Giriş
1.
On beş yıl önce Ahmet Türk, sorun çözülebilecekse ancak kendi kuşağıyla
çözülebileceğini, genç kuşağın uzlaşmaya uzak olduğunu ve kontrolünün zor
olduğunu söylemişti.
2.
2011-2012 sürecinde Kürt siyasi partisi hem meclisteydi hem de belediyeleri
yönetiyordu.
3.
2012 sürecine kadar KESK’in, sendikaların ve solun tüm eleştirilere rağmen
sınıflar mücadelesinde etkisi vardı.
4.
2012’de 4+4+4 getirilirken Eğitim Sen, başlayacak çözüm sürecine “zarar
vermemek” için eğitime dair pedagojik ilkelerinden vazgeçti.
5.
Gezi başlamadan çevrecilerin eylemlerinde bir vekil öne çıkıp tüm sivil toplum
kuruluşlarını Taksim’e çağırdı, sonra kitleler sokağa çıkınca bu vekil ortadan
kayboldu. Şimdi de Gezi nedeniyle açılan davalarda adı bile geçmiyor.
6.
2013’te Ahmet Türk’ün bahsettiği gençliğin “potansiyeli” önce solun, müzik
gruplarının ve eleştiri kültürünü geliştirmeye çalışan çevrelerin üzerine
yönlendirildi. Linç, saldırı, aforoz pratikleri bu gençler üzerinden yeniden
üretildi.
7.
Çözüm sürecinin bittiği dönemi kadar anadil dersleri açılması için bölge
halkına boykot düzenletildi.
8.
2014’te Suriye’nin kuzeyine IŞİD çeteleri saldırınca Kürt siyasi partisinin
başkanı halkı sokağa çıkmaya çağırdı, halk sokağa çıktı, elli insan yaşamını
yitirdi.
9.
Gezi’de öne çıkan vekil, çözüm sürecinin müzakere heyetinde yer aldı ve Kavala’nın
selamını iletiyordu. Kavala şimdi mahpus, vekil aynı yolda ilerliyor.
10.
Haziran 2015 seçimlerinde Kürt siyasi partisi tek başına barajı aşarak 82 vekil
çıkardı, önceki belediye seçiminde yüz civarı belediyenin yönetimini kazandı.
11.
Çözüm süreci sona erince hendekler kazıldı. Bu hendekleri “kimin” kazdırdığı
hâlen “muamma”. Gençlerin kendi başına bu işlere kalkıştığı söylendi. Kimse
sorumluluk almadı ama belediyenin iş makineleri hendek kazdı. Ahmet Türk’ün
bahsettiği gençlik buydu galiba!
12.
Sendika bu süreçte grev kararı aldı, akademisyenler bildiri imzaladı. Her ikisi
de tek taraflı çağrı yaptı. Sur’da çatışmalar sürerken Ofis semtindeki kafeler
dolup taşıyor, insanlar bu duruma aldırış etmiyordu çünkü kimse onlara
düşüncesini sormamıştı. Erk Acarer bir yazısında bahsetmişti, Sur’a yakın bir
çay bahçesinde insanların Survivor izlediğini. Bu durumu işletmeciye sorunca mealen
şu yanıtı alıyordu: “N’apalım Erk Bey, bizim de canımız yanıyor ama acımıza da
Survivor iyi geliyor.” Öyle ya aynı belediye Sur’a yakın semtlerde bisiklet
yolu inşa ediyordu aynı dönemde.
13.
Duraklarda, otobüste, yolda yürürken insanlar Kürt milliyetçiliğinin saldırılarında
yaşamını yitirdi.
Gelişme
14.
OHAL geldi. Sendikanın grevine katılan emekçiler işinden oldu. Bu süreçte neden
böyle hareket edildiğinin hesabını kimse vermedi. Bu konuda sendika, sol ve
Kürt milliyetçileri tek sözcük eleştiri kabul etmediği gibi özür de dilemedi,
ağzını açanı da “Kemalist, şoven, ulusalcı” diye yaftaladı.
15.
Bölgenin birçok kenti, ilçesi ve beldesi zarar gördü. İnsan, tarih, coğrafya,
Kürt milliyetçilerinin politik açmazı yüzünden yerle yeksan oldu. Bölgede
belediye otobüslerine dilinin ve kültürünün kimliği olduğunu yazan Kürt siyasi
partisi halkın yaşadığı evlerin arasına belediyenin iş makinelerini yolladı. Ne
Bağdat ne de Basra kaldı.
16.
Sendikalar grev ilan edemez, üye de greve katılamaz noktaya getirildi. Bu da
yetmiyormuş gibi sendikanın olağan genel kongresinde “Demokratik Uygarlık” adı
altında sınıfı reddeden broşür dağıtıldı. Şu an KESK’in fiili tüzüğü ve
programı o broşürdür.
17.
Ahmet Türk’ün bahsettiği o gençlik kalmadı. Bölgede eğitimli orta sınıf
ailelerin bile evlerinde çocuklara Kürtçe öğretilmiyor, Kürtçe konuşulmuyor.
18.
Kürtçe dersler için boykot düzenleyen halk, artık seçmeli Kürtçe dersi için
bile dilekçe vermiyor. O dersin açılması için Hüdapar stant açıp imza topluyor.
Şu meşhur paradigma kavramının değişimi ve acı sonuçları.
19.
Artık belediyelere atanan kayyumlara bile ses çıkarılmıyor.
20.
Kürt siyasi partisinin ne 82 vekili ne 100 civarı belediyesi ne Kürtçe dersler
için boykot düzenleyecek bir halk dinamizmi ne de o gençliği kaldı. Yanında
sendikacılığı ve solu bitirdi. Bölgedeki öğretmenlere sendikanın bir sivil
toplum kuruluşu olduğunun propagandasını yapan sendika bürokratları, her kimlik
politikasına dayanan güncel siyasetin sorununda protesto amaçlı grev
yapılmasının talep edilmesine neden oldu, amaçları da buydu zaten: İşçi sınıfı
tarihi özne olma özelliğini yitirmişti! O işçi sınıfı OHAL şartlarında bile
greve çıkmıştı.
21.
Bugün en ağır sınıfsal koşullarda bile tüm toplumsal dinamikler ve potansiyel
yerle bir edildiğinden sömürülmeye devam ediyoruz. Buna rağmen, hâlen
sömürülenlerin ve ezilenlerin durumunu buraya taşıyan sol ve Kürt siyasetinin
politikacıları dönüp halkı suçluyor.
22.
Halk sınıflarının yozlaştırılması da hız kesmiyor.
Sonuç
Bugün
demokratik siyasetin yolunun açılmasını talep edenler, ne belediyelere atanan
kayyumu ne o açılan hendeklerin hesabını ne sömürülmeyi ve ezilmeyi ne Kürtçeyi
ve Kürtçe dersleri ne de ihraçları önemseyip umursuyor. Ahmet Türk o gençlikten
hiç bahsetmiyor, yönettiği belediyeye kayyum atanmasının önemli olmadığını
çünkü makam derdi olmadığını söylüyor. Şu açıklamada bile halk gerçeğinden
uzaklık var. Makam, halka değil bireye indirgeniyor, temsille kariyer takas
ediliyor.
Özetlemeye
çalıştığımız sürecin hesabını vermeyenlerle nasıl bir yol alınacağını hâlen
bilmeyenler varsa kendi siyasetini ve ideolojisini bitirmek istiyordur. Bu
ittifaklar bitmez.
80
sürecinde Taner Akçam’a mektup yazılıp sol-Kürt ittifakı talep edilir. Önce
Kürt solları tarih sahnesinden silinir, 90 sonrası da ülke solu biat ettirilir,
sonra da “Türk solunu başıboş bırakmayın, sorun çıkaran varsa vekillik verin,
aşın bu sorunları” denir. Sonra CHP ile Kemalizm ittifakı kurulur, ikinci çözüm
süreci başlayınca CHP ile kavgaya tutuşulur. İdris-i Bitlisi-Yavuz ittifakı
güncellenmek istenir, o da olmazsa Malazgirt ittifakı güncellenir. Çanakkale’de
birlikte savaştıklarını söyleyenler o zaman bu coğrafyada gerçekleşen tüm ezme
pratiklerinin de ortak sorumlusudur. Tarih, bugün ezilenin dün muktedir
bileşeni olduğu gerçeğini değiştirmez. “Ermeni lobisi” dediğiniz Ermenilere
dönüp 150 öncesinin hesabını veremiyorsunuz. Bu ittifaklardan bir şey çıkmaz
halk sınıfları adına. Her ittifakınızda sola vurursunuz.
Tarih
geriye dönmüyor. O gençlere ne olduğu, kimlerin onları kendi politikasına göre
öne sürdüğü, neden her siyasetçiye ideolojik ayrım yapılmadan tespih edildiği,
ihraçların işe geri alınmasının neden talep edilmediği Ahmet Türk’ün ve Gezi’deki
o vekilin şahsında Kürt siyasetine sorulmadan dönüp bizlere eleştiri
getirilmemelidir. Varsın “Kemalist, işçici, ulusalcı, şovenist, Türk solu”
desinler. Bilinmesi gerekir: bugün dünün tekrarıdır. Bu tekrara düşmeden
tarihin akışına ayak uydurmak zorundayız.
Gerçekle
yüzleşmek çok ağırdır. O gerçeğin içinde bedeller ödenen tarih varsa bu daha da
ağırlaşır. Tüm bedellere ve değerlere rağmen bugün Kürt siyasi hareketinin,
onun peşine takılan solun, sendikaların ideolojik-politik iflası gerçekleşti.
Bugün sendikal üyeliği ve sınıf mücadelesini tasfiye edenler bu sendikalar ve
onları yöneten soldur.
TKP
özelinde bir gerçek vardır: Kitlesel genişleme sağlanınca ardından tasfiye
gelir. Önce balon uçacak kadar şişirilir, sonra da o balonun uçmaması için
havası indirilir. Bugün yaşanan elli yıllık sürecin özeti ve sonucu budur.
Ezilenin ve sömürülenin mücadelesi ve potansiyeli tasfiye edilmiştir. Bu
süreçte ezilenin ve sömürülenin talebi değil, onlar lehine karar alanların
hesapları adına mücadele ters yüz edilmiştir. Şimdi “KESK’e çökeceklerdi ben
kurtardım” diyenle tespih hediye eden aynı fotoğraftadır. Eşit ve adil bir
yaşam mücadelesinde bu sürecin mimarları ideolojik olarak reddedilmelidir.
23.
O gençlerin ardılları olan kuşak şimdi milliyetçi, nasyonal-ırkçı, Barzanici
anlayışa sürüklendi.
24.
Bu süreç başarısız olursa on binlerce insan öleceğini, solu başıboş
bırakılmaması, darbeyi önlediğini söyleyenlerin dedikleri gerçek oldu. Geriye
sadece acılar ve muammalar kaldı.
S. Adalı
10 Şubat 2025
0 Yorum:
Yorum Gönder