16 Mayıs 2017

,

Sologami


“Kılıçları öpmeyi özledim, çünkü senin ışıltılı gülüşün gibi ışıldıyorlar.”


Önce “işçi dersen burjuva da dersin, kapitalizmi beslersin”, sonra “ulus dersen devlet de dersin, olmaz” dediler. Şimdi galiba sırada şu cümle var: “kadın dersen erkek de demiş olursun, olmaz.”

İngiltere ve ABD’de son yıllarda türeyen bir modanın adı, sologami. Bazı kadınlar kendileriyle evleniyorlar, tören düzenliyorlar, ardından kendisiyle balayına çıkıyorlar. Balayı, turizm şirketlerinin eklemesi, bir emri olmalı. Sologami, bir mecaz olarak, solun hâl-i pürmelâlini iyi anlatıyor.

Çünkü 2003 Irak işgali, tüm paradigmayı, perspektifi, açıyı ve düzlemi değiştirdi. Ortadoğu’dan 1982’de Lübnan üzerinden Avrupa’ya kaçanlar, geri döndüler. Tüm hayal, kurgu, ideoloji ve dünya tasavvuru, bu değişime göre biçimlendi. ABD, “özgür dünya”ya düşman barbarlardan kurtaracaktı tüm insanlığı. İsrail’de basına sızan bir videoda işgal askeri, “tüm Filistinliler böcek, hepsini ezmek gerek” diyordu. Bu dil, tüm coğrafyayı kuşatacak kıvama getirildi.

Değişen perspektif, paradigma, açı ve düzlem, kadını ve gençliği ön plana çıkarttı. Barbarlıktan medeniyete geçişin kapısı burasıydı. Direnişin kapısı da bu iki güçtü. Düşman, ne yapacağını önceden hesaplamıştı. Direniş kapısını kırmak zorundaydı. Bunun için kadın ve gençlik, havada asılı, bağsız, bağlamsız, yüce özneler olarak takdim edilecek, bir taşla iki kuş vurulacak, hem onları direşken kılacak unsurlar törpülenecek hem de onların kendileriyle evlenmeleri sağlanacak, bu sayede zararsız kılınacaktı.

Onca kepazeliğin, ahlâksızlığın tavan yaptığı koşullarda, gençlere ve kadınlara sallanan sopaya dikkat çekmek gerek. Onlara AKP umacısı gösteriliyor, bir yandan da o kepazeliklere ve ahlâksızlıklara işaret ediliyor. Hem “İslamcı, yobaz bunlar” deniliyor, hem de dibe vuran ahlâktan ve hukuktan bahsediliyor.

Benzer bir tartışma, TV’de yayınlanan evlilik programları için de geçerli. TV’de yayınlanan her program, devlet ve burjuvazi açısından bir anlam ifade ediyor. Anlam ve bağlamdan kopartılmış gençliğe ve kadına yeni masallar anlatılıyor. Bu nedenle, o programlardaki devlet de burjuvazi de görülmüyor, gösterilmiyor.

AKP’ye ait bir TV kanalında dört adet, aydın pozu kesen genç, evlilik programlarını konuşuyorlar. İkisi, muhafazakârlık ve yuva kurma üzerinden bu programlara sahip çıkıyor. Zaten yasaklanacağı söylenen bu programlar, bir türlü yasaklanmıyor. Sağdaki bu savunuya soldan da destek geliyor.

İrfan Aktan, bu programlarda kadının özne olduğunu, seçme hakkı bulunduğunu, tayin edici olduğunu, bunun gericilik dünyasına bir şamar gibi indiğini söylüyor ve solu bu programları sahiplenmeye dönük eylemlilik sürecine girmeye davet ediyor.[1] Mal sahipliğiyle bireylik ilişkisinin, “evin var mı?” sorularının özgürlükçü feminizmle ilişkisini Aktan sayesinde öğreniyoruz. Şurası açık ki Aktan gibiler, kendilerine köle kadınlar istiyorlar.

İrfan Aktan, anlaşılan, genelde Boğaziçi sosyolojisinin, özelde Nazan Üstündağ’ın tilmizi. Üstündağ, Haziran seçimleri öncesi kadın programlarına bakıyor, kadınların nüfusun yarısı olduğunu yüce bilimsellikle tespit ettikten sonra, buradan “HDP neden yüzde 50 oy almasın ki” diye soruyordu.

Belli ki sosyal bilimler çürümüş, düzen de kendi işine yaramayan kolunu son KHK’larla kesmiştir. Çünkü herkes, evlilik programlarındaki seviyeye gerilemiştir. Evlilik programlarından gelen rant varken, hâlâ batıdan tercüme ettikleri metinleri geviş getiren bir akademiyi kâr temelli düşünen burjuvazi, ne yapsın?

Bu seviye, bir sol örgütün başkanının “kadınların AVM’lerde dolaşma hakkını savunuyoruz” sözünde karşılık buluyor. Artık ortada, AVM’nin kârının kadını da dönüştürdüğünü görmeyen bir sol var.

İrfan Aktan’ın bu açıdan Marx’a ve Engels’e ettiği küfür, anlam kazanıyor. AVM’ler onları da sevmiyorlar.

Temelde pazara uygun ambalajda çıkartılması öngörülen gençlere ve kadınlara “kendiyle evlenme” seçeneği sunuluyor. “Koca-baba-devlet” teslisi, kendi tektanrıları olan nefisleri için taşlanacak bir tür şeytandan ibaret. Gençler ve kadınlar, bağlamsızlığa ve anlamsızlığa alıştırılmak, buradan da köleleştirilmek isteniyor. İrfan Aktan gibi solcular, bu liberal haçlı seferinin neferidir.

Bu sefer, AKP’yi İbn Haldun Konferansı[2] ile ilgili afişleri değiştirmeyi ve “İbne Haldun” yazmayı, bu türden “zeki ve incelikli” bir mizahı gerekli kılıyor. Yani, her türlü bağdan kurtardıkları kadınlarla ve gençlerle alay etme, aşağılama, kullanma hakkını da elde ediyorlar.

Bağsız, bağlamsız, anlamsız bir yüceltme, burjuvazinin işidir, onun kendi dişine uygun bireyler üretme çabasının bir parçasıdır. Sonuçta kâr temelli düşünmeye alıştırılmış gençler ve kadınlar, devrimi n’etsin?

Gelelim, İrfan Aktan’ın evlilik programlarını sahiplenen o yazıyı niye yazdığına.

Bu yazı, bir yanıyla, Nuriye Gülmen ile alakalıdır.

“Büyük aile”den söz edenler, “eski, geri, barbar, yoz” Ortadoğu’nun parçasıdır ve tasfiye edilmelidir. İrfan Aktan, örtük olarak “kadının seçme hakkı”ndan bahsediyor ve bu bahis, esasında temelde Nuriye’nin açlık grevini “seçmediği”, ona dayatıldığı üzerinde duruyor. O yazı, açlık grevi eyleminin yapıldığı momentte yazılıyor. İrfan Aktan, cephanesini burjuvazi ve devlete değil, Nuriye ve devrimcilere karşı kullanıyor.

Son attığı bir tvitte Aktan’ın Gülmen’i insan hakları heykeliyle yan yana resmetmesi de bu kastî yaklaşımla alakalı. Ona göre, ideolojiye teslim olan, birilerinden emir alan ve açlığa yatan insan, insan değil, cansız heykeldir. Aktan gibilerin can diye bildikleri şey para ve metadan başka bir şey değildir.

Ayrıca Aktan’ın alıntıladığı İslamcı genç, Nuriye’ye göndermedir. Bir ideolojiye bağlılık, tasfiye edilmektedir. Bu tasfiye, birkaç sene önce pezevenklik yapan bir kadına inen tokadın intikamıdır.

Şu da Nuriye Gülmen’in sözüdür:

“Basın aracılığıyla ‘açlık grevini bırakın’ çağrısı yapanların ortak noktası, bir kez bile direnişin havasını solumamış, elimizi tutmamış, gözümün içine bakmamış olanlardır. Bu itibarla, kendilerini hiç samimi bulmadığımı da belirteyim. Dünya, sizin etrafınızda dönmüyor. Dünyanın merkezinde siz ve sizin mükemmel fikirleriniz yok. Açlık grevi size bir soru soruyor. Bu adaletsizlik karşısında ne yaptınız, ne yapacaksınız? Bırakın adaletin peşinde koşanları yollarından döndürmeye çalışmayı, kendi muhasebenizi yapın.”

İrfan Aktan, “açlık grevini bırakın” deyip okur kaybetmek istemiyor, ama alttan alta, direnişin altını oymaya dönük cümleleri, ip gibi diziyor. Etrafında döndürmek istedikleri dünyada “geri, yobaz” bir siyasete karşı birileri, Batı’nın sarı saçlısı, mavi gözlüsü olmak istiyor.

Bu isteğin sahipleri, “büyük sermayenin kulaklarına varan ağzından” konuşuyorlar[3], gerçekte söylenenleri asla duymuyorlar. Pentagon-CIA-NATO raporları ve AB düşünce kuruluşları, Türkçe düşünen yazarlarını her vakit buluyor. Bugün sosyalistler, “Ortadoğu’yu kadın ve gençlikle ele geçireceğiz” diyen bu raporları aşan tek laf edemiyorlar.

Oysa bugün iki Ortadoğu var. Irak işgalinde “barbarlardan kurtulacağız” diyen askerlerin tecavüz ettikleri beş yaşındaki kızın, karısının gözü önünde çırılçıplak soyulan adamın, Avrupa’ya kaçıp burada berbat koşullarda temizlik işçiliği yapan kadınların Ortadoğu’su başkadır, kara petrolle elde edilen kara paranın tıkıştırıldığı kara çantaların Ortadoğu’su başkadır. İkincisi, kendisine yakışan, içi boşalmış gençlik ve kadın talep ediyor. Asıl önemli olan, hangi Ortadoğu’ya örgütlendiğimizdir. Fikirde ve eylemde Amerika veya Avrupa’ya kaçanların bu soruyu cevaplamak gibi bir niyetleri yoktur.

Eren Balkır
16 Mayıs 2017

Dipnotlar:
[1] İrfan Aktan, “Evlilik Programlarının Gerçek Yüzü”, 15 Mayıs 2017, Duvar.

[2] “İbne Haldun Üniversitesi”, 14 Mayıs 2017, Süper.

[3] Mustafa Durmuş, “Büyük Sermayenin Ağzı Kulaklarına Varıyor, 15 Mayıs 2017, Siyasi Haber.

0 Yorum: