Trump’ın Açacağı Savaşı Boşa Düşürme Noktasında
İranlıların Yapabilecekleri On Şey
Kendi vatanlarını hedef alan o küstah savaş
çığırtkanlığı karşısında ulusların elleri kolları tümüyle bağlı mı? Sıradan
insanlar, kendilerini yöneten devletten bağımsız olarak, bugün aklî dengesi
bulunmayan bir genelkurmay tarafından komuta edilen ABD militarizminin
kendilerini bombalamaya başlamasından önce onu şeytanileştirmek suretiyle
savaşa mani olmak, en azından onu güçleştirmek için bir şeyler yapabilirler mi?
2001’de Afganistan’ın, ardından 2003’te Irak’ın
ABD öncülüğünde işgal edilmesi, yıkıma uğratılması ve istilası ile alakalı
olarak yürütülen hazırlık aşamasını hatırlayanlar, tüm ulusların savaşı
kötülemenin, bir ülkenin bombalanmasından önce atılacak ilk adım olduğunu
biliyorlar.
O tarih, bugün acilen adım atılması gerektiğini
söylüyor bizlere. Trump’ın bir savaşa ihtiyacı var ve tüm göstergelerin ortaya
koyduğu biçimiyle, asıl ve en kolay hedef İran. Trump Çin’le, Rusya’yla hatta
Kuzey Kore’yle bile savaşamaz. Tüm o zorbalar gibi Trump da kolay kazanacağı
bir hedef seçiyor kendisine.
İran’la savaş, Trump’ın getirdiği “Müslüman
yasağı”nı meşrulaştıracak, yabancı düşmanı kitlesini besleyecek, ülke
içerisinde uyguladığı zulmün görülmez olmasını sağlayacak ve her türlü
direnişin, eleştirel düşüncenin ve sivil muhalefetin hoşgörüsüzlükle karşılandığı,
ihanetle eşitlendiği bir olağanüstü hâlin oluşmasını mümkün kılacak,
Müslümanların fişlenmesi hatta enterne edilmesini kimse yanlış bile görmeyecek.
Aşağıda, halk olarak İranlıların ülkelerine
yönelik olası bir savaşı boşa düşürmek için yapabilecekleri on şeyi
sıralıyorum. Burada her ne kadar sadece Trump’ın savaş çığırtkanlığının en açık
hedefi olduğunu düşündüğüm İran’a odaklansam da aynı fikirler, Trump’tan önce
varolan ve ondan sonra da hükmünü sürdürecek olan Amerikan militarizminin hedefi
olabilecek başka ülkeleri kapsayacak şekilde de dillendirilebilirler.
Ulus
Kavramını Tekrar Sahiplenin
Her şeyden önce ulusu yöneten “devlet”ten uzakta,
“İran” terimini tekrar sahiplenin.
Hâlihazırda diplomasi ve gazetecilik sahasında
başvurulan dil dâhilinde “İran, hem ulusu hem de onun üzerinde hak iddia eden
devleti” ifade ediyor. Bence bu yanlış bir eşleştirme girişimi.
Bir gösteren olarak “İran” terimi, İran halkına
aittir. Şu anda varolan veya değil, devlet ise ona yapılan bir ilavedir.
Civarındaki tüm devletler gibi “İslam Cumhuriyeti”
de bugün diğer her bir ülkede aktif olan tüm o yumuşak ve sert gücüyle bölgenin
jeopolitiğinin ayrılmaz bir parçasıdır.
Türkiye’den İran’a, oradan on bir Arap devletinin
içinde yer aldığı koalisyonun başını çeken Suudi Arabistan’a kadar birçok
devlet, kendi sınırları dışında askerî faaliyet içerisindedir.
Türk, İran ve Arap ulusları, kendi devletlerinin
kurdukları tuzağa düşmüşlerdir ve diplomatik, askerî operasyonlar konusunda
hiçbir kontrole sahip değillerdir.
Devletler, husumetlerini sürdürmeye çalışırlar ama
uluslar, liderlerinin aldıkları kararların bedelini öderler. Ülkenin adına
yeniden sahip çıkmak ve o adın askerî saldırıya yönelik ilk adım olarak
suiistimal edilmesine izin vermemek gerekmektedir.
İkinci olarak: İran’da “rejim değişikliği” talep
eden, Şah’ın oğlu Rıza Pehlevi ve Halkın Mücahitleri’nin başını çektiği
sürgündeki muhalefet içerisinde bulunan hainleri mahkûm edin.
Bu isimler, İran içinde zerre meşruiyete sahip
değillerdir. İslam Cumhuriyeti’ne körü körüne nefret etmekte olan bu güçler,
için bir halk olarak İranlıların başına ne geleceğinin bir önemi yoktur. O
nefret, kategorik olarak İran’la alakalı her türden meşru eleştiriden farklı
bir meseledir.
Ülke dışında yaşayan ve kesinlikle her türlü
itibardan mahrum olan bu isimler, İran halkını asla temsil etmemektedirler.
Üçüncü olarak: dış müdahaleye ve ülke içerisindeki
zulme birlikte, aynı anda karşı çıkan ve ülke içerisinde faal olan meşru
muhaliflere kulak verin.
Bu güçler, savaşı mahkûm etmek ve özgürlükler
konusunda talepler dile getirmek için harekete geçmelidirler. Onların ABD’nin
İran’a açacağı olası savaşa karşı aktif olarak yürütecekleri muhalefet, ülke
içerisinde, bölgede ve tüm dünyada ciddi bir makes bulacaktır.
Dördüncü olarak: bir ülke ne kadar demokratikse,
ABD ve müttefiklerinin askerî işgale girişme ihtimali de o ölçüde azalacaktır.
Afganistan’daki ve Irak’taki rejimler, demokratik
bir meşruiyete sahip olsalardı, o kadar kolay şeytanileştirilemeyecek, istila
edilip yok edilemeyeceklerdi.
İranlılar, demokratik bir ülkede yaşamıyorlar.
Hameney’in baskılarına ve Trump’ın savaş çığırtkanlığına birlikte eleştiri
yönelten tek bir gösteri bile düzenleyemiyorlar.
Gene de İran halkının demokratik iradesini
iktidardaki mollaların belirlediği dar sınırlar dâhilinde ortaya koyma
noktasında önemli bir güce dönüştüğü, dönem dönem yapılan cumhurbaşkanlığı ve
meclis seçimlerine katılmayı bir alışkanlık hâline getirdiğini unutmayalım.
Meclis seçimleri, hem savaş karşıtlığının hem de
demokrasi talebinin ortaya konulduğu bir sahneye dönüştürülmek zorunda.
Seçimlere katılmanın veya onu boykot etmenin bir önemi yok burada. Seçimler,
dünyaya ABD ve Avrupa’nın gerçekleştirmek istediği “rejim değişikliği”ne karşı
olunduğunun ortaya konulduğu bir sahne hâline gelebilmeli.
Beşinci olarak: dünyaca ünlü İranlı yönetmen Asgar
Ferhadi ve aktris Terane Alidusti, Trump’ın Müslüman yasağını kınadı ve Oscar
adayı Satıcı isimli film için törene
katılmayacaklarını söyledi.
Cesur ve akıllıca bir hamleyle Londra’nın Müslüman
belediye başkanı Sadık Han da ödüllerin verileceği gece, 26 Şubat’ta
Ferhadi’nin filmini Trafalgar Meydanı’nda göstereceğini açıkladı. Gösterime on
bin civarında insanın katılması bekleniyor, hatta gösterim öncesi İngiliz
yönetmen Mike Leigh konuşma yapacak.
Bu ve benzeri beynelmilel ortamlarda İranlı
sanatçılar, aydınlar ve İranlı olmayan meslektaşları, İran’a yönelik savaşı
mahkûm edebilirler.
Sınır
Tanımayan İran
Yapılacak altıncı şey şu: sürgündeki aydınlar,
ekonomik tedbirleri ve savaş ihtimalini şiddetle eleştirmelidirler.
Onlar, Irak işgali için yolu açma noktasında
ABD’nin elindeki propaganda mekanizmasının sürgündeki Iraklı aydınları nasıl
kullandığını ve onları nasıl suiistimal ettiğini asla unutmamalıdırlar.
İktidardaki rejim konusunda kaygılar taşıyor
olsalar da ve bu kaygıların sayısı çok olsa da asıl önemli olan vatanın toprak
bütünlüğüdür ve halkın fizikî esenliğidir.
Yedinci olarak: ABD’de farklı sektörlerde çalışan,
öne çıkmış İranlılar, sosyal sermayelerini devreye sokup senatörlere ve
temsilcilere seslenmeli, tedbirlere karşı çıkmalı, İran’a yönelik savaş
çığırtkanlığının karşısına dikilmelidirler.
Bu noktada ABD’deki İranlıların Trump’ın başkan
olmasından günlerce önce Temsilciler Meclisi Üyesi Alcee Hastings’in gündeme
getirdiği, “İran’a Karşı Güç Kullanımı Yetkisi ile İlgili Karar”ın içeriğini
öğrenmeleri gerekiyor.
Ayrıca aynı kişinin İran’a yönelik askerî
harekâtın yolunu açmak için neler yaptığını ve bu sürece nasıl karşı
konulacağını bilmek zorundalar.
Sekizinci olarak: ülke dışındaki İranlılar, tüm
dünyada gerçekleştirilen savaş karşıtı eylem ve gösterilere iştirak etmeli ve
savaş karşıtlarının seslerine ses katmalılar. Alışkanlık hâlini almış
memleketçilikten kurtulmalı, dünya genelinde mevcut olan savaş karşıtı kültürü
edinmelidirler.
Dokuzuncu olarak: ABD’deki İran toplumunun
oynaması gereken, nispeten daha önemli bir rolden söz etmek gerekiyor. ABD’deki
İranlılar Trump’ın iç ve dış siyasetini hedef alan gösterilere katılmalılar.
Eğer İran’a savaş açılması ihtimali konusunda endişelere sahiplerse aynı
şekilde Trump’ın çevreye karşı açtığı savaşa, Kızılderililerin toprak haklarına
saldırmasına, seçmenlere yönelik baskılarına, göçmenlere uyguladığı zulme, Wall
Street’i kuralsızlaştırmasına, kamusal eğitim ve sağlık hizmetlerine yönelik
saldırılarına da aynı ölçüde karşı çıkmalıdırlar.
Onuncu husussa şu: bu adımların hiçbirisi pratikte
savaşa mani olamasa da Amerikan militarizmini her türden meşruiyet iddiasından
mahrum kılacağını bilmek gerekmektedir.
Görevimiz, İran veya
ABD’deki iki hâkim rejimden birinden yana olmak değil, iki ülkede de tüm şiddet
eylemlerine ve savaş çığırtkanlığına karşı İranlıları, Amerikalıları ve diğer
ulusları birleştirmektir.
Hamid Dabaşi
20 Şubat 2017
20 Şubat 2017
0 Yorum:
Yorum Gönder