22 Aralık 2018

, ,

Payandalar

“Gecenin içinde kayboluyoruz, ateş bizi yutuyor.”

Anakronizmin[1] teori zannedildiği bir dönemden geçiyoruz. Selim Temo[2] “Kurtuluş Savaşı’nda ülkeyi birlikte kurduk” tezini daha da gerilere götürüyor ve Ankara’yı 700-800 yıl önce Kürtlerin fethettiğinden söz ediyor, böylelikle Osman Bey’i Kürd ilân edenlerin yanına doğru seğirtiyor. Tek istediği ise Ankara sokaklarında rahat yürümek, Boğaz’da rahat rakı içmek ve birilerinden ekmek parasını alabilmek. Bu arada, dile getirilen kimlikçi yaklaşımı uyarmak gerekiyor: Ankara Kalesi’ni döven askerlerin içinde eşcinsel vegan bir Ermeni bölüğü de vardı, unutulmasın, ona haksızlık edilmesin!

Vardı, çünkü tarih bugünü meşrulaştırmak, bugüne mesaj vermek, üzerinden para kazanmak için var. Arayan, illaki böylesi bir bölüğü bulacaktır, bugündeki Kürd'ü geçmişte illaki bulduğu gibi.

Tarih, devletin tekelidir, tekelindedir. Kendisini oradan kurmaya mecburdur. Dil, tarih, coğrafya, devletin payandalarıdır. Selim Temo, o payandalara saldırmaktan çekinir. Öznel varlığını, özneliğini onlara borçlu olduğunu bilir.

Demirtaş’ı kitabını Kürt bir yayınevinde çıkartmadı diye eleştiren Temo[3], ileride Tahran kalelerini dövecek askerlerin içinde olma istemi dâhilinde, bilmeden-tanımadan, sipariş gereği kaleme aldığı Horasan kitabını bu ortamda yazmaktadır. Zaten “Alfa”, Kürtçede “Selim” demektir!

Temo, Müslüman Kürtleri Müslümanlıktan, bu sebeple soğutmaya çalışır. Kimlikçi siyaset, kimliksizleştirme siyaseti olarak gerçekleşmektedir. “Kürd”, tüm coğrafyayı düzlemek için şekillendirilir. Temo gibiler bunun için vardırlar.

Kürd’ün kurtuluşunu dilin, tarihin, coğrafyanın düzlendiği bir momente ve kişiye göre tariflemek, çıkışsızdır. Fatih Yaşlı gibi, bu üç unsuru emperyalist niyetlerine göre kurmaya gelen güçlere küfretmek yerine, Kürd’e kılıç sallayanlar, düşman saftadırlar. Emperyalist niyetlere saldırmak yerine, mızraklarını sosyalistlere çevirenler de onların yanı başındadırlar.[4]

Kürd, dilin, tarihin, coğrafyanın çatlaklarında ilerlemektir. İlerlemeye karşı olanlar, devletin bütünlüğünün gölgesi altındadırlar. Oradan bir şey çıkmaz.

Ama o ilerleyişte bir tutkal olarak varolanlar, sömürgeciliğe kan taşıyanlar da vardır. Kürd’den kaynaklı çatlak, yol açtığı çentik, ideolojik açıdan örtbas edilmek derdindedir. Dil, tarih, coğrafya payandalarına Kürd rengi çalmak, bu devletin de isteyebileceği bir şeydir. Bu devlet, sonuçta Sünni ve Türk değildir. Sünnilik ve Türklük, onun bir kurgusudur. Onlardan aşanı, onlarda taşanı budamaktır devlet. Devletin Sünni’ye ve Türk’e tabi olduğu düşüncesi, büyük bir yanılgıdan ibarettir.

Meseleyse, en az altmış yıldır Suriye ve Irak’la ilgili niyetlerin tekerine çomak sokmamaktadır. Farklı düzlemlerde aynı görev ifa edilmektedir. Yani burada yeri geldiğinde Cezayir kurtuluş savaşına atıfta bulunulur, ama Fransa’da on binlerce Cezayirlinin kimliklerini ateşe verdikleri üzerinde durulmaz. Kopuş, geriye dönüşsüz olmalıdır, ne yazık ki olmamıştır. Çatlaklara dolan sola şüpheyle yaklaşmak gerekir.

Selim Temo gibi isimler, AKP’ye karşı, devlete yandaştırlar. İslam’a küfretme görevini ifa edip devlete yanaşmaktadırlar. Ankara’nın fethi, Mekke’nin fethine atıftır, buradan da “belâgatli” yazarımız, önümüzdeki seçimlere dair bir mesaj yayınlamaktadır: “Müslüman Kürt, Müslümanlıktan çık, dilaverlerinin peşinden git.” Geçmişte fazla solcu olduğu için eleştirdiği o dilaverler, bugün kıymete binmiştir. Bu kıymet, mistifiye edilmiş bir “Kürd” mefhumuna bağlı olarak edinilmektedir. “Seloların ecdadı Ankara’yı almıştır”, demek ki bugün Ankara’dan uzak durulmalıdır.

Buradaki Barzanici apolitizm, aşikârdır. İttihatçılık, Diriliş, resmi tarih, geniş cadde, geçit töreni eleştirileri, bu apolitizmle alakalıdır. Sonuçta bir liberal olarak Temo, hem batıda hem de doğuda silâhın kuruculuğuna düşmandır. Eline o tarihî belgeler, o yüzden verilmiştir. Aradaki ayrımları, çatlakları silmek için vardır.

Özetle, Mardin üniversitesindeki işini geri istemenin politik bir yanı yoktur. Osmanlı’daki Kürdistan coğrafyasını, dilini ve tarihini istemenin de öyle. O, bugün neoliberal Osmanlı’dır. Eskisini yıkansa, halkların başkaldırısı değildir, fiilî tanzime ve tazmine bağlı olarak, halkların devlete rabıtalanması, işte asıl yara budur.

Eren Balkır
22 Aralık 2018

Dipnotlar:
[1] Eren Balkır, “Anakronik”, 16 Şubat 2013, İştirakî.

[2] Selim Temo, “Ankara’nın Fethinde Kürtler”, 19 Aralık 2018, Duvar.

[3] Selim, Temo “Seher’in Dış Görünüşü”, 1 Kasım 2017, Duvar.

[4] Sharo Garip, “Kürt Siyasetinde Sol Kayyımlar”, 2 Kasım 2018, Duvar.

0 Yorum: