Emine Erdoğan, “halife olmanın sorumluluğunu
taşıyoruz” diyor[1], solcu laik yayın organları, “halife” lafına takılıp,
buradan Kemalist yangınlar tutuşturmaya çalışıyorlar, “Erdoğan ailesinin
halifelik sevdasına”[2] işaret edip kendi mahallelerine korku salıyorlar. İslam
ve Kur’an konusunda bilgisiz olmak bir tercih elbette, ama bu cehaleti
siyaseten “istismar etmek” de ciddi anlamda sorunlu.
İnsan’ın yeryüzünün halifesi olduğunu Kur’an söylüyor.
“Yeryüzünün halifesi hünkâra minnet” etmeyeceğini de Nesimî haykırıyor. Ondaki
inkâr ve reddiye, bu solcular yüzünden, karikatürleştirilmiş bir Selefiliğe ve
IŞİD’e örgütleniyor. Sadece burjuvanın inşa ettiği bireyi tanıyan, sadece ona
“İnsan” diyebilen bu solcular, o bireylerin fesadına, ifsadına, tağutluğuna tek
laf edemiyorlar. Esasen Nesimi, yeryüzünün halifesi olma bilinciyle konuşuyor.
İnkâr ve reddiye, solun gündemine ABD yapımı dizilerle
girebiliyor ancak. O, Spartaküs isimli dizi sayesinde mustazaflarla,
kölelerle, yoksullarla tanışma imkânı buluyor. Kültür, sanat ve edebiyat
alanına sıkışıp kalmış bir dünya ve gerçeklik algısı, o ezilenleri ancak
süzgeçten geçirerek kabullenebiliyor.
Ama ayaklar altına aldıkları, bir kere bile
okumadıkları Kur’an, “Biz o ezilenlere, mustazaflara lütufta bulunmak, onları
önderler yapmak istiyorduk” diyor. Emine Erdoğan ise bugünün burjuva kurgusu
“İnsan” üzerinden konuşuyor, AB’nin söylediği sözleri tekrarlıyor, çevreci
laflar sıralıyor. Bu ayeti okuyan az sayıda solcu, esasen onu Diyanet ve Emine
Erdoğan gibi tefsir ediyor ve “ezilenleri kastetmiyor orada” diyor. Aslında iki
madde, aynı anda aynı yerde olduğu için gerilim ve rekabet açığa çıkıyor,
Erdoğan’a bu nedenle kızılıyor. Öte yandan ezilenler, Kûfe’nin isyancı
köleleri, Anadolu’nun başkaldıran kavimleri, Afrika’nın tefsiri o ayeti öyle
anlamıyor. “Kul, köle olmaya başkaldırandır”[3], tefsirin zemini burası.
Sol, aslında Emine Erdoğan’a “sana mı kalmış böyle laflar
etmek, sen halife olmak istiyorsun, senin gerçek niyetini biliyoruz biz” diyor.
Paralı poşeti solun AB’si istiyor, sol burada poşetin
paralı olmasıyla kitleleri ayaklandıracağı hayaline kapılıyor.
Perulu komünist Mariátegui, “Devrimci, kitlelere
yönelmedikçe, hatiplerin ezberci şikâyetlenmelerinden ve mızırdanmalarından
asla kurtulamaz” diyor[4], solsa hâlâ şikâyetlenip mızırdanıyor, bunu da
politika zannediyor.
Onun anlamadığı, tarihinin parçası olarak görmediği
Mekke’deki mustazaflara, ezilenlere haykırılan Kasas suresi ise acı ve çile
çeken halk kitlelerini önder belliyor. Tarihsel açıdan Spartaküs isyanlarını da
kesip gelen gelenek, İslam tarihini altta-aşağıda başka kelimelerle ve başka
kalemlerle yazıyor.
Spartaküs’ü dizisinden öğrenenler, liberaller eliyle,
dişleri sökülmüş birine bakıyorlar, o elleri bağlanmış Spartaküs’ü çok
seviyorlar. Bedreddin ve İslam için de geçerli bu. O liberalizm tasfiye ediyor
İslam’ı o gelenekten.
* * *
Dizide ağır bir cinsellik ve şarap var. Efendilerin
hâline öykünen, öyle olmak isteyen, bunun için isyan etmiş bir Spartaküs
anlatılıyor. Mesele, esas olarak bireysel intikama indirgeniyor. İntikam, bugün
TV’deki dizilerde de çok tutan bir konu. Döne dolaşa bireyleri intikam
meselesinin yanlışlığına, aptallığına, hayatı kaçırmamaya, onu kutsallaştırmaya
ikna ediyorlar. Burjuvazi ve devlet, intikam duygusunu köreltmek derdinde.
Oysa Spartaküs, dizide anlatıldığı gibi, sevdiği
kadını arayan yoldaşının peşinden sürüklenen biri değil. Yüz yılı aşkın bir
zamandır köle ve gladyatör isyanlarına tanıklık etmiş bir coğrafyada kendi
iradesini ve aklını o isyan geleneğine bağlıyor. Bağ ve bağlamdan nefret
edenler, bunu hiç anlamıyorlar. Spartaküs, özünde isyan ateşinin yol bulduğu
vadiye giriyor, oradaki tüm malikâneleri dümdüz ediyor. Pusulanın ibresinin
neden Sicilya olduğunu tarihçiler de liberaller de anlamıyorlar, çünkü o adada
uzun zaman köle isyanlarının sürdüğünü, hatta bir süre adanın yönetiminin
kölelere geçtiğini bilmiyorlar, bilmek istemiyorlar!
Egemenlerin feminizmi, bu tür diziler yazdırıyor,
orası açık. Cinsel teşhire boğulmuş dizide Spartaküs de dipten derinden,
efendilerine benzemekle eleştiriliyor. Bu dizi senaristleri liberalizme bağlı
değillerse iş bulamıyorlar anlaşılan!
Spartaküs’ün Sicilya’ya geçmeye niyetlenmesi, onun
orada yaşanan köle ayaklanmasının mirası ile buluşmak istemesiyle alakalı.
Yoldaşları arasında bir zamanlar Roma’ya kök söktürmüş Kilikyalıların olması da
tesadüf değil. İnce Memedlerin ecdadı onlar!
* * *
Solculara kötü haberi verelim: Spartaküs ve
savaşçılarının da bir dini var. Devletin ve ordunun envai çeşit putuna karşı
şehirden dışlanmışların dinine, Diyonizos’a bağlanıyorlar. Tarihçilerin genel
kanaati bu yönde: Spartaküs ve rüfekası, Diyonizosçu.
Gordon Childe’in tespitine göre, “[Diyonizos ve
Bacchus gibi] gizemli dinler, mülksüz köylülerden, madencilerden, hatta
kölelerden oluşan geniş kitlelere gerekli ideolojiyi temin ediyorlar. Bu
ideoloji ise o kitlelere selameti ve kurtuluşu vaat ediyor, maddi ve ekonomik
acıları için bir merhem sunuyor.”[5] Romalılar Diyonizos’a “Bacchus” diyorlar.
Roma’daki tanrılar yoksula uzak, ondan kopuk,
hiyerarşik iken Diyonizos dininde insanın kendisindeki ilahi özü genişletip
tanrısallaşması, onunla buluşması mümkün. Üstelik bu noktada herkes eşit!
Tarih boyunca İslam konusunda duyulan rahatsızlık da
burayla alakalı. Aşağıda yoksul kitleler, ezilenler, İslam’da ilahi iradeyle
buluşma imkânını buluyorlar. Egemenlerse her daim o imkânı ortadan kaldırmaya
çalışıyorlar. Spartaküs, bir de bu dinî örgüsü, kurgusu sebebiyle öldürülüyor.
Kölelerle buluşan bir ideolojiye efendiler tahammül edemiyorlar. İslam’a
yönelik nefret konusunda saray dini ve laikler gayet iyi anlaşıyorlar.
* * *
İslam’daki tanıma göre, mustazafların karşısında duran
müstekbirler, kibirli, müsrif, fasık ve zâlimler. Mesele, Emine Erdoğan’ın
sözünden bir cenaha hoş görünecek kelimeler arayıp bulmak değil, o hilafet
sancağını alıp gerçek sahiplerine, mustazaflara verebilmek. Kasas suresi bunu
emrediyor.
Kur’an, soyut bir insandan değil, yoksuldan, ezilenden,
mahrumdan, garipten bahsediyor. Efendilerin kasası ile yoksulun, ezilenin
Kasas’ı her daim karşı karşıya. Meselemiz ilerici olmaksa, “ilerici olma
kıstasımız, felsefî anlamda idealist ya da materyalist olmak değil, ezen-ezilen
saflaşmasında ezilenlerden yana olmak, ezilenlerin ezenlerine karşı
kıyamlarında onların yanında saf tutmak olmalı.”[6]
“Cumhuriyet’in verdiği nimetler karşısında bize
şükredin” diyenler de bir kölelik dayatıyorlar. O kölelikle mücadele geleneğine
bağlandığımız takdirde yol almak, yoldaşlaşmak mümkün olacak. Bizi minnet
etmemek hidayete erdirecek.
Eren Balkır
21 Mart 2019
Dipnotlar:
[1] “Emine Erdoğan: Yeryüzünde Halife Olmanın Sorumluluğunu Taşıyoruz”, 20 Mart
2019, Birgün.
[2] “Emine Erdoğan Halifeliğin Kaldırıldığını Unuttu”,
20 Mart 2019, ABC.
[3] Cidal Haksoy, “Gerilimli Coğrafyada İslamî Hareket”,
İştiraki.
[4] Jose Carlos Mariátegui, “1 Mayıs ve Birleşik
Cephe”, İştiraki.
[5] Gordon Childe, What Happened in History,
Pelican Books, 1971, s. 222.
[6] Uğuray Aydos, “Dine Karşı Din”, 19 Nisan 2018, İştiraki.
0 Yorum:
Yorum Gönder