Soğuk
bir sabahtı ve o Süper Otoban denilen, Hayderabad’a uzanan yol, trafik
sıkışıklığı yüzünden kesilmişti. Trafiğin açılmasını sabırla beklerken, aklıma
seksenlerin dünyası geldi. Her şeyin çok farklı göründüğü o iki kutuplu dünyada
bloklar net bir biçimde ayrışmıştı: komünist/sosyalist ve kapitalist. Üstelik
neoliberalizm ve özelleştirme türünden kavramlar, henüz dünya siyasetine
damgasını vurmamışlardı.
Kapitalist
kampta yer alan Pakistan’da komünizm büyük bir tehlike olarak görülüyordu ve
ülkede Pakistan Komünist Partisi (PKP) yasaklıydı. Bu cinnet hâlinin zirveye
ulaştığı günlerde kendisine komplo kurulan Cem Saki’nin davası görüldü. General
Ziya ül Hak’ın tesis ettiği rejimin 1980’de açtığı bu dava, tüm ülkenin
dikkatini çekmişti.
Cem
Saki [31 Ekim 1944 – 5 Mart 2018] o günlerde PKP genel sekreteriydi ve
mücadelenin meşalesini her daim taşımasını bilmiş bir isimdi. Onunla birlikte
anılması gereken başka parti üyeleri de vardı. Profesör Cemal Nakvi, Nazır
Abbasi, Şabir Şer, Süheyl Sengi, Kemal Varsi, Ömer Lal ve Bedar Abro da
“ülkenin istikrarını bozma” suçuyla yargılandı. Nazır Abbasi tutuklandıktan
kısa bir süre sonra gördüğü işkenceler yüzünden öldü. Askeri mahkemenin on yıl
hapse mahkûm ettiği Saki ise o dönemde Pakistan’da en uzun süre hapis yatan
politik tutsak kabul ediliyordu. O, dava sonrası efsanevî bir isim hâline
geldi. Öyleki Benazir Butto, Vali Han, Guz Buks Bizencu, Mayrec Muhammed Han,
Fatihyab Ali Han ve Müslüman Âlimler Cemaati genel sekreteri Mevlânâ Şah
Muhammed Emruzi, ayrıca kimi gazeteciler ve kadın hakları savunucuları, Cem
Saki’yi desteklerini sunmak amacıyla mahkemeye gelmişlerdi.
Yol
açan eylemlilik sürecini tarif etmeyi bilmiş, Pakistan’ın simgesel değere sahip
solcularından biri olan Cem Saki, uzun süredir çilesini çektiği hastalık
sebebiyle, 5 Mart’ta vefat etti.
1984’te
beraat etmesine rağmen babasının meclise gönderdiği dilekçe üzerine Aralık
1986’ya dek serbest bırakılmayan Saki, Uluslararası Af Örgütü ve Birleşmiş
Milletler İnsan Hakları Komisyonu tarafından “görüşlerinden dolayı hapis yatan
bir mahkûm” olarak kabul edildi ve serbest bırakılması için tüm dünyada medya
aracılığıyla ciddi bir çalışma yürütüldü.
Politik
faaliyetlerinin sona erdiği güne dek toplum nezdinde sahip olduğu ilgiyi hiç
kaybetmeyen Cem Saki için Karaçi’den Peşaver’e dek birçok üniversitede şu tür
sloganlar atıldı: “Tera Sati, Mera Sati, Cem Saki, Cem Saki” [Senin
Dostun, Benim Dostum, Cem Saki, Cem Saki].
O
dönemi anımsamamın, aklıma getirmemin bir sebebi vardı. O gün Hayderabad’da
Saki’yle buluşmaya gidiyordum. Ara sıra sağlığı bozulan Saki’yle röportajın ilk
kısmını o mütevazı evinde gerçekleştirmiştik. Hassas sağlık durumu sebebiyle
röportaj birkaç güne yayılmak zorunda kalmıştı. Hastaneye yatmak için şehre
geldikten birkaç hafta sonra Karaçi’de bir kez daha bir araya geldim onunla. 5
Mart’ta bu yazı baskıya hazırlanırken onun vefat haberi geldi.
Onunla
birlikte ideolojik siyasetin bir dönemi de sona erdi.
Politik
Söylemin Oluşumunda Oynadığı Rol
Hayderabad’daki
evinde fonda hareketli bir sufi şarkısı, rahatsızlığına aldırış etmeden,
hafızasındaki kimi sorunlara karşın aklına gelenleri anlattı.
Yatalak
hâline bakınca, bu kırgın görünen adamın devletin kudretine kafa tuttuğunu,
sıkıyönetim koşullarında uygulanan baskılara göğüs gerdiğini, kendisini
alelacele, ne pahasına olursa olsun tutuklayan sivil rejime meydan okuduğunu
getiriyorum aklıma. Hafızamda askerî mahkemedeki o ünlü görüntüsü çakılı. Genç
Benazir, onun lehine tanıklık etmek için gelmiş, Saki’nin yanında duruyor.
Demir kelepçesi omuzdan aşağı şal gibi iniyor. Ağır işkencelere maruz kalan
Saki’nin bugünkü rahatsızlıklarının en önemli sebebi, o günlerde çektiği çile.
Sonra da yeni kuşağın demokrasinin tesisine ve diğer temel insan haklarının
tatbikine ciddi katkılarda bulunmuş olan bu insanı hiç tanımıyor oluşunu
düşünüp durdum.
Politik
mücadelesi, o zor ve tehlikelerle dolu hayatı üzerinden Saki’ye ülkede politik
söyleme yaptığı en önemli katkının ne olduğunu sordum.
O
uzun sessizliğin ardından şu cevabı verdi:
“Galiba en önemli katkım,
sömürü düzenini ortadan kaldırmak için verdiğim mücadele ve kadınlar, işçiler,
köylüler ve azınlıklar gibi ezilen grupların sömürülmesine ve zulme karşı
yükselttiğim sestir. Pakistan’ın gerçek mânâda federal bir devlet hâline getirilmesini
ısrarla talep ettim ve küçük eyaletlere eşit haklar verilmesini istedim. Ayrıca
Doğu Pakistan’da [Bangladeş’te] ordunun yaptıklarını yüksek sesle kınayan az
sayıda Batı Pakistanlıdan biriydim. Feodalizmin ve kabileciliğin son bulmasını,
kamu arazilerinin köylülere dağıtılmasını ve toprak reformunun yapılmasını
talep ettim.
Bunun dışında Amerika’nın
ülkedeki nüfuzuna ve içişlerine karışmasına açıktan karşı çıktım. Tüm ilerici
güçleri birleştirmek için çalıştım, Sintli yazarların örgütü Sint Edebi
Sangat gibi yazın emekçileri örgütleriyle, kadın örgütleriyle,
sendikalarla, Sintli köylülerin haklarını savunmak için kurulmuş olan Hari
Komitesi ile çalışmalar yürüttüm. Tüm bu çalışmalarımda insanların
bilinçlendirilmesine ve onların politik bir bilinç edinmelerine katkı sundum.”
Kitleleri
politik açıdan bilinçlendirmek, doğası gereği, başarılı olan isimleri zamanla
ıskartaya çıkartıyor sanki.
Hayatının
İlk Dönemi ve Politik Faaliyetleri
Eski
komünist partili lider, ülkenin en yoksul bölgelerinden biri olan Sint’in
Tarparkar bölgesinde bulunan Çakro yakınlarındaki bir köyde doğdu. Babası
ilkokul öğretmeni ve sosyal hizmet uzmanı idi. Saki’nin dediğine göre, babası
yetişmesinde önemli bir rol oynamıştı. 1962’de Hayderabad’daki Kalimori Devlet
Üniversitesi’ne girmesiyle politik eylemlerle geçecek o uzun kariyeri de
başlamış oldu.
“İlk yürüttüğüm politik
kampanya eğitim sorunları ile alakalıydı. Öğrenciler arasında hayli popüler
olan bir konuya eğilerek, sistemin geliştirilmesine yönelik bir yığın talepte
bulunduk. 1964’te şehirdeki öğrencileri örgütlemek için, benim gibi düşünen arkadaşlarla
birlikte, Hayderabad Öğrenci Federasyonu’nu kurdum.”
1966’da
Saki Komünist Parti’ye girdi ve solcu Ulusal Halk Partisi (UHP) içinde
çalışmaya başladı. Ayrıca sendikaları ve köylüleri örgütleme çalışmalarına
katılan Saki, Sint Hari Komitesi’yle birlikte çalışmalar yürüttü. 4 Mart
1967’de Sint Üniversitesi öğrencileri atanan yeni rektörü protesto etmek için
yürüyüş gerçekleştirdi. Polis, öğrencilere sert bir biçimde müdahale etti.
Fakat Saki ve arkadaşları, bu olayı ilerleyen süreçte kentte uzun süre etkili
olacak bir politik hareketin oluşması için kullanmayı bildi.
“Birçok şehirde farklı
öğrenci örgütleri bulunmaktaydı. Biz, bunları 3 Kasım 1968’de Sint Ulusal
Öğrenci Federasyonu adı altında birleştirdik. Komünist parti dâhil tüm ilerici
politik güçler, Eyüp rejiminin uyguladığı diktatöryel politikalara karşı çıkıyor,
başbakan Muhammed Ali Buğra’nın yürürlüğe soktuğu, tüm ülkede bölgelerarası
ayrımları ortadan kaldıran Vatanın Bütünlüğü programının yürürlükten
kaldırılmasını, ayrıca seçimlerin özgür ve adil bir biçimde yapılmasını talep
ediyorlardı. Sint Ulusal Öğrenci Federasyonu, o süreçte söz konusu harekete
ciddi bir zindelik ve hız kazandırdı.”
Öğrenci
lideri ve politik eylemci olarak Saki, altmışlarda birkaç kez hapse atıldı.
Politik bağlılığına son vermek ve politik etkisini kırmak için kendisine iş ve
burs teklifi yapıldı ama o, bağlılığını sebatla sürdürdü ve bu türden
teklifleri elinin tersiyle itti.
1969’da
diğer yoldaşlarının katkısıyla Saki, Sakrand’da Hari (Köylü) Konferansı’nı
tertipledi. Tarihî öneme sahip olan bu konferansta toprak reformu talebi
dillendirildi. Saki, o konferansta Komünist Parti’nin köylü cephesi olan Hari
Komitesi’ne katılacağını söyledi. Saki eğitimini tamamladıktan sonra parti,
kusursuz bir örgütçü olan, komitenin kurucusu Hayder Bahş Catuyi’nin vefatı
ardından Hari Komitesi’nin başına geçmesini istedi.
Önemli
bir dönem noktasını teşkil eden 1970 seçimlerinde Saki, Tar’da aday oldu ama
yeterli kaynağın bulunmaması sebebiyle, bölgenin önde gelen isimlerinden olan
bir feodal ağaya yenildi. Saki o günleri şöyle anlatıyor:
“Doğu Pakistan’daki
hükümetin tüm politikaları ve eylemleri ülkeyi büyük bir kargaşanın içine
sokmuş, Pakistan, uluslar nezdinde giderek itibarsızlaşmıştı. O günlerde
askerin yaptıklarına karşı sözler sarf ettim ve birçok miting örgütleyip
ajitasyon faaliyeti yürüttüm. Gıyabımda askerî mahkeme tarafından bir yıl hapse
mahkûm edildim. Devletle ve ona bağlı kurumlarla doğrudan karşı karşıya geldim.
Butto’nun iktidarda olduğu yılları yeraltında geçirdim, polisle ve istihbaratla
saklambaç oynayıp durdum.”
Saklanmasına
karşın Saki, politik faaliyetlerini sürdürdü, bir dizi politik harekete ve
kampanyaya iştirak etti ve düzenli çıkan dergi ve gazetelerde çalıştı.
Yeraltından
Notlar
Saki,
o döneme ait hikâyeleri hâlen daha anımsanıyor ve yaşadıklarını büyük bir coşku
ve muhabbetle aktarıyor. Örneğin bana anlattığı kadarıyla, bir seferinde Tando
Cem’e molla kılığında gitmiş. Otobüste yerini yaşlı ve hasta bir Hintliye
vermiş. “Nazır Abbasi, otobüste bir istihbaratçı olsaydı, sırf bu hareketimden
ötürü beni tanıyabileceğini söylemişti.”
Bir
pansiyonda kalırken Saki, iki subayın sohbetine kulak misafiri oldu. Biri
diğerine “Cem Saki’nin hain olduğu ispatlandı, daha iyi hayat koşulları için
Hindistan’a kaçmış.” Saki, kimliğini deşifre etmeden, sohbete dâhil oldu ve
adamlara ellerinde iddialarını ispatlayacak bir delil olup olmadığını sordu.
Adamlar da bunu Tüm Hindistan Radyosu’nda dinledikleri bir konuşmadan
işittiklerini söylediler.
“Ben de onlara, bir
seferinde Cem Saki’yle bir araya geldiğini ve kendisinde dönek bir insan
izlenimi bıraktığını söyledim.”
Gözlerinde
beliren pırıltı, elli yılın ardından tüm o hatıraların hâlâ capcanlı olduğunu
ortaya koyuyordu.
Butto
Dönemi
Butto
iktidara geldiğinde, bir yıllık hapis cezasını çeken Saki açık alana çıktı.
Ulusal Halk Partisi’ne girdi ve sekreteri oldu. Butto, Belucistan’daki Mengal
hükümetini lağv edip UHP’yi yasaklayınca, yeniden yeraltına çekildi. O günlerde
yasak üzerine şunu söylüyordu:
“Neye bağlı olduğumu
anlayın artık. Beş bin yıldır Sintli, bin yıldır Müslümanım ve sadece otuz
yıldır Pakistanlıyım.”
Baskıcı
Sıkıyönetim
1977’de
General Ziya’nın askerî hükümetinin kurulması ile yeni bir baskı dönemi de
başlamış oldu. Ordu, Saki’yi tutuklamaya ve komünist partinin etkisini sonsuza
dek ortadan kaldırmaya kararlıydı. Aralık 1978’de askerler Saki’yi
Hayderabad’da tutukladılar. Fakat süreç içerisinde mahkemeye sunduğu, Urduca Zamir
ke Kaidi [“Siyasi Suçu”], Sintçe Ahir Fatih Avam ci Tindi [“Zafer
Eninde Sonunda Halkın Olacaktır”] adıyla yayınlanan iki savunma, halk arasında
yoğun bir ilgiye mazhar oldu.
Azınlık-Çoğunluk
Ayrışması
PKP,
seksenlerin sonunda iki hizbe bölündü. Azınlık-çoğunluk olarak yaşanan bu
ayrışmada Saki çoğunluk kanadında kaldı ve azınlığın partiyi dönüştürme
taleplerine karşı koydu. Fikir ayrılıklarının yaşandığı bu süreç boyunca Saki
saldırılara uğradı ve milliyetler meselesi konusunda net fikirler ortaya
koymamakla, ayrıca entelektüel derinlikten yoksun olmakla suçlandı.
İlginç
biçimde Saki, bu ayrışma konusundaki fikirlerini hiç çekinmeden, açık
sözlülükle dile getiriyor:
“Devletin uyguladığı
baskılar ve sık sık gündeme gelen sıkıyönetim uygulamaları, PKP’nin açık
çalışma yürütmesine izin vermedi. 1988 sonrasında ise partinin açık çalışma
yürütmesine izin verilince farklılıklar açığa çıktı. Bu dönem, büyük
kalkışmaların ve teknolojik değişimin yaşandığı bir dönemdi. Tüm kapitalist
sistem ve üretim faktörleri değişmekteydi. Bir yol ayrımına gelmiştik ve
yaşanan değişimi anlayamıyorduk. Sovyetler Birliği’nde bile mevcut kusurlarla
ve giderek artan hoşnutsuzluklarla başa çıkabilmek için Gorbaçev Glasnost ve
Perestroyka politikalarını yürürlüğe sokmuştu.
Sovyetler’de bulunmuş,
uluslararası arenada arz-ı endam etmiş azınlık üyeleri, bu gerçeklerin farkında
olan orta düzey parti üyeleriydiler. Bunun dışında Sovyetler’e gitmiş olan
parti emekçileri ve liderler, ülkeye hayal kırıklığı ve karamsar bir ruh hâliyle
geri döndüler, zira orası bir refah devletinden çok güvenlik devletine
benziyordu. Velhasıl ben, bu gerçekleri ancak 1991’de Sovyetler’e gittikten
sonra idrak edebildim. Mevcut konumumu yeniden gözden geçirdim. Fakat diğer
parti üyeleri, yaşananları kabul etmeye hazır değillerdi. Dolayısıyla 1991’de
düzenlenen dördüncü kongrede genel sekreterlik görevimden istifa edip, sol
komünist siyasetten temelli el etek çektim.”
Fakat
süreçte Saki, bu tavrı yüzünden suçlandı ve onun partideki ayrışmadan sorumlu
olan kişi olduğu iddia edildi. 2009’da Lal Han’ın başını çektiği Sosyalist
Devrim (Uluslararası Marksist Eğilim) örgütünde kısa bir süre çalışan Saki,
aktif sosyalist siyasete bir daha geri dönmedi.
Demokratik
Hareket’in Kuruluşu
Saki
1991’de Cumhuri Tehrik’i (Demokratik Hareket) kuran isimdi.
“O dönem Sint eyaletine
büyük bir kargaşa hâkimdi. Köylere hırsızlık çeteleri, kentlereyse etnik
ayrışma hâkimdi. Toplumda barışın ve dayanışma ilişkilerinin tesisi için
çalıştım. Bu amaçla Sint-Pencap sınırındaki son durak olan Kamu Şahid’den
Karaçi’ye uzanacak bir yürüyüş tertipledim. Başarıya ulaşan bu yürüyüş, halkı
tek bir platformda bir araya getirdi.”
Bu
olayı anlatırken gözlerinden gurur okunuyordu.
Pakistan
Halk Partisi Hükümetinde Danışman
1993’te
beyninde yaşanan iç kanama yüzünden hastaneye kaldırıldı. Sint’teki Pakistan
Halk Partisi yöneticileri, onu tedavi için Londra’ya gönderdiler. İyileştikten
sonra ülkesine dönen Saki, PHP’ye girdi ve Benazir Butto’nun ricası üzerine
Sint yönetiminde danışman olarak görev aldı. İşçi bürosunda çalışmaya başladı.
“Toplumun en çok ezilen kesimlerinin koşullarını iyileştirmek için bir dizi
komite kurup sayısız konferans tertipleyen” Saki’nin omuz verdiği komiteler,
PHP hükümetinin 1996’da yıkılması ardından, faaliyetlerini durdurdular.
Ardından
Saki, Pakistan İnsan Hakları Komisyonu’na girdi. Kendi ifadesiyle, bu çalışma
“kendisini epey tatmin ve memnun eden bir pratikti.”
Tasavvufla
Bağı
Son
yıllarında Saki, tasavvufa daha sıkı sıkıya bağlandı. Ona göre, tasavvuf
kendisine güç ve teselli vermekteydi. Bir keresinde tasavvufa bağlanmasının
diyalektik materyalizme ve Marksizme olan inancıyla çelişip çelişmediğini
sorduğumda, bana şu cevabı vermişti:
“Kanaatime
göre, tasavvuf her türden dinin ötesindedir ve sufiler her dinde vardırlar. Bu
insanlar, hümanizmi vaaz etmektedirler ve komünizmden önce sınıf mücadelesi
vermiş kişilerdir.”
Ona
göre, komünizm tasavvufun devamıdır. Her ikisi de sıradan insanların hakları
için mücadele edilmesini istemektedir.
“Baba Buli Şah, Baba Ferid
Ganj Şakar, Ganj Şakar, Şah Abdüllatif Bittayi, Sahal Sermest, Hazret-i
Nizamuddin Aliye gibi sufi şairler, evrensel aşkı ve insanlığı vaaz
etmişlerdir.”
Aile
Hayatı
Saki’nin
böylesi bir teselliye ihtiyaç duymasının bir sebebi de onun çok fazla trajediye
tanıklık etmiş olmasıydı. 1972’de kuzeni Suhan ile evlendi. İki çocuğu oldu.
“Eşim
parti emekçisiydi fakat sürekli benim güvende olup olmadığımı endişe edip
duruyordu. İstihbarat mensupları ona beni tutukladıklarında öldüreceklerini
söylüyorlardı. Tutuklandığımı duyunca Suhan kuyuya atlayıp iki evladımızı öksüz
bıraktı.”
Saki’nin
anlattığı kadarıyla, eşinin ölüm haberini çok sonra aldı. O sırada hücre
hapsindeydi ve haber üzerine harap oldu. Eşiyle ilgili şu sözü büyük bir
kederle dile getirmekteydi: “Suhan, rejimin ve kurumlarının gücüne fazla önem
veriyor, kitlelerin gücünü hiç anlamıyordu.”
Sonrasında
Saki, 1987’de dostları arasında İndara olarak bilinen Ahtar Sultana ile
evlendi. İkisi kız ikisi oğlan, dört çocukları olan çift, ayrıca bir de bir
kızı evlat edindi. Eşi, kızları ve gelinleri eğitimli emekçi kadınlardı.
Son
Söz
Fırtınalı
günlere ve dönemlere tanıklık etmiş bir ömrün hikâyesini dinledikten sonra,
evden ayrılmaya hazırlanırken, Saki’ye kişisel hayatı ve politik hayatı
konusunda herhangi bir pişmanlığının olup olmadığını sordum.
Uzun
süre konuşmadı. Sonra Faiz Ahmed Faiz’in bir dizesiyle başladı sözlerine:
“Har daag hayi is dil
mein be-cuz daag-i-nedamet [‘Kalbimde yığınla leke, bir tek pişmanlık
lekesi yok içlerinde’]. Kişisel düzeyde hayatımda hiçbir şeyden pişmanlık
duymadım. Politik düzeyde ise partiden ayrılınca en yakın dostlarımı ve
yoldaşlarımı kaybettiğim için pişmanlık duydum. Onlar ki uzun süre birlikte
çalıştığım, ortak bir rüyayı, adil toplum rüyasını paylaştığımız insanlardı.”
Münize İnam
11 Mart 2018
Kaynak
0 Yorum:
Yorum Gönder