01 Şubat 2019

,

Sakine


Tanıl Bora, sinsi bir dille, ama (güya) utanır, ar eder bir tavır ile sola ayar vermeye devam ediyor hâlâ. Bu cüreti nereden buluyor, önemli olan bu.

Bunlar, biri-kimciler, birkaç sene evvel, Ömer abileriyle barabar, “soldan istifa” etmemişler miydi? Nedir bu sola nizâmât verme çabası?

Birikim’in Hikmet Kıvılcımlı ve Kaypakkaya geleneğine yönelik kolu Teori ve Politika ise başka bir sinsilikle, bu istifa meselesini tartışmış, “biz de Birikim gibi solla ilişkimizin kalmadığını ilân edelim” demiş, ama “dergi tirajımız düşer” denilerek bu karardan vazgeçilmişti. (Dergiden ayrılanların yalancısıyım!) Lâkin tasfiyecilik metinlerini tepe tepe kullanan bu grup, hurçlarında onca postmodernist gevezelikle, geri, muhafazakâr İslam topraklarına huruc eylemişti. Şimdilerde ise “ah şu çözüm süreci gene başlasa, devletten tavizler kopartılsa, biz de keyfimize baksak” nağmesi tutturmuş durumda. Ve tabii ki “ezik ahmak gerici sürü Müslümanlar” demeyi de ihmal etmiyor. Her şey, tiraj çünkü! Birikim’in sağı da solu da bu…

Bunlar suyun başını tutmaya ahdetmişler. Biri-kimcilerin ne olduğu, kendi çektikleri Alabalıklar belgeselinde net olarak görülüyor. Bir tasfiye girişimi, adlı adınca. Devyol’u teorik olarak “geri, zavallı” buluyorlar ve kendilerini buradan inşa ediyorlar. Aslında “devrimcileşme imkânlarını nasıl ortadan kaldırırız”ı düşünmekten başka bir şey yapmıyorlar. Devyol önemli bir etiket, sırf amblemini çizdi diye bugün bile kimse Sinan Çetin’e laf edemiyor. Çetin, hastanelik olmuş oyuncusunu tek kuruş vermeden kapı dışarı ediyor.

Eskiden, doksanlarda, bu zihniyet dönüşümü adına, Cumartesi sohbetleri düzenlerlerdi kitabevlerinde. Tanıl Bora orada sunuculuk yapardı, orada yetişti. Orhan Gencebay, Cezmi Ersöz, Aytunç Altındal… kim gelirse o olurdu Tanıl. Bu da bir maharetti sonuçta.

Böyle böyle yerleşti suyun başına. Bu şekilde yıldızı parladı. Öyle olmanın prim yaptığını iyi biliyordu. Bir de kimseye dokunmayacak, “milliyetçilik” meselesinde uzman da olununca yol iyice açıldı. Sonra dergisini, Birikim’i genç akademisyen adaylarının mabedine çevirdi. “Kitabım, makalem yayınlansın, başka bir derdim yok” diyen gençleri bünyesine topladı. Kariyer merdivenlerinin önemli bir basamağı kıldı dergiyi. Teori de politikayı da çürütmek için çabaladı.

Kitap sansürlemişliği bile var. O gençler Gençlerli oldu, Tanıl Abi’lerine yaranmak adına. Ankara’da Gençlerbirliği’nin tek ve hakiki amigosuydu o, sırdaki Fenerliliğiyle. Cavcav diktatörlüğü dışında her türden diktatörlüğe karşı amansız mücadele verir, ama al-kızıl atkısını sallamayı ihmal etmezdi. Şimdi o gençler, tek bir Tanıl Bora yazısını bile eleştiremeyecek durumdalar. Suyun başını tutmak, bu.

Pol-der başkanının kitabında sansürlenen kısımda Gençlerbirliği yönetimindeki bir polis emeklisi eleştiriliyor, tabii ki bu zat, CHP’li. Bunu hiçbir solcu akademisyen dostu, kardeşi yazmaz, yazamaz. Hepsi, Birikim’in kapısındaki kuyruğa girme derdinde. Bunlardan biri de Fırat Mollaer. Gezi’de o Birikim’i kıyasıya eleştiriyordu. Elindeki bira şişesiyle “sol müslüman” takılıyordu. Bu çevrede tanıştığı kişiyi terk etti. Bir CHP’liye kaptırdı ayran gönlünü. O gönül “müslüman” gömleğini çıkartmayı emretti. Küfrettiği Birikim’e yazılar yazdırttı. Şimdilerde hiç anlamadığı, hiç bilmediği, hep uzak kaçtığı Fanon hakkında kitap hazırlamış. Ne güzel dünya! Yanlış Fanon okumalarını o küçük aklıyla düzeltecekmiş. İmzasını yaldızlamak için en ufak fırsatta limana demir atan bu kişi, kavganın orta yerinde hep kara bayrağını sallamayı bilmiş Fanon’dan ne anlasın! O çifte derisiyle Fanon’u sulandırmaktan gayrı ne işe yarar?

Yakınlarda “iyi saatte olsunlar”, Tanıl’ın yayınevindeki yoldaşını aramışlar, “gel bize bir dizi yaz” demişler. Bu ekipten bir isim, doksanlarda çok izlenen bir diziyi yazıyordu. Dizi senaristlerini 28 Şubat ikliminde genelkurmaydan aradılar, rötuşladılar senaryoyu. O senaristlerden biri anlatıyor bunu. Üstelik kendisinin Tanıl’a kitap verdiğini, onun kitabın üçte ikisini sansürlediğini de aktarıyor.

Bugünlerde Tanıl, bayram değil seyran değil, Rosa[1] ile ilgili yazı döşeniyor hemen. Hiç bilmez, okumaz, uzaktır, buralar tehlikeli sular onun için. Ama niye yazıyor, tabii ki “geri kalmış, cahil, eski kafalı, diktatörlük özentisi solcular”a ayar vermek için. Cereyanlar da burada. “Lenin olmayaydı, Rosa olaydı” diye Almanca ağıtlar döşeniyor anca, başka da bir işe yaramıyor. Lenin’e vurunca yıldızının parlayacağını biliyor.

Ödün veren her kişi, bu teslimiyeti meşru kılmaya çalışacaktır. Tanıl da bize cemaat olma dersleri verir. Sağ siyasetle ilgili teorik salvoları da solla alakalıdır zira. O bir liberal olarak, sakin limanların, tatlı suların balığıdır.

“Sakin”[2] isimli yazısında da bunu yapıyor. Diyor ki birbirine değmeyen, hiyerarşisi olmayan, herkesin herkese devlet olduğu bir yerdir “komün”.

Bu komün’cülerin hepsi, esasen kolektifi tasfiye etme derdindedir. “Şiddet sarmalı”na girmeyen, sakince yaşamak isteyenlere sesleniyor, Tanıl. Herkesi tuz buz etmek, kolektife imkân tanımamak, mutlak birey kültüne halel getirecek her şeyi hükümsüz kılmak derdinde, tek çabası bu.

Yazılarına bakılacak olursa, artık bayat İttihatçılık eleştirileri, yerini CHP övgülerine bırakmış. Misal, Aksu Bora[3] on yıl önce şunları yazıyordu: “[...] 'Yaşam tarzı' dedikleri o boktan orta sınıf güvenliğinin ve kendinden menkul 'doğru hayat' nosyonunun tehdit altında olduğunu hissedenler, bayrak mitingleri düzenledi.” Şimdi Birikim’in kendisi, bugün tam da o “boktanlığın” içinde bayrak sallıyor. On yıl önceyse AKP’nin sırtına yastıklar koyuyordu. Sonuçta Birikim’in içinden, Yeni Türkiye’yi inşa edenlerden epey insan çıktı.

Çünkü bugün silâhlı-külâhlı dizileri eleştirenlerin “çocuklarımıza bunları seyrettirmiyoruz, ortalıkta çok çete özentisi var” demelerinin bir anlamı bulunmuyor. O dizilerin de ardında solcular var ve esasen silâhı, şiddeti, devrimci olanı da dâhil olmak üzere, tasfiye etmek niyetindeler. Dertleri, dirhem dirhem, birlikte olma hâllerini ortadan kaldırmak, liberal saltanatları sürsün diye. Hatta MHP çizgisini liberalleştirmek için Şevket diye bir dizi çekmişlikleri de var. (Behzat da aynı teldendi.)

Çünkü Cumhuriyet 1923’te; Devlet 1928’de kuruluyor. İlk Kontrgerilla isminde kitabın yayınlandığı tarih, devletin kuruluş tarihi (1928: Bu, Dersim operasyonlarının başladığı tarihtir aynı zamanda). Bu açı, mesafe bakidir. HDP-CHP ilkine, AKP-MHP ikincisine bağlıdır. Pergelin sabitesi, bellidir.

Çünkü liberalizm, faşizme muhtaçtır; faşizm, liberalizme yoldur. “Yoksul köylüyü savcı, bakan, mühendis yapan düzenin adıdır cumhuriyet” derler, ama Cumhuriyet isimli gazetelerinde Venezuela başkanından, “liseyi bile bitirmemiş bir otobüs şoförü için gerçekten şaşırtıcı kariyer yapan Maduro […]” diye bahsederler.[4] Vuran da seven de odur. Biri, diğerine ikna etmek için vardır.

Tanıl, entelektüel sığlığını örtmek adına, gösterişçi bir üslupla, tüm yazılarını masa üstündeki Osmanlıca sözlüğünü karıştırarak yazar. Aynı devlet, yalandan, bir Süleymancı yurdu öğrencisinin ağzından mektup kaleme alır ve “Cumhuriyet düşmanı olduklarını, röportaj verirken kullanılan Osmanlıca kelimelerin fazlalığından bile anlayabiliriz” der.[5] Bunların ikisi, karşıtmış gibi görünse de, birdir. (Bu arada!) TKP ise sonuçta en fazla CHP’nin supabıdır, kontrol kalemidir. Ona bahşedilen rol, budur.

Bugün AKP’yi kendinden menkul bir din algısı-bilgisi ile eleştirenler, aynı kayıkta salınırlar. O bahsedilen yurt da, içindeki din müsveddesi de bu devletin laikliğinin eseridir. Döven de söven de aynıdır. Küfredilen, efendilerin icadı, hamurundan çıkarttıklarıdır. “Bir dini koşulsuz yaşadıktan sonra ortaya bunlar çıkıyor” değildir. Her güne olmadığı, inanmadığı bir gerçeğe uyanıp zamanla diz çöktürülmüş, bu kapitalist burjuva düzene uyum sağlamaya çalışan insanlardır mevzubahis olan. Tek fark, düzenle başka türden bağ kuruluyor olmasıdır.

1923/1928 ayrımı, tarihsel boşluk, her sarsıntıda sancıya sebebiyet vermektedir. Tanıl Bora’nın ütopyası ile devletin pratiği birdir. Erdoğan, uzlaştırma unsurudur, kimyasal hızlandırıcı, katalizör, yumuşatıcıdır. Sakinleşmemizi, mevcut dönemin devletine-cumhuriyetine ait ihtiyaçlara binaen talep etmektedir.

Tanıl Bora’nın, etimoloji merakı dâhilinde, Kahtalı Mıçı’nın şu şarkısını da çözümlemesi beklenir, gel’e, beraber’e, kaçma’ya, sevdaya ve kavgaya küfretmeden ama:

Le le le Sakine
Niye gittin tütüne
Gel beraber kaçalım
Bak gidiyor makine.

Eren Balkır
1 Şubat 2019

Dipnotlar:
[1] Tanıl Bora, “Rosa”, 16 Ocak 2019, Birikim.

[2] Tanıl Bora, “Sakin”, 30 Ocak 2019, Birikim.

[3] Aksu Bora, “Özgürlüğümüzü İstiyorlar, Vermeyeceğiz İşte!”, Mart 2008, Birikim.

[4] Mine Kırıkkanat, “Emperyalist Saldırganlara Açık Vermek”, 27 Ocak 2019, Cumhuriyet.

[5] Oğuzhan Ü., “Süleymancılar Yurdu”, 30 Ocak 2019, Sol.

0 Yorum: