Fransa’ya karşı bağımsızlık mücadelesi veren
Cezayirli devrimcilerle birlikte aynı kavgaya girmiş Martinikli Siyahî
psikiyatrist Frantz Fanon’un yazıları, iç savaşın örsünde dövülmüş birer
kılıçtı. Amerika’da gettoları şiddet rüzgârı sarınca Fanon’un kitapları da
İngilizceyle tanışma imkânı buldu, 1968’de Dr. Martin Luther King, Jr.’ın katli
sonrası bunlar yoğun olarak okundular. Fanon 1961’de, uğruna hayatını harcadığı
Cezayir’in bağımsızlığına kavuşmasından bir yıl önce vefat etti, fakat büyük
bir akılla kaleme alınmış, isimsiz olarak basılmış Yeryüzünün Lanetlileri, zamanla Amerika’da Siyah devrimcilerin
başucu kitabı hâline geldi ve onların fikirlerini tüm yönleriyle etkiledi.
Fanon’un yaptığı analizde, ülke genelinde Siyahların gettolarında kendiliğinden
oluşan şiddet dalgasına ilişkin açıklamalar ve gerekçeler bulmak mümkündü.
Kitap, yeni patlak veren ayaklanmaların devrimci bir hareketin doğuşuyla
bağlantısına dair ipuçları sunmaktaydı.
Yeryüzünün
Lanetlileri’nin ilk cümlesinde şu
söyleniyordu:
“Ulusal
kurtuluş, ulusal uyanış, ulusun halka iadesi veya uluslar topluluğu, hangi adı,
hangi en yeni ifadeyi kullanırsanız kullanın, dekolonizasyon, sömürgelikten
kurtuluş, her daim şiddet içeren bir olgudur.”[1]
Fanon’un sömürgeci hâkimiyet bağlamında ırkçılıkla
şiddetin iç içe geçen olgular olduğuna dair tahlili, Amerika’da mücadele
yürüten Siyahların epey ilgisini çekti. Ayrıca bu tahlil, değişim için barışçıl
yollardan mücadele yürütülmesi gerektiği ile ilgili tavsiyelere karşı işe yarar
bir panzehir temin etti.
Fanon, şiddetin Beyaz sömürgeci hâkimiyetinin
doğasına içkin olduğunu gösterdi ve şiddet yoluyla hayfını alan ezilenlerin
sömürgecilik süreci ile birlikte yitirdikleri onurlarını yeniden kazandıklarını
ortaya koydu. Sömürgenin işkenceye maruz kalmış zihnini ve sömürgeciliği yok
etmek için verilen kavganın tedavi edici yanını analiz eden çalışması ile
Fanon, devrimci Siyahlara önemli ve sağlam görüşler kazandırdı. Devrimci
Siyahlar, onun sayesinde dünya genelinde gelişme kaydeden devrimle kurdukları
ilişkiye, Amerika’daki statüleriyle Amerika dışındaki sömürge halkların statüsü
arasındaki yakınlığa dair belirli bir fikre kavuştular.
Beyazların kültürel hâkimiyetini redde tabi tutan
dekolonizasyon sürecinin kilit unsuru konusunda yürüttüğü tartışma dâhilinde Fanon
hepimizi, Siyahların Siyah Güç döneminde tecrübe ettikleri Siyahlıktan utanma
aşamasından onunla övünme aşamasına geçiş konusunda aydınlattı:
“Beyazların
değerlerinin üstünlüğünü teyit eden şiddet ve o değerlerin yerlinin hayat tarzı
ve düşüncesi üzerinde galebe çalmasını sağlayan saldırganlık karşısında yerli,
intikamını almak için, o Batılı değerler karşısında ne vakit dillendirilse
alaycı bir ifadeyle güler. Sömürge bağlamında yerleşimci, yerlinin iradesini
kırma ile ilgili çalışmalarını ancak o yerli, beyaz adamın değerlerinin üstün
olduğunu yüksek sesle ve anlaşılır bir ifadeyle kabul etmesi durumunda
sonlandırır. Dekolonizasyon döneminde sömürge kitleler, bu değerlerle alay
ederler, onları aşağılarlar ve kusup atarlar.”[2]
Fanon’un dekolonizasyon analizi, Beyazların
politik kontrolüne yönelik şiddet temelli itiraz ile Beyazların hâkimiyetine
dönük kültürel meydan okumanın birbirleriyle bağlantılı olduklarını açık bir
biçimde ortaya koydu.
Fanon’un üzerine kalem oynattığı Afrika’daki
sömürgecilik, Amerikalı Siyahların içinde yaşadıkları dünyaya fazlasıyla
benzediği için Fanon’un analizleri, Siyah devrimcilerin strateji anlayışlarını
kökten değiştirdi. Fanon’a göre:
“Sömürge
dünyası ikiye bölünmüş bir dünyadır. […] Yerli halkın yaşadığı bölge,
yerleşimcilerin yaşadığı bölgeden kopuktur. İki bölge de birbirini dışlama
ilkesine göre hareket eder. […] Yerleşimcinin bölgesi sağlam temeller üzerine
kuruludur. […] Işıl ışıldır. […] Şehir merkezine ulaşım kolaydır. […] Her zaman
her şeyin iyisi oradadır. […] Yerleşimcilerin şehri, beyazlardan ibaret bir
şehirdir.
Sömürge
halka ait yerleşim yeriyse, yerli halka ait bir mekân olarak, basit anlamda
Zencilerin köyüdür. […] Kötü şöhrete sahip olan, itibarsız insanların yaşadığı,
koruma altındaki bir bölgedir. […] Yerlilerin şehri açtır. […] Ete, ayakkabıya,
kömüre ve ışığa muhtaçtır. Orası, insanların çamur içinde debelenip durduğu bir
yerdir.”[3]
Sömürge, kendisine has özelliklere sahiptir ve bu
özellikler, “insanların gerçekliğini hiçbir şekilde gizleyemeyen, yaşam
tarzlarındaki farklarla, eşitsizlikle ve ekonomik gerçeklikle” alakalıdır.[4]
Yakından bakıldığında “dünya, bir ırka ve bir türe ait olup olmamaya göre
taksim edilmiştir.”[5] Fanon’a göre “sömürgelerde sebep sonuçtur, beyaz
olduğunuz için zengin, zengin olduğunuz için beyazsınızdır.”[6] Bu türden bir bölünmüş
dünya, ancak ezilenler sömürge dünyasını ilk plana taşıyacak şiddet denilen
aracı ellerine aldıklarında son bulur:
“Sömürge
dünyasının düzene sokulması noktasında devreye sokulan aynı şiddet, yerli halk,
tarihi kendi şahsında somutlayıp yasak bölgelere akın etmeye karar verdiğinde, bir
silâh gibi kuşanılır. O andan itibaren sömürge dünyasını viran eylemek, zihinde
bir resmi canlandırmak gibi, anlaşılması çok kolay olan, alabildiğine yalın bir
eylemdir.”[7]
Kara Panter Partisi açısından ABD’de Siyahların
maruz kaldıkları koşullar, Beyaz halk içerisine dağılmış, tutsak hâlde yaşayan
sömürge halkların koşullarına çok benziyordu. Cleaver’ın da dile getirdiği
gibi, biz “cemaat emperyalizmi”ne tabi idik.[8] Cleaver genelde Beyaz cemaati
denilen şeye “ana ülke”, Siyah cemaatine de “sömürge” derdi.[9] Fanon’un
analizinin ülkeye uyarlanması sayesinde eskiden kullanılan ifadelerin üzerini
örttüğü, hâkim Beyazlarla boyun eğdirilmiş bir kesim olarak Siyahlar arasındaki
tarihsel ilişkinin netleştirilmesi mümkün hâle geldi. “İkinci sınıf yurttaş”
demek yerine Siyahları sömürge olarak gören anlayış, Kara Panter Partisi’nin
politik yönelimini tarif etti. Bu yönelim dâhilinde parti, İnsan Hakları
Hareketi kapsamında bolca dillendirilen asimilasyoncu görüşe yönelik meşru bir
seçenek sunma imkânı buldu, böylelikle Siyahların topluma entegre edilmesi
yerine, onları özgürleştirmeyi amaç edinen örgütsel stratejiler için gerekli
zemine kavuştu.
Dekolonizasyon sürecinin yaşandığı uluslararası
bağlamın etkisini dikkate alan Fanon, sömürgelerin yaşadıkları kopuşları iki
nedene bağlıyordu: Sömürge halklar, ya şiddet araçlarını kullanarak, kendi
hakları için mücadele yürütüyorlardı ya da sömürgeci rejimi frenleyen bir güç
gibi hareket ediyorlardı.[10] Fanon, konuyla ilgili olarak şu tespiti
yapıyordu:
“Sömürge
halk yalnız değildir. Sömürgeci güçler ne ederse etsin, sömürge halkın kapıları,
dış dünyadan gelecek yeni fikirlere ve seslere açıktır. O, havanın şiddet yüklü
olduğunu, şiddetin herhangi bir yerde patlayabileceğini ve sömürgeci rejimi
kökleriyle birlikte söküp atabileceğini anlar.”[11]
Sömürgeci idareye kafa tutma ile ilgili şevkin
kaynağı, sömürgecilerin hâkimiyetine son verme konusunda başka sömürge
halkların elde ettikleri başarılara dair bilgidir. Fanon’un tespitiyle, “yerli
halk, şiddete başvuracağına dair tehdidini açıktan ve hiç çekinmeden savurur,
çünkü o, mevcut durumun sıra dışı niteliğinin farkındadır. […] Yerli, o
durumdan istifade etmeye kararlıdır.”[12]
Kurulduğu ilk günden
itibaren Kara Panter Partisi, Siyahların içinde yaşadıkları koşulları
uluslararası bağlam dâhilinde ele almış, Afrika’da, Asya’da ve Latin Amerika’da
halkların mücadele ettikleri ırkçı emperyalizmin ABD’de Siyahlara zulmettiğini
söylemiştir. Parti, ilk başta bir dizi farklı ideolojik kaynaktan beslenmiştir.
Stokely Carmichael’ın 1966’ta yaptığı Siyah güç çağrısı ve simgesi kara panter
olan Lowndes Kasabası Özgürlük Örgütü’nü kurması, 1965’te yaşanan Watts
Ayaklanması sonrası yeni bir örgüt kurmak için kolları sıvayan Oakland’lı iki
öğrenci olarak Huey Newton ile Bobby Seale’ın imgeleminde yer etmiştir. Malcolm
X’ten aldıkları devrimci Siyah milliyetçiliği fikrine, Fanon’un sömürgecilik ve
şiddetin gerekliliği görüşünü ekleyen Panterler, Kwame Nkrumah’ın politik
örgütlenme ile ilgili fikirlerinden, Che Guevara ve Mao Zedung’un geliştirdiği gerilla
savaşı ve politik mücadele teorilerinden istifade etmişlerdir. Tüm bu fikirler
ve görüşlerse, yönetilenlerin ihtiyacını karşılamayan bir hükümetin ilga
edilmesi hakkını savunan Bağımsızlık Bildirgesi’ndeki o devrimci mesajla
birleştirilmiştir.[13] Panterlerin ifadesiyle Siyah Amerikalılar, stratejik
açıdan belirli bir öneme sahiptirler, çünkü onlar “düşmanın tam kalbinde”,
Amerikan emperyalizminin merkezine vuracak mesafede yaşamaktadırlar.
Kathleen
Neal Cleaver
[Kaynak:
“Back to Africa: The Evolution of the International Section of The Black
Panther Party (1969-1972)”, The Black
Panther Party Reconsidered içinde, Yayına Hazırlayan: Charles E. Jones,
Black Classic Press, 1998, s. 214-216.]
Dipnotlar
[1] Frantz Fanon, The Wretched of the Earth, Çev. Constance Farrington, (New York:
Grove Press, 1968), s. 35.
[2] A.g.e.,
s. 43.
[3] A.g.e.,
s. 38-39.
[4] A.g.e.,
s. 40.
[5] A.g.e.
[6] A.g.e.
[7] A.g.e.
[8] Eldridge Cleaver, “Community Imperialism”, The Black Panther, 18 Mayıs 1968, s. 10:
Ayrıca 20 Nisan 1969’da yeniden basılan hâli, s. 14.
[9] A.g.e.
[10] Fanon, s. 70.
[11] A.g.e.
[12] A.g.e., s. 74.
[13] On Maddeli Program’da ve Kara Panter Partisi
Programı’nda her bir bölüm iki ayrı kısma ayrılmıştır. İlk kısımda “ne
istiyoruz?” sorusu, ikinci kısımda “neye inanıyoruz?” sorusu cevaplanır. Bağımsızlık
Bildirgesi’nin ilk cümlelerinin alıntılandığı onuncu maddenin sonunda şu cesur
cümleye yer verilir: “Ama gasp ve suiistimaller kapıyı çaldığında, mevcut
gerçeklik onları mutlak bir despotizmin yumruğu altında ezdiğinde, bu devleti
yıkmak ve gelecekte içinde yaşayacakları güvenli koşullar için yeni muhafızlar
temin etmek, onların hakkı ve görevi olacaktır.” Bkz. “Kara Panter Partisi”, 8 Temmuz 2014, İştirakî.