21 Mart 2019

Mustazafin


Emine Erdoğan, “halife olmanın sorumluluğunu taşıyoruz” diyor[1], solcu laik yayın organları, “halife” lafına takılıp, buradan Kemalist yangınlar tutuşturmaya çalışıyorlar, “Erdoğan ailesinin halifelik sevdasına”[2] işaret edip kendi mahallelerine korku salıyorlar. İslam ve Kur’an konusunda bilgisiz olmak bir tercih elbette, ama bu cehaleti siyaseten “istismar etmek” de ciddi anlamda sorunlu.

İnsan’ın yeryüzünün halifesi olduğunu Kur’an söylüyor. “Yeryüzünün halifesi hünkâra minnet” etmeyeceğini de Nesimî haykırıyor. Ondaki inkâr ve reddiye, bu solcular yüzünden, karikatürleştirilmiş bir Selefiliğe ve IŞİD’e örgütleniyor. Sadece burjuvanın inşa ettiği bireyi tanıyan, sadece ona “İnsan” diyebilen bu solcular, o bireylerin fesadına, ifsadına, tağutluğuna tek laf edemiyorlar. Esasen Nesimi, yeryüzünün halifesi olma bilinciyle konuşuyor.

İnkâr ve reddiye, solun gündemine ABD yapımı dizilerle girebiliyor ancak. O, Spartaküs isimli dizi sayesinde mustazaflarla, kölelerle, yoksullarla tanışma imkânı buluyor. Kültür, sanat ve edebiyat alanına sıkışıp kalmış bir dünya ve gerçeklik algısı, o ezilenleri ancak süzgeçten geçirerek kabullenebiliyor.

Ama ayaklar altına aldıkları, bir kere bile okumadıkları Kur’an, “Biz o ezilenlere, mustazaflara lütufta bulunmak, onları önderler yapmak istiyorduk” diyor. Emine Erdoğan ise bugünün burjuva kurgusu “İnsan” üzerinden konuşuyor, AB’nin söylediği sözleri tekrarlıyor, çevreci laflar sıralıyor. Bu ayeti okuyan az sayıda solcu, esasen onu Diyanet ve Emine Erdoğan gibi tefsir ediyor ve “ezilenleri kastetmiyor orada” diyor. Aslında iki madde, aynı anda aynı yerde olduğu için gerilim ve rekabet açığa çıkıyor, Erdoğan’a bu nedenle kızılıyor. Öte yandan ezilenler, Kûfe’nin isyancı köleleri, Anadolu’nun başkaldıran kavimleri, Afrika’nın tefsiri o ayeti öyle anlamıyor. “Kul, köle olmaya başkaldırandır”[3], tefsirin zemini burası.

Sol, aslında Emine Erdoğan’a “sana mı kalmış böyle laflar etmek, sen halife olmak istiyorsun, senin gerçek niyetini biliyoruz biz” diyor.

Paralı poşeti solun AB’si istiyor, sol burada poşetin paralı olmasıyla kitleleri ayaklandıracağı hayaline kapılıyor.

Perulu komünist Mariátegui, “Devrimci, kitlelere yönelmedikçe, hatiplerin ezberci şikâyetlenmelerinden ve mızırdanmalarından asla kurtulamaz” diyor[4], solsa hâlâ şikâyetlenip mızırdanıyor, bunu da politika zannediyor.

Onun anlamadığı, tarihinin parçası olarak görmediği Mekke’deki mustazaflara, ezilenlere haykırılan Kasas suresi ise acı ve çile çeken halk kitlelerini önder belliyor. Tarihsel açıdan Spartaküs isyanlarını da kesip gelen gelenek, İslam tarihini altta-aşağıda başka kelimelerle ve başka kalemlerle yazıyor.

Spartaküs’ü dizisinden öğrenenler, liberaller eliyle, dişleri sökülmüş birine bakıyorlar, o elleri bağlanmış Spartaküs’ü çok seviyorlar. Bedreddin ve İslam için de geçerli bu. O liberalizm tasfiye ediyor İslam’ı o gelenekten.

* * *

Dizide ağır bir cinsellik ve şarap var. Efendilerin hâline öykünen, öyle olmak isteyen, bunun için isyan etmiş bir Spartaküs anlatılıyor. Mesele, esas olarak bireysel intikama indirgeniyor. İntikam, bugün TV’deki dizilerde de çok tutan bir konu. Döne dolaşa bireyleri intikam meselesinin yanlışlığına, aptallığına, hayatı kaçırmamaya, onu kutsallaştırmaya ikna ediyorlar. Burjuvazi ve devlet, intikam duygusunu köreltmek derdinde.

Oysa Spartaküs, dizide anlatıldığı gibi, sevdiği kadını arayan yoldaşının peşinden sürüklenen biri değil. Yüz yılı aşkın bir zamandır köle ve gladyatör isyanlarına tanıklık etmiş bir coğrafyada kendi iradesini ve aklını o isyan geleneğine bağlıyor. Bağ ve bağlamdan nefret edenler, bunu hiç anlamıyorlar. Spartaküs, özünde isyan ateşinin yol bulduğu vadiye giriyor, oradaki tüm malikâneleri dümdüz ediyor. Pusulanın ibresinin neden Sicilya olduğunu tarihçiler de liberaller de anlamıyorlar, çünkü o adada uzun zaman köle isyanlarının sürdüğünü, hatta bir süre adanın yönetiminin kölelere geçtiğini bilmiyorlar, bilmek istemiyorlar!

Egemenlerin feminizmi, bu tür diziler yazdırıyor, orası açık. Cinsel teşhire boğulmuş dizide Spartaküs de dipten derinden, efendilerine benzemekle eleştiriliyor. Bu dizi senaristleri liberalizme bağlı değillerse iş bulamıyorlar anlaşılan!

Spartaküs’ün Sicilya’ya geçmeye niyetlenmesi, onun orada yaşanan köle ayaklanmasının mirası ile buluşmak istemesiyle alakalı. Yoldaşları arasında bir zamanlar Roma’ya kök söktürmüş Kilikyalıların olması da tesadüf değil. İnce Memedlerin ecdadı onlar!

* * *

Solculara kötü haberi verelim: Spartaküs ve savaşçılarının da bir dini var. Devletin ve ordunun envai çeşit putuna karşı şehirden dışlanmışların dinine, Diyonizos’a bağlanıyorlar. Tarihçilerin genel kanaati bu yönde: Spartaküs ve rüfekası, Diyonizosçu.

Gordon Childe’in tespitine göre, “[Diyonizos ve Bacchus gibi] gizemli dinler, mülksüz köylülerden, madencilerden, hatta kölelerden oluşan geniş kitlelere gerekli ideolojiyi temin ediyorlar. Bu ideoloji ise o kitlelere selameti ve kurtuluşu vaat ediyor, maddi ve ekonomik acıları için bir merhem sunuyor.”[5] Romalılar Diyonizos’a “Bacchus” diyorlar.

Roma’daki tanrılar yoksula uzak, ondan kopuk, hiyerarşik iken Diyonizos dininde insanın kendisindeki ilahi özü genişletip tanrısallaşması, onunla buluşması mümkün. Üstelik bu noktada herkes eşit!

Tarih boyunca İslam konusunda duyulan rahatsızlık da burayla alakalı. Aşağıda yoksul kitleler, ezilenler, İslam’da ilahi iradeyle buluşma imkânını buluyorlar. Egemenlerse her daim o imkânı ortadan kaldırmaya çalışıyorlar. Spartaküs, bir de bu dinî örgüsü, kurgusu sebebiyle öldürülüyor. Kölelerle buluşan bir ideolojiye efendiler tahammül edemiyorlar. İslam’a yönelik nefret konusunda saray dini ve laikler gayet iyi anlaşıyorlar.

* * *

İslam’daki tanıma göre, mustazafların karşısında duran müstekbirler, kibirli, müsrif, fasık ve zâlimler. Mesele, Emine Erdoğan’ın sözünden bir cenaha hoş görünecek kelimeler arayıp bulmak değil, o hilafet sancağını alıp gerçek sahiplerine, mustazaflara verebilmek. Kasas suresi bunu emrediyor.

Kur’an, soyut bir insandan değil, yoksuldan, ezilenden, mahrumdan, garipten bahsediyor. Efendilerin kasası ile yoksulun, ezilenin Kasas’ı her daim karşı karşıya. Meselemiz ilerici olmaksa, “ilerici olma kıstasımız, felsefî anlamda idealist ya da materyalist olmak değil, ezen-ezilen saflaşmasında ezilenlerden yana olmak, ezilenlerin ezenlerine karşı kıyamlarında onların yanında saf tutmak olmalı.”[6]

“Cumhuriyet’in verdiği nimetler karşısında bize şükredin” diyenler de bir kölelik dayatıyorlar. O kölelikle mücadele geleneğine bağlandığımız takdirde yol almak, yoldaşlaşmak mümkün olacak. Bizi minnet etmemek hidayete erdirecek.

Eren Balkır
21 Mart 2019

Dipnotlar:
[1] “Emine Erdoğan: Yeryüzünde Halife Olmanın Sorumluluğunu Taşıyoruz”, 20 Mart 2019, Birgün.

[2] “Emine Erdoğan Halifeliğin Kaldırıldığını Unuttu”, 20 Mart 2019, ABC.

[3] Cidal Haksoy, “Gerilimli Coğrafyada İslamî Hareket”, İştiraki.

[4] Jose Carlos Mariátegui, “1 Mayıs ve Birleşik Cephe”, İştiraki.

[5] Gordon Childe, What Happened in History, Pelican Books, 1971, s. 222.

[6] Uğuray Aydos, “Dine Karşı Din”, 19 Nisan 2018, İştiraki.

0 Yorum: