Bu konuda şu çarpıcı örnek üzerinde durabiliriz:
İtalya Komünist Partisi’nin, sömürgelerde komünist partilerin yerine
getirmeleri gereken görevlerle ilgili özel bir bölümü eylem programına henüz
daha eklememiş olması, gerçekten üzüntü vericidir.
Maalesef Doğu sorunu ile ilgili tartışmalar
konusunda dördüncü kongre de üçüncü kongrede sunulan örnekleri takip
etmektedir.[1] Yoldaşlarımızın tepkilerine biz de tüm kalbimizle katılıyoruz.
Bizim kanaatimize göre anti-emperyalist birleşik
cephe, emekçi kitlelerin asgari taleplerinin yerine getirilmesi temelinde,
emperyalizme karşı mücadelede yer alan en ileri unsurlardan oluşan bir
koalisyondur.
İkinci ve iki buçukuncu enternasyonaldeki
hainlerin siyasetlerini ifşa etmeyi kendisine amaç edinen, kapitalizmin
saldırılarına karşı kurulmuş olan proleter birleşik cephe, işçilerin (sekiz
saatlik işgünü, ücretler, toplantı özgürlüğü gibi) asgari talepleri temelinde
vücuda gelmiştir. Aynı yoldan anti-emperyalist birleşik cephe, emperyalist
güçleri tarumar etmek, kitleleri kazanmak ve emperyalistlerle uzlaşma yolları
arayışı içerisindeki yönetici sınıfların dış siyasetlerini ifşa etmek gibi
hedefler belirlemiştir.
Kitlelere anti-emperyalist birleşik cephenin ne
olduğu konusunda bilinç verme amacıyla söz konusu siyaset, toprak reformu,
idari reform, vergi reformu ve seçim reformu ile olarak kitlelerin gündeme
getirdiği talepler dâhilinde, olumlu bir içerikle birlikte
somutlaştırılmalıdır.
İkinci ve iki buçukuncu enternasyonallerin bugün
kendilerini, en azından sözel düzeyde, Batı ve Doğu’da, emperyalizme karşı
çıkmaya mecbur hissettikleri koşullarda, bizim Avrupa’daki oportünist partilere
Doğu halklarının ve sömürge hakların bağımsızlığı temelinde bir
anti-emperyalist birleşik cepheyi inşa etmeyi önermemiz gerekmektedir.
Gelecekte Britanya İşçi Partisi’ne aşağıdaki
başlıklarda, kendi hükümetine baskı uygulamasını, gerekli talepleri iletmesini
önermeliyiz:
a. Misak-ı Milli hükümleri uyarınca Lozan
Konferansı’nda Türkiye ile bir barış anlaşmasına varılması[2];
b. İstanbul’un ve tüm Trakya’nın koşulsuz olarak
boşaltılması;
c. Karadeniz’e sınırı bulunan ülkelerin
katılımıyla, Boğazlar meselesinin Rusya-Türkiye arasında imza edilen anlaşma[3]
uyarınca çözüme kavuşturulması;
d. İşçi gazetelerinde bu meseleye dair makaleler
yazılması konusunda gerekli yetkinin verilmesi;
e. Suriye, Mezopotamya ve Filistin’in tahliye
edilmesi. Tüm sömürgelerin ve yarı-sömürgelerin milli bağımsızlığının
tanınması.
Doğu’daki milli hareketler ve işçi hareketleri
bünyesinde faaliyet yürüten, ayrıca saldırgan kapitalist hükümetlerin
boyunduruğundan tüm emekçi halkları kurtarmaya çalışan, buna bağlı olarak,
mücadele için birleşik bir ittifak örgütleme gayreti içerisinde bulunan bizler,
Fransız ve İngiliz delegelerin yanı sıra tüm Doğu ülkelerinden gelecek
delegelerin katılacağı bir konferansın düzenlenmesini öneriyoruz. Bu
toplantının anti-emperyalist mücadele yürüten tüm devrimci örgütlerin davet
edileceği bir kongre için acilen çağrıda bulunması gerekmektedir.
Türk halkının dünya emperyalizmi karşısında elde
ettiği son zaferler, Asya ve Afrika’daki birçok ülkede coşkuyla selamlanmıştır.
Bu, Güney Vietnam gibi Müslüman olmayan bir ülke için bile geçerli bir
durumdur. Burjuva basın bile sevinç gösterilerine yer vermektedir.
Bu gerçekler üzerinden bizler, Türkiye Komünist
Partisi’nin çağrısını yaptığı tüm ezilen halklar kongresinin, dünya devrimi
açısından çok büyük bir öneme sahip olduğunu düşünüyoruz.
Sömürgeleri veya yarı sömürgeleri bulunan
ülkelerin partileri, bilhassa Fransa ve Britanya’dakiler, tüm devrimci
bağımsızlık hareketlerini desteklemeli, sömürgelerindeki komünist partileri
tıpkı kendilerine bağlı şubeleri destekler gibi destekleme noktasında her araca
başvurmalıdır. Bu, bizim ısrarla üzerinde durduğumuz bir husustur, zira
sömürgelerin bağlı bulundukları emperyalist ülkelerdeki komünistler partiler,
milli kurtuluş hareketlerine ve komünist partilere yönelik görevlerini ihmal
etmektedirler ki bu gerçekten de anlayışla karşılanacak bir durum değildir.
Biz, dördüncü kongrenin tüm ülke seksiyonlarına 21 koşulda yer alan 8. Madde’yi
yürürlüğe sokmalarını şart koşmasını talep ediyoruz ve onların Doğu’daki
komünist partilere emperyalist politikaların ifşa edilmesinde katkı sunacak
materyalleri ve çalışmaları göndermesini istiyoruz. Ülke seksiyonları, komünist
partilere işgal askerlerinin devrimcileştirilmesi ve dağıtılması amacıyla
kaleme alınmış bildiriler, gazeteler, broşürler ve tebliğler göndermelidirler.
Bu ülkelerdeki komünist partiler, ilgili
yayınların dağıtılmasına dönük sorumluluklarını yerine getirmelidirler.
Doğu’da üretici güçlerin gelişim düzeyi, genç
komünist partilerin proletarya diktatörlüğü olarak formüle edilen nihai hedefe
kısa sürede ulaşmalarına izin vermemektedir. Ama öte yandan da Türkiye’de
endüstrinin kapsamı genişlemiş, işçi sınıfı bilinci son yıllarda ciddi biçimde
artmıştır. Bu ülkelerde partiler, saflarını sıklaştırıp kendilerini tüm
oportünist ve bireyci güçlerden kurtarmak, proletaryayı ekonomi ve siyaset
alanında eğitip örgütlemek ve işçi hareketini sendikalarda kesintisiz süren ve
belirli bir yönteme dayanan çalışma ile somut bir merkeze kavuşturmak konusunda
ciddi bir güçlükle yüzleşmektedirler.
Bu yeni kurulmuş komünist partilerin zafere
ulaşabilmelerinin önkoşulu, yarı proleter ve köylü kitleler içerisinde gerekli
nüfuza kavuşmaktır.
Bu geçiş aşamasında söz konusu ülkelerde faal olan
komünist partiler, geniş işçi-emekçi kitlesini birleştirmeye, bir bütün olarak
halk nezdinde yönetici sınıfın sahip olduğu iktidarı zayıflatmaya muktedir
sloganlar üretmelidirler.
Doğu’da yeni kurulmuş olan komünist partilerin
asli görevlerini şu şekilde özetlemek mümkündür:
1. Milli kurtuluş hareketleri mümkün olan her
yoldan desteklenmelidirler. Tüm güçler, anti-emperyalist birleşik cephe
bünyesinde bir araya getirilmelidirler. Bu milli kurtuluş hareketinin yönetici
sınıf eliyle sabote edilmemesi için müteyakkız, tetikte olmak gerekmektedir.
2. Geniş emekçi kitleleri lehine çalışacak
demokratik kurumların oluşturulması yönünde çalışma yürütülmelidir. Bu
politika, partinin işçi sınıfının sempatisini kazanmasını, komünist partinin
büyük bir halk partisi hâline gelmesini sağlayacaktır.
Gelgelelim komünist parti, sadece bağımsızlık hareketini
desteklemekle ve reformları teşvik etmekle yetinecek olursa, bir komünist parti
olmaktan da çıkacaktır.
Partinin ana görevlerinden biri de işçi sınıfını
eğitip örgütlemek, sağlam yapılar oluşturmak, onları somut hayatta sınamaktır,
bu sayede parti, milliyetçi ve hain olan liderlere rağmen, proletaryaya ve yarı
proleter kitlelere öncülük edip onları nihai zafere taşıyabilecektir.
(Alkışlar)
Sadrettin Celal Antel (Orhan)
Türkiye Delegesi
23 Kasım 1922 Perşembe
Komintern IV. Kongresi
[Kaynak:
Toward the United Front: Proceedings of
the Fourth Congress of the Communist Internatonal, 1922, Yayına Hazırlayan
ve Tercüme Eden: John Riddell, Brill, 2012, s. 723-726.]
Dipnotlar
[1] Doğu sorunu, önerilen üçüncü kongre gündemine
dâhil edildi, bir dizi önde gelen Asyalı komünist de karar taslakları sundular.
Ancak kongre, bu sorunla ilgili kararı benimsemedi. Tartışma kongrenin ikinci
gününe ertelendi, bunun üzerine Doğu komisyonu, bir gün öncesinde o da kısa bir
süreliğine toplanabildi. Bu konuyla ilgili oturum boyunca kongre, konuşma
süresini beş dakikayla kısıtladı ve tercümelerin yapılmasına izin vermedi.
Bunlar, başka hiçbir oturumda başvurulmayan tedbirlerdi.
Hintli delege M. N. Roy, kongrenin Doğu sorunuyla
ilgili tutumuna tepki gösterdi ve “kongrenin oportünistçe davrandığını, bir
İkinci Enternasyonal kongresine uygun şekilde hareket ettiğini” söyledi.
Fransız Komünist Partisi’nin Kuzey Afrika
çalışmaları başkanı Charles-André Julien de kongreye tepkisini dile getirdi ve
“bu akşam katıldığımız oturumda yönetmenin başrolde oynadığı bir filmi
seyrettik” dedi.
Kongre başkanı Kolarov ise eleştirilere bir önceki
yıl Moskova ve Bakû’de toplanan kongrelerde Doğu sorununun kapsamlı şekilde
tartışıldığını söyleyerek cevap verdi. Bkz. Protokoll
des III. Kongresses der Kommunistischen Internationale, Hamburg: Verlag der
Kommunistischen Internationale, s. 1018, 1029, 1035.
[2] Misak-ı Milli, Türk halkının milli birlik ve
bağımsızlık ile ilgili hak iddialarını dile getirmekteydi.
[3] Bahsi geçen anlaşma, 16 Mart 1921 tarihinde
TBMM ile Sovyet hükümeti arasında imzalandı. Anlaşmada Karadeniz’in ve
Boğazlar’ın uluslararası statüsünün ileride Karadeniz’e sınırı bulunan
ülkelerden (Türkiye’den, dört Sovyet cumhuriyetinden, Bulgaristan’dan ve
Romanya’dan) gelecek delegelerden oluşturulacak bir heyet tarafından
belirlenmesine karar verildi. Heyet ise Türkiye’nin egemenliğine, ayrıca
ülkenin ve başkenti İstanbul’un güvenliğine halel getirmeyecekti. “Güvenlik”
kelimesinin kullanılmasının sebebi ise Türkiye’nin Boğazlar boyunca askerî
tahkimat inşa etmesinin hakkı olduğuna vurgu yapmak istenmesiydi ki bu, Türkiye
ile Müttefik Güçler arasında yaşanan ihtilafın temel noktasıydı.
0 Yorum:
Yorum Gönder