11 Şubat 2025

Potansiyel, Tasfiye, Yenilgi


Giriş

1. On beş yıl önce Ahmet Türk, sorun çözülebilecekse ancak kendi kuşağıyla çözülebileceğini, genç kuşağın uzlaşmaya uzak olduğunu ve kontrolünün zor olduğunu söylemişti.

2. 2011-2012 sürecinde Kürt siyasi partisi hem meclisteydi hem de belediyeleri yönetiyordu.

3. 2012 sürecine kadar KESK’in, sendikaların ve solun tüm eleştirilere rağmen sınıflar mücadelesinde etkisi vardı.

4. 2012’de 4+4+4 getirilirken Eğitim Sen, başlayacak çözüm sürecine “zarar vermemek” için eğitime dair pedagojik ilkelerinden vazgeçti.

5. Gezi başlamadan çevrecilerin eylemlerinde bir vekil öne çıkıp tüm sivil toplum kuruluşlarını Taksim’e çağırdı, sonra kitleler sokağa çıkınca bu vekil ortadan kayboldu. Şimdi de Gezi nedeniyle açılan davalarda adı bile geçmiyor.

6. 2013’te Ahmet Türk’ün bahsettiği gençliğin “potansiyeli” önce solun, müzik gruplarının ve eleştiri kültürünü geliştirmeye çalışan çevrelerin üzerine yönlendirildi. Linç, saldırı, aforoz pratikleri bu gençler üzerinden yeniden üretildi.

7. Çözüm sürecinin bittiği dönemi kadar anadil dersleri açılması için bölge halkına boykot düzenletildi.

8. 2014’te Suriye’nin kuzeyine IŞİD çeteleri saldırınca Kürt siyasi partisinin başkanı halkı sokağa çıkmaya çağırdı, halk sokağa çıktı, elli insan yaşamını yitirdi.

9. Gezi’de öne çıkan vekil, çözüm sürecinin müzakere heyetinde yer aldı ve Kavala’nın selamını iletiyordu. Kavala şimdi mahpus, vekil aynı yolda ilerliyor.

10. Haziran 2015 seçimlerinde Kürt siyasi partisi tek başına barajı aşarak 82 vekil çıkardı, önceki belediye seçiminde yüz civarı belediyenin yönetimini kazandı.

11. Çözüm süreci sona erince hendekler kazıldı. Bu hendekleri “kimin” kazdırdığı hâlen “muamma”. Gençlerin kendi başına bu işlere kalkıştığı söylendi. Kimse sorumluluk almadı ama belediyenin iş makineleri hendek kazdı. Ahmet Türk’ün bahsettiği gençlik buydu galiba!

12. Sendika bu süreçte grev kararı aldı, akademisyenler bildiri imzaladı. Her ikisi de tek taraflı çağrı yaptı. Sur’da çatışmalar sürerken Ofis semtindeki kafeler dolup taşıyor, insanlar bu duruma aldırış etmiyordu çünkü kimse onlara düşüncesini sormamıştı. Erk Acarer bir yazısında bahsetmişti, Sur’a yakın bir çay bahçesinde insanların Survivor izlediğini. Bu durumu işletmeciye sorunca mealen şu yanıtı alıyordu: “N’apalım Erk Bey, bizim de canımız yanıyor ama acımıza da Survivor iyi geliyor.” Öyle ya aynı belediye Sur’a yakın semtlerde bisiklet yolu inşa ediyordu aynı dönemde.

13. Duraklarda, otobüste, yolda yürürken insanlar Kürt milliyetçiliğinin saldırılarında yaşamını yitirdi.

Gelişme

14. OHAL geldi. Sendikanın grevine katılan emekçiler işinden oldu. Bu süreçte neden böyle hareket edildiğinin hesabını kimse vermedi. Bu konuda sendika, sol ve Kürt milliyetçileri tek sözcük eleştiri kabul etmediği gibi özür de dilemedi, ağzını açanı da “Kemalist, şoven, ulusalcı” diye yaftaladı.

15. Bölgenin birçok kenti, ilçesi ve beldesi zarar gördü. İnsan, tarih, coğrafya, Kürt milliyetçilerinin politik açmazı yüzünden yerle yeksan oldu. Bölgede belediye otobüslerine dilinin ve kültürünün kimliği olduğunu yazan Kürt siyasi partisi halkın yaşadığı evlerin arasına belediyenin iş makinelerini yolladı. Ne Bağdat ne de Basra kaldı.

16. Sendikalar grev ilan edemez, üye de greve katılamaz noktaya getirildi. Bu da yetmiyormuş gibi sendikanın olağan genel kongresinde “Demokratik Uygarlık” adı altında sınıfı reddeden broşür dağıtıldı. Şu an KESK’in fiili tüzüğü ve programı o broşürdür.

17. Ahmet Türk’ün bahsettiği o gençlik kalmadı. Bölgede eğitimli orta sınıf ailelerin bile evlerinde çocuklara Kürtçe öğretilmiyor, Kürtçe konuşulmuyor.

18. Kürtçe dersler için boykot düzenleyen halk, artık seçmeli Kürtçe dersi için bile dilekçe vermiyor. O dersin açılması için Hüdapar stant açıp imza topluyor. Şu meşhur paradigma kavramının değişimi ve acı sonuçları.

19. Artık belediyelere atanan kayyumlara bile ses çıkarılmıyor.

20. Kürt siyasi partisinin ne 82 vekili ne 100 civarı belediyesi ne Kürtçe dersler için boykot düzenleyecek bir halk dinamizmi ne de o gençliği kaldı. Yanında sendikacılığı ve solu bitirdi. Bölgedeki öğretmenlere sendikanın bir sivil toplum kuruluşu olduğunun propagandasını yapan sendika bürokratları, her kimlik politikasına dayanan güncel siyasetin sorununda protesto amaçlı grev yapılmasının talep edilmesine neden oldu, amaçları da buydu zaten: İşçi sınıfı tarihi özne olma özelliğini yitirmişti! O işçi sınıfı OHAL şartlarında bile greve çıkmıştı.

21. Bugün en ağır sınıfsal koşullarda bile tüm toplumsal dinamikler ve potansiyel yerle bir edildiğinden sömürülmeye devam ediyoruz. Buna rağmen, hâlen sömürülenlerin ve ezilenlerin durumunu buraya taşıyan sol ve Kürt siyasetinin politikacıları dönüp halkı suçluyor.

22. Halk sınıflarının yozlaştırılması da hız kesmiyor.

Sonuç

Bugün demokratik siyasetin yolunun açılmasını talep edenler, ne belediyelere atanan kayyumu ne o açılan hendeklerin hesabını ne sömürülmeyi ve ezilmeyi ne Kürtçeyi ve Kürtçe dersleri ne de ihraçları önemseyip umursuyor. Ahmet Türk o gençlikten hiç bahsetmiyor, yönettiği belediyeye kayyum atanmasının önemli olmadığını çünkü makam derdi olmadığını söylüyor. Şu açıklamada bile halk gerçeğinden uzaklık var. Makam, halka değil bireye indirgeniyor, temsille kariyer takas ediliyor.

Özetlemeye çalıştığımız sürecin hesabını vermeyenlerle nasıl bir yol alınacağını hâlen bilmeyenler varsa kendi siyasetini ve ideolojisini bitirmek istiyordur. Bu ittifaklar bitmez.

80 sürecinde Taner Akçam’a mektup yazılıp sol-Kürt ittifakı talep edilir. Önce Kürt solları tarih sahnesinden silinir, 90 sonrası da ülke solu biat ettirilir, sonra da “Türk solunu başıboş bırakmayın, sorun çıkaran varsa vekillik verin, aşın bu sorunları” denir. Sonra CHP ile Kemalizm ittifakı kurulur, ikinci çözüm süreci başlayınca CHP ile kavgaya tutuşulur. İdris-i Bitlisi-Yavuz ittifakı güncellenmek istenir, o da olmazsa Malazgirt ittifakı güncellenir. Çanakkale’de birlikte savaştıklarını söyleyenler o zaman bu coğrafyada gerçekleşen tüm ezme pratiklerinin de ortak sorumlusudur. Tarih, bugün ezilenin dün muktedir bileşeni olduğu gerçeğini değiştirmez. “Ermeni lobisi” dediğiniz Ermenilere dönüp 150 öncesinin hesabını veremiyorsunuz. Bu ittifaklardan bir şey çıkmaz halk sınıfları adına. Her ittifakınızda sola vurursunuz.

Tarih geriye dönmüyor. O gençlere ne olduğu, kimlerin onları kendi politikasına göre öne sürdüğü, neden her siyasetçiye ideolojik ayrım yapılmadan tespih edildiği, ihraçların işe geri alınmasının neden talep edilmediği Ahmet Türk’ün ve Gezi’deki o vekilin şahsında Kürt siyasetine sorulmadan dönüp bizlere eleştiri getirilmemelidir. Varsın “Kemalist, işçici, ulusalcı, şovenist, Türk solu” desinler. Bilinmesi gerekir: bugün dünün tekrarıdır. Bu tekrara düşmeden tarihin akışına ayak uydurmak zorundayız.

Gerçekle yüzleşmek çok ağırdır. O gerçeğin içinde bedeller ödenen tarih varsa bu daha da ağırlaşır. Tüm bedellere ve değerlere rağmen bugün Kürt siyasi hareketinin, onun peşine takılan solun, sendikaların ideolojik-politik iflası gerçekleşti. Bugün sendikal üyeliği ve sınıf mücadelesini tasfiye edenler bu sendikalar ve onları yöneten soldur.

TKP özelinde bir gerçek vardır: Kitlesel genişleme sağlanınca ardından tasfiye gelir. Önce balon uçacak kadar şişirilir, sonra da o balonun uçmaması için havası indirilir. Bugün yaşanan elli yıllık sürecin özeti ve sonucu budur. Ezilenin ve sömürülenin mücadelesi ve potansiyeli tasfiye edilmiştir. Bu süreçte ezilenin ve sömürülenin talebi değil, onlar lehine karar alanların hesapları adına mücadele ters yüz edilmiştir. Şimdi “KESK’e çökeceklerdi ben kurtardım” diyenle tespih hediye eden aynı fotoğraftadır. Eşit ve adil bir yaşam mücadelesinde bu sürecin mimarları ideolojik olarak reddedilmelidir.

23. O gençlerin ardılları olan kuşak şimdi milliyetçi, nasyonal-ırkçı, Barzanici anlayışa sürüklendi.

24. Bu süreç başarısız olursa on binlerce insan öleceğini, solu başıboş bırakılmaması, darbeyi önlediğini söyleyenlerin dedikleri gerçek oldu. Geriye sadece acılar ve muammalar kaldı.

S. Adalı
10 Şubat 2025

0 Yorum: