanırken, diğer bölgelerde
ineklere, aya veya güneşe inanılıyordu. Tektanrıcılığı gündeme Afrika
getirmiştir. Tam da bu sebeple Yahudilik, Afrika’da doğmuştur. Afrika,
Yahudiliğin doğuşu için gerekli koşulları temin etmiştir.
Sigmund Freud, Musa
ve Tektanrıcılık isimli kitabını sanırım Avusturya’da yazmaya başlıyor.
Nazi işgali sebebiyle notlarını alıp Britanya’ya gidiyor. Kitabı hızla
bitirmeye çalışıyor. Kaleme aldığı bu son çalışmasında ki bulması bayağı zor
bir kitaptır, psikolojik, arkeolojik ve tarihsel kanıtları bir bir sıralıyor.
Yahudiliğin Afrika’dan çıkış aldığını söyleyen Freud, Musa’nın Afrikalı
olduğundan bahsediyor. Dolayısıyla ilk din adamları da Afrikalıdır. Dini onlar
kayıt altına aldılar.
Ben Siyonizm karşıtı bir konum aldığımda, kimileri
çıkıp benim “antisemit” olduğumu söylüyor. Bu, anlamsız bir saldırı, çünkü
Yahudilik Sami halkıyla alakalı değil. Biri din, diğeri biyolojik bir
belirleme. Üstelik Filistinliler Sami halklarına mensuptur, dolayısıyla ben,
Filistin halkına destek verdiğim için antisemit olamam, burası gayet açık.
Burada bir kafa karışıklığı söz konusu ve bu
türden kafa karışıklıkları, insanların zihinlerini daha da bulandırmak için
kullanılıyor. Biz devrimciler diyalektiğe inanıyoruz ve kafa karışıklığındaki
diyalektiğin zihindeki netlikle sonuçlandığını biliyoruz.
Boston’lılar, vaktim sınırlı, sorularınıza daha
fazla vakit ayırmak, Yahudiliğin dünyaya Afrika eliyle kazandırıldığını sizlere
açıklamak istiyorum. Bu, açık ve inkâr edilemez bir gerçekliktir. Tarihe
baktığımızda ve o bakışı derinleştirdiğimizde, şunu görürüz: Siyonizm, politik
bir felsefedir. Afrika’dan çıkmamıştır. Hafızam beni yanıltmıyorsa ilk Siyonist
kongresi 1897’de İsviçre’nin Basel şehrinde düzenlenir. Bu ülkede
düzenlenmesinin sebebi ise Avrupa’daki Yahudilerin ekseriyetinin Siyonizme
karşı olmasıdır.
Siyonizmi kuran kişi, Theodor Herzl’dir. Herzl,
tepeden tırnağa burjuva bir isimdir. Üstelik Herzl, dindar biri de değildir.
Burası çok önemli: günlüklerini okumanızı öneririm, orada kendisinin "ateist" olduğunu söyler. Kelimenin anlamını kavramak lazım. Ateist, Tanrı’ya inanmamakla
kalmaz, aynı zamanda Tanrı’nın olmadığını da iddia eder. Bay Herzl bir
ateisttir.
Bu meseleyi bir türlü anlamamıştım. Bir politik
felsefe olarak Siyonizm, Yahudilikten binlerce kilometre ötede, aradaki
binlerce yıllık mesafeyle birlikte, bu dinle nasıl bağ kurabiliyor? Siyonizm
Yahudilikle bir tür ilişki içinde olduğu iddiasında. Buna göre Tanrı, seçtiği
halka bir devlet vaat ediyor.
Oysa Bay Herzl Tanrı’ya inanmıyor. Tanrı’nın
olmadığını söylüyor. Peki nasıl oluyor da olmayan Tanrı seçtiği halka bir
devlet vaat ediyor? Bu şaka değil, Siyonizm’in temeli. Çelişkiler gün gibi
ortada.
Herzl’in teorisine göre Yahudiler, tüm dünyada
ayrımcılığa uğradılar. Oysa bu, tüm dünya değil, sadece Avrupa için doğru. Özel
bir tarih olarak Avrupa tarihini genel bir tarih olarak dünya tarihinin yerine
ikame edemeyiz. Avrupa tarihini tüm dünya tarihiymiş gibi göremeyiz. Evet,
Yahudilik Avrupa’da sıkıntılarla karşılaşmıştır ki bu, tüm dinler için de
geçerli bir durumdur. Bu, Avrupa için yeni bir şey değildir. Bunlar tarihsel
gerçeklerdir.
Bu konuda kafa karışıklığı
yaşamamak gerek. Oysa Bay Herzl, insanların özünde bir Yahudi nefreti
bulunduğunu söylüyor. Bu, bilime aykırı bir zırvadır.
Kwame Ture
0 Yorum:
Yorum Gönder