11 Mart 2018

,

Bir Sufi Komünist

Soğuk bir sabahtı ve o Süper Otoban denilen, Hayderabad’a uzanan yol, trafik sıkışıklığı yüzünden kesilmişti. Trafiğin açılmasını sabırla beklerken, aklıma seksenlerin dünyası geldi. Her şeyin çok farklı göründüğü o iki kutuplu dünyada bloklar net bir biçimde ayrışmıştı: komünist/sosyalist ve kapitalist. Üstelik neoliberalizm ve özelleştirme türünden kavramlar, henüz dünya siyasetine damgasını vurmamışlardı.
Kapitalist kampta yer alan Pakistan’da komünizm büyük bir tehlike olarak görülüyordu ve ülkede Pakistan Komünist Partisi (PKP) yasaklıydı. Bu cinnet hâlinin zirveye ulaştığı günlerde kendisine komplo kurulan Cem Saki’nin davası görüldü. General Ziya ül Hak’ın tesis ettiği rejimin 1980’de açtığı bu dava, tüm ülkenin dikkatini çekmişti.
Cem Saki [31 Ekim 1944 – 5 Mart 2018] o günlerde PKP genel sekreteriydi ve mücadelenin meşalesini her daim taşımasını bilmiş bir isimdi. Onunla birlikte anılması gereken başka parti üyeleri de vardı. Profesör Cemal Nakvi, Nazır Abbasi, Şabir Şer, Süheyl Sengi, Kemal Varsi, Ömer Lal ve Bedar Abro da “ülkenin istikrarını bozma” suçuyla yargılandı. Nazır Abbasi tutuklandıktan kısa bir süre sonra gördüğü işkenceler yüzünden öldü. Askeri mahkemenin on yıl hapse mahkûm ettiği Saki ise o dönemde Pakistan’da en uzun süre hapis yatan politik tutsak kabul ediliyordu. O, dava sonrası efsanevî bir isim hâline geldi. Öyleki Benazir Butto, Vali Han, Guz Buks Bizencu, Mayrec Muhammed Han, Fatihyab Ali Han ve Müslüman Âlimler Cemaati genel sekreteri Mevlânâ Şah Muhammed Emruzi, ayrıca kimi gazeteciler ve kadın hakları savunucuları, Cem Saki’yi desteklerini sunmak amacıyla mahkemeye gelmişlerdi.
Yol açan eylemlilik sürecini tarif etmeyi bilmiş, Pakistan’ın simgesel değere sahip solcularından biri olan Cem Saki, uzun süredir çilesini çektiği hastalık sebebiyle, 5 Mart’ta vefat etti.
1984’te beraat etmesine rağmen babasının meclise gönderdiği dilekçe üzerine Aralık 1986’ya dek serbest bırakılmayan Saki, Uluslararası Af Örgütü ve Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu tarafından “görüşlerinden dolayı hapis yatan bir mahkûm” olarak kabul edildi ve serbest bırakılması için tüm dünyada medya aracılığıyla ciddi bir çalışma yürütüldü.
Politik faaliyetlerinin sona erdiği güne dek toplum nezdinde sahip olduğu ilgiyi hiç kaybetmeyen Cem Saki için Karaçi’den Peşaver’e dek birçok üniversitede şu tür sloganlar atıldı: “Tera Sati, Mera Sati, Cem Saki, Cem Saki” [Senin Dostun, Benim Dostum, Cem Saki, Cem Saki].
O dönemi anımsamamın, aklıma getirmemin bir sebebi vardı. O gün Hayderabad’da Saki’yle buluşmaya gidiyordum. Ara sıra sağlığı bozulan Saki’yle röportajın ilk kısmını o mütevazı evinde gerçekleştirmiştik. Hassas sağlık durumu sebebiyle röportaj birkaç güne yayılmak zorunda kalmıştı. Hastaneye yatmak için şehre geldikten birkaç hafta sonra Karaçi’de bir kez daha bir araya geldim onunla. 5 Mart’ta bu yazı baskıya hazırlanırken onun vefat haberi geldi.
Cem Saki’yi karşılamaya gelen öğrenciler sloganlar atıyorlar.
Cem Saki’nin kişisel albümünden.
Onunla birlikte ideolojik siyasetin bir dönemi de sona erdi.
Politik Söylemin Oluşumunda Oynadığı Rol
Hayderabad’daki evinde fonda hareketli bir sufi şarkısı, rahatsızlığına aldırış etmeden, hafızasındaki kimi sorunlara karşın aklına gelenleri anlattı.
Yatalak hâline bakınca, bu kırgın görünen adamın devletin kudretine kafa tuttuğunu, sıkıyönetim koşullarında uygulanan baskılara göğüs gerdiğini, kendisini alelacele, ne pahasına olursa olsun tutuklayan sivil rejime meydan okuduğunu getiriyorum aklıma. Hafızamda askerî mahkemedeki o ünlü görüntüsü çakılı. Genç Benazir, onun lehine tanıklık etmek için gelmiş, Saki’nin yanında duruyor. Demir kelepçesi omuzdan aşağı şal gibi iniyor. Ağır işkencelere maruz kalan Saki’nin bugünkü rahatsızlıklarının en önemli sebebi, o günlerde çektiği çile. Sonra da yeni kuşağın demokrasinin tesisine ve diğer temel insan haklarının tatbikine ciddi katkılarda bulunmuş olan bu insanı hiç tanımıyor oluşunu düşünüp durdum.
Politik mücadelesi, o zor ve tehlikelerle dolu hayatı üzerinden Saki’ye ülkede politik söyleme yaptığı en önemli katkının ne olduğunu sordum.

Cem Saki’nin ihanetle suçlandığı davada ona destek vermek için
Benazir Butto da mahkeme salonuna gelmişti.
O uzun sessizliğin ardından şu cevabı verdi:
“Galiba en önemli katkım, sömürü düzenini ortadan kaldırmak için verdiğim mücadele ve kadınlar, işçiler, köylüler ve azınlıklar gibi ezilen grupların sömürülmesine ve zulme karşı yükselttiğim sestir. Pakistan’ın gerçek mânâda federal bir devlet hâline getirilmesini ısrarla talep ettim ve küçük eyaletlere eşit haklar verilmesini istedim. Ayrıca Doğu Pakistan’da [Bangladeş’te] ordunun yaptıklarını yüksek sesle kınayan az sayıda Batı Pakistanlıdan biriydim. Feodalizmin ve kabileciliğin son bulmasını, kamu arazilerinin köylülere dağıtılmasını ve toprak reformunun yapılmasını talep ettim.
Bunun dışında Amerika’nın ülkedeki nüfuzuna ve içişlerine karışmasına açıktan karşı çıktım. Tüm ilerici güçleri birleştirmek için çalıştım, Sintli yazarların örgütü Sint Edebi Sangat gibi yazın emekçileri örgütleriyle, kadın örgütleriyle, sendikalarla, Sintli köylülerin haklarını savunmak için kurulmuş olan Hari Komitesi ile çalışmalar yürüttüm. Tüm bu çalışmalarımda insanların bilinçlendirilmesine ve onların politik bir bilinç edinmelerine katkı sundum.”
Kitleleri politik açıdan bilinçlendirmek, doğası gereği, başarılı olan isimleri zamanla ıskartaya çıkartıyor sanki.
Hayatının İlk Dönemi ve Politik Faaliyetleri
Eski komünist partili lider, ülkenin en yoksul bölgelerinden biri olan Sint’in Tarparkar bölgesinde bulunan Çakro yakınlarındaki bir köyde doğdu. Babası ilkokul öğretmeni ve sosyal hizmet uzmanı idi. Saki’nin dediğine göre, babası yetişmesinde önemli bir rol oynamıştı. 1962’de Hayderabad’daki Kalimori Devlet Üniversitesi’ne girmesiyle politik eylemlerle geçecek o uzun kariyeri de başlamış oldu.
“İlk yürüttüğüm politik kampanya eğitim sorunları ile alakalıydı. Öğrenciler arasında hayli popüler olan bir konuya eğilerek, sistemin geliştirilmesine yönelik bir yığın talepte bulunduk. 1964’te şehirdeki öğrencileri örgütlemek için, benim gibi düşünen arkadaşlarla birlikte, Hayderabad Öğrenci Federasyonu’nu kurdum.”
1966’da Saki Komünist Parti’ye girdi ve solcu Ulusal Halk Partisi (UHP) içinde çalışmaya başladı. Ayrıca sendikaları ve köylüleri örgütleme çalışmalarına katılan Saki, Sint Hari Komitesi’yle birlikte çalışmalar yürüttü. 4 Mart 1967’de Sint Üniversitesi öğrencileri atanan yeni rektörü protesto etmek için yürüyüş gerçekleştirdi. Polis, öğrencilere sert bir biçimde müdahale etti. Fakat Saki ve arkadaşları, bu olayı ilerleyen süreçte kentte uzun süre etkili olacak bir politik hareketin oluşması için kullanmayı bildi.
“Birçok şehirde farklı öğrenci örgütleri bulunmaktaydı. Biz, bunları 3 Kasım 1968’de Sint Ulusal Öğrenci Federasyonu adı altında birleştirdik. Komünist parti dâhil tüm ilerici politik güçler, Eyüp rejiminin uyguladığı diktatöryel politikalara karşı çıkıyor, başbakan Muhammed Ali Buğra’nın yürürlüğe soktuğu, tüm ülkede bölgelerarası ayrımları ortadan kaldıran Vatanın Bütünlüğü programının yürürlükten kaldırılmasını, ayrıca seçimlerin özgür ve adil bir biçimde yapılmasını talep ediyorlardı. Sint Ulusal Öğrenci Federasyonu, o süreçte söz konusu harekete ciddi bir zindelik ve hız kazandırdı.”
Öğrenci lideri ve politik eylemci olarak Saki, altmışlarda birkaç kez hapse atıldı. Politik bağlılığına son vermek ve politik etkisini kırmak için kendisine iş ve burs teklifi yapıldı ama o, bağlılığını sebatla sürdürdü ve bu türden teklifleri elinin tersiyle itti.
1969’da diğer yoldaşlarının katkısıyla Saki, Sakrand’da Hari (Köylü) Konferansı’nı tertipledi. Tarihî öneme sahip olan bu konferansta toprak reformu talebi dillendirildi. Saki, o konferansta Komünist Parti’nin köylü cephesi olan Hari Komitesi’ne katılacağını söyledi. Saki eğitimini tamamladıktan sonra parti, kusursuz bir örgütçü olan, komitenin kurucusu Hayder Bahş Catuyi’nin vefatı ardından Hari Komitesi’nin başına geçmesini istedi.
Cem Saki eşi Ahtar Sultana ile birlikte. Tahir Cemal/ White Star
Önemli bir dönem noktasını teşkil eden 1970 seçimlerinde Saki, Tar’da aday oldu ama yeterli kaynağın bulunmaması sebebiyle, bölgenin önde gelen isimlerinden olan bir feodal ağaya yenildi. Saki o günleri şöyle anlatıyor:
“Doğu Pakistan’daki hükümetin tüm politikaları ve eylemleri ülkeyi büyük bir kargaşanın içine sokmuş, Pakistan, uluslar nezdinde giderek itibarsızlaşmıştı. O günlerde askerin yaptıklarına karşı sözler sarf ettim ve birçok miting örgütleyip ajitasyon faaliyeti yürüttüm. Gıyabımda askerî mahkeme tarafından bir yıl hapse mahkûm edildim. Devletle ve ona bağlı kurumlarla doğrudan karşı karşıya geldim. Butto’nun iktidarda olduğu yılları yeraltında geçirdim, polisle ve istihbaratla saklambaç oynayıp durdum.”
Saklanmasına karşın Saki, politik faaliyetlerini sürdürdü, bir dizi politik harekete ve kampanyaya iştirak etti ve düzenli çıkan dergi ve gazetelerde çalıştı.
Yeraltından Notlar
Saki, o döneme ait hikâyeleri hâlen daha anımsanıyor ve yaşadıklarını büyük bir coşku ve muhabbetle aktarıyor. Örneğin bana anlattığı kadarıyla, bir seferinde Tando Cem’e molla kılığında gitmiş. Otobüste yerini yaşlı ve hasta bir Hintliye vermiş. “Nazır Abbasi, otobüste bir istihbaratçı olsaydı, sırf bu hareketimden ötürü beni tanıyabileceğini söylemişti.”
Bir pansiyonda kalırken Saki, iki subayın sohbetine kulak misafiri oldu. Biri diğerine “Cem Saki’nin hain olduğu ispatlandı, daha iyi hayat koşulları için Hindistan’a kaçmış.” Saki, kimliğini deşifre etmeden, sohbete dâhil oldu ve adamlara ellerinde iddialarını ispatlayacak bir delil olup olmadığını sordu. Adamlar da bunu Tüm Hindistan Radyosu’nda dinledikleri bir konuşmadan işittiklerini söylediler.
“Ben de onlara, bir seferinde Cem Saki’yle bir araya geldiğini ve kendisinde dönek bir insan izlenimi bıraktığını söyledim.”
Gözlerinde beliren pırıltı, elli yılın ardından tüm o hatıraların hâlâ capcanlı olduğunu ortaya koyuyordu.
Butto Dönemi
Butto iktidara geldiğinde, bir yıllık hapis cezasını çeken Saki açık alana çıktı. Ulusal Halk Partisi’ne girdi ve sekreteri oldu. Butto, Belucistan’daki Mengal hükümetini lağv edip UHP’yi yasaklayınca, yeniden yeraltına çekildi. O günlerde yasak üzerine şunu söylüyordu:
“Neye bağlı olduğumu anlayın artık. Beş bin yıldır Sintli, bin yıldır Müslümanım ve sadece otuz yıldır Pakistanlıyım.”
Baskıcı Sıkıyönetim
1977’de General Ziya’nın askerî hükümetinin kurulması ile yeni bir baskı dönemi de başlamış oldu. Ordu, Saki’yi tutuklamaya ve komünist partinin etkisini sonsuza dek ortadan kaldırmaya kararlıydı. Aralık 1978’de askerler Saki’yi Hayderabad’da tutukladılar. Fakat süreç içerisinde mahkemeye sunduğu, Urduca Zamir ke Kaidi [Siyasi Suçu], Sintçe Ahir Fatih Avam ci Tindi [Zafer Eninde Sonunda Halkın Olacaktır] adıyla yayınlanan iki savunma, halk arasında yoğun bir ilgiye mazhar oldu.
Azınlık-Çoğunluk Ayrışması
PKP, seksenlerin sonunda iki hizbe bölündü. Azınlık-çoğunluk olarak yaşanan bu ayrışmada Saki çoğunluk kanadında kaldı ve azınlığın partiyi dönüştürme taleplerine karşı koydu. Fikir ayrılıklarının yaşandığı bu süreç boyunca Saki saldırılara uğradı ve milliyetler meselesi konusunda net fikirler ortaya koymamakla, ayrıca entelektüel derinlikten yoksun olmakla suçlandı.
İlginç biçimde Saki, bu ayrışma konusundaki fikirlerini hiç çekinmeden, açık sözlülükle dile getiriyor:
“Devletin uyguladığı baskılar ve sık sık gündeme gelen sıkıyönetim uygulamaları, PKP’nin açık çalışma yürütmesine izin vermedi. 1988 sonrasında ise partinin açık çalışma yürütmesine izin verilince farklılıklar açığa çıktı. Bu dönem, büyük kalkışmaların ve teknolojik değişimin yaşandığı bir dönemdi. Tüm kapitalist sistem ve üretim faktörleri değişmekteydi. Bir yol ayrımına gelmiştik ve yaşanan değişimi anlayamıyorduk. Sovyetler Birliği’nde bile mevcut kusurlarla ve giderek artan hoşnutsuzluklarla başa çıkabilmek için Gorbaçev Glasnost ve Perestroyka politikalarını yürürlüğe sokmuştu.
Sovyetler’de bulunmuş, uluslararası arenada arz-ı endam etmiş azınlık üyeleri, bu gerçeklerin farkında olan orta düzey parti üyeleriydiler. Bunun dışında Sovyetler’e gitmiş olan parti emekçileri ve liderler, ülkeye hayal kırıklığı ve karamsar bir ruh hâliyle geri döndüler, zira orası bir refah devletinden çok güvenlik devletine benziyordu. Velhasıl ben, bu gerçekleri ancak 1991’de Sovyetler’e gittikten sonra idrak edebildim. Mevcut konumumu yeniden gözden geçirdim. Fakat diğer parti üyeleri, yaşananları kabul etmeye hazır değillerdi. Dolayısıyla 1991’de düzenlenen dördüncü kongrede genel sekreterlik görevimden istifa edip, sol komünist siyasetten temelli el etek çektim.”
Fakat süreçte Saki, bu tavrı yüzünden suçlandı ve onun partideki ayrışmadan sorumlu olan kişi olduğu iddia edildi. 2009’da Lal Han’ın başını çektiği Sosyalist Devrim (Uluslararası Marksist Eğilim) örgütünde kısa bir süre çalışan Saki, aktif sosyalist siyasete bir daha geri dönmedi.
Demokratik Hareket’in Kuruluşu
Saki 1991’de Cumhuri Tehrik’i (Demokratik Hareket) kuran isimdi.
“O dönem Sint eyaletine büyük bir kargaşa hâkimdi. Köylere hırsızlık çeteleri, kentlereyse etnik ayrışma hâkimdi. Toplumda barışın ve dayanışma ilişkilerinin tesisi için çalıştım. Bu amaçla Sint-Pencap sınırındaki son durak olan Kamu Şahid’den Karaçi’ye uzanacak bir yürüyüş tertipledim. Başarıya ulaşan bu yürüyüş, halkı tek bir platformda bir araya getirdi.”
Bu olayı anlatırken gözlerinden gurur okunuyordu.
Cem Saki Hayderabad’daki evinde, son günlerinde. Tahir Cemal/White Star
Pakistan Halk Partisi Hükümetinde Danışman
1993’te beyninde yaşanan iç kanama yüzünden hastaneye kaldırıldı. Sint’teki Pakistan Halk Partisi yöneticileri, onu tedavi için Londra’ya gönderdiler. İyileştikten sonra ülkesine dönen Saki, PHP’ye girdi ve Benazir Butto’nun ricası üzerine Sint yönetiminde danışman olarak görev aldı. İşçi bürosunda çalışmaya başladı. “Toplumun en çok ezilen kesimlerinin koşullarını iyileştirmek için bir dizi komite kurup sayısız konferans tertipleyen” Saki’nin omuz verdiği komiteler, PHP hükümetinin 1996’da yıkılması ardından, faaliyetlerini durdurdular.
Ardından Saki, Pakistan İnsan Hakları Komisyonu’na girdi. Kendi ifadesiyle, bu çalışma “kendisini epey tatmin ve memnun eden bir pratikti.”
Tasavvufla Bağı
Son yıllarında Saki, tasavvufa daha sıkı sıkıya bağlandı. Ona göre, tasavvuf kendisine güç ve teselli vermekteydi. Bir keresinde tasavvufa bağlanmasının diyalektik materyalizme ve Marksizme olan inancıyla çelişip çelişmediğini sorduğumda, bana şu cevabı vermişti:
“Kanaatime göre, tasavvuf her türden dinin ötesindedir ve sufiler her dinde vardırlar. Bu insanlar, hümanizmi vaaz etmektedirler ve komünizmden önce sınıf mücadelesi vermiş kişilerdir.”
Ona göre, komünizm tasavvufun devamıdır. Her ikisi de sıradan insanların hakları için mücadele edilmesini istemektedir.
“Baba Buli Şah, Baba Ferid Ganj Şakar, Ganj Şakar, Şah Abdüllatif Bittayi, Sahal Sermest, Hazret-i Nizamuddin Aliye gibi sufi şairler, evrensel aşkı ve insanlığı vaaz etmişlerdir.”
Aile Hayatı
Saki’nin böylesi bir teselliye ihtiyaç duymasının bir sebebi de onun çok fazla trajediye tanıklık etmiş olmasıydı. 1972’de kuzeni Suhan ile evlendi. İki çocuğu oldu.
“Eşim parti emekçisiydi fakat sürekli benim güvende olup olmadığımı endişe edip duruyordu. İstihbarat mensupları ona beni tutukladıklarında öldüreceklerini söylüyorlardı. Tutuklandığımı duyunca Suhan kuyuya atlayıp iki evladımızı öksüz bıraktı.”
Saki’nin anlattığı kadarıyla, eşinin ölüm haberini çok sonra aldı. O sırada hücre hapsindeydi ve haber üzerine harap oldu. Eşiyle ilgili şu sözü büyük bir kederle dile getirmekteydi: “Suhan, rejimin ve kurumlarının gücüne fazla önem veriyor, kitlelerin gücünü hiç anlamıyordu.”
Sonrasında Saki, 1987’de dostları arasında İndara olarak bilinen Ahtar Sultana ile evlendi. İkisi kız ikisi oğlan, dört çocukları olan çift, ayrıca bir de bir kızı evlat edindi. Eşi, kızları ve gelinleri eğitimli emekçi kadınlardı.
Son Söz
Fırtınalı günlere ve dönemlere tanıklık etmiş bir ömrün hikâyesini dinledikten sonra, evden ayrılmaya hazırlanırken, Saki’ye kişisel hayatı ve politik hayatı konusunda herhangi bir pişmanlığının olup olmadığını sordum.
Uzun süre konuşmadı. Sonra Faiz Ahmed Faiz’in bir dizesiyle başladı sözlerine:
Har daag hayi is dil mein be-cuz daag-i-nedamet [Kalbimde yığınla leke, bir tek pişmanlık lekesi yok içlerinde]. Kişisel düzeyde hayatımda hiçbir şeyden pişmanlık duymadım. Politik düzeyde ise partiden ayrılınca en yakın dostlarımı ve yoldaşlarımı kaybettiğim için pişmanlık duydum. Onlar ki uzun süre birlikte çalıştığım, ortak bir rüyayı, adil toplum rüyasını paylaştığımız insanlardı.”
Münize İnam
11 Mart 2018

0 Yorum: