01 Kasım 2016

, ,

“İnsanım” Diyen, Savaşa, Baskı ve Şiddete Karşı Sessiz Kalmaz

“İnsanım” diyen her kim ki, iktidarın ve Saray’ın oynadığı, senaryonun bir figüranı dahi oluyorsa, bunun hesabını er veya geç vereceğini bilmesi gerekir!

Açık seçik konuşacak olursak, 2015 7 Haziran seçimlerinden sonra AKP iktidarı Saray’ın diktatörü tarafından ülkede “Milliyetçi Cephe” ittifakı oluşturulmuştur. Bu Cephe içerisinde (AKP, CHP, MHP) yer alarak Kürd sorunu çözüm sürecini bitirerek savaş ilan edilmiştir. Bu, devletin bekasını korumak adına yapılmıştır.

Batı Kürdistan’da Rojava kantonlarının oluşması Suriye’de Kürdlerin (IŞİD’e) karşı üstünlük sağlaması Türk militer devletini telaşa düşürmüştür. Suriye’de 5 yıldır süren savaşla birlikte (ESAD Rejimini) devirmek için hesaplar yaptı ama hesap tutmadı.

Türk Militer Devleti Kobani’de Kürd halkının sert direnişi karşısında her ne kadar IŞİD’i açık seçik desteklese de Kobani’de Kürd halkının sesi YPG’in direnişi IŞİD’i yenilgiye uğrattı. Kobani’de kazanılan zafer Türk militer devletini ve Milliyetçi Cephe’yi huzursuz etti.

1 Kasım günü Kobani zafer ve direniş gününü kutlayacağız. Tüm dünyanın her tarafında enternasyonal dayanışma olarak kutlanacak bu gün AKP faşizmine ve Sarayın Diktatörüne kapak olsun!

Antep’te miting konuşmasında ’’Kobani ha düştü, düşecek’’ diye IŞİD’e umut bağlamıştı. Ama Kobani Kürdü, Türkü, Arabı, Çerkesi, Lazı, enternasyonal Komünistler, Devrimciler Kobani’ye akarak Kürd halkını yalnız bırakmadı. “Komünist Enternasyonal”i yeniden örgütledi. Kobani’de Kürd halkını barbar IŞİD’den temizlemek için yemin ederek savaştılar, öldüler, yaralandılar ama Kobani’ye Kürd halkının, YPG’nin bayrağını Komünist Enternasyonal’in zafer bayrağı olarak diktiler.

Hâlâ Suriye’de “Fırat Kalkan”ı adı altında Cerablus’u bir mermi atmadan IŞİD’den teslim alarak, kendine bağlı “ÖSO” adı altında Nusra gibi cihadcıları ve kendi askerleri ile girerek Batı Kürdistan’da Kürd halkına karşı yeni bir Çin Seddi örerek, Kürd halkının akrabalarıyla ve birleşmesini engellemeye çalışırken, diğer taraftan da elinden gelirse Kürdlere karşı savaşarak kazandıkları toprakları elinden almaya çalışmaktadır. Ama nafile geçmiş olsun; FIRAT Kalkanı da Türk devletini ve Diktatörü kurtaramadı. O tüm dünyaya karşısında madara oldu!

Aynı şekilde “Musul bizim” diyerek nutuk atan AKP faşist iktidarı ve Diktatör ABD’ye ve Barzani’ye yalvarmasına karşın, AKP faşizminin ve Diktatörün amacını bildikleri için operasyonun dışında kalarak havasını almasıyla birlikte içeriye dönerek Kürdler’den, Devrimcilerden, Demokratlardan ve kendisine biat etmeyen muhalif medyadan ve sendikalardan intikam alırcasına baskı, şiddet, terörü ile birlikte medyaların sesini tek tek kapatırken, O(HAL) Kanun Hükmünde Kararnamelerle istediği kanunları Sarayın Diktatörünün emri ile, işlemeyen mecliste çoğunluğa dayanarak, oradan alınan onayla yürürlüğe soktular.

Her gün DBP’ye ve HDP’ye bağlı şubeler kanunsuz bir biçimde basılarak eş başkanları ve merkez yöneticileri gözaltına alınarak tutuklanmaktadır.

DBP’ye bağlı belediye eş başkanlarını tutuklayarak yerlerine kayyum atayarak seçilmiş belediye eş başkanlarını hükümsüz sayarken, halkın iradesini de hiçe saymaktadır.

En son olarak Diyarbakır Büyükşehir Belediye Eş Başkanları Gültan Kışanak ve Fırat Anlı’yı gözaltına aldılar. 5 günlük işkence ve baskıya maruz bıraktılar. Avukatları ile görüştürmediler. Önceden hazırlanan yalan iddianamelerle tutukladılar, YJK geçici dönem sözcüsü Ayla Akat Ata da hapse atıldı.

Dün de Cumhuriyet gazetesi basıldı. Yazarları gözaltına alındı. Artık “ülkede demokrasi var, daha henüz faşist diktatörlük yok” diyenlere ne söz söylenir bilemiyorum?

Bir ülkede 7 Haziran 2015’ten günümüze kadar parlamento çalışmıyorsa, kapalı devre AKP faşizminin ve Diktatörün emirleri ile açılıyor ve çalışıyorsa, bunun neresi daha demokrasi oluyor? Dimitrov’un faşizm tahlili uluslararası komünist platformunda veya Enternasyonal’de kabul gören bir tahlil. Bu tahlil, faşizmi “tekelci burjuvazinin, en gerici bağnaz kesimin uyguladığı baskı ve tahakküm aracı” olarak tanımlamıştır. Buna göre faşizmi uygulayanın İslamcı veya Hıristiyan, Yahudi, Paradoks, Putperest olması önemli değildir.

İktidarda ister İslamcı eliyle uygulansın, isterse başka gerici dinler adına uygulansın, bizi ilgilendiren, faşizmin gericilik olmasıdır.

Faşizm ilericilik değil, gericiliğin bir olgusuysa buna kılıf uydurmak kendi sonumuzu bekleyerek ölmektir. Bunun yerine Dimitrov’un faşizm tahliliyle hareket ederek faşizme karşı nasıl mücadele etmek gerekir?

Yeni bir mücadele şekli ile faşizme karşı ne yapılmalıdır? Nasıl mücadele etmek gerekir? Buna kafa yorarak bir arada mücadele etmenin zorunluklarını ortaya koymak her devrimci partinin, her örgütün, her demokratın, her yurtseverin görevi olmalıdır.

Faşizme karşı hangi cephe ve hangi emek-demokrasi cephesinde, nasıl örgütleniriz? Nasıl güçlerimizi birleştiririz? Konu bu olmalı!

Yoksa birleşemezsek, mücadeleyi önümüze koymazsak, yakında geleceğimiz çok aydınlık olmayacak. Bunu herkesin bilmesi gerekir. Demokrasi sadece devrimci, demokrat, yurtseverlere lazım değil. O, “insanım” diyen, “insan gibi yaşamak istiyorum diyen” herkese lazımdır.

O halde faşizme karşı hayatın her alanında örgütlenmek gerekir. Faşizmi yok edecek tek güç örgütlü mücadeledir. Bunu bilince çıkararak ev ev, işyeri işyeri, okul okul, mahalle mahalle örgütlenmek zorunludur.

Mehmet Özcan
01 Kasım 2016

0 Yorum: