02 Mart 2019

,

Özgür Seçim


Geçenlerde Asgar Ferhadi’nin Bir Ayrılık filmi yayınlandı bir kanalda. Filmin ardından yılların eskitemediği, film pazarlamacısı, biri kadın diğeri erkek iki kişi, film üzerine sohbet etti. Alin Taşçıyan, filmdeki “eril, gerici” yönlere; Mehmet Açar, ne olursa olsun başarılı olmuş bir filme dair cümlelerini sıraladı.

Taşçıyan açısından filmdeki kadın, baba Alzheimer olmasa İran’ı terk etmezdi, ona göre, bu hâliyle kadının gitmesi, ülkeyi terk etmesi gayet normaldi. Zaten ülke, özgür seçime rastlanmayan bir yerdi. Sorumluluk ve özgür seçim arasındaki gizli kavganın ardından, program bitti. Taşçıyan gibi feminist liberallerin dünyasında aslolan, özgür seçimdi. Tek dertleri, kavgaları oydu.

Bu özgür seçim miti, liberalizmin amentüsü idi ve artık her sosyalistin ağzındaydı. Ondan geri düşülemezdi, piyasa sosyalizmi, onca yıl onca kadroyu boşuna yetiştirmemişti sonuçta. Liberalizm önveriydi, mutlaktı çünkü, herkes, özgür seçim imkânına kavuşsun ki sosyalizmi bir mal ve bir fikir olarak seçebilsindi. O, bir mal ve fikir olarak başkalarıyla aynı rafta olmayı içine sindirmeye mecburdu. Mala ve fikre, mallardan bir mal, fikirlerden bir fikre indirgenmek durumundaydı. Kadının ve gençliğin ikna edildiği yer, burasıydı. Özgür kadın ve özgür genç tabirlerindeki “özgür”, seçimle, tercihle, pazarda olabilmekle, liberalizmle alakalıydı. Sosyalist mücadele bu düzeye çekildi, çekilmesi özgür seçimin sonucu mu kaderin mi asıl tartışma bu!

* * *

Bu fotoğraftaki sorun ise kitabın ve kedinin devrime tercih edilmesi. Bugün o sıcak koltuktaki rahat hâl, devrim gibi rahatsızlık, meşakkat ve emek gerektiren pratiğe galebe çalıyor. Dans edemedikleri devrimi şimdi, kediyle ve kitapla öldürüyorlar. Hep birlikte, kolektif olarak, devre dışı bırakıyorlar, çünkü devrim özgür seçimi, bireysel iradeyi hor görüyor, hatta eziyor. Ondan gayrısına tahammül de yok izin de.

“İsyaaan” diye bağırmalarına şaşmamak gerek. Marksist değil Stirnerci olmanın sonucu bu. “Devrimin düzenlemeler yapmayı emrettiğini, isyanın ayağa kalkıp kendini yüceltmeyi talep ettiğini” düşünüyorlar.[1] O “isyan”lar devrime karşı bağırılmıştır. Olduğu gibi liberal bir çığlıktır. Çünkü devrim de özgür seçime, özgür iradeye, bireye, egoizme karşı olması sebebiyle düşmandan daha düşmandır. “Kitap ve kedi” aşkına devrim kurban edilmiştir. Eskiden molotofla trafiği durduranların yerini bugün arabaların önünde dans edenler almıştır. Gözlerini karartıp tek yol olanda, dikine yürüyenler, özgür olmadıkları ve seçime inanmadıkları için, geri kafalıdırlar artık.

* * *

Bugünlerde sosyal medyada bir görsel dolaştırılıyor. Elinde orak-çekiçli bayrak bulunan kızın yanında kara çarşaflı bir kız çocuğu duruyor. Alta da şu yorum düşülüyor: “Aralarında bir fark yok.” Aklı evvel kimi solcular da “biri uzaya giderken diğeri araba kullanamıyor” diyor. (Oysa Suudi Arabistan’da araba kullanma yasağı kalktı. O da liberal piyasalara yelken açtı.)

O fotoğrafa o notu düşenle o fotoğrafı eleştirenler aynı zeminde duruyorlar, aynı şeyi söylüyorlar aslında. Fotoğrafı hazırlayan, “özgür seçim” denilen mutlak ülküye göre konuşuyor ve o kız çocuklarının özgür bir seçim ve akılla o bayrağı ve çarşafı almadıklarını söylüyor. Bu fotoğrafa yönelik eleştiriler de “olur mu canım, asıl özgür seçimi sahiplenen, biz sosyalistleriz” diye feveran ediyor. Al ve ak liberaller birbirlerine poz kesiyorlar.

* * *

Benzer bir dil ve üslup, İrfan Aktan’da da vardı. O da bir vakitler kendi iradesi dışında dayatılmış bir açlık grevi eylemine girdiğini düşündüğü Nuriye Gülmen’i eleştiriyor, Twitter’da paylaştığı fotoğraf üzerinden, Gülmen’in “heykel”den farksız olduğunu söylüyordu.[2] Benzer cümleleri bugün Leyla Güven için de kuruyor olmalı. Güven’in kızı, “asıl bu sessizlik öldürecek annemi” diyor. Özgür seçim gereği başka tercihlere yönelenler, o cinayete ortak oluyorlar. Aktan gibiler susuyor, susturuyorlar.

Özgür seçim üzerine inşa edilmiş akıl-fikir, basit bir birey metafiziğine dayanıyor. Her şeyin her şeyden bağımsız olduğu bir dünyadan konuşuyorlar. Bu sayede sorumluluklardan kurtulduklarını, özgürleştiklerini sanıyorlar. Bu birey metafiziği, komünist hareketi de iğdiş ediyor. Mutlak devlet, kendisini bireyde yeniden üretiyor, görülmeyen bu. O, ne özgür’den ne de seçimden rahatsız.

* * *

Sonuçta TKP’nin “türbanlı aday” göstermesinin sebebinin “kadın hareketi” olduğunu söylüyorlar.[3] Kadın hareketinin kimlik siyasetine değil, sınıf siyasetine dayandığını iddia edecek kadar zırvalıyorlar. “Türban” derken, 28 Şubat generallerinin ağzıyla konuşuyorlar, çünkü onun adı, başörtüsü!

Aslında en azından İP-TKP açıktan savaş ilân ediyor başörtüsüne, bu türden liberallerin saldırısı, daha sinsi ve daha tehlikeli. Meseleleri, kadın da değil, pazar serbest kalsın, pazarın özgürlüğü korunsun, pazardaki özgürlük baki kalsın, kendi kimliksel ve sınıfsal varlıklarını borçlu oldukları yer daima yaşasın. Yâr da kâr da bir onlar için, mesele de onlarla bir olmakta.

Her türlü bağı, ilişkiyi bu sebeple kopartıyorlar, herkesi kolektif varlığından uzaklaştırıyorlar, kolsuz kanatsız, geçmişsiz geleceksiz bireyin özgür seçimle doğruyu seçeceğini düşünüyorlar. Gayet demokratlar, zorla bir şeyi kabul ettirenle, insanı mecbur edip özgür seçimden bahsedenler, aynı. Birey, zorunlu olarak gücü seçecek, bunu iyi biliyorlar.

Her şeyden azade, havada asılı, mutlak, kendi kendisinin tanrısı olan birey olunduğu vakit her tür sorunun, misal, din ve millet meselelerinin çözüme kavuşacağını düşünüyorlar. Fena yanılıyorlar. Bu liberal ezberle varılacak yer, sömürü ve zulme karşı mücadelenin yıkımıdır. Zaten liberalizm, onun için var.

* * *

Liberal dilin içteki ve dıştaki ajanları, egemenleri temize çekmeye mecburlar. O nedenle “MİT’in rektörlere ilk kez konferans verdiğini” söylüyorlar.[4] Bu zevat, bu “ilk kez” düzenlenen konferansın bilgisini ve ilk kez oluşuyla ilgili tespiti MİT’ten mi yoksa rektörlükten mi alıyor? Sonuçta MİT ve rektörler geçmişte de iç içe olmalı, devleti, rektörlüğü ve MİT’i bu şekilde aklamak, temize çekmek kime fayda sağlıyor, asıl soru bu.

Bir başka liberal akademisyen ise işi biliyor ve “konferans değil brifingdir o” diyor. O brifing ve konferanslar ezelden beri tertipleniyor. İlgili liberal akademisyen, kendi twitter hesabından CIA’in iş ilânını paylaşıyor. Onlardan daha iyi bilecek değiliz. Biz konferans, brifing nedir, aralarında ne fark var, bilmeyiz! Kedisiz ve kitapsızız!

* * *

Aynı akademisyen, bir başkasının tweet’ine cevap veriyor. O kişi, Alzheimer hastası annesi olduğundan bahsediyor ve takipçilerine ondan nasıl kurtulabileceğini soruyor. Kartalın Kafkasya’dan Afrika’ya uçuşunu bile anlamayan akademisyen (Neşe Özgen), hemen atlıyor ve anneden nasıl kurtulacağına dair tiyolar sıralıyor. Sol da liberalizm de budur!

* * *

Asgar Ferhadi’nin filmine atıfla: Peki “baban senin kim olduğunu bilmiyor bile” diyene, “ben onun babam olduğunu biliyorum ama” diyen nedir? Demek nedir? Diyememek nedir?

Eren Balkır
1 Mart 2019

Dipnotlar:
[1] Aktaran: Eren Balkır,” Hulk’ın Devrimci Yolu Eleştirisi”, 10 Ocak 2019, İştirakî.

[2] Eren Balkır, “Sologami”, 16 Mayıs 2017, İştirakî.

[3] Tunca Özlen, “Türban Neyi Örtmüyor?”, 28 Şubat 2019, Duvar.

[4] “Türkiye’de Bir İlk! MİT Rektörlere Konferans Verdi”, 27 Şubat 2019, Fersude.

0 Yorum: