22 Temmuz 2020

,

Cezayir, Fanon, KPP

Fransa’ya karşı bağımsızlık mücadelesi veren Cezayirli devrimcilerle birlikte aynı kavgaya girmiş Martinikli Siyahî psikiyatrist Frantz Fanon’un yazıları, iç savaşın örsünde dövülmüş birer kılıçtı. Amerika’da gettoları şiddet rüzgârı sarınca Fanon’un kitapları da İngilizceyle tanışma imkânı buldu, 1968’de Dr. Martin Luther King, Jr.’ın katli sonrası bunlar yoğun olarak okundular. Fanon 1961’de, uğruna hayatını harcadığı Cezayir’in bağımsızlığına kavuşmasından bir yıl önce vefat etti, fakat büyük bir akılla kaleme alınmış, isimsiz olarak basılmış Yeryüzünün Lanetlileri, zamanla Amerika’da Siyah devrimcilerin başucu kitabı hâline geldi ve onların fikirlerini tüm yönleriyle etkiledi. Fanon’un yaptığı analizde, ülke genelinde Siyahların gettolarında kendiliğinden oluşan şiddet dalgasına ilişkin açıklamalar ve gerekçeler bulmak mümkündü. Kitap, yeni patlak veren ayaklanmaların devrimci bir hareketin doğuşuyla bağlantısına dair ipuçları sunmaktaydı.

Yeryüzünün Lanetlileri’nin ilk cümlesinde şu söyleniyordu:

“Ulusal kurtuluş, ulusal uyanış, ulusun halka iadesi veya uluslar topluluğu, hangi adı, hangi en yeni ifadeyi kullanırsanız kullanın, dekolonizasyon, sömürgelikten kurtuluş, her daim şiddet içeren bir olgudur.”[1]

Fanon’un sömürgeci hâkimiyet bağlamında ırkçılıkla şiddetin iç içe geçen olgular olduğuna dair tahlili, Amerika’da mücadele yürüten Siyahların epey ilgisini çekti. Ayrıca bu tahlil, değişim için barışçıl yollardan mücadele yürütülmesi gerektiği ile ilgili tavsiyelere karşı işe yarar bir panzehir temin etti.

Fanon, şiddetin Beyaz sömürgeci hâkimiyetinin doğasına içkin olduğunu gösterdi ve şiddet yoluyla hayfını alan ezilenlerin sömürgecilik süreci ile birlikte yitirdikleri onurlarını yeniden kazandıklarını ortaya koydu. Sömürgenin işkenceye maruz kalmış zihnini ve sömürgeciliği yok etmek için verilen kavganın tedavi edici yanını analiz eden çalışması ile Fanon, devrimci Siyahlara önemli ve sağlam görüşler kazandırdı. Devrimci Siyahlar, onun sayesinde dünya genelinde gelişme kaydeden devrimle kurdukları ilişkiye, Amerika’daki statüleriyle Amerika dışındaki sömürge halkların statüsü arasındaki yakınlığa dair belirli bir fikre kavuştular.

Beyazların kültürel hâkimiyetini redde tabi tutan dekolonizasyon sürecinin kilit unsuru konusunda yürüttüğü tartışma dâhilinde Fanon hepimizi, Siyahların Siyah Güç döneminde tecrübe ettikleri Siyahlıktan utanma aşamasından onunla övünme aşamasına geçiş konusunda aydınlattı:

“Beyazların değerlerinin üstünlüğünü teyit eden şiddet ve o değerlerin yerlinin hayat tarzı ve düşüncesi üzerinde galebe çalmasını sağlayan saldırganlık karşısında yerli, intikamını almak için, o Batılı değerler karşısında ne vakit dillendirilse alaycı bir ifadeyle güler. Sömürge bağlamında yerleşimci, yerlinin iradesini kırma ile ilgili çalışmalarını ancak o yerli, beyaz adamın değerlerinin üstün olduğunu yüksek sesle ve anlaşılır bir ifadeyle kabul etmesi durumunda sonlandırır. Dekolonizasyon döneminde sömürge kitleler, bu değerlerle alay ederler, onları aşağılarlar ve kusup atarlar.”[2]

Fanon’un dekolonizasyon analizi, Beyazların politik kontrolüne yönelik şiddet temelli itiraz ile Beyazların hâkimiyetine dönük kültürel meydan okumanın birbirleriyle bağlantılı olduklarını açık bir biçimde ortaya koydu.

Fanon’un üzerine kalem oynattığı Afrika’daki sömürgecilik, Amerikalı Siyahların içinde yaşadıkları dünyaya fazlasıyla benzediği için Fanon’un analizleri, Siyah devrimcilerin strateji anlayışlarını kökten değiştirdi. Fanon’a göre:

“Sömürge dünyası ikiye bölünmüş bir dünyadır. […] Yerli halkın yaşadığı bölge, yerleşimcilerin yaşadığı bölgeden kopuktur. İki bölge de birbirini dışlama ilkesine göre hareket eder. […] Yerleşimcinin bölgesi sağlam temeller üzerine kuruludur. […] Işıl ışıldır. […] Şehir merkezine ulaşım kolaydır. […] Her zaman her şeyin iyisi oradadır. […] Yerleşimcilerin şehri, beyazlardan ibaret bir şehirdir.

Sömürge halka ait yerleşim yeriyse, yerli halka ait bir mekân olarak, basit anlamda Zencilerin köyüdür. […] Kötü şöhrete sahip olan, itibarsız insanların yaşadığı, koruma altındaki bir bölgedir. […] Yerlilerin şehri açtır. […] Ete, ayakkabıya, kömüre ve ışığa muhtaçtır. Orası, insanların çamur içinde debelenip durduğu bir yerdir.”[3]

Sömürge, kendisine has özelliklere sahiptir ve bu özellikler, “insanların gerçekliğini hiçbir şekilde gizleyemeyen, yaşam tarzlarındaki farklarla, eşitsizlikle ve ekonomik gerçeklikle” alakalıdır.[4] Yakından bakıldığında “dünya, bir ırka ve bir türe ait olup olmamaya göre taksim edilmiştir.”[5] Fanon’a göre “sömürgelerde sebep sonuçtur, beyaz olduğunuz için zengin, zengin olduğunuz için beyazsınızdır.”[6] Bu türden bir bölünmüş dünya, ancak ezilenler sömürge dünyasını ilk plana taşıyacak şiddet denilen aracı ellerine aldıklarında son bulur:

“Sömürge dünyasının düzene sokulması noktasında devreye sokulan aynı şiddet, yerli halk, tarihi kendi şahsında somutlayıp yasak bölgelere akın etmeye karar verdiğinde, bir silâh gibi kuşanılır. O andan itibaren sömürge dünyasını viran eylemek, zihinde bir resmi canlandırmak gibi, anlaşılması çok kolay olan, alabildiğine yalın bir eylemdir.”[7]

Kara Panter Partisi açısından ABD’de Siyahların maruz kaldıkları koşullar, Beyaz halk içerisine dağılmış, tutsak hâlde yaşayan sömürge halkların koşullarına çok benziyordu. Cleaver’ın da dile getirdiği gibi, biz “cemaat emperyalizmi”ne tabi idik.[8] Cleaver genelde Beyaz cemaati denilen şeye “ana ülke”, Siyah cemaatine de “sömürge” derdi.[9] Fanon’un analizinin ülkeye uyarlanması sayesinde eskiden kullanılan ifadelerin üzerini örttüğü, hâkim Beyazlarla boyun eğdirilmiş bir kesim olarak Siyahlar arasındaki tarihsel ilişkinin netleştirilmesi mümkün hâle geldi. “İkinci sınıf yurttaş” demek yerine Siyahları sömürge olarak gören anlayış, Kara Panter Partisi’nin politik yönelimini tarif etti. Bu yönelim dâhilinde parti, İnsan Hakları Hareketi kapsamında bolca dillendirilen asimilasyoncu görüşe yönelik meşru bir seçenek sunma imkânı buldu, böylelikle Siyahların topluma entegre edilmesi yerine, onları özgürleştirmeyi amaç edinen örgütsel stratejiler için gerekli zemine kavuştu.

Dekolonizasyon sürecinin yaşandığı uluslararası bağlamın etkisini dikkate alan Fanon, sömürgelerin yaşadıkları kopuşları iki nedene bağlıyordu: Sömürge halklar, ya şiddet araçlarını kullanarak, kendi hakları için mücadele yürütüyorlardı ya da sömürgeci rejimi frenleyen bir güç gibi hareket ediyorlardı.[10] Fanon, konuyla ilgili olarak şu tespiti yapıyordu:

“Sömürge halk yalnız değildir. Sömürgeci güçler ne ederse etsin, sömürge halkın kapıları, dış dünyadan gelecek yeni fikirlere ve seslere açıktır. O, havanın şiddet yüklü olduğunu, şiddetin herhangi bir yerde patlayabileceğini ve sömürgeci rejimi kökleriyle birlikte söküp atabileceğini anlar.”[11]

Sömürgeci idareye kafa tutma ile ilgili şevkin kaynağı, sömürgecilerin hâkimiyetine son verme konusunda başka sömürge halkların elde ettikleri başarılara dair bilgidir. Fanon’un tespitiyle, “yerli halk, şiddete başvuracağına dair tehdidini açıktan ve hiç çekinmeden savurur, çünkü o, mevcut durumun sıra dışı niteliğinin farkındadır. […] Yerli, o durumdan istifade etmeye kararlıdır.”[12]

Kurulduğu ilk günden itibaren Kara Panter Partisi, Siyahların içinde yaşadıkları koşulları uluslararası bağlam dâhilinde ele almış, Afrika’da, Asya’da ve Latin Amerika’da halkların mücadele ettikleri ırkçı emperyalizmin ABD’de Siyahlara zulmettiğini söylemiştir. Parti, ilk başta bir dizi farklı ideolojik kaynaktan beslenmiştir. Stokely Carmichael’ın 1966’ta yaptığı Siyah güç çağrısı ve simgesi kara panter olan Lowndes Kasabası Özgürlük Örgütü’nü kurması, 1965’te yaşanan Watts Ayaklanması sonrası yeni bir örgüt kurmak için kolları sıvayan Oakland’lı iki öğrenci olarak Huey Newton ile Bobby Seale’ın imgeleminde yer etmiştir. Malcolm X’ten aldıkları devrimci Siyah milliyetçiliği fikrine, Fanon’un sömürgecilik ve şiddetin gerekliliği görüşünü ekleyen Panterler, Kwame Nkrumah’ın politik örgütlenme ile ilgili fikirlerinden, Che Guevara ve Mao Zedung’un geliştirdiği gerilla savaşı ve politik mücadele teorilerinden istifade etmişlerdir. Tüm bu fikirler ve görüşlerse, yönetilenlerin ihtiyacını karşılamayan bir hükümetin ilga edilmesi hakkını savunan Bağımsızlık Bildirgesi’ndeki o devrimci mesajla birleştirilmiştir.[13] Panterlerin ifadesiyle Siyah Amerikalılar, stratejik açıdan belirli bir öneme sahiptirler, çünkü onlar “düşmanın tam kalbinde”, Amerikan emperyalizminin merkezine vuracak mesafede yaşamaktadırlar.

Kathleen Neal Cleaver

[Kaynak: “Back to Africa: The Evolution of the International Section of The Black Panther Party (1969-1972)”, The Black Panther Party Reconsidered içinde, Yayına Hazırlayan: Charles E. Jones, Black Classic Press, 1998, s. 214-216.]

Dipnotlar:
[1] Frantz Fanon, The Wretched of the Earth, Çev. Constance Farrington, (New York: Grove Press, 1968), s. 35.

[2] A.g.e., s. 43.

[3] A.g.e., s. 38-39.

[4] A.g.e., s. 40.

[5] A.g.e.

[6] A.g.e.

[7] A.g.e.

[8] Eldridge Cleaver, “Community Imperialism”, The Black Panther, 18 Mayıs 1968, s. 10: Ayrıca 20 Nisan 1969’da yeniden basılan hâli, s. 14.

[9] A.g.e.

[10] Fanon, s. 70.

[11] A.g.e.

[12] A.g.e., s. 74.

[13] On Maddeli Program’da ve Kara Panter Partisi Programı’nda her bir bölüm iki ayrı kısma ayrılmıştır. İlk kısımda “ne istiyoruz?” sorusu, ikinci kısımda “neye inanıyoruz?” sorusu cevaplanır. Bağımsızlık Bildirgesi’nin ilk cümlelerinin alıntılandığı onuncu maddenin sonunda şu cesur cümleye yer verilir: “Ama gasp ve suiistimaller kapıyı çaldığında, mevcut gerçeklik onları mutlak bir despotizmin yumruğu altında ezdiğinde, bu devleti yıkmak ve gelecekte içinde yaşayacakları güvenli koşullar için yeni muhafızlar temin etmek, onların hakkı ve görevi olacaktır.” Bkz. “Kara Panter Partisi”, 8 Temmuz 2014, İştirakî.