21 Şubat 2025

,

Heyula

Komünizm heyulası karşında dili tutulanların iftira ve manipülasyonlarının anatomisi.

İdeolojiler ve sahiplerine göre devrimci komünistler kimdir, nedir?

Sağcı, milliyetçi, şovenistlere göre, vatan haini, terörist ve yediği kaba pisleyenleriz!

Muhafazakâr, dincilere göre, dinsiz, imansız, hayasızız!

Liberallere göre, doğaya ve insanın doğasına uymayan bir ideoloji olarak mülkiyet düşmanıyız!

Feministlere göre, eril, ahlak bekçisi, cins körü, indirgemeci vs.

Reformistlere göre, maceracı, sekter, demokratik mücadeleyi yok sayanız!

Yukarıda saydığımız yalanın, dolanın, iftiranın ve manipülasyonların eksiği vardır, fazlası yoktur. Bunları artırabiliriz, zira egemenler ve onun sadık bekçileri, kadrolu elemanları, sistemin bütün aygıtları, imkânları, argümanları, gazetesi/dergisi, internet, sanatı, eğitim sistemi vs. ile üzerinde zevk-i sefa sürdükleri ülkemiz ve dünyamızı daha fazla sömürmeleri, daha fazla kâr ile ceplerini doldurmaları ve tüm bunlar olup biterken asıl düşmanın kim olduğunu, açlığın sefaletin, işsizliğin, savaşların, ölümlerin kimlerin eseri olduğunu, bu sonuçları kimin yarattığını, bu sonuçları doğuran sistemi ve politikalarını gizlemek, hakikati örtbas etmek için tüm imkânlarını seferber etmekte, onların emrinde, “hazır ol”da bekleyen kapıkullarının ürettikleri burjuva akademisine ait teorilerle gerici feodal söylem ve pratikleri ile kokuşmuş, çürümüş emperyalist/kapitalist sistemi ve onun yarattığı pis kokuları oda spreyleri gibi gizlemek, dikkatleri başka yere çekmek, suni dengeler yaratmak için kullanıyor.

Tüm bunlar, bugüne has şeyler değil. Ne vakit o ilk kazık çakıldı, “burası artık benim” dendi, işte o gün bugündür birileri, kazık çaktığı yeri kaybetmemek, hatta o yeri büyütmek, genişletmek için iftira ve manipülasyonlarına devam ediyor.

Çeşitli milletlerden oluşan işçi-köylü, emekçi halkımız, ezilenin ezileni kadınlar, gençler, Dünya işçi sınıfı, Dünya halkları, eğer olur da tüm bu yalanlara, dolanlara, iftiralara, hakikati örtbas eden manipülasyonlara bir süreliğine kulaklarını tıkar da devrimci komünistler için, devrim ve komünizm için egemenlerin ne diye bu kadar yalana ihtiyacı duyduğunu öğrenmek adına “bunlara ne sebep oldu?” diye sorarsa o sebebi idrak edecektir:

Biz, burjuvazinin mülkünü yok etme niyetimiz sebebiyle eleştiriliyoruz. Evet, kesinlikle öyle. Niyetimiz tam da budur.

Evet, bütün tarihsel ve güncel yalanın, dolanın, iftiranın sebebi, bu kısa cümlede ifade edilen niyetimiz, o niyet uyarınca ortaya koyduğumuz pratiktir.

Feodalizmin bağrında büyüyen, eşitlik, kardeşlik, özgürlük vaat eden burjuvazinin/kapitalistlerin, 1848’de yayımlanan Komünist Manifesto ile egemenlerin kalbine hançer saplayan Marks ve Engels yoldaşların birkaç cümlelik söylemi, onların heyulası olmuştur. Ve bu heyula tüm dünyayı sarmıştır.

Bu heyula öyle bir heyuladır ki onu defetmek için, Burjuvazi bizzat kendisinin tasfiye ettiği din adamlarını bile yardıma çağırmıştır. Lâkin bu sefer egemen olan ve üstünlüğü elinde tutan, burjuvazidir, kapitalistlerdir. Din adamları kurumu, sadece bu heyula karşısında sermayeye, özel mülkiyete zarar gelmemesi için vaaz veren bir kapıkuludur.

En ilerici isimler bile toplumsal çelişkileri kadere bağlayıp özel mülkiyete bir zarar gelmemesini sağlamak için uğraşmıştır. Çünkü herkesin ilahiyattan, skolastik fikirlerden beslenmesi mümkün değildir. Bazı insanlar da bilimsel, akla mantığa uygun şeyler duymak isterler. İşte bu ihtiyacı ilericiler, akıl ve bilime dayandırdıkları tezlerle karşılarlar.

Akıl ise burjuvazinin aklıdır, bilim sermayenin tekelinde olan bilimdir. Bunun bir önemi yoktur. Burjuvazinin reyonlarında herkesin duymak, okumak, inanmak, secde etmek istediği her şey bulunmaktadır. Kader, bilim, akıl, deney, tecrübe… seçenekler mebzul miktardadır!

Artık burjuvaziye, pazarda tezgâh açmış pazarcı, az ileride lokanta işleten esnaf gibi, “Ne vereyim abime” diye sormak düşer. Konjonktüre göre en basit olanı, güzel bir karışım hazırlayıp herkese sunmaktır. Bu karışımın içindeki seçenekler konusunda tek şartsa onların, özel mülkiyeti, üretim ilişkilerini, ezilen yoksulları, işçileri, emekçi halkları sınıfsal ve toplumsal çelişkiler konusunda bilinçlendirmemeleridir.

Akıl ve bilimi seçenler, kaderci anlayış üzerinden halka küfredecek; kaderi seçenlerse akıl ve bilim üzerinden, bilimin “kâfir icadı” olduğunu söyleyip, her şeyi kadere bağlayacaktır. Bu sayede burjuvazi büyük bir yükten kurtulacaktır. Bu seçenekler, öyle rastgele kullanılabilecek yöntemler değildir. Hepsi de burjuvazinin günahlarından arındırılması için kullanılan soyut kavramlardan ibarettir.

Konumuza dönecek olursak: Bilimsel sosyalizmin tarihsel ve siyasal haklılığı karşısında yalana ve iftiraya başvurmaktan başka çaresi olmayan egemenlerin ilk iftirası, komünistlerin bahsini ettikleri ortaklığın eş olarak “kadınlar”ı da içerdiği ile ilgilidir.

Bu iftiranın altında yatan şey, burjuvazinin özel mülkiyetine karşı gelişebilecek ortak mülkiyet, ortak kullanım, hak istemi korkusudur. Nihayetinde ustalarında dile getirdiği biçimiyle burjuvanın gözünde karısı, bir üretim aracından başka bir şey değildir. Dolayısıyla üretim araçlarının ortaklaşa kullanılacağını duyar duymaz burjuva tek bir sonuca ulaşır ve komünizmde kadınların da ortaklaşa kullanılacağı tespitinde bulunur.

Esasen bu iftiralar, iki uzlaşmaz sınıf arasında yaşanan toplumsal çatışmanın bir sonucudur. Azınlık olan ama örgütlü devlet aygıtını elinde bulunduran burjuvazi, tüm toplumsal çelişkileri silikleştirmek için tarih boyu sürekli bu tür argümanlarla saldırılar gerçekleştirmiştir.

İnançlı bir emekçiye “bunlar senin dinini yok edecek”, ülkesini seven bir gence “bunlar senin ülkeni bölecek”, yıllarca çalışıp üzerine bir de kredi çekerek güç bela ev sahibi olmuş emekçiye “bunlar mülkiyet düşmanı, evini elinden alacaklar”, işçi-emekçi kadınlara “bunlar sizi ortak kullanacak” diyor.

Yani burjuvazi herkese anlayacağı dilden konuşuyor, herkesi en zayıf yerinden vurup asıl düşmanın kim olduğunu unutturmak adına, söylemediği söz, yapmadığı iş kalmıyor.

Komünistlerin kuramı tek bir tümcede özetlenebilir: “Özel mülkiyetin ortadan kaldırılması!”

Evet bu kuram, burjuvazi/kapitalistler, ağalar-beyler, egemenler, dünyanın tüm nimetleri üzerinde tepinen mutlu azınlık için büyük bir felâket, büyük bir yıkım demektir.

Biz işçi sınıfı ve ezilen halklar içinse zincirlerden başka kaybedecek bir şeyimiz bulunmamaktadır. Kazanacağımız bir dünya vardır.

Her siyasi-ekonomik krizde krizin faturasını işçi sınıfına kesen, bu faturayı da gizlemek, görünmez kılmak, sorgulatmamak için halklar arasına suni düşmanlık tohumları atan emperyalist haydutlar ve yerli işbirlikçileri, Covid-19 salgını ile ekonomik krizi en az hasarla atlatmanın, yeni ekonomi politikaları oluşturmanın, dünyayı resetleyip yeni bir dünya düzeni kurmanın telâşı içerisindeler.

Eski dünyada olduğu gibi, bu eskisinin üzerine kurulan ve ona göre şekil alan yeni dünya düzeninde de bizim yerimiz olmayacak. Zira eski dünyayı da, eski dünya üzerinden şekillenen yeni dünya düzenini de siyasi-ekonomik iktidarı elinde bulunduran egemenler, kendi menfaatleri doğrultusunda işçi sınıfını ve halkları ezmek, sömürmek, köle gibi çalıştırmak için kuracaklar. Sonra da bu kurduklarına “medeniyet” diyecekler, herkese refah, özgürlük ve adalet bahşedeceklerini söyleyecekler.

Özgürlük, adalet ve ballandırarak anlattıkları refah, işçi sınıfı için “onun yaşayabilmesi ve soyunu sürdürülebilmesi noktasında ihtiyaç duyduğu geçim imkânlarıyla sınırlıdır”, bu imkânlardan ibarettir, fazlası değil. Onların proletaryaya vaat ettikleri refah budur.

Madem vaat edilen şeyler bunlar, madem işçi sınıfının ve halkların payına yine açlık, yoksulluk, sefalet, kölelik, acı ve gözyaşı düşmüştür, varsın o vakit “egemen sınıflar bir komünist devrim korkusuyla titresinler!”

Serkan Yıldırım
15 Aralık 2020

0 Yorum: