Çözüm
süreciyle başlayan yeni aşamada her gün yeni bir gözaltı furyası yaşanıyor.
Bugün içinde reformistlerin de bulunduğu bir gözaltı dalgası gündeme geldi.
İçlerinde EMEP’in eski başkanı Ercüment Akdeniz de var. Bu durumda soruşturma
gerekçesi geçmişe dayanıyor, vekilleri İskender Bayhan ise altı bin kişilik bir
soruşturma olacağı iddiasında bulunuyor ve HDK bileşenlerinin gözaltına
alındığını vurguluyor. Bu, bir kenara yazılabilir.
İkinci
nokta, çözüm sürecine rağmen bu gündemin yaşanması ve kayyumların atanmasıdır.
Her
iki nokta da birbiriyle bağlantılıdır. Dikkat edilirse, soruşturma süreçleri
son üç aya dayanıyor. Öncelikle bu sürecin kabul ettirilmesi yönünde bir hamle
yapılıyor fakat bu hamle, Kürt milliyetçilerinin peşinden giden solun ve
radikal demokrasi hareketinin sürece uygun duruma getirilmesi. Zaten
eleştiremezler, çünkü onlara vekillik ve sendika yönetimi veren de peşlerinden
gittikleridir ama bu çevrelerin taban denilen insanlarının yeni kıvama
getirilmesi söz konusu. Bu bağlamda solun itilmek istendiği yer, Eğitim Sen
olağan genel kongresinde dağıtılan broşürün atıf yaptığı kişinin yanıdır ki o
kişi de Türk solunun başıboş bırakılmaması gerektiğini söyleyendir. Bu bağlamda,
atanan kayyumlar yeni kıvamın tarifini açığa çıkarır.
Tarihe
düşmek istediğimiz notlar arasında, solun peşinden gittiği politik çevrenin
kendisini eritip bitireceğiydi, öyle de oluyor. Bu gelişmeler yaşanırken Suriye’nin
kuzeyindeki yapının yeni Suriye ordusuna katılma kararı aldığı bilgisi gündeme
geliyor. Bu gelişmelerden bağımsız düşünülemez. Eski IŞİD’lilerle aynı orduda
yer almak çarpıtılan tarihin ve Kürd'ün nasıl bir zemine çekildiğinin
kanıtıdır.
Bugün
yaşanan gözaltıların nedeni sınıf mücadelesi değil. HDK bileşeni olduğu
iddia edilen parti ve çevrelerin bugünkü mağduriyetinin, sınıf mücadelesinin verdiği meşruluğa sahip olduğu söylenemez. Zincir market ve enerji giderlerine yönelik
yapmadıkları boykot, uyuşturucu ve yozlaştırmaya karşı yürütmedikleri mücadele,
barınma krizine karşı örülemeyen çalışma, deprem bölgesinde halka seçimden
sonra sırt dönme, geliştiremedikleri genel grev, sınıf mücadelesinin meşruiyet
zeminini kaybettiklerinin göstergesidir. Evet, tarihsel ve nesnel olarak bir
bedel ödeniyor fakat bu bedel kimlik mücadelesinin gereğidir.
Tokatköy’de,
Fetihtepe’de, Tozkoparan’da, depremlerde, göçüklerde, fabrikalarda, tarlalarda,
üniversitelerde ve yaşamın her alanında yanında yer almadıkları halk sınıfları
da bu bedeli sahiplenmeyecektir. Bu bedelin diğer yönü de delegesiz ve kitlesiz
şekilde sendika yönetimlerini ve vekilliği almanın gereğidir. Kürd’ün
iradesiyle verilen köşelerin bedelidir.
Bugün
madalyonun iki yüzü vardır: Ümit Özdağ’ın tutuklanmasıyla HDK gözaltıları
madalyonun yüzleridir. Bu gerçeği kabul etmeyenler varsa Mayıs seçimlerinde
Ümit Özdağ ile aynı ittifakta yer aldıklarını hatırlayabilirler. Sınıf için
ödenmeyen bedele sınıfın ortak olması söz konusu olamaz. İskender Bayhan’ın
iddiası doğruysa son on yıldır Papaz Gapon rolünü yeniden üstlenen reformistler
gün yüzüne çıkacaktır. Bu rolün gereği olarak emekçiler, kimlik temelli
grevlere çağrılıp ihraç ettirildi, sendikalar, pasifize edilip tabela ve dernek
hâline getirildi, işçi, grev yaparken belediye yönetimiyle sendikalar anlaşmaya
vardı, salgın döneminde yerli aşının bilimselliği tartışılırken Alman aşısının
getirilmesi için propaganda yapıldı, bugün oluşan Suriye için 6-8 Ekim’de
insanlar sokağa döküldü.
Tarih,
fermente bir yapıya sahiptir. Erken davranıp günün çıkarlarına uygun hareket
edenler, zaman ilerledikçe keskin sirkeye maruz kalırlar. Son on yıldır yaşanan
her gerilemenin nedeni, HDK bileşeni solun oportünizmi ve üstlendiği Papaz
Gapon rolüdür.
On
yıl önce bu çevrelerin insanlarına, bu rahatlığın ve sorumsuzluğun normal
olmadığını söylediğimizde alaycı yaklaşımlara ve aforoz girişimlerine maruz
kalıyorduk. Bugün ise yeni çözüm sürecinin on yıl önce sahip olduğu alanı
tanımaması karşısında şok geçirenler, dönüp on yıl önceki “rahatlıklarını”
ideolojik politik olarak çözümlerse bugün yaşadıkları süreci
anlamlandırabilirler.
Evet,
solun değil on yıllık, on aylık bir programı, mücadele örgüsü ve öngörüsü yok.
Buradan emekçiler olarak çıkaracağımız ders ise kurtuluşumuzun bu politikalar,
sendikalar ve çevreler ile olmayıp kendi meşru mücadelemiz olan sınıf
gerçeğinde olduğudur. Gerisi marjinalliğe sürüklenen, halkını yüzüstü bırakan, mücadeleyi
kapı kapı dolaşarak, evlere girerek, insanlara değerek, işyerlerine nüfuz
ederek örmeyen solun sorunudur.
S. Adalı
19 Şubat 2025
0 Yorum:
Yorum Gönder