Noel
Amerika’da bir kültür savaşının ortasında kaldı. Muhafazakârlar, kendi
kuruntuları olan bir “Noel’e karşı savaş”ın kurbanı olduklarını ve bu savaştan
ancak İsa’sız Noel’i reddederek galip çıkılabileceğini iddia etmeyi
sürdürüyorlar. İlericiler ise bu tüketime yönelik bayramın maddiyatçılığını
eleştiriyorlar.
Ancak
tartışmanın tarihi daha eskilere dayanıyor. Noel, bin yıldır ne anlama geldiği
konusunda yürütülen kültürel, siyasî ve dinî savaşların merkezinde yer alıyor.
İncil’in kendisi de İsa’nın doğumuna ilişkin çelişen anlatılar barındırıyor.
Bu
bayram bizim için ne ifade etmeli? İster Hıristiyan, ister ateist, ister başka
inançlara mensup olsunlar, sol siyasî hareketler için bu bayramın ne kıymeti
olabilir?
Dinî
bağlarınızdan (ya da herhangi bir dinle kendinizi bağlı hissetmeyişinizden)
bağımsız olarak, Yeni Ahit’in İsa’nın doğumu ile ilgili neler anlattığını ve bu
hikâyelere ilişkin tefsiratın bizim davamıza nasıl destek ya da köstek
olacağını bilmek başlı başına değerlidir. Ayrıca işe buradan başlandığında,
kitabın kendisinin bizzat birbiri ile uyumsuz anlatılar içerdiği görülür.
İncillerdeki
doğuma ilişkin anlatılar, her şeyden önce birer hikâyedirler. İsa’nın
hayatını anlatan bu metinlerin yazarları onun doğumunda bulunmuş değillerdi.
Ayrıca her iyi hikâye için geçerli olduğu gibi, her biri aslında belli bir
noktaya dikkat çekmek üzere yazılmıştır.
Matta: İsa Kral Hirodes’e Karşı
Matta
İncili Yeni Ahit’in ilk kitabıdır. Kitap, İsa’nın doğumunun Musa’nınkine koşut
olduğu iddiasındadır: her ikisi de bir kriz zamanında dünyaya gelmiş, ölümden
kıl payı kurtulmuş ve halk tarafından kurtarıcı olarak anılmışlardır.
Matta’da
İsa’nın doğumuna ilişkin uzun anlatı, doğumun kendisi ile değil de bebek İsa
ile ilgilenir. Doğulu astrologlar, bir takım hediyeler taşıyarak kendilerini
bebek kral İsa’ya götürecek olan bir yıldızı izlerler, ancak bundan evvel Kral
Hirodes’in karşısına çıkarlar. Ya yıldız onları oraya götürmüştür ya da onlar
kralların saraylarda doğmasının bekleneceğine hükmetmişlerdir. Kral Hirodes,
onlara bu asil bebeğin nerede olduğu bildirmek üzere geri dönmeleri talimatı
verir. Ancak onlar bunu asla yapmayacaklardır.
Hikâyenin
anlatıcısı siyasî niyetlerini de ifşa eder: tepesinde yıldızların belirmesine
yetecek kadar önem arz eden iktidar sahipleri değil, henüz tümce bile kuramayan
bir bebektir.
Kral
Hirodes astrologların dönmeyişi karşısında köpürür. Tehdit altındaki birçok
imparator gibi onun da verdiği karşılık şiddetli olur.
Hirodes,
Beytüllahim’de iki yaşının altında ne kadar erkek çocuk varsa öldürülmeleri
için bir ferman çıkarır. Allah’tan, İsa’nın üvey babası Yusuf’a rüyasında kutlu
ailesini de alıp Mısır’ın yolunu tutması bildirilmiştir.
İsa’nın
ailesi mülteci olur. Peşlerinde onları katletmek isteyenler vardır. Zalim bir
diktatör eliyle yurtlarından edilmişlerdir.
Sonunda
İsa ve ailesi, Hirodes’in ölümünün ardından yurtlarına -ancak İsa’nın doğduğu
Beytüllahim’e değil de kuzeyin dağlık şehri Nasıra’ya- dönerler. Bu dönüşün
ardından İsa yoksul çiftçilerin yaşadığı bir kasabada büyümüştür. Şu işe bakın
ki Hirodes’in daha bebekken katletmeye niyetlendiği bu “yeni kral” iktidarın
merkezi Roma’da ya da yine mühim bir şehir olan Beytüllahim’de değil de taşrada
yaşamaya gelmiştir.
İsa’nın
annesi Meryem bu sırada 15’inden büyük olmamalı. Yusuf’sa muhtemelen otuzun
üzerindedir ve icracısı olduğu marangozluk mesleği itibarlı olmaktan hayli
uzaktır. Bugünün toplumunda Meryem, ekmeğini yaptığı parça başı işlerden
kazanan bir emekçi ile evli hamile bir liseli olurdu.
Matta’da
mülksüzler, en alt sınıfın mensupları ve toplumsal/siyasî sermayeden yoksun
olanlar kurtuluşu getirecek olan devrimci kudretin asıl sahipleridir.
Luka: İsyan Şarkıları,
Dışlanmışlar ve Zındıklık
Yeni
Ahit’in üçüncü kitabı Luka İncilinde de İsa’nın doğumundan bahsedilir. Bu kez
mülteci değil ancak fakirlerdir. Ayrıca hikâye burada Meryem yönünden
aktarılmaktadır.
İsa,
Meryem’in karnında büyüyedururken annesine birdenbire bir ilham gelir ve
fevkalade bir şarkı tutturur; mülk sahiplerine yöneltilmiş radikal bir isyanın
ilanıdır şarkı. Meryem şunları söyler: “Tanrı güçlü olanları tahtlarından
indirdi ve aşağıda olanları yükseğe çıkardı”. Ve ekler: “Aç olanları güzel
şeylerle doyurdu, zenginleri ise eli boş gönderdi.”
Meryem,
siyasi ve toplumsal iktidarın altüst oluşunu ilan eder, bu altüst oluş Tanrı
eliyle getirilecektir. Tanrı’nın karnı tokların, yüksek tahtlarına kurulmuş
olanların değil, mazlum ve yoksulların safında olduğunu bildirir.
Meryem’in
şarkısı sadece dindarların diline düşmez. Dünyanın her yanında adalet arayan
hareketlerin tümünce sahiplenilir. Bu şarkı, çağrısının emperyal güçlere
yönelttiği tehdit nedeniyle totaliter hükümetlerce defaten yasaklanmıştır:
Britanya hâkimiyetindeki Hindistan’da, Arjantin’deki Kirli Savaş sırasında,
Guatemala’daki iç savaş boyunca ve 70’lerin ve 80’lerin El Salvador’unda.
Luka’da
ayrıca İsa doğarken bir melekler ordusunun çobanlara görünüşte masum bir
tümceyle seslendiği bilgisi yer alır: “En yücelerdeki Tanrıya hamd-ü senalar,
dünya üzerindekilerin tümüne hayr-ü selamet olsun.”
Bu
söz, o zamanlar bugünkü okuyucuya göründüğü kadar zararsız değildi. İmparator
Agustus’a coşkulu bir karşı çıkıştı bu.
Milattan
önce 9 yılı civarında taşa kazılmış olan Priene Yazıtı, Agustus’un doğumunu
yüceltiyor ve onun tanrısallığını ilan ediyordu. Şöyle:
Bize ve zürriyetimize
Mesih olarak gönderilmiş bulunan [İmparator Agustus] savaşa son verdi ve her
şeye bir nizam getirdi; işte o Tanrı’nın tecessümüne dönüşmüş olmaklığıyla eski
zamanlarda umulan her şeyi mümkün kıldı. […] Tanrı Agustus’un doğduğu gün bütün
âlem için ondan sadır olan müjdelerin bidayeti oldu.
Roma
İmparatorluğu’nun görüşünce imparator Agustus tanrısal bir kişilikti ve
selametin bedenleşmiş haliydi. Bunun aksini iddia eden ya öldürülür ya da
özgürlüğünden edilirdi. Gökten gelen meleklerin daha dakikalar önce iktidar ve
zenginliğin mekânı sarayların uzağında doğmuş bu bebeğin dünyaya esenlik
getireceğini ilan etmesi imparatorluğun suratına inmiş bir tokattı.
Gökten
gelen bu duyuruyu alan çobanlar yeni doğanı görmeye gittiler. Tarihsel olarak
çobanlar dışlanmış paryalardı: kimileri henüz çocuktu ve hepsi büyük bir
sefalet içindeydi. Ama onlar yemek yemek ve hacet gidermek için de kullanılan,
pire ve kemirgenlerin cirit attığı bir ahırı ziyarete gittiklerinde bu
sefaletin bir ehemmiyeti yoktu.
Şayet
Matta’nın hikâyesinin sorusu iktidarın kimde olduğuna dairse, Luka’nın sorduğu
soru şu olmak gerekir: “Yoksulların devrimi ne zaman vuku bulacak?” Luka, dönüp
dolaşıp kadınların ve yoksulların muktedirlere karşı önderlik ettiği aşağıdan
yukarı doğru bir devrimci ahlakı vurgular.
İncil
yazarları, hikâyelerinin olgusal olarak doğrulanabilir olması ile ilgili
değillerdi. Onlar, imparatorluk karşıtı bir anlatıyı inşa eden polemikçilerdi.
İncillerdeki İmparator dünyaya esenlik getiren biri değildir. Getirdiği, şiddet
ve işgal altındakilere esarettir.
İncil
yazarları için pireler arasında bu yoksul bebektir esenliği getiren ve söz konusu
olan esenlik ve barış varlıklı elit için değil, unutulmuş ve haksızlığa
uğramışlar içindir.
Noel’in Kültürel Tarihi
Aslında
söylemek yersiz; bu tevillerimiz bütün Hıristiyanlarca sahipleniliyor değildir.
Öyle ki Kutsal Kitap’taki karmaşık metinlerin temel oluşturmasıyla Noel
defalarca yeniden ve yeniden şekillendirilegelmiştir. Yüzyıllar içinde sayısız
biçimlerde sahip çıkılmış, reddedilmiş ve yeniden sahiplenilmiştir. Pagan
ritüellerinin ve baskın kültürün kaçınılmaz sızmasının bu bayramın anlamını ve
tatbikatını biçimlendirmesine ne oranda izin verilebileceği üzerine bir kavga
yürütülmüştür.
Gerry
Bowler’ın Hedefteki Noel isimli
çalışmasında gösterdiği gibi, Ortaçağ’a kadar uzanan tarih dilimi içinde dindar
ve seküler elitler bayramın kutlanışına eşlik eden ve ahlak düşkünlüğü gösteren
davranışlarla -müzik, dans, oburca yiyip içme- ilgilidirler. İngiltere’deki
Püritenler daha da ileri gidip insanları bayram boyunca oruç tutmaya teşvik
etmiş, o gün açık olan dükkânlara yönelik saldırıları tahrik etmişlerdir.
Modern
çağda kimi ilerici Hıristiyanlar Noel’i reforme edip onu liberal değerlerle
uyumlulaştırmanın yollarını aradılar. Bill McKibben gibi bazıları bayrama eşlik
eden tüketimciliğe bir son verilmesi çağrısında bulunmuş ve tüketim
azgınlığından kaynaklanan fosil yakıtların fazladan kullanımı ve muazzam
miktarda fazladan çöple ilgili ekolojik endişeleri öne çıkarmıştır. Adbusters uzun
bir süre boyunca bir “Hiçbir Şey Satın Almama Günü” için kampanya yürütmüştür,
Alışverişi Durdurun Kilisesi ile ismiyle müsemmadır zaten. Bütün bunlar
insanları daha az alışveriş yapmaya ve bayramı sevdikleriyle geçirip bağışta
bulunmaya ya da yardım kampanyaları için gönüllü olmaya teşvik etmiştir.
Noel
tüketimciliğinin bir sorun olduğu şüphesiz doğrudur ve bu durum emekçi sınıftan
ailelerin daha fazla borçlanması yönünde bir baskı yaratıp mağaza
çalışanlarının uzun saatler boyunca az bir ücret karşılığında, üstelik
kendileri de tatilden/bayramdan mahrum olarak sefil kalabalıklarla karşı
karşıya kalmaları sonucunu doğurmaktadır. Ancak tüketimciliğin bu
eleştirmenleri, Noel’in devrimci ruhunun ne olabileceği konusunda sessizdir.
Daha kötüsü, bir anlamda emekçi sınıfa kültür ve davranış alanlarında polislik
taslayan elitleri çağrıştırıyor olmalarıdır.
Kapitalizmin
yıkımı, tüketime karşı düzenlenen boykotlar eliyle olmayacaktır. Bunu
yapabilecek olan, ancak örgütlü işçi sınıfıdır. Bugünlerde ise işçiler biraz
nefes almayı ve gelmekte olan mücadeleye hazırlanmak üzere kendilerini yenileme
fırsatını hak ediyorlar. Böylesi bir tutum bize muhafazakâr kültür
savaşçılarının “İsa olmasaydı Noel de olmazdı” diye hakkında çığrışıp
durdukları Noel hikâyelerinin gerçekte kurtuluş için derhal mücadeleye
girişilmesine dair olduğunu hatırlama şansı verecektir. Altta olanları yukarıya
taşırken güçlü olanları tahtlarından eden ritüeller kutlanmaya layıktır.
Ama
bu bayramı hak kılan şeylerden biri de muhtaç olanlara vereceği umut ve
neşedir. Noel zamanı aynı zamanda kasvetli ve bunaltıcı da olabilir elbette,
bununla beraber bazıları için bu zaman dilimi işten başlarını kaldırıp
ailelerini görebilecekleri ve evlatlarına keyifli bir zaman sağlayabildiklerini
hissedebilecekleri nadir dönemlerdendir. Bu kutlama, bugünde de bir bağlamı
bulunan kadim bir devrimci hikâyenin onuruna cereyan etmektedir.
Noel,
yoksullara müjde, mahkûmlara özgürlük getiren birinin dünyaya gelişinin
kutlanmasıdır. Bunu kutlamanınsa tek bir “doğru” yolu yoktur. Ancak bu bayramda
hak etiğimiz adalet için mücadele eden bizlere ziyadesiyle yer vardır.
İlahiyatçı Howard Thurman’ın sözleriyle:
Meleklerin şarkısı durduğunda,
gökteki yıldız kaybolduğunda,
krallar ve prensler yurtlarına,
çobanlar sürülerine döndüğünde,
Noel’in işleri başlar:
kayıplar bulunacak,
kırılanlar onarılacak,
açlar doyurulacak,
mahkûmlar salınacak,
milletler yeniden inşa edilecek,
insanlar arasında barış hâkim kılınacak,
kalpler musiki ile dolacaktır.
Katrina
Forman
Timothy
Wotring
25 Aralık 2016
25 Aralık 2016
0 Yorum:
Yorum Gönder